Alptekin CEVHERLİ
+++
Bu hafta sonu Kosova’da evlâd-ı fatihanı ziyarete ve onları yerinde görmeye gittik. Gittiğimizde de adetten olarak yörenin en ulu kişisini ziyaret etmemiz kaçınılmazdı. Bu amaçla da Sultan 1’inci Murat Hûdavedigâr’ın kabrini de ziyaret ettik.
* * *
Orhan Gazi’nin vefatından sonra Sultan Murat Hûdavendigâr döneminde de Osmanlı Devleti Balkanlarda hızla büyümeye ve ilerlemeye devam eder…
Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan uzaklaştırmak isteyen bölge devletleri de Sırp Kralı Lazar komutasında büyük bir Haçlı ordusu oluştururlar. Sultan 1’inci Murat, iki oğlu ile birlikte 20 Haziran 1389 tarihinde Kosova’da Haçlı ordusunu karşılar. Sekiz saat süren uzun bir savaşın sonunda Haçlı ordusu, kumandanları Sırp Kralı Lazar da dâhil imha edilir. Balkanlardaki Müslüman Türk hâkimiyeti bir kez daha çok net bir şekilde ilan edilmiştir…
Savaş meydanını gezen Sultan 1’inci Murat yaralılara su vermekte her iki tarafın ordusundan da askerlerin tedavisiyle bizzat ilgilenmektedir. Ancak yaralı bir Sırp askeri (Miloş Obiliç) kendisine yardım etmek için eğilen Sultan’ı sakladığı hançeri ile şehit eder. Suikasta uğradığı yerden derhal Otağ’a getirilen Sultan Murat Hûdavendigâr son nefesini burada vermiştir. Miloş Obiliç derhal idam edilir.
Sultan’ın naaşı Bursa’ya getirilmek üzere mumyalama (tahnit) işlemine tabi tutulur, iç organları Kosova Ovası’na defnedilir. Yeni Sultan, Yıldırım Beyazıt buraya babası için derhal bir türbe yaptırır. Bugün o türbe Meşhed-i Hûdavendigâr adıyla Başkent Priştine’ye yaklaşık 25 dakikalık mesafede Mazgit köyündedir.
Önemli bir ayrıntı olarak ayrıca Türk bayrağının, şehit kanları (Söylenceye göre Sultan Murat’ın kanının) üzerinde gece doğan hilâl ve yıldızın yansımasının düşmesi ile bu savaşta ortaya çıktığı iddia edilmektedir.
Bu arada Sırplar, Yugoslavya döneminde Miloş Obiliç’in adına Gazi Mestan Bey’in türbesinin hemen yanına dev bir anıt dikerler. Bu anıt aynı zamanda Sultan Murat’ın türbesinde de 2 – 3 km. kadar mesafededir.
* * *
Kosova’da türbeye gidince, yaklaşık 170 yıldır Sultan Murat’ın kabrinin türbedarlığını yapan Buharalı Hacı Ali Bey’in ailesinden torunu Saniye Ablamızla da konuşma imkânımız oldu.
Saniye Hanım bize dedesinin rüyasında gördüğü bir işaret üzerine Buhara’daki (Özbekistan) Medrese Hocalığı görevini bırakarak o devirler henüz Osmanlı toprağı olan Kosova’ya Sultan Murat’ın türbesini korumak üzere geldiğini o gün bugündür aile fertlerinin bu türbeyi koruyup bakımını yaptığını anlattı. Düşünsenize Balkan Savaşı, 1’inci Dünya Savaşı, 2’nci Dünya Savaşı, Komünist dönem, Kosova’nın Bağımsızlık Savaşı ve daha pek çok olaya rağmen türbe, bu aile ile birlikte varlığını devam ettirebilmiş.
Sultan Murat Türbesi’ndeki Buharalı bu aile, 1854 yılında devrin Padişahı Sultan 1’inci Abdülmecit tarafından ayrıca görevlendirilmiştir. İlk türbedar böylece Buharalı Hacı Ali Bey olmuştur. Dolayısıyla da aile, kesin olarak 162 yıldır; yaklaşık olarak da 170 yıldır Sultan Murat Hüdavendigâr’ın türbedarıdır.
Saniye Abla, orada pek çok hikmetli söz söyledi bizlere, ama en önemlisi bence şuydu: “Bu türbe, Müslüman Türklerin Balkanlardaki tapusudur. Sizler gelip malınıza sahip çıkıyorsunuz!”
Biz oradayken NATO görev kuvvetinde vazifeli iki Müslüman Hırvat askeri de gelip türbede dua etti ki, bu bizleri daha da memnun etti.
Türkiye bütün varlığı ile bölgede kendini hissettiriyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA ve Yunus Emre Enstitüleri canla başla çalışıyorlar. TİKA yüzlerce eserimizi restore edip yeniden hayat vermiş.
Diyanet İşleri Başkanlığı gönderdiği imam ve hatiplerle Katolik kilisesinin misyonerlik çalışmalarına set çekerek hem dini eğitimi sağlıyor, hem de Türkçe’nin yaşamasına vesile oluyor. Çünkü Vatikan, özellikle Arnavutları Hıristiyanlaştırmak için Rahibe Teresa üzerinden yoğun bir propaganda sürdürüyor.
Yunus Emre Enstitüsü de açtığı Türkçe kurslarıyla yeni neslin Türkçe’yi öğrenmesini kolaylaştırıyor. Ayrıca Türk şirketleri de önemli başarılara imza atmışlar.
Ancak ne yazık ki şu iki hususa da değinmeden geçemeyeceğim:
Kosova’da Türkçe ciddi bir baskı altında. Hatta dediklerine göre eskiye göre çok daha fazla baskı görüyorlar. Türkler, kendi aralarında bile Türkçe konuşmaya korkar durumdalar. Yasal olarak değil belki ama moda tabiriyle söyleyelim “mahalle baskısı” yüzünden kendi aralarında dahi Arnavutça konuşmak zorunda kalıyorlar. Meselâ dükkânda Türkçe konuşarak alışveriş ediyorsunuz, o sırada içeriye yabancı biri giriyor diyelim, o az önce bülbül gibi Türkçe konuşan esnaf, bir anda Türkçe’yi unutuveriyor ve sizinle Arnavutça konuşmaya başlıyor. Bu nedenle devletimizin Kosova hükümetini acil olarak bu konuda uyarması gerekiyor. Din kardeşliğimiz mevzuu ne yazık ki hep Arnavutların lehine çalışıyor.
İkinci husus da Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın onca çalışmasına rağmen Suudi Arabistan ve İran’ın bölgede ciddi bir mezhep taassubu hareketi gözleniyor. Kosova Hükümeti de bunun farkında ve önlem olarak da camileri namaz vakitleri dışında kapatmakta çareyi bulmuş. Ancak sanırım farkında değiller ama bu daha fazla tepki çekip, mütedeyyin insanları da uç fraksiyonlara yönlendiriyor. Laiklik yapalım derken insanları daha da katı hale getiriyorlar. Bu nedenle Kosova Hükümeti acil olarak Türkiye ile iş birliği içerisinde bu yabancı etkileri ortadan kaldırarak gerçek İslâm’ın bölgede varlığını devam ettirmesini sağlaması lazım. Yoksa sıkıntı yaşamaları uzak değil.
Şimdilik Kosova’dan bu kadar, devamı gelecek yazımızda…
Reklamlar