Neriman ERALP
Gün batarken yine alçalacak,
Hürriyeti uğurluyoruz…
Yüreğimi okşayan yine sabah olacak,
Ve biz, son lokma ve son yudum suyu
Kardeşlerimizle yine paylaşacağız…
Şairin isim değiştirmeye karşı isyan olarak kendi yakmasından sonra basılan şiir derlemesi önümde: Başlığı NOTASIZ. Yaratıcı Mehmet Karahüseyinov Bulgaristanlı Türklerin edebiyatında parlaklığına çok ender rastlanan bir sima olmakla birlikte, Bulgar ve dünya literatüründe de adı geçen bir yıldızdır. O Bulgaristan Türklerini ve Türklüğünü ebediyen yaşatmak için kendini bir meşale gibi yaktı.
Evinde çalışma masasının dayandığı duvarda Nobel ödüllü Amerikan yazarı Con Steynbek’in kaleminden düşmüş şu satırlar kırmızı kalemle yazılmış ve pencere açıldığında içeri giren rüzgarda ara sıra biraz sallıyordu:
“…öleceğimizi unutmamak zorundayız, dolayısıyla öyle yaşayalım ki, ölümümüzde dünya tek sinmesin…”
Evet, Mehmet’in kendini yakması da ne dünyaya ne de bir çıra gibi yanmasından 2 ay sonra dünyaya gelen oğlu, yakınları ve sevenleri için bir teskin oldu. Çünkü onun ölümüne sebep olan totaliter rejimin Bulgaristan Türklerinin isimlerinin zorla değiştirme, 1984 sonunda ve 1985’le başlayan isim, soy isim, din ve etnik kültür katliamı oldu. NOTASIZ kitabına önsöz yazan bilinen Bulgar şairlerinden Konstantin Pavlov şöyle dedi:
“Şairin kendi canına kendisinin kıymasını ben kendini koruma içgüdüsünün en asil şekli olarak kabul ediyorum. Başa gelen, ruhu yaşatmak için bedeni yok etme anlamındadır. Ben onun cesareti önünde baş eğsem de, kimseye kimliğini bu şekilde korumasını tavsiye etmem. O bunu, kahramanlık sloganları atmadan, sessizce yaptı. Sahte kahramanlar ve gösterişli hareketlerin yapıldığı bir dönemde, o hepimize bir insan onurunun, hesap kitabı yapılmış bir kahramanlıktan çok daha onurlu olduğunu kanıtladı.”
Onun kendini yakması bütün toplum için olumsuzlamanın olumsuzlaması oldu. Bu dünyaya insan adına normal yaşamak ve yaratmak için gelen bir kişinin ruhen yok edilmesinin, aynı kişinin fizik olarak da yok edilmesi anlamına geldiğini kanıtladı.
İyi Yürekli İnsanlar
İyi yürekli insanlar
Parlayan mutluluğu yaşamadan,
Ölüm haberleri satır aralarına sıkıştırılmış,
Kimse fark etmeden gelip giderler.
İyi yürekli insanlar
İsim ve soy isim derleri olmayan,
Dilimiz damağımıza yapıştığında,
Onlarla içtiğimiz yudum
Son yudumdur.
Aşlıktan can çekişirken
Gevelediğimiz kabuk son parçadır…
İyi yürekli insanlar
Ateşli bir alnın,
Soğuk eli,
Üşümeye başladığımızda
Sıcaklığı getirendir…
İyi yürekli insanlar
Kimseyi rahatsız etmeden,
Fark edilmeden gitseler de,
Kayıplara karışmalarından sonra bile
Sağ kalan ruhlar, onlarsız uzun zaman asla huzur bulamaz!
Metmet Karahüseinov Deliorman’ın Sevar köyünde 1945’te dünyaya geldi.
Babasıyla Sofya’ya geldi ve başkentte yetişti. Emeli Güzel Sanatlar Akademisinden mezun olmaktı. Ömür boyu çizdi durdu. Birkaç meslek değiştirdi, Veliko Tırnovo Üniversitesi’nde Rus edebiyatı okudu, “Yeni Hayat” dergisinde çalıştı, “Boyana” Film Stüdyosunda aydınlatma görevlisi oldu hatta inşaatlara girdi. Resim çiziyor, şiir yazıyor ve aktif bir sosyal hayat yaşıyordu. Türk ve Rus klasiklerden şiir çevirisine zaman ayırıyordu.
Şiirlerinde tatminsizlik, daha iyi bir yaşam arayışı ağır basıyordu. Edebiyat ve sanat kriterleri yüksekti. Onun ozan gönlü hep yükseklere uzandı. Hangi şiirini analiz edersek edelim yaşadığı zamanla çelişki içinde olduğunu hemen sezeriz. Onun yaratıcılığını eleştirenler şairin temiz yürekli ama istediğini ifade etmek arzusuyla her an patlamaya hazır bir yaratıcı olduğunu dile getirir.
