*** SOHBET MASASI ***
Misyon Gazetesi’nin “Sohbet Masası” köşesinin ilk konuğu BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Sayın Rafet Ulutürk, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Mümin Topçu’nun sorularını cevaplandırdı. Röportajın Devamı-3;
- Soru Mümin TOPÇU
Bu göçler artık ters istikamete dönüşür mü?
“Büyük Göçten” sonra Bulgaristan vatandaşları tüm dünyaya dağıldı. Bulgaristan’da nüfus yapısı çöktü. 1990-2000 yılları arasında Roman gelinler Yunanistan’da gizli doğum yapıp çocuklarını yüzünü görmeden satarak 10 yıl geçindiler. Ardından doğum ve çocuk parası, sosyal yardım almak için Almanya’ya akın başladı. Şimdi ise, bir “Norveç Fonu” olayı var. Sözde problemli Roman ailelerin çocukları okuldan, tatilden, çarşı pazardan kayboluyor ve bir daha bul bulabilirsen. Şubat ayında Bulgaristan tarihinde en büyük Roman hareketlenmesi yaşandı. Roman ana babalar 80 bin öğrenciyi okuldan alıp evlerine kapadı ve gösteri yaptılar.
Bir defa, 2011’de imzalanan ve Avrupa Konseyi baskılarına karşın, Bulgar Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı bulduğundan dolayı 11 yıldan beri onaylamadığı İstanbul Sözleşmesinin ülkemizde çok çarpık bir şekilde gizlice uygulanmaya konulması protesto edildi. Olay şöyle gelişti. Problemli aile çocukları okulda özel donatılmış bir odaya çekilip ikramlı bir ortamda periyodik sorgulanıyor ve şiddet unsurunun şiddetli baş gösterdiği ailelerin çocukları kaçırılıyordu. Norveç’e götürüldükleri öğrenildi. Bu iş para için yapılıyordu.
Bu ailelerin çocuklarının mahkeme yoluyla araması yolu tıkalıdır. Aileler çok huzursuzdu ve son 20 yılda eğitim sisteminde 2. Ayaklanma yaşandı.
Birincisini 1992’de çocuklarının devlet okullarında zorunlu ders olarak Türkçe okumasını isteyen ana babalar gerçekleştirmişti. Protestolara 120 bin kişi katılmıştı. İşte bu ortamda, Bulgar vatandaşı olması gereken, kaçırılan, satılan bir çocuk kitlesi var ve bunların geri dönmeyeceğinden eminim.
İkinci bir grup dış ülkelere okumaya giden ama 10 yıllık kredi çeken ve ödeyebilmek için bulunduğu ülkede çalışmak zorunda olan 150 bin kişilik bir genç kitle var.
Üçüncü grup, İngiltere’ye işe gitmiş ve orada vatandaşlık hak etmiş 150 bin kişidir. Kanada ve Amerika’ya giden ve oraya yerleşen 330 bin kişilik bir topluluk – vatandaşlığı almış ve iş kurmuşlar. Okyanus ötesinde emekli olanların emekli maaşlarını alabilmeleri için yılda 6 ay örneğin Kanada’da yaşaması gerekiyor. İspanya, Almanya, Hollanda ve Fransa’ya sezon işçisi olarak gidip gelen 360 bin kişi. Bir yandan orada hayat kuruyor, aynı zamanda memleketteki yakınlarına para gönderiyorlar. Bu grubun çocukları Bulgaristan’da yaşlıların yanında kalıyor. Gidip gelenler, dış ülkeye yerleşme konusunda henüz kararsız. Yunanistan’a tütün kırmaya, portakal, mandarin ve zeytin kırmaya gidenler de mevsim gündelikçileri. Avrupa ülkelerinde kayıtsız çalışan çok büyük bir grup var, onlar da kışı yurtta geçiriyorlar. Ortodoks Kilise ve Baş Müftülüğün de kabul etmediği İstanbul Sözleşmesi yasa dışı yollardan git gide uygulanırken halk şaşırtıcı yeni durumla yüzleşiyor. Mesela Burgaz’da çocuğunu ana-okullarına veya ilkokula yazdırmak isteyen ailelerden doldurmalarını istedikleri dilekçelerde, ana ve baba yerine Birinci Eve beyin ve İkinci Eve beyin yazıyor. Bu da ciddi tepkilere neden oluyor. Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali…
AB parlamentosunun, bir Fransa önerisi olan, TIR şoförlerinin haftada 2 günü otelde, motelde ya da evlerinde geçirme yasası, Bulgaristan’da 120 bin aileyi ve milli hasılatın %15’ini direk etkiliyor ve Batı Avrupa ülkelerine yeni büyük göçe kapı aralıyor. Bunun dışında Türkiye Cumhuriyeti’nde ikamet eden 1 milyona yakın çifte vatandaşımız var ki, onlar Türk vatandaşlığını kabul etseler de, büyük bir kısmı bavulları sıkmak için Bulgaristan’ın demokratikleşmesini bekliyorlar.
Artık AB’nde de büyük Türk nüfusu oluşmuştur. İşte bu kitleyi doğru yönlendirebilirsek artık sadece Bulgaristan’da değil Avrupa içerisinde de güç haline gelmiş durumdayız.
Artık kurulan tüm tuzakları bozma vaktidir, bunu da yapabilmek için geçmişi iyi bilmek ve şeytani aklı iyi tanımak yetmez bunları çözebilmek de gerek. Yani bizlerde artık derin üst aklı devreye sokmamız gerekir. Tarihte olduğu gibi Türkler yine dünya siyasetini ele alma vakti gelmiştir, bizlerde bu konuda bir vesile olmuş oluruz. Bizlerde bu yolda bir taş olarak Büyük Türkiye yolunda yerimizi almamız gerekir.
Eski yuvasına, bağına bahçesine dönenler artıyor. Gelecek yıl bu kitlenin büyük çoğunluğu memlekete dönecek orada kalan tarlalarını işlemeye başlayacaklardır. Önümüzdeki yıl tarım reformlarında yerimizi almalıyız. Avrupa’dan dönenler Bulgaristan’da tarlaları almalı ve kooperatifler kurmalıdırlar. Büyük fabrikalar artık köylere tarlalara dönüyor dönüştürülüyor, bu sefer bizlerde geç kalmayalım. Bu gelişme toplumda normal karşılanmaya başlandı. Büyük Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ilk adımı Bulgaristan’a akarak atacağına inanıyorum. Türkiye’nin Bulgaristan’ı sığınmacı selinden koruması huzur verici oldu. Emekli maaşını alıp ev ekonomisi kuranlar takdir buluyor. Avrupa Birliği Çin yayılmacılığına kendi başına göğüs geremeyince, çok yakında Türkiye’yi AB üyeliğine davet edecek. Fakat Büyük Türkiye’nin artık AB’ye ihtiyacı kalmadı ve “BÜYÜK TÜRKİYE CUMHURİYETİ”“TÜRK BİRLİĞİNİ” KURACAK VE ONLARI DA BURAYA DAVET EDECEKTİR. Benim insanım ben varım demelidir, bir misyon üstlenmeli ve tarih yazmak için harekete geçmelidir.
Bu olaylar kendiliğinden çözülürken, memleket topraklarına yeniden bereket yüklenecektir. Bolluk olan yerde kavga olmaz. Artık çalışanlar, üretenler korkmasın, dünya değişiyor tüm fırsatlar önümüzde. Çocuklarınızın önünü kapatmayınız, çocuklarınıza güvenin.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristanlı göçmenlerin Türkiye’de en çok kullandıkları Bulgarca kelimeler hangileridir?
Atatürk’le yaşanan Dilde Devrim ve konuşma dilimizin lehçelerden İstanbul diline yükselişi, söz ve kavram hazinemizin zenginleşmesiyle gerçekleşiyor. Bu bakıma monarşi yıllarında Sofya’da Baş Müftülüğün Arap harflerine ve eski dile bağlı kalması ve baskıcı tavrı, Bulgar Eğitim ve İç İşleri Bakanlarınca desteklenince, problemli yıllar yaşanmıştır. Dil ve edebiyatımızın “altın çağı” 1952-1958 yılları arasıydı diyebiliriz. Bulgaristan Türkleri Edebiyatı 300’den fazla yaratan kalemle yetiştirdi. Kendi milli marşımızı söyledik. Gök kubbemizi çizdik. Halk sanatımızı tiyatro sahnelerine taşıdık. Bizim bu eserlerimizin dilinde Bulgarca parazitler yoktur. Fakat Türk okullarının kapanması ve karma okullarda yalnız Bulgarca program uygulanınca, çocuklarımızı anadil hazinesini daraldı. Ben de Türk okuluna yalnız bir yıl gittim.
Bulgarca bilmeyen dedelerimizle, ana babalarımızla ve köy ortamıyla temasımız kesilmesin diye anadilimizi geliştirirken, aslında köye ve aileye Bulgarca kelime taşıyan biz olduk. Kapıya su faturası, elektrik fişi gelince, Bulgar öğretmenlerin ev ziyaretlerinde sorunları bizim çözmemiz gerekti. Askerde Türkçe mektup yazmak yasaktı. Eve Bulgarca mektup yazdık, okuyacak adam yok. Sonra tekniğin hızlı gelişmesiyle tütüncü dilimiz Türkçe olsa da, ocak sulayanlar “markuç” (hortum), çalışma ekibine “brigada”, ekip şefine “brigadir”, evde sigortaya “buşon”, kapı koluna “drışka”, öğretmene “drugarko”, okul müdürüne “drugaryo direktor” vs demeye dilimiz alıştı.
Göç edenler de, değişik bölgelerden gelmelerine rağmen, kahvelerde “çalga” müziği dinleyip sohbet ederken, acele işlerde, TOÇNO, ŞOSE – ASFALT, TROTOAR, ASPUH, KORMİLO, KAPAÇKA, BURKAN, KLYUÇ – ANAHTAR AMA DAHA ÇOK ARABA ANAHTARI, KOMPOT LIJİTSA, VİLİTSA, OTVERKA, TUBA, KRUŞKA, KONTAKT, MİFKA ve başka sözleri de sıkça kullanıyorlar. Yıllar içinde Türkçemizin Bulgarca sözlerden arınacağına inanıyorum. Türkiyeli soydaşlarımızın Bulgaristan’daki kardeşlerimizin dili üzerindeki olumlu etkisin, görüyorum. Türkçemizin her ortamda gelişmesi için her köye bir iki ailemizin dönmesi, ziyaretlerin sıklaşması gerek. Dil birliği kurma yolumuz açıktır.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki resmi istatistiklere bakılınca, Türkiye’de yüzbinlerce “Bulgar’ın” yaşadığı görülmekte. Bu neyin çarpık yansımasıdır?
İnsanımız çok çile çekti. Kırmızı pasaportu alıp “köpekler yesin” deyip Bulgar isimleriyle yola çıktı. İçindeki resimler, zorla değiştirilen isimlerdi. 1984-1989 arasında ölen kalan oldu. İsimleri geri almak da mahkemeye bağlanınca, “kahrolsunlar” deyip bu defter kapayanlar var. Bulgaristan’da Türk ismi taşımanın sakıncalı olduğu sanısı aşılamadı. Halktaki korku tamamen sönmedi. İkide bir ırkçı hortlamalar yaşanıyor. Bazı ailelerde acı anılar, yaralar çok derin. Elimdeki evrakların Türk isimleriyle olması pek fazla bir şey değiştirmiyor, Belediyelerdeki “nüfus Amirliğinde” (Grajdansko sıstoyanie) her iki isim de korunmuş, belediye arşivlerinde, mal mülk dosyalarında, kimlik no-su bilgisayar arşivinde, hastanelerde, okulda, belediyelerde, İç İşleri Bakanlığında, Savcılıkların Hard-Disklerinde her şey korunuyor. Bu bir gerçektir. HÖH partisi bu ödevi üslenip, devlet arşivini temizlemeliydi, fakat hiçbir iş yapmadığı gibi, bu işi de yapmadı. KPP “Kapitan Andreovo” da sınır polisinin yüzüne bakarken ifadeyi okursanız, bu gerçeğin yansıdığını görebilirsiniz.
Türkiye Cumhuriyeti kimliklerimiz gerçek isimlerimizle verilmiştir. Bu isimleri dünyada hiçbir kuvvet değiştiremez.
Biz, çok güçlü bir devlet iradesinin himayesindeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nde Bulgar 5. Kol ordusu diye bir şey yok. Ne mutlu Türküm diyene! Türklerin çocukları Türk doğar, ana babaların birinci ödevi çocuklarına Türk ismi seçmek ve ana dilimizi ve kültürümüzü öğretmektir. Ötesi kendiliğinden düzelir.
- Soru Mümin TOPÇU
Bursa’daki bir göçmen konutlarına Knyaz Bogoridi’nin anıtı yapılması teklifini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tarihi, kitaplar ve öykülerden fazla anlatan anıtlardır. Stefan Bogoridi (1775-1859) Kazan (Kotel) kasabasında doğdu, hayat yolu zengin biri. Babası tüccar. 1787-1792 Rus-Osmanlı Savaşı’nda Osmanlı Ordusuna gıda sağlamıştır. Kendisi, 1798’de, daha sonra Sultan olan IV. Mustafa’nın yönetiminde Mısır’ın Abu Kit körfezinde Napoleon Bonapart filosuyla savaşa katılmıştır. 1828-1829 Rus-Osmanlı Savaşından sonra, Sankt Peterburg’ta toplanan ve Barış Anlaşmasın imzalanan görüşmede, Osmanlı heyetini yönetmiştir. Sultan I.Mahmud’un güvenini kazanmış ve “Bey” (Prens) unvanına laik görülmüştür. 1836-1849 yılları arasında Osmanlıya bağlı 50 bin nüfuslu Samos Adasının idarecisi olmuştur. Dobruca’da bir otonom Bulgar Prensliği oluşturulması fikri onundur.
Kuzey Batı Bulgaristan’da isyan eden Bulgar köylülerin toprak-landırılmasına öncülük etmiştir. Sultan I.Abdul Mecit zamanında Tanzimat Konseyi üyesi ve hükümdar danışmanıdır.
1453’te İstanbul’un Fethinden sonra 1849’da evine Sultan misafir eden ilk Hıristiyan odur. Bu ziyaret esnasında Osmanlı Sultanından şehirde bir Bulgar Kilisesi kurulmasına izin almış ve “Demir Kilise” adıyla ünlü ve 2 sene önce İstanbul BŞB tarafından onarılan kilise “Fener” deki aile evinin yerine kurulmuştur. Bogoridi Anıtının İstanbul “Fener” de “Demir Kilise” avlusunda kurulması uygun olur. Bursa’da böyle bir anıt kurulacaksa, Kotel Belediyesinde, 21 Mayıs 1989 sabahı Büyük Türk İsyanının başladı yerde bir ÖLÜMSÜZLER ANITI kurulsun, neden olmasın.
- Soru Mümin TOPÇU
Birçok göçmen henüz zoraki dayatılan Bulgar isimlerini iade etmedi? Aynısı Bulgaristan’da yaşayan bazı kardeşlerimiz için de geçerli.
İsim koyma ana-baba hakkıdır. Devlet işi değildir. Yaşanan zoraki isim değiştirme sürecinde, halkımız aldatıldı, üzüldü, yaralandı, Türk özümüz ameliyatla değiştirilmek istendi. Başımıza sarılan belalardan yalnız birisiydi isimlerimizin evrak üzerinde değiştirilmesi. İsimlerimiz 1990 yılında resen değişmesi gerekirdi ve bu 1890 yılından günümüze (Türk-Pomak-Millet) geçerli olmalıydı, fakat bunu dile getiren önderlerimiz hepsi Bulgaristan dışındaydı, bu sebepten eksik ve sakat kaldı bu konu…
Anadilimiz yasaklandı, edebimiz, inancımız, ahlakımız yasaklandı. Sokağa, çarşıya çıkamaz olduk. İşe gidemedik. Bir köyden bir köye gitmek izne bindi. Türkiye’de yakınlarımız olmadığı Deklarasyonu imzalatıldı. Tarihimizde ilk kez tanklar, zırhlı araçlar köylerimize girdi, komandolar yuvamızı bastı. Camilerimiz, mescitlerimiz kapandı. Köylüler dağa çıktı. Bu, esir düştüğümüz, 1877-78 Büyük Savaşının devamı gibi planlanmıştı. Boş elle Varşova Paktı silahlı güçlerine karşı savaşacak halimiz yoktu. Üzerimize ateş açıldı. İçimize büzüldük, sustuk. Şehitler verdik. 1990’dan sonra katillerden hesap sorulmaması ve adaletin yerini bulmamasından dolayı, yaşanan korku sis gibi ve 30 yıldır kalkmıyor. Halkımızın iç duyusu kuvvetlidir. Durumun iyileştiğini, güvenlik ile özgürlük arasındaki savaşın lehimizde değiştiğini, hukuk üstünlüğü ve insan haklarının güvence altına alındığını görünce, her şey birden bire değişecektir. Kişisel özgürlükler toplumsal yaşamın barometresidir.
Türkiye’de yaşayanlara gelirsek bizler BULTÜRK olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletimize bu yılki raporumuzu sunduk. Bu konuda raporumda şu görüşlerimize de yer vermiştik: “Türkiye’de yaşayan Çift vatandaşların mefta gibi defin esnasında Türkiye’den istenilecek belgelerde artık BULGAR PASAPORTU da istenilmesi gerektiğini belirttik. Eğer BG Pasaportunda Hristiyan ismi olanlar varsa Müslüman mezarlığına bunların defnedilmemesidir. İşte bu kabul görürse demek ki, Bulgar ismi taşıyanlar aramızdan ayrılacak. Müslüman mezarlığına gömülmeyeceklerdir. Bu da bu işin çözümü olur. Bizim naçizane çözümümüz bu…
- Soru Mümin TOPÇU
Türk çocukları neden anadilimizde eğitim görmüyor?
İnsanı hayvandan ayıran dildir. Dil, bizi tüm diğer varlıklardan farklı kılandır. Dilimiz olmasa ailemiz olmaz, toplumsallaşamayız. Dünyayı ve hakikati öğrenemez, vahşileşiriz. Düşünemeyiz, karar veremeyiz, yabanileşiriz. Sözler ve değimler olmasa belleğimiz olmaz. Boş hafızalı bön bön dolaşırız, üretmeyen beyin hayvandan beterdir. Dilimiz olmadan İNSAN olamayız! Dünyada dil her şeydir! Bizim vergimizi alan, özel okullarımızı, medreselerimizi devletleştiren Bulgar devleti anadilimizde zorunlu eğitim örgütlemek ve masrafını çekmek zorundadır. Totaliter yasaklı dönemin bütün kanunları değişti, bir tek Türkçe yasağı değişmedi ve vakıf mallarımız iade edilmedi. Bulgar devleti bizi kör cahil bırakarak daha kolay yöneteceğini sanıyorsa yanılıyor.
Bu siyaset sonucu memleket Bulgaristan’da nüfusumuzun %48’i okuduğunu anlamıyor, Sosyalist milletvekili İvo Hristov’un meclis kürsüsünden bildirdiğine göre, vatandaşların %80’i “debil” yani çaresiz, ne yapacağını bilemeyen yoksul ve sefil durumdadır. Bulgar devletinin çökme sebeplerinden biri de budur. Fakirlikten başkaldıramayan, XXI.Yüzyılda okuma yazması olmayan, anadilleri unutturulan vatandaşların devleti olmaz. 2.5 milyon vatandaşın Bulgaristan’ı terk etmesi karanlıktan, cahillikten, kalkmayan yasaklardan, yok olmaya mahkûm olmuşluktan kaçıştır. İnsan ilk aydınlığı anadiliyle alır. Sofya devletinin bir numaralı sorunu anadilde Türkçe eğitim örgütlemek ve temelinde anadilde aydınlanma olan kültürel etkileşimi meşrulaştırmak ve devlet kurumlarını çok kültürlülük esasında yeniden bina etmektir. Bunu yapmazsa Bulgar devletinin çöküşünü ve ülkenin sömürgeleşmesini hiçbir güç durduramaz.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’da kaç tane Türk Lisesi ve üniversitesi bulunuyor?
Günümüzde Bulgaristan’da “Türk lisesi” adıyla anılan, ama İngilizce ve Bulgarca eğitim veren paralı hain-FEYTULLAH GÜLEN LİSESİNDEN başka bir lise yoktur. Ayrıca Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğüne bağlı Mestanlı (Momçilgrad), Şumnu (Şumen) ve Rusçuk (Ruse) İmam Hatip Okullarında dini kadro yetiştiriliyor. Ülkede dünyevi eğitim ve öğretim veren Türk Lisesi yoktur. İmam Hatip Liselerinde ise Türk Dili öğretimi ikinci planda tutuluyor. Baş Müftülüğün Türkçe öğretimi tezinde “din dilden önde gelir” görüşü belirleyicidir. Bu konuda hiç bir aydınımız çıkıp Başmüftüye ne demek istediğini sormadı. Peki Neden? Sofya’da bir de devlet tarafından tanınmayan Yüksek İslam Enstitüsü bulunuyor. Bulgaristan’da Türklüğün yaşayabilmesi için Türk ilk ve ortaokullarından başka Türkçe programlı meslek okullarına ve liselere ihtiyaç var. 1952 yılından sonra Sofya Üniversitesinde Türkçe programlı 5 fakülte vardı.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’daki etnik Bulgarlar ve Türkler arasında ne zaman tamamen barış ve kardeşlik havası esebilir?
Modern devletlerde değişiklikler anayasa değişikliği ile başlar. İlk adım, Bulgaristan Cumhuriyeti Anayasasında Bulgaristan Türklerinin Türk Kimliğinin resmen tanınarak yasallaşması olmalıdır. İkinci olarak, Bulgaristan Türklerinin anadilinin Türkçe olduğu, dinin İslam olduğu, gelenekleri, adetleri ve törelerinin Bulgar yasalarına uygun olduğu, Türklere özel, belediye veya devlet okullarında zorunlu Türkçe eğitim verildiği ya da karma bölgelerdeki Türk ana-okulu, ilkokul, ortaokul, liseler, pedagoji okulları ve meslek okullarında Türkçe eğitim programı uygulandığı, Türkçe ağırlıklı eğimim sunan bir Üniversite açılmasının yasallaşması olmalıdır. Türkçemiz, Türk kimliğimiz, Türk yaşam tarzımızla ilgili tüm yasaklar kaldırılmalıdır.
Bulgarlar ve Türkler arasındaki barışın temel şartı, Bulgar devletinin ulus devlet statüsünden çıkıp, ülkede devlet yönetecek olgun bir ulus olmadığına göre, çok uluslu (etnikli) bir yapılanmaya geçmektir. Türkleri ve diğer azınlıkları eritme siyasetine son verilmelidir. Makedonya’da Arnavutça olduğu gibi Bulgaristan’da Türkçe ikinci resmi dil olarak tanınmalıdır. Devletin ve toplumun yapılanması nüfus içindeki azınlık oranına göre olmalıdır. Karma bölgelerde Türk dili ikinci resmi dil olmalıdır. Devlet milliyetçiliği-Irkçılığı gömmeli yerine çok kültürlü yapılanmaya olanak tanımalıdır. Bulgar toplumunda devletin açtığı düşmanlık ve ötekileştirme hendeği ancak böyle bir yaklaşımla doldurulabilir. Eşit vatandaşlık, ancak ve yalnız Bulgarlığı kabullenme esasında değil, etnik kimliklerin tanınması ve gönüllülük bazında gerçekleşmelidir. Türkler, Bulgaristan nüfusu içinde, kendilerine saygı duyulan, dili, dini, gelenekleri, alfabesi, edebiyatı ve kültürü olan saygın bir orta direk ve örnek alınan bir millettir. Bulgar devletinin öteki etniklerle anlaşmasında ayar her zaman Türklere olan yaklaşımdır. Geçmişin yaralarını saracak en kısa yol azınlık haklarını tanıyan ve uygulayan devlet siyasetidir.
Soru Mümin TOPÇU
Yaşlı nineciklere fiziksel gücü yeten Valeri Simeonov’u bir yerde görsen, kendisine ne söylerdin?
Bulgaristan’da aşırı milliyetçilik ve ırkçılık yasalarla yasaklanmıştır. Valeri Simyonov, “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) partisini, memleketi Türklerden kurtarmak amacıyla kurmuşsa, partisini dağıtsın ve kendisi de siyasetten vaz geçsin, söyleyeceğim söz budur. Çünkü Bulgaristan’ı en çok seven Türker’dir. Eğer bugün Avrupa’nın en fakir ve en geri kalmış ülkesi Bulgaristan ise, birinci sebebi, Türklerin ülkeden kovulmasıdır. Türkler olmadan, Türklerle anlaşmadan Bulgaristan asla ayağa kalkamaz. Bulgaristan’ın anahtarı Türklerin elindedir.
- Soru Mümin TOPÇU
Son yıllarda bazı milliyetçi Bulgarlar ve Makedonlar arasında tartışmalar kızıştı. Bir Bulgaristanlı Türk olarak, bu konuda kimlerin yanında yer alırdınız?
Mesele yer almak meselesi değildir. Mesele Bulgar devletinin Makedon dilini, Makedon kimliğini ve Makedon tarihini tanımamasında gizlidir. Bizim, “İslamlaştırılmış Bulgar torunları” ilan edilmemiz gibi bir şey. 1950’lerde Güney Batı, “Struma” nehri boyu, “Pirin” Dağı yöresi vatandaşların elinde “milleti Makedon” yazan kimlikler vardı. Makedonca gazete çıkıyor, yerel radyolar Makedon dilinde yayın yapıyor ve Bulgar Bilimler Akademisi Makedon dilinin özellikler, zenginliği ve tarihi üstüne doktora tezleri kabul ediyordu. Hatta böyle bir bilimsel tez, 2005-2009 yılları arasında Başbakan olan Sergey Stanişev’in annesi Bayan Prof. Dr. Stanişeva tarafından da savunuldu. Bulgar tarih kitapları Filibe (Plovdiv) şehrinin Büyük İskender’in babası Kral II. Filip tarafından kurulduğunu yazıyor. Tarihte bir dönem Bulgar çarlarının bugünkü Makedon topraklarında yaşadıkları, hatta Ohri Kalesinde Taht kurdukları doğrudur. Fakat “Makedon tarihi Bulgar tarihidir, Makedon tarihi yoktur” tezinde direnmek, biraz da “yavuz hırsız” masalını hatırlat mı yoksa? Bir millet XXI yüzyılda kendi topraklarında ve devletinde yaşıyorsa, tarihi olduğu tartışma konusu olamaz. Birinci Dünya Savaşı’nda Ferdinand orduları Makedonya topraklarında savaşmış ve yenilmişlerdir, bu o toprakların Bulgar toprağı olduğu iddiasını doğrulamaz. Bu iş, aynı Rusların, “1877/78’de biz o topraklarda savaştık” ya da “1944’te biz sizi faşizmden kurtardık” diyerek, Bulgaristan üzerinde ebedi haklarımız var dedikleri gibi bir şey. Devletler hukukunda “ebedi haklar” maddesi yoktur. Ebedi olan halkların egemenlik ve özgürleşme hakkıdır. Ben halkların anadil, resmi dil, tarih, devlet kurma ve komşularıyla barış içinde dostça yaşama hakkının kutsallığına inanıyorum. Makedon halkı çok kültürlülüğe saygı temelinde bütün Balkan devletlerine örnek bir devlet ve toplumsal yapı kurmuştur, saygımız sonsuzdur.
- Soru Mümin TOPÇU
Bulgaristan’ın bağımsızlığını ve özgürlüğünü mü savunurdunuz, yoksa Kuzey Makedonya’nın mı?
Bulgaristan Müslümanları olarak Birinci Dünya Savaşında Makedