Yazan: Renginar GÜLER
Tarih: 11 Nisan 2020
Elinizde 1 litrelik bir şişe olsa ama siz 2 litre sıvı almak isteseniz ne yapardınız? Kuşkusuz şişeyi değiştirirdiniz. Devletin yanında bir konuda değil, her konuda saf tutmak, istenen her şeye uymak zorundayız.
Bizler 1984-89’da memlekette kardeşlerimiz tank paletleri altında ezilirken bize sahip çıkan tek Türkiye Cumhuriyeti oldu. Bu gün Suriyelilere olduğu gibi bize de hepimize kapılarını açtı. Hepimizi bağrına bastı. Her talebine uymak bizim borcumuzdur. Hadi kardeşlerim… Hadi komşular… El-yüz mü yıkanacak, kapı, basamak, giriş çıkış dezenfekte mi olacak, gelin işe sahip çıkalım buna da evimizden ve sokağımızdan başlayalım…
Korona virüsle mücadelede resmi önlemler yetersiz geliyor ki, devletimiz bizden yardım istiyor. Çalınacak kapı yok. Kendi kendimize yetmek zorundayız. El açabileceğimiz kimsecikler yok. Koskoca Birleşik Amerika Devleti kırılıyor, ölü sayısı 20 bin olmuş, cesetler artık toplu mezarlara gömülüyor. Türkiye’den sağlık malzemesi talep ediyor.
Tehlikeyi gördük. Dişimizi daha da sıkmamız gerekiyor.
Şöyle bir atasözümüz var: “Sen kendine bakmazsan, doktor ne yapsın!” Olağanüstü durum, sokağa çıkma yasağı uygulanan şu günlerde, kulağımızın üstüne yatarsak, “bana bir şey olmaz!” dik kafalılığı ile devam edersek, bu salgının önü alınamaz ve yalnız kendimize, ailelerimize ve yakınlarımıza zarar vermekle kalmayıp, Türkiye’mize de kötülüğümüz büyük olur.
Bir hapşırmada milyon virüs saçılması, bir kişiden 5-10 kişiyi anında bulaşması işten değil. Unutmayınız: Maskeni tak ve sokağa çıkma…
Millet olarak hemen toparlarsak zor toparlarız…
Kendinizi daha sıkı disiplinli günlere hazırlayınız!
***
Bir hafta önceki yazılarımda tarihimizi, geleneklerimizi, adetlerimizi, efsanelerimizi, edebiyatımızı, günlük hayatımızı öykülerimiz, birbirimize anlatarak yaşatmamız gerektiğini işlemiştim. Yazılarıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Bu hafta aldığımız haberlerden “bghaber.org” olarak haber, yazı ve yorumlarımızın son sayısını aldık ve sizlerle paylaşıyoruz:
Türkiye’de 21.391; Bulgaristan’da 4.592; Birleşik Amerika’da 1.942; Almanya’da 1.062; Norveç’te 873; İngiltere’de 459; Belçika’da 360; Hollanda’da 311; Romanya’da 212 ve Fransa’da 181, TOPLAM 32 341 uluslararası devamlı ve aktif bir okur ve yorumcu, tartışmacı topluluğu oluşturabilmenin sevincini yaşıyoruz. Birlikte güçlü olduğumuzu görüyorsunuz.
Çok yakın bir zamanda “bghaber.org” yayınımızda tüm yazılarımızı elektronik kitap olarak hepinize sunmaya hazırlanıyoruz.
Yeni dünyaya ayak uydurmamız gerekir. Yararlı olur umudundayız ve bu konuda da yine BULTÜRK-BGSAM olarak ilk adımı atmayı düşünüyoruz. Yeni bir dünya görüşü aşılamadan yok olma ve tarihten silinme tehlikesinin kara kartal gibi başımızın üzerinde dolaştığını büyük bir acı ve hüzünle yazıyorum ve bilinçli birlik ve beraberlik yolunda kenetlenmemiz zamanında yaşadığımıza vurgu yapmak istiyorum. Bu hafta ben de evdeyim ve konuya derin girerek dün özümüzü, kimliğimizi değiştirmek isteyenlerin, dilimizi, dinimizi yasaklayanların bugün beynimize biyolojik çip takıp bizi avcı köpeği gibi yönlendirmek istediklerini, bunu neden yapmak istediklerini ve sonuçlarının ne olacağını yazmak istiyorum. Öncelikle benim yazılarımı okuyan okuyucularımın hepsine tekrar teşekkür ediyoruz.