Gözle Görünen
Birkaç bıktıran mısra,
Hepsi bir beste güftesi kadar yakın bana
Gözle görünür kadar uzakta olan
Bir tek çlüm…
Üçayaklı bir sehpa üzerinde
Son kıvrımı eksik bir portre!
Sevilmek istediği kadar sevilmemiş bir sevgili!
Mehmet Karahüseyinov gözyaşı dökmeden ağlayan bir şair veya güz bebekleri yaş dolana kadar gülen bir şairdi. Saygısızlık ve küstahlık, kokuşmuş zamanın ilişkileri, yüzkarası olanın egemen olduğu yıllar şairin gözünden asla kaçmadı.
Sıcaklık Bekleyen Şiir
Kar salkım söğüdü gafil avladı –
Yeşilliği sırtında
Ve daha nice ağacı yemyeşil yakaladı…
Dokunan el demirine yapışan
Bir tren garıyım ben,
Bana senden gelen yollar
Birer birer kapanmış diyorlar.
Kar yağıyor, yığmış şimdi harman savuruyor –
Göz gözü görmüyor.
Bu mevsimde bir erik ağıcı çiçek açmış,
Bilmem kaç hektar orman yanmış.
Haberler geliyor…
Dünya beni oturduğu yerde otururken
Yattığım yerde yatarken ve soluğu kesilmiş bir
Halde buldu.
Yağışlar birbirini kovalasa da
Kar tabanı artık şırıl şırıl akıyor.
Ve ben bu defa da yeşeren yeşilliği beklesem,
Yani nefesin değiştiğini,
Senin için çok zarif bir saz eseri
Besteleyeceğim.
31.10. 1988
Mehmet Karahüseyinov 1 Şubat 1985’te VitoşDağı’nın eteklerinde kendi evinde, Türk asıllı Bulgaristan vatandaşlarının isimlerinin değiştirilmesini protesto ederken kendini yaktı ve
Büyük Türk Şairi Nazım Hikmet’in
“Ben yanmazsam
Sen Yanmazsan,
Biz Yanmazsak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..”
Şiirini yüksek sesle okuyarak yandı.
Ve yanıklarıyla hastaneye yatırıldı ve 1990 yılının 3 Mart gününe kadar, bir daha ayağa kalkmamak üzere ne çekiler çekti.
Şairin kaleme aldığı son şiirinde o şöyle dedi:
Endişe:
Ben gerek duyulmayan ne varsa
İşte oyum.
Bir şarkının eski nakaratı gibi
Sönüyorum …
Yaşadıklarım yabancı bir sevda
Unutuyorum fani dünyayı…
Karahüseyinov isim değiştirme vahşetinin aldığı en değerli kurbanlarımızdan biridir. İnsanlık tarihinde eşsiz gaddarlığına rastlanmayan bu zorbalık Bulgaristan Türklerinden büyük sayıda kurban aldı. Ne var ki, en ağır döneminde demokratik dünya Bulgaristan Türk ahalisi ile birlikteydi. Bulgaristan Türkleri 1989’da zorbacı totaliter rejimin devrilmesine en etkin biçimde katıldı, direndi ve zafer kutladı. Ağır mücadele yıllarında Bulgaristanlı Türklerin kendilerini, kimliklerini ve gelecekleri koruma davası güç topladı. Ayaklanma aşamasına geçti. Bulgaristan’da demokratik dönüşümleri başlatan Türkler oldu. Mehmet Karahüseinov ve Bulgaristan Türklüğünün hürriyeti uğruna hayatını veren diğer kahramanlar artık aramızda yoktur.
Biz Bulgaristan Türklerinin yeni kuşakları ve tüm soydaşlarımız kahramanların anasını ebediyen yaşatacağız.
Onurlu bir yaşam için hayatlarını feda eden kahramanlarımız asla unutulmayacaktır.
Görmek Ve İşitmek
Her an biraz daha görme özürlü oluyorum –
Bu sanki bir yasallık, karanlıktan aydınlığa dönüş yok gibi…
Hayalimdekilerin çizgilerini hala görebiliyorum –
Ve hiçbir şeyi göremeyeceğim dünyaya götürmek istiyorum!
Ufuktaki fırtına ay aydınlığını da aldı götürdü.
Deli rüzgâr camları dövüyor.
Güneşse öyle yakıyor ki
Nihayet bağrı yanmışlığın ne olduğunu
Siz de belki anlayacaksınız…
Görmeyen gözlerimi açmış her şeye bakıyorum.
En büyük inceliklerini görmek istiyor, arıyorum…
Kor gibi kızgın demirle damgalıyorum kalbimde
Nefret ettiklerimi ve sevdiğim her şeyi
Nuh Peygamber gemisinde de bir dip deliği var,
Onu da ben görmek zorundayım…
Ve yine aynı kısır döngü içindeyiz:
Dev binaların muhteşem cepheleri – her şey param parça
Bir şeylerin şerefine kalkan kadehler ve
sümüklü gözyaşları…
İnsanın görme özürlülüğü ilerledikçe
Kulakları açılıyor.
Yaşama umudu adına
1988