Rafet ULUTURK

 

Bu soru günün sorusudur.

Soydaşlar arasında, derneklerde, federasyonlarda, kurumlarda tartışılan ana sorundur.

Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Rom kardeşlerimiz ve yoksul ve sefil Bulgar seçmen katman arasında da ana tartışma ve çözüm bekleyen problemdir.

Cevap veriyorum:

Biz çürümüş bir sistemle, çürümüş bir ruhla, körleşmiş ve irinleşmiş bir düşünce tarzıyla yani totaliter komünist, zulümcü, zamanı tamamen geçmiş bir düşünce biçimiyle 25 yıldan beri mücadele, kanlı kavga halindeyiz.  Artık düze çıkma zamanımız geldi. Son hamleyi veriyoruz.

Bir defa biz Bulgaristan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz, tüm soydaşlarımız bu sert ve bilinçli kavganın,  ölüm kalım kavgası olduğunu, yanlış insanlarla toplandığımızı ve yanlış cephede yer aldığımızı anlayana, bu yanlışın yanlış olduğu bilincine varana kadar tam 13 yıl geçti. Biz 2003 yılında uyanmaya başladık, yani yeni tohum o tarihte çatladı. Çöküşümüz  o zaman çok hızlandı, karnımız o zaman hiç doymamaya başladı ve dünyadan fersah fersah geri kalmaya başladığımızı yine o zaman  fark ettik.

 

Bu gerçeği ilk kez  BULTÜRK derneği dedi diye yazmıyorum, o zaman siz BULTÜRK’ün fikirleriyle alay ediyordunuz, çünkü zamanını doldurmuş ama dalında kurtlu, yarı çürük meyveler var diye, gölgesi bile olmayan ağaçların altına sığnıyordunuz. Birçoklarınız bunu bugün de yapmaya devam ediyorlar. Bu seçimlerde HÖH-DPS bültenine oy vermek isteyenler aynı kişilerdir. Bunu yapmakla daha 1990’da yıkılan, bugüne kadar çürüyüp yerinde yeller esmesi gereken Bulgaristan komünist partisinin (BKP) isim değiştirip sosyalist parti (BSP) adıyla ayakta kalmasına, o günden sonra 4 defa iktidar olmasına dayak, destek, arka ve yamak oldunuz.

Bu işi, totalitarizm yıllarında en fazla zulüm gören Türk ve Pomakların partisi olan,  Hak ve Özgürlükler adıyla bilinen (HÖH-DPS) partisi yaptı. Biz, HÖH liderlerine körü körüne inanarak hiçbir işe yaramayanlara yıllarca yamak olduk, hizmet ettik. Bize egemen olanların arasında, böyleleri bile vardı: Krallık çöplüğünden çıkarılıp yeni elbiseler giydirilip Bulgaristan’da işleri “800 günde yola sokacak” yalanıyla II. Simeon Partisi. Hatta höh’çüler ve çarcılarla birlikte iş görecek üçüncü BSP dayağı aranırken daha da ileri gidildi. Bu alçaklıkta yani eski komünistlerin yükünü sırtında taşımaya gücü etmez olan HÖH partisinin parasıyla kurulan faşizan, Rus yanlısı, anti-Türk ve anti-İslam mayalı “Ataka” partisiyle birlik olundu. Ortak iktidar kuruldu. “Şeker tuzda erimez!” diyen olmadı. Biz aldatıldık ve hayallerin hamalı olarak kullanıldık. Artık kullanılmak isteniyoruz. Mestan bunun için oyumuzu istiyor. Ama, sizin bayram yolunuzu kesmek için sınır çizgisinde yatmaya hazırlanan Nikolay Barekovlara, azılı milliyetçilere, Bulgar ırkçılarına  “Hey siz ne yapıyorsunuz!” demiyor. Çünkü insan beslediği köpeğe taş atmaz.

Biz 25 yıldan beri bulutsuz gökten yağmur bekledik. Hiç bir işe yaramayan it-çakal, yaban domuzu, hırsız, dolandırıcı, sabıkalı, kaçakçı, mafya ve oligarşi aracısı veya uzantısı takımını ayakta tuttuk ve bu işleri hep BSP iktidarının sürmesi için yaptık, çok iğrenç, çok kötü ve zarar verici oldu. Hiçbir hakkımızı alamadık. Hep kurban olduk ve alet edildik.

.

Ve bir yamak olan onlar, Türk halkı, Pomak ve Çingene kardeşlerimiz gerçekleri öğrenmesinler, hissetmesinler, görmesinler  diye anadilimizde bir gazete çıkartmadılar, ana dilimiz öğrenmemize karşı çıktılar, dağlarımızda, bahçelerimizde, yaylalarımızda, yer altında ve yer üstünde yeni bir türkümüzün doğmasına bile izin vermediler. Radyolarda konuşanlara kulaklarını tıkadılar, “renkli pencere” dedikleri TV’da anlatılanları görmek istemediler, bunları yaparken uyananlara da amansız düşman oldular, saldırdılar, her şeyimizi kıskandılar.

25 yıldan beri halkıma zulmeden komünistlerin  sofrasından kalkmayan, çürümüş ve kökünden kopmuş komünizm direğinin ayakta durmasına dayak oldukları için milyonlar alan, bizim tüm yasal hak ve özgürlüklerimi, doğal ve insan haklarımızı rafa kaldıran, bize kasaplık koyun gibi, çaprak onların alinde “oy kazanı” gibi bakan bu insanlardan kopmamız, ayrılmamız, bire daha yüzlerini görmememiz şarttır oldu, zorunlu oldu,  mutlaka gerçekleşmeli gerek davamızın ana ilkesi burumunda biçimlendi.

 

Biz soydaşlar olarak, Bulgaristanlı Türkler olarak bağımsız hareket etmemizi engelleyen her kişi gericiliğin, yalan dolanın irinli batağına mutlaka düşmüş, bir daha oradan çıkamamak üzere saplanmış, ebediyen orada kalıp yok olmuş ve olacaktır. Yalaka, hademe, ajan ve hain  tipler için kurtuluş yolu yoktur.

Harmanlı kenarında bir mezar taşı var. 25 sene önce dikilmiştir. Yazısını okuyun lütfen.

“Komünistir dediler.

Hastadır dedim.

İnanmadılar.

            Hastayı yaşatmak için beni gömdüler!”

 

Bizim halimiz ve yazgımızdır bu!

Lütfen bir fatiha okuyun ve bir şişe su dökün! Mezara, mezar da olsa ruhu yaşasın.

Bizi kanatlandıran yeniden doğuşumuzu hayata çağıran ruhtur bu.

 

Bizden devamlı olarak “özveri” isteniyor. “Özveri” sözü anneler için üretilmiştir. Onlar zaten yapacaklarını yaptı. Onların “özverisi” artık tükendi. Nereye kadar özverili olunabilir ki?

25 yıldan beri 15 defa sandık başına gidildi. Her defasında “ayıp” edildi.  “Utanç” sözünü ise biz yeni kuşak Bulgaristan Türkleri ürettik. “Utanın be!” bu halkı soya soya bitiremediniz. Ama onlarda utanmak diye bir şey yok. Bizim aramızda gece mumla arasan bu kadar ayıp edeni bulmak zordur da, Bulgar’a “bravo” vallahi…

 

SOMUT KONUŞUYORUM:

 

  • Mestan çıkmış “Bulgaristan Müslümanları iktidar ortağı olmadan eşit haklı

olduklarının farkına varamıyorlar,” diyor. Bunun Türkçesi “yorgan altına girmeden ısınamıyorlardır.” Yani alışmış kudurmuştan beterdir, biz onları bu işe alıştırdık, vazgeçemezler, diyor.

Ya biz fahişe miyiz?  Yazarken utanıyorum! Bunun bir anlamı da, biz onlarla baş ederiz, bizim adamlarımız, araçlarımız, ustalaşmış komplocularımız, manipüle etme yollarımız, sindirme araçlarımız, kışkırtma, sindirme, ürkütme işinde kara propaganda yaparız, oylarını zorla alırız ama  yine alırız, diyor.

Ve biz L. Mestan’a inadına yaşayacağız, inadına mücadele edeceğiz, inadına maskenizi indireceğiz, inadına uyanacağız ve aldattığınız kitleyi sizden koparıp alacağız, cevabını veriyorum. Sen benim canım halkıma “fahişe” muamelesi yapamazsın!

  • Ürkütücü bir hava, tiksindirici bir koku da “saray”dan geliyor son günlerde!

Doğan bizim hepimizin bir hikâyesi olduğunu, buralarda soydaş olsak da, hepimizin her gün tütün tarlarına gidip geldiğini, maden ocağına indiğini, ormana gidip ağaç kestiğini, sığır ardında gezdiğimizi bilmek istemiyor. O bizim öykümüzde “Belene” ölüm kampı, camı açılmayan karanlık koğuş, pirinci kurtlu, kompostosu kurtlu, çorbası yal gibi hapishane yılları, işkence masalarında dayanma iradesi, yapmadığımız şeylerin zorla kabul ettirilmesinin çilesi, yargısız infaz bekleyişi olduğunu unutmuş benziyor.

O bizim yüreğimizi hiç bilemedi zaten:

Yağmur gibi yağar başıma taşlar

İlle dostun bir tek gülü yaralar beni…

Evet, siz bizi sahte olduğunuz anlaşılınca, çok yaraladınız, hainliğinize artık cevap vermeliyiz.

Önce size olan sözümüz şuydu:

Duyulmaz söz bizimdir

Ayrılmaz yol bizimdir…

Fakat sen, siz kalbimizi yaralayanların başındaydınız, yolumuz bir daha kavuşmamak ve karışmamak üzere ayrılmıştır.

Bu davayı dostça yaşamak için birbirimizi tanımalıyız, deyenler kazandı.

Sen saraylardan bizi koyun olarak gördün ve aldandın! Bulgaristan Türkünü, Pomak’ını ve Müslüman Çingenesini tüm soydaşlarımızı tanıyamadın. Yanlış yönettin. Bundan böyle yönetemezsin!

  • Eğittiğin L. Mestan sık sık “paradigma” diyor. Sorduk bizimkilere bilen yok.

Sözlüğe baktık “çıkış yolu olmayan bocalama” yazıyor.

Sen ise, “düşünme modeli” diye tanıtıyorsun. Bir defa “Bulgaristan Etnik Modeli” dedin, canımız 25 yıl yandı.

Lütfen daha fazla düşünme, al maaşını, mahkemeye tebligat gelene kadar otur oturduğun yerde. Lütfü’ye ise, anlamadığı ve bilmediği şeyleri konuşmamasını öğütle lütfen. Sen kapalı bir yerde yaşıyormuşsun, köpeklerin, korumaların arasında havasız yerde kalan insanın beyni ve zihni kapanır. Sen artık bize karışma!  Çağırıldığında hesabını verir, tekrar yerine döner, hapisliğini yatarsın…

Lütfü ise, bizden oy beklemesin, bir de artık koalisyon ortaklığı sözünü kullanmasın, bu iş irinleşti ve kokuştu. Seçmen üçlü dörtlü ortaklıklarınızdan tiksindi. 1991’den beri hep ortaklık şarkısı, hep çöküş, hep sefillik, hep işsizlik.

Siz Bulgaristan Türklerini ve Müslümanları anlayamadınız, çünkü ne sen ne de Lütfü halkın arasından gelmediniz.

Halkımız sizi ret ediyor. Halkımız bir önder, yönetici arıyor. Bu kişinin bütün Bulgaristan halkını ayrım gözetmeden yönetmesinde ısrar ediyor ve bu seçimlerde GERB lideri Boyko Borisov böyle bir halk önderi olarak mazbatasını, yani yönetme yetkisini halktan alacaktır.

Hayırlı ve Uğurlu olacağına inanıyoruz.

  • Siz eski komünist döküntüleri, artık işe yaramayan, sözü tutulmayan gizli polis “DC”

ajanları, “Sava-Ahmetler”, “Pavel-Lütfüler” ile bizim yeni hesaplaşmamız olacak.   25 yıl halkımızı aldatmanın, yalan, dalavere ve soygunun hesabını vereceksiniz. Şimdi acı çekme sırası sizdedir. İnsanda doğuştan acı çekme yeteneği yoktur. “Acıya dayanma” başka birinden ödünç de alınmaz.

Şu da var: “acı çekme yeteneği” siz gibi iradesiz insanlarda hiç olmaz. Olsaydı zaten ajan ve hain olmazdınız.

Ve özel olarak belirtiyorum.

Yeryüzünde hiçbir kötülük insan korkaklığı kadar çile üretmemiş ve kan dökmemiştir. Siz korkaksınız.

Daha 1990’da demokratikleşen dünyadan korktunuz ve ejderhaya teslim oldunuz!

Bu korkaklık sizindir. Siz bunu yaptınız! Hala korkuyorsunuz.

Doğru bildiğimiz şudur: Korkandan korkulur!…

Biz Bulgaristan Türkleri, Müslümanlar kardeşlerimiz olarak sizinle 05. Ekim 2014 günü sandık başında hesaplaşmaya hazırız:

Bizim bültenimiz 9 numara

Bu ilk savaşta galip çıkarsak, son 25 yılda yaptıklarınızın hepsinin hesabını vereceksiniz,

Çektirdikleriniz fitil fitil burnunuzdan getirilecektir. Bunların hesap vermesini isteyenlere sesleniyoruz.

Lütfe kullanacağınız bülten № 9 olsun!

Önceden teşekkür ederiz.

Reklamlar