***
Başımızda sarca-arılar gibi dolanan şu kahrolası virüs belasıyla ilgili birçokları “profesör” kesildiler. Lokum gibi uzatarak anlattıkça anlatıyorlar. İzninizle bu hafta birkaç yazıda olaya başka bir açıdan bakmak ve düşündüklerimiz sizinle paylaşmak istiyorum.
Yazıma başlarken “1 litrelik şişe dolmuşsa” dedim. Bu simgede, 1795 Büyük Paris Devrimi olanakları 325 sene sonra tamamen dolmuşluğu mu var? Soru budur. Bizim kuşağın “şişeyi 2 litrelik bir yenisiyle değiştirmemiz mutlaka gerekiyor mu?” cevabını arayacağız, soru budur.
Büyük Fransız Devrimi (BFD) ve onun düşünürleri dünya ve toplum algısını, antik çağ, Roma devri ve Orta Çağ üstüne insanların düşünme tarzını kökten değiştirip yerine yeni bir algı, yenidünya görüşü getirdi. Biz bu yazı dizimizde bu değişikliğin değerlerini, kurallarını, ilkelerini, yasa e ve yasallıklarını, anayasasını – ESKİ OLAN * BFD İLE GELEN VE ŞİMDİ DEĞİŞTİRİLMEK İSTENEN AÇISINDAN DİKKATİNİZE SUNACAĞIZ. Ayrıca dünya insanlarının, toplumların ve devletlerin ve uluslararası kuruluşların hepsini ilgilendiren ve etkileyen bu olayı daha derin kavrayabilmeniz için okumanız gerekli olan kitaplara da dikkat etmek istiyoruz.
BFD, Krallıklar, Çarlıklar, Sultanlar devrini kapattı.
Ulus milli devletler çağını açtı, dünyada ilk kez meşrutiyete hayata çağırdı, anayasal devletler, yasa çıkarmak için meclisler (parlamentolar) kuruldu, yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrıldı, “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” sloganı yükselti. Allah’ın vekili ve yetkilisi olarak asırlarca idare eden Krallar, Sultanlar devrildi. Din yeni kurulan devlet makamından ayrıldı, layık devlet ilan edildi. İnsan kendine inandı, akıl ve zekâ ön plana çıktı, sahnede vicdanlı insanlar belirdi.
BFD’nin etkisiyle Osmanlı’da Birinci meşrutiyet (yasal rejim) 23 Aralık 1876’da Anayasayla birlikte ilan edildi. Meclis 3 yıl çalıştı ve 29 yıllık bir aradan sonra 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edildi, Anayasal düzene doğru büyük bir adım atılırken, mecliste parlamenter demokrasi, seçim sistemi ve siyasi partiler gibi ana konular tartışıldı. Türkiye’nin bağımsız ve egemen anayasal düzene geçişi ise 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Ankara’da açılmasıyla gerçekleşmiştir. 23 Ekim 1923 tarihinde ise Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyetini ilan etmiştir.
Bulgaristan’da milli devlet 1878 Berlin Konferansı kararlarına göre Osmanlıya bağlı ve ona vergi ödeyen bir Prenslik olarak kurulmuştur. İlk Bulgar Anayasası 1879’da Veliko Tırnona şehrinde toplanan Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve Bulgaristan bir anayasal prenslik ve parlamenter düzen şeklinde monarşi devleti olarak hayat hakkı kazanmıştır.
Ortak geleceğimiz ve dünya görüşümüz adına siz okumaya hazırsanız, ben de yazıp bu olayların derinden özünü anlatmaya hazırım.
Dünyanın felsefe, hukuk ve sosyal yaşam tarihini ince eleyip sık dokuyan büyük düşünür Jan-Jak RUSO, dünyayı sarsan, kökten yeni bir düzen ve düşünme tarzı getiren Büyük Fransız Devriminden tam 5 yıl önce “TOPLUMSAL SÖZLEŞME” yani başka bir değişle ANAYASA eserini bastı. Ne olacak acaba diyen ve sordukları sorunun cevabını almadan kendilerini devrim ateşine atmaya hazırlananları kafaları açtı, durulttu ve çaresizlerin kuşkuları çöpe atmayı başardı.
Paris sokaklarında sel gibi kan akmazdan önce 1776’da Amerikan Devrimi olmuştu.
Konusu beyazlarla siyah derililer konusunda Kuzey ile Güney arasındaki çıbanı patlatmaktı. Amerika devrimizden Birleşik Amerika devleti çıktı, ama bu bağımsız ve egemen devletin her eyaletinde geçerli olan bir ANAYASA çıkmadı, insan hakları uğruna savaşan zencilere “vatandaşlık hakkı” bile tanı-namadı. Her eyalet kendi anayasasını yazmaya kalktı ve bu suyun durularak daha nice yıllar aldı. 17 Eylül 1876’da kabul edilen ABD anayasası 29 defa değiştirildi.
Rusya’da Sovyet Anayasası 1936’da kabul edildi, onu kaldıran Rusya Federasyonu Anayasası ise BFD’den ilham alınarak kaleme alındı ve 1993’te halk oylamasıyla onaylandı.
Bu örnekleri, BFD’nin bütün dünyayı etkilediğini, sözde Tanrıların seçtiklerinin tüm küllerini yıktığını ve yerine yasalara dayanan ve halkın iradesini yansıtan bir düzen kurulduğunu ve bu hukuksal düzenin bugüne kadar devam ettiğini anlatabilmek için verdim.
Fakat burada önemli olan Jan-Jak Ruso’nun “Topum Sözleşmesi” nde işlediği fikirlerin özünü ( yani-içini) görebilmektir. Eğer biz bunu göremezsek, sıkışmış oldukları ortada olan ve dünyayı yeniden değiştirmek isteyenlerin ne yapmak istediğini, hangi değerin ve ilkenin yerine neyi getireceklerini görebilmemiz ve anlayabilmemiz zor olur.
Bütün dillere tercüme edilen ve yüzlerce defa basılan bu eserinde düşünür Ruso, insanların kafasında saltanat düzenini yıkıp, onu özgür demokrasi düzeni ile değiştirecek ufku (yolu) açıp, halkların eline silah olarak devrimci bilinç ve vicdan vermiştir.
Ne var ki bugün bütün bu değerleri rafa kaldırmaya çalışan, insanlara kardeşlik, özgürlük ve eşitliği unutturmak isteyen, İmparatorluklar ilan edip, Art arda Dünya Savaşları ilan eden, işlediği kitle cinayetleri ve affı imkânsız suçlarla daha önceki medeniyetlerin hepsini arkasında bırakan bir gerçeklikle yüzleşmiş bulunuyoruz. Tüm halkların zenginliklerini ve parasını elinden çekip alanlara sabır şişesi dolmuştur. Onlar şimdi korona virüs salgınından faydalanarak yeni bir şişe aradıklarını açıkça ortaya koydular. Tabii bu bir günde, bir haftada da olacak bir iş değil. Bu nedenle 2050 yılından söz ediyorlar.
Jan-Jak Ruso’nun burjuva devrimi ve demokrasi düzenin yargı değerlerinin zamanının dolduğunu iddia eden, insanlık tarihinin Avrupa Aydınlık Çağı ışıkları ve bilgeliğiyle dolu bu zenginliği gömmek ve unutturmak isteyenlerin yerine neler sunmak istediklerini ve nasıl bir yeni-dünya düzeni kurulmak istendiğini anlatmaya çalışacağım. Zor bir iş tabii. Fakat “tarih tekerrürden ibarettir,” diyenlere, “benim de bildiklerim var” diyerek fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İkinci bölümde, Ruso’nun “aile” ve “eşitlik” değerlerini aile ayacağız.
Kendinize iyi bakınız. Dışarı çıkmak yok. Ellerinizi yıkayınız ve maskenizden ayrılmayınız.
Tabi yazıyı da Paylaşınız.