Sorun: Reformcuları Anlama Çabası
Her şey her gün biraz değiştiğinden dolayı, benden değişiklikler, dönüşümler ve reform deyimlerinin bir süreç halinde anlaşılmasına dikkat çekmemizin zamanı geldiği fikri belirdi. Ani değişimlerle belirli bir dönem içinde olgunlaşarak gerçekleşen değişiklikleri faklı okumak zorundayız.
Birincileri kısa süreli ve kısa etkili olabilir.
İkinciler uzun zaman olgunlaşır ve etkileri de yıllar, yüzyıl ve daha fazla sürer.
Örneğin bundan 16 asır önce İslam dininin belirmesi bir toplumsal gereksinimdi ve bugün de etkisi artarak devam ediyor.
Roma imparatorluğunun Batı Roma ve Doğu Roma (Bizans) olarak yine 16-17 asır önce parçalanması yine derin ve kızışmış çelişkiler sonucudur ve dünyanın belirli bir bölgesinde kölelik devrini kapatmıştır.
Bizans İmparatorluğunda oluşan hukuk anlayışı ve kurulan hukuk sistemi bugünkü Avrupa Birliğinde Türkiye ve Bulgaristan’daki medeni hukukun temellerinde yer alıyor. Yani etkisi sürmeye devam ediyor.
Asırlar boyu hukuk sistemi oluşumunda esas oluyor.
Sorunu bu kadar genel ele alırken, benzer süreçlere (reform olayına) çok parlak ve anlatımı kolay çok açık ve net örnekler sunmuş olan Deli Petro dönemine bakmak ve örneklerimi o çağdan almak istiyorum.
Mayıs ayının ikinci yarısında Volga (İdil) ırmağı boyunca bir arkadaş grubuyla birlikte Tataristan’ın başkenti tarihi Kazan şehrine kadar uzandık ve gördüklerimle, anlatılanlarla, tanıklık ettiğim olaylarla tarih bilgilerini hem tazeledim hem de zenginleştirmiş oldum.
Bizim öz tarihimize, uyanışımız-a, Müslümanlığımıza, Tatarlarla kardeşliğimize ilişkin izlenimlerimi, ortak düşmanlara karşı ortak mücadelelerimizi, değişik devirlerde aynı zulmün oralarda da işlendiğini vs bizim isimlerimizin değiştirildiği, dinimize saldırıldığı gibi örneğin Başkurdistan’da ahalinin başına gelenleri, sonuçlarını teferruatlı olarak belgesel yazılı anlatmak istiyorum. Yazılarıma oralarda çektirdiğim bazı fotoğraflar da eklemek niyetindeyim.
Ruslar devlet kurma iradesi olmayan bir halktır.
Bunu yazan tarihçiler var. Buna rağmen İsveçlilerin yardımlarıyla devlet kuran Rus halkı bugün dünya büyükleri arasında başta gelenlerden biri oldu.
Bu nasıl oldu? Ruslar kendilerini nasıl eğittiler? Bu halk kendini hangi reformlarla eğitti? Gerçekleştirilen buy reformların etkisi nasıl oldu da bu denli uzun sürdü ve verimli, oldu?
Yukarıda da dediğim gibi örneklerimi Deli Petro reformlarından alacağım. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında yani 20 asırda galipler arasında yer alan Rusya 21. Asra da çok iddialı girdi, bunu 9 Mayıs 2015 Zafer Bayramı askeri nümayişinde gördük, desteklediği Suriye hükumetinin gaddarlaşmasında izliyoruz, Kırımın ilhakı ve Ukrayna’nın parçalanması dumanı üzerinde olaylardır.
Hele 2015’in ilk günlerinden başlayarak Avrupa Birliği ve Amerika ile yaptırımlar ve karşılıklı cezalandırmalarla sürüp giden yeni bir süreç başladı, adına “ikinci soğuk savaş” diyenler oldu.
Dönelim Deli Petro yıllarına. Deli Petro (1672-1725) 17. Yüzyılda yaşamış ve hükmetmiştir. “Büyük” sıfatıyla da anılır. Hayatı hayattan (pratikten) öğrenmiştir. Rusya’yı Avrupa’nın ve dünyanın kaderinde söz sahibi devletlerin arasına soktuğu düşünülür Batı Avrupa birikimlerini Rusya gerçekliğine başarıyla taşımış ve bizzat uygulamış olan biridir. Yaptığı reformlarla Rusya’yı Avrupa ülkesi ve devleti eden, Sang Petersburg’u kuran Çardır.
Sanayi alanında, o devirde Rusya’nın ne kadar karanlık ve bilgisizlik içinde bocaladığını anlatanlar, bir defasında Deli Petro’nun kurduğu ilk fabrikanın bir toplu iğne fabrikası olduğuna işaret ederler. Rusya’da sanayileşme reformu 17. yy.’da başladı ve 300 yılda en büyük denizaltı, en fazla imha eden silah, en uzun uçan uçak ve uzay teknolojisinde öncü olmasına kadar ilerledi. Bu nasıl mı oldu. Sanayi reformuyla ile birlikte tüm diğer reformların da yapılmasıyla mümkün olabildi. Bu konuda kitaplar yazılabilir, ama kısa kısa değinmekle yetinmek istiyorum.
Takvim değişti, Deli Petro 1699 sonunda ilan ettiği bir reformla Rusların yılbaşını Eylül ayında kutlamasını yasakladı ve yeni yılın Ocak ayında başlayacağını duyurdu.
Dini karanlık içinde boğulan Ruslar, Eylül ayının yıl başı olarak Allah tarafından belirlendiğini ve bozulamayacağını iddia ederek ayaklandılar ama sökmedi. Deli Petro sözünün üstüne söz söyletmeyen ilk Rus Çarıdır.
Yobaz başkaldırı-sını kırdı. Deli Petro Papazların tebaasını azaltmak ve kendi taraftarlarını çoğaltmak için şu reformları uyguladı.
1. Elli yaşından önce papaz olunmasını yasakladı. Deli Petro Papazları halkı karanlık içinde uyutarak boğan kötü bir tohum olarak adlandırdı ve Rusya’daki Papaz sayısını azaltırken 12 yaşına kadar erkek ve kız çocukların kiliseye girmesini de yasakladı. Şunu belirtmek yerinde olur, reformcu Çarın ölümünden sonra papazlık Rusya’da yeniden dal budak saldı, bütün din adamlarında olduğu gibi Rusya’da da din adamlarının emsallerini arttırmaya çalışması doğal bir düşkünlüktür ve bütün hükumetler de buna taviz veren doğal bir tutkunluk içindedir.
Mesela bir önceki Bulgar hükumetinin Başbakanı Bliznaşki, bir devlet kilisesi olan Sofya’daki “Al. Nevski Katedralini,” Ruhani Sinod’a vermekle, yağcılık yaptı. Son asırlarda bu hep böyle devam etmiştir. Devletler laiktir ama başbakanlar gidip Papazların eteklerine sarılır.
Askeri alanda: Deli Petro Rus ordusunu oluştururken asker eğitiminden fazla subayların askerler tarafından eğitim yöntemine önem vermiştir. O dönemde “Frunze” Askeri Akademisi, “Suvorov” Denizci Akademisi vb yoktu kuşkusuz. Hatt Rusya’da hiçbir askeri akademi yoktu. Bu durumda Deli Petro, eğitim, talim, manevra ve çarpışma esnasında askerlere yanlış emir veren, onları kayba ve yıkıma iten subayları askerlerin kendilerinin cezalandırması usulünü tüzüğe almıştır.
Şöyle ki cezalandırılmayı hak eden subay, soyunur, bir tahta üzerine yatar ve askerlerin ortak kararına göre kızılcık sopası vurularak cezalandırılırdı.
Bu dayak 100 sopa olduğu gibi 500 sopa da olabilirdi. Böylece subaylar düşünmeye ve doğru karar almaya zorlanmış ve alıştırılmıştır. İnsanı adam eden ezgi ve korkudur diyenler belki de haklıdır.
Aile ilişkilerinde: Deli Petro’dan önce Rusya’da kadınlar erkeklerden ayrı yaşarlardı. Bir genç, alacağı kızı ancak nikah günü kilisede görebilirdi. Bununla küçük hanıma, ileride ufacık bir koca terbiyesi görmeye hazırlıklı olması salık verilirdi. Kocalar karılarını öldürebilirdi; bunun cezası yoktu. Bunları yazarken son 300 yılda Rus kadınların hak eşitliği alanında aldığı yolu düşünüyorum…
Kocasını öldüren kadınlar ise Petro’dan önce diri diri gömülürlerdi ve bu işin hesabı sorulmazdı, cezası yoktu. Sizi bilmem, fakat ben bir bayan olarak yazarken, ürperiyorum, her yanım diken diken oluyor. Bu ceza, Roma Papazlarının evlenen bir kadının boşanma hakkını bin yıl yasaklamalarından daha kötü değil mi?
Deli Petro’nun aile içi yasakları: Çar düğünde kız tarafının “kızımızın eksikleri varsa yola getirebilirsin” temennisiyle damada verdiği sopa demedi olayını ve kadınların öldürülmesini kesinlikle yasakladı. Eşlerin birbirine daha uygun olması ve evlenmede talihsizliklerin azalması için kadınların erkeklerle bir arada yemelerini, aynı odada kalmalarını, gençlerin nikahtan önce gençlere takdim edilmelerini gelenek haline getirdi. Tek cümleyle açıklayacak olursak; Rus sosyetesini yarattı ve kurdu. Yol yordamdan hiç anlamayan bir ulus için bu kadar da yeterliydi.
Ben bunları feribota benzeyen geminin camından Rus kırlarına, Volga boylarına, tek katlı balıkçı köylerine, kafalarında şapka balık tutmaya çalışan oltacılara bakarken de düşündüm. Kuşkusuz beni en fazla etkileyen dalgalarının çarpışmasından pek köpüklenmeyen Volga sularının yuvarlana yuvarlana akışını seyrederken de düşündüm.
Hayat da işte böyle yuvarlanarak ilerlemiyor mu?
Ne ki, sular güneye akarken biz kuzeye yüzüyor ve belki de Asya ile Avrupayı birbirinden en kesin ayıran bu dev ırmağın bir sağ ve bir sol yakasına bakarak, herhangi bir fark bulmaya çalışıyordum.
Oysa iki kıyı sanki birbirinin aynasıydı…
Devam edecek.