Tarih: 03 Ocak 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Biz geleceğin göğsünde yuva yapmış bir milletiz.

Bizimle beraber 2018’den 2019’a gürültü ve havai fişek ışıkları arasında kaybolmadan geçen ve Yeni Yılımızı kutlayan bir mücadele çizgimiz var. Bizi adam gibi adam saydı ve yanımızdan ayrılmadı. Yılbaşı gecesinde çok eski, damardan bir şarkı dinlemek geldi içimden.
Besteci Rimsky-Korsakov’un “Şeherazade” senfonisine kulak verdim. Dünyada en güzel müziklerin Doğu gizeminden esinlenerek yazılmış olması içimde hoş bir duygu uyandırdı. Bin bir gece masalları büyülerini düşündüm. Gözlerimin önünde, şairimiz Sezai Karakoç’un “Doğu’da bir Baba vardı, Batı olmadan önce” sözleriyle başlayan “Masal”ı canlandı. “Beni buraya gömün hiç değiştirmeden. Beni öldürseniz de değişmem” mısralarına takıldım kaldım.

Sonra ideolojilerin özgürlüğün mezar kazıcısı olduğu, durdurdu beni.

Özgür fikirlere yaşama hakkı tanınmamış olsa, ne Korsakov ne de Karakoç yaratabilirdi. Aslında yaratan toprağı toprak için değil, insanlar ve tüm canlılar için yaratmış, özgürlük de öyle bir şey işte.

Yılbaşı gecesini sessizce geçirmek istesem de Bulgaristan’da 2018’in tüm çığlıkları ve yankıları kulağımda çınlıyordu. Olumlu ve olumsuz hepsi Yeni Yıla geçmek ve yaşamaya devam etmek istiyorlardı. Bense tüm olumsuzluklardan kurtulan milletimin Türk-Müslümanların geleceğin gönlünde yuva kurmasını istiyordum.

Bu, mutluluğa uçuşumuz olabilirdi. Fakat her zaman olduğu gibi bu defa da en büyük yalancı ve dolandırıcılardan geldi ses. Hilekârların babası hain Ahmet Doğan “Bulgaristan’da sahtekârlık ve dolandırıcılık insan sevgisini ve mutluluk özlemini öldürüyor” dedi. Bunu söyleyene, Bulgar hükumeti, “Türklerin Bulgar bünyesinden koparıp uzaklaştırılması” hainliğinde bize yardım ettin diye, 2015 yılında 1 250 000 (bir milyon iki yüz elli bin) Euro, 2018’de de her yıl 35 milyon leva vermeği garantiledi.

Bu örnekler bütün fikrimi “Bulgaristan Türklerinin Özgürlüğü kaç para eder ki?” sorusuna kilitledi. Hemen ardından da insan olmayan bir yerde özgürlük olabilir mi sorusu yetişti. 2018’de Bulgaristan’da 2017’ye kıyasla %8 daha az bebek doğmuş, 400 000 (dört yüz bin kişi) daha ülkeyi terk etmiş. Bulgaristan’da Bulgar kalmazsa, Bulgarların hepsi emekli, deli, özürlü ve problemli kalsa, “Bulgar” adı müzelik olacak, o zaman “özgürlüğe” ne gerek var, dayatmaya, yaptırıma ve zulüm uygulamaya ne gerek var!?

Bulgaristan’da “özgürlük” sözü hep seçime bağlanıyor. Oy kullanma hakkı ve seçme ve seçilme hakkıyla beraber açıklanıyor, ama Bulgaristan’da herkesin seçilme hakkı yok. Dış ülkelerde çalışanlar herhangi birini meclise ancak siyasi partilerin adayı olarak gönderebiliyor. Bulgaristan’dan artık sayıları 3 milyonu aşan dış ülkelerdeki seçmenlerimiz ancak seçime katılan siyasi partilere oy veriyor. Bunu da ancak orantılı seçim sistemine göre yapabiliyor. 2018’de yapılan seçim yasası değişikleri mecliste onaylanmadan önce, partilerin seçim listelerinde adayların numaraları vardı ve seçmen numarayı işaretleyince listenin son sırasındaki aday ön sıraya geçebiliyor ve tercihli bir milletvekili olarak meclise gönderiliyordu.

Şimdi bu numaralama da kaldırıldı. İşaretleme isim üzerine yapılacak.
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev Yıl Başı Kutlamasında “seçim sistemine” birkaç cümle ayırdı. Bir defa “makineyle” ve İnternet üzerinden oy kullanma usulünün meclisten geçmeyişinden yakındı. 16 Kasım 2016’da yapılan halk oylamasından 2 500 000 seçmenin seçim sisteminin değiştirilmesini istediğini hatırlattı. Meclis oranlı ve çoğulcu sistemin %50 %50 aynı zamanda yapılmasını onaylamadı. Özellikle Türkiye’den gelen ve dış ülkelerdeki seçmenin –Almanya ve İngiltere örneği – posta ile oy kullanması önerisini de görüşmeye alınmadı. Bu öneri Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜR yönetimi olarak ilk gündeme getirenler-deniz. Bunu Bulgaristan’ın Ankara Büyük-elçisine de iletmiştik, fakat bu konuda bir gelişme olmadı. 2019 yılının Bulgaristan için seçim yılı olduğu dikkate alındığında, seçim sistemini değiştirmek istemeyenlerin politik sistemi korumaya çalıştıkları ve statükoya bağlı kalmayı seçtikleri yeniden ortaya çıktı.

Seçim yılında ilk seçimler 2019 Mayıs ayında Avrupa Birliği Parlamentosu için yapılacak.
Bu seçimler çok önemli ki, adaylar birer birer ABD Sofya Büyükelçiliğinde onaylanacakmış. Biz bu seçimlere beş ay sonra gitmezden önce ciddi olarak hazırlanmalıyız. Türkiye’de daha fazla sandık açılması için gerekenler yapılmalı. Türkiye’de ve Bulgaristan’da seçmene hemen inmek zorundayız. Bağımsız adaylar yükseltelim ve kendi adamlarımızı Brüksele gönderelim. İlk defa AB Parlamentosuna BAĞIMSIZ ADAY GÖNDERMELİYİZ.

Bulgaristan’da İkinci seçim ise Ekim-Kasım aylarında yerel seçimler olacak. Oraya daha var. Olsa da ya birinci ya da ikinci seçime bir de erken genel seçim ekleme ihtimali de çok yüksek. 2019 yılında hepimiz bu sefer bu genel seçimlere ciddi hazırlanmamız gerekiyor.Öyle hazırlanmalıyız ki, çok güçlü dedikleri sözde Türk -HÖH partisi baraj altına çekmeliyiz. Çünkü bu partiye oy verenlerin%90’ı  TÜRK – MÜSLÜMAN HALKTIR bunu herkese kendi halkımıza iyi anlatmalıyız. Halk kendisine zülüm edene değil kendisine faydalı ve samimi olanları iyi tanır bu seçimde bunu göstermeliyiz bu kendi insanlarımıza umut yolunu göstermeliyiz.

2018 yılının sonunda komünist totaliter dönemden kalma Bulgar milletvekillerinin seçim sistemine ve demokrasiye bir mandıra olarak baktığı dikkati çekti. Bir mandıra’da süt, yoğurt, çökelek, katık, beyaz peynir, kaşar, Dutlu, ahı Dutlu, erikli, kayısılı, şeftalili, mandalinalı, portakallı ve bunların değişik karışımlarından içecekler üretilebildiği gibi, Bulgar toplumundan da arzu ettikleri faşist, komünist, sol liberal, tutucu, sağ liberal, halkçı, demokrat, sosyal demokrat, radikal ve soldan sağa her türden aşırı ve ılımlı milliyetçiyi ve hatta yurtseveri meclise göndere bilirsiniz.

Bununla ilgili anekdot şöyledir: “Akşam başını yastığa faşist olarak koydu, sabah komünist kalktı!” Komünistlerle faşistlerin kaynaşmasından ise Türk ve İslam düşmanları yetişiyor.

Bulgaristan’da işlerin ne olduğu bir türlü anlaşılamayan demokrasi ile hiçbir ilişkisi olmadığı gibi, özgürlük ile alaka da üç dala serilmiştir.

Bir) Konuşma serbestliği. Buradaki sınırlamalar dünya dillerine değildir. Seçimlerde ve propaganda ortamlarında kullanılması yasak diller Türkçe, Çingenece, Gagavuz’ca, Makedonca ve Ulahça’dır. Bunlar Bulgaristan’daki azınlıkların anadilleridir ve olup biteni, dönen dolapları ve sahtekârlıkları seçmen anlayamasın diye azınlık dillerini konuşma ve kullanma yasağı getirilmiştir. Bizde radyo ve TV’de bu dillerin kullanılması yasak olduğu gibi, bu dillerde gazete ve dergi basıp propaganda yapmak da yasaktır. Yani bizim SESLİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ özürlüdür.

İki) Yazma özgürlüğümüz de sakattır, çünkü devletimiz herkesten vergisini toplasa da, azınlık çocuklarının anaokulunda ve okulda kendi dilinde eğitim almasına devlet tek kuruş ayırmıyor. Eğitimden, kültürden söz etse de, olmayan şeyler konuşuyor ve etnik dil azınlıklarına devlet okullarında zorunlu tedrisat uygulamıyor. İnternet haberleşmelerinde Latin alfabesini kullananlara ters bakılıyor. Partiler ve kamu etnik azınlıklar için onların ana dillerinde yazılı yayın yap(a)mıyor. Yerel, genel ve AB seçimlerinde de Türkçe ve diğer azınlık dillerinde yazılı propaganda yasaktır, ceza öngörülmüştür. Bu nedenle, demokrasi ve özgürlükler konusu bir yana hiç olmazsa LİBERALİZM konusunda birkaç el kitabı çıksa ve halka ulaşsa, seçmen kime oy verdiğini öğrenmiş olurdu. Bu istek dış ülkelerdeki seçmenler arasında da çok büyüdü.

Üç) Basın yayın özgürlüğü. Bu özgürlük yalnız Bulgarlar içindir. Çünkü memlekette hiçbir azınlık yayım evi yoktur. Yazdıkları elinde ve çekmecede kalan azınlık şair ve yazarlar da son dönemde yalnız İnternet’e sarıldılar ve eserlerine orada yer arıyorlar. Şu da var. Bulgaristan’da fotoğraf basmak, yaymak ve izinli yerlere yapıştırmak yasak değil. Örneğin son erkek genel seçimde L.Mestan 20 bin büyük boy resim yapıştırdı, fakat seçilemedi.

Yeni sene arifesinde şiddetle tartışılmaya başlayan ve 2019 yılına da sıçrayan şöyle bir konu da daha var: Bulgaristan’da devletten, devletin kurumlarından ve kamuoyundan öteleştirilen, itilen, uzaklaştırılan Bulgaristan Müslüman Türkleri mi yoksa Hak ve Özgürlük Partisi DPS’ midir? Bu çok ciddi bir sorun çünkü HÖH-milletvekillerinin önündeki arpa bittiği için katır gibi kişnemeye başladılar. Kendi kaderinin gölgesine basamayan, ama iki büklüm olup el açmak da istemeyen bu yeni tip kahramanlara, 2018’de yıllık avantası 30 milyon olan ilham alacakları yeni ortak sima – Ahmet Doğan – yaratıldı ve karşılarına dikildi. Fakat oturdukları meclis koltuklarına iyice ısınan bu “şahıslar” sanki kendi haklarına düşeni istiyorlar.

Onlara da cevabı yine A.Doğan verdi. Haberi Borisov’tan mı, Radev’ten mi, yoksa Kremlinden mi aldı bilinmez. Amma, 2019 Yıl Başı Mesajında sözlerinden anlaşılan şudur: “29 yıldan beri devam eden çok partili Bulgar siyasi parlamenter sistemi zamanını doldurmuştur ve hadi şimdi Program Hükümeti” kuralım. Bu sözler balon hain lidere aittir. Demek oluyor ki, Bulgar demokrasisinin sır perdesi artık kalkıyor ve herkes geldiği yere…. Yattığı yer nur olsun, Dr. Jelü Jelev 1990’da Bulgar demokrasi tarlasına yabancı tohumu attığı için bitmedi. O şimdi sağ sağlim olsaydı, “demokrasi ve özgürlük mücadelesi yıllarında 11 yıl soğan kazdığı” köyüne ister istemez geri dönecekti. Jelü Jelev’in Doğanla birlikte suç ortaklığı var. Adam gibi adam olsalardı, şu biz Türkler anadil, ana-okulu ve okullarda zorunlu Türkçe dersi sorununu ne yapıp yapıp çözerlerdi, ama çöz(e)mediler. Görüldüğü üze bizim işler ne bir Çingene ne de bir Bulgar tarafından çözüldü ya da çözülecektir.
Yüzünü görmediğimiz Bulgar ve Rus istihbaratının el ele verip “Bulgaristan Müslümanlarına akıllı baba olarak dayattıkları” Ahmet Doğan 2014 yılında kendini ele vermişti. O, mizah ve müzik programı sunucusu TV yıldızı Slavi Trifonov’la bir mülakatında “şirketler halkası” sözünü kullandı. Bilirsiniz, biz Türkler dikey, Bulgarlar yatay, Romenler ise Çingene halkası şeklinde örgütlüdürler. Bu değişmeyen bir gelenektir. Bizim aramızda anlaşmak istesek de anlaşamamamızın ana ve temel nedeni de budur aslında. Çingene Ahmet’in Türk kalıbını hazırlayan ve paketleyen akıllı bir kişi olacak ki, isimlerimizin değiştirildiği zamanda fırsat kollayarak “Hasanov, Hüseyinov” olan bizim köpeğin adına “Doğan” koyuvermiş. Burada Doğan şahin anlamında kullanılmamış, bize Türklere hitaben kalıplanmış ve önümüze “alın da ne yaparsanız yapın” demek için paketlenmişti. Hatta adı uydurma olan bu şopar haine 4 Ocak 1990’da bir de parti başkanı rozeti takarak hinlik yapar “hainlik yapmaz” sözleriyle aramıza attılar. Öyle ama dikey yapılanmış Müslüman Türklere bir Çingene halkası atıldığını anlamamız yıllar aldı. İyi de oldu TV’de kendi sırrını kendisi açıkladı, çünkü bizler bunu anlatamamıştık artık bizim de içimiz rahatladı.

Gördüğümüz üzere bizim buralarda kendini adamdan sayanlara tek tük rastlanıyor da, adam gibi adam kalmadı. Bize kala kala yalnız bir şey kaldı: “Olan oldu artık akrabalarımız bitti!” dedik. Ama sözde Ahmet doğanın bize cevabı şu: “Ben sizden çok iyilik gördüm. Yaşadığım sürece sizi seveceğim!” Biz 2019’a böyle girdik.

Benim Korsikov’u sevmem ve dinlemem de, istesem de istemesem de yandan yundan Çingene kokusuna alışmış olmamdan olacak, bilirsiniz Şeherazade, Bin Bir Gece Masallarına Girmezden önce, bir Hint güzeliymiş. Korsakov ise senfonisini fırtınalı bir gecede denizci olduğu gemide yazmış. Hepimizin daha güzel, daha huzurlu ve sihirli bir yeni yıl özlediğimiz de belli olmuyor mu?!
Yeniz yılınız kutlu olsun.
Okuyanlara teşekkür eder paylaşmayı da unutmayınız.

Reklamlar