Musa VATANSEVER
Toplumlar tarih boyunca, en yetenekli, en vizyoner ve en adil liderleri arayarak en yüksek potansiyellerine ulaşmaya çalıştılar. Ancak günümüzde, pek çok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de giderek daha fazla yeteneksiz, yolsuzlukla anılan ve halkın gerçek ihtiyaçlarından uzak siyasetçiler yöneticilik pozisyonlarına gelmektedir. Bu durum, toplumsal huzursuzluğu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda halkın devlet kurumlarına olan güvenini de sarsıyor. Peki, yönetici kadroların bu kadar yetersizleşmesinin ve yozlaşmasının arkasında ne gibi yapısal ve kültürel faktörler var? Bu soruyu daha derinlemesine inceleyerek, problemin kökenlerine inmeye çalışalım.
1. Siyasi Sistem ve Liyakat Sorunu: İktidarın Kontrol Altında Olması
Türkiye gibi ülkelerde, siyasetin merkezine genellikle tek bir lider veya küçük bir elit grup yerleşmiştir. Bu gruplar, siyaseti sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanmakta ve halkın gerçek ihtiyaçlarını çoğu zaman göz ardı etmektedir. Bu durum, siyasi sistemin işleyişindeki önemli bir eksiklikten kaynaklanır: **Liyakat değil, sadakat** ön planda tutulmaktadır.
Çoğu zaman, yönetici kadrolara gelmek için gerekli olan tek şey, belirli bir güce veya makama sadık olmaktır. Bu sadakat ilişkileri, bireylerin siyasi kariyerlerini inşa etmelerinde belirleyici rol oynar. Özellikle parti içindeki “sadık” isimler, halkın gerçekten ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip olmasalar da, pozisyonlarını kaybetmemek için genellikle bu sadakat ilişkilerini sürdürürler. Bu durum, liyakat ve yetenekten çok, iktidar için yapılmış bir anlaşma gibi işler.
Bu sistemde, gerçek bilgi ve deneyim yerine, parti içindeki yerini sağlamlaştırabilen kişiler yükselir. Yöneticilik pozisyonlarına gelen kişiler, genellikle yönetim becerileriyle değil, siyasi oyunlarla belirlenir. Sonuç olarak, bu tür yöneticiler, toplumun refahını ve uzun vadeli gelişimini sağlamaktan ziyade, kendi çıkarlarını ve siyasi partilerinin kısa vadeli stratejilerini ön planda tutarlar.
2. Korupsyonun Sistematik Bir Sorun Haline Gelmesi
Yolsuzluk, sadece bazı bireylerin kişisel zaaflarıyla ilgili bir mesele değildir; aslında, daha büyük bir sistemsel sorun ve devletin yönetim biçiminin bir sonucudur. Yolsuzluk, genellikle güçsüz ve bağımsız denetim mekanizmalarının varlığıyla doğru orantılıdır. Türkiye’de de son yıllarda, bağımsız denetim kurumlarının zayıflaması ve siyasi iktidarın güçlü denetimden kaçması, yolsuzluğun sistematik hale gelmesine yol açmıştır. Yolsuzluğa karşı bağımsız ve güçlü bir denetim olmadan, liderler ve yöneticiler, kendi çıkarlarını toplumsal çıkarların önünde tutmakta bir sakınca görmezler.
Bunun yanı sıra, “kazanmak için her şey mübahtır” anlayışı, yolsuzlukla mücadeleyi zorlaştıran bir başka faktördür. Kamu ihaleleri, devlet kaynaklarının yönetimi ve kamu görevlerinin atanması gibi alanlarda yolsuzlukla mücadele etmek yerine, siyasi rakiplerin önünü kesmek ve güç elde etmek için bu mekanizmalar kullanılmaktadır. Bu bağlamda, devletin farklı kademelerinde görev yapan yöneticiler, sistemin sunduğu bu fırsatları kişisel çıkarları doğrultusunda kullanarak, adalet ve liyakatten uzaklaşırlar.
3. Eğitim ve Bilinçli Vatandaşlık Eksikliği
Bir toplumun gelişmişliğini belirleyen en önemli faktörlerden biri, eğitim sistemidir. Ne yazık ki, Türkiye’deki eğitim sistemi, toplumsal bilinci artırmak ve bireyleri bilinçli vatandaşlar haline getirmekten çok, daha çok test odaklı ve akademik başarıya dayalı bir yapıya sahiptir. Bu durum, toplumun genel olarak siyasi bilinç ve sorumluluk taşıma konusunda yetersiz kalmasına yol açmaktadır.
Eğitim seviyesi düşük, siyasetle ilgilenmeyen bir toplum, yöneticilerin yanlış kararlarını sorgulamakta zorlanır ve çoğu zaman bu kararlar hoş görülebilir hale gelir. Politikada yetkin ve bilinçli bir seçmen kitlesinin bulunmaması, aynı zamanda siyasetin de daha düşük kaliteli bir hale gelmesine neden olur. Eğer halk, siyasetin karmaşıklığı hakkında yeterince bilgi sahibi değilse ve yöneticilerin sorumluluklarını anlamıyorsa, kötü yönetim ve yolsuzluk karşısında tepkisiz kalabilirler.
Bu da, yönetici kadroların kalitesizleşmesinin bir başka önemli nedenidir. Eğitimli ve siyasi anlamda bilinçli bir toplum, daha nitelikli ve hesap verebilir siyasetçilerin önünü açar. Ancak bu, Türkiye gibi ülkelerde son derece zayıf kalmış bir alandır.
4. Medyanın Rolü ve Algı Manipülasyonu
Medya, demokrasinin işlemesinde kritik bir rol oynar. Bir halkın, siyasetin işleyişini doğru bir şekilde anlaması ve yöneticilerini denetlemesi, büyük ölçüde medya aracılığıyla gerçekleşir. Ancak, Türkiye’de medya, iktidar ile sıkı sıkıya bağlı hale gelmiştir. Bu bağlamda, iktidar partisi lehine yapılan algı operasyonları, kamuoyunun siyasetçiler hakkında doğru kararlar almasını engeller. Medyanın kontrolü altındaki halk, çoğu zaman halkın gerçek ihtiyaçlarını yansıtmayan “kutuplaştırıcı” siyaset anlayışına meyleder.
Bu durum, yöneticilerin yanlışlarını ve eksikliklerini halktan gizlemeye yönelik bir manipülasyon kültürünü besler. Medya, siyasetin, daha doğrusu yöneticilerin çıkarlarına hizmet eden bir araç haline gelir. Kötü yönetimin ve yolsuzlukların üzerine gitmek yerine, bunları göz ardı etmek, medya için daha faydalıdır çünkü bu, iktidar ile sıkı ilişkiler kurmayı sağlar.
5. Toplumsal Değişim ve Değerlerin Zayıflaması
Toplumların zaman içinde değişen değerleri, siyasi liderlerin seçilmesinde de etkili olur. Türkiye’de son yıllarda, özellikle büyük şehirlerde ve genç nüfus arasında, **bireysel çıkarların ve popülist siyasetin ön plana çıkması**, geleneksel değerlerin ve kamu yararını gözeten liderlik anlayışının geride kalmasına yol açtı. Bu, toplumda adalet ve liyakat gibi temel ilkelerin göz ardı edilmesine, kişisel çıkarlar ve popülerlik adına yönetici kadroların giderek daha “yetersiz” hale gelmesine neden oldu.
Sonuç olarak, toplumlar, adalet ve eşitlik gibi evrensel değerlere dayalı bir liderlik anlayışı yerine, daha çok “kim güçlü, kim daha fazla tanınan” sorularına odaklanmaya başlar. Bu ise, yetersiz ve yozlaşmış yöneticilerin toplumsal yapıyı şekillendirmesine zemin hazırlar.
Sonuç: Sistemi Yeniden İnşa Etme Zamanı
Bizi yönetenlerin giderek daha yetersiz ve yolsuz hale gelmesinin nedeni, sadece bireysel hatalar değil, aynı zamanda sistemsel eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Siyasi sistemin, medyanın, eğitim sisteminin ve toplumsal değerlerin bir arada değişmesi ve yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bireysel ve toplumsal sorumluluğumuz, sadece seçimlerde oy kullanmakla sınırlı değildir. Bizim yapmamız gereken, daha bilinçli bir toplum olmak, liyakati ve dürüstlüğü ön plana çıkaran bir kültür inşa etmektir**.
Bu, bir günde gerçekleşecek bir değişim değil. Ancak adım adım, hem bireysel hem de toplumsal anlamda, yöneticilerin toplumun çıkarlarını gözettiği, adil ve güçlü bir sistemin temellerini atabiliriz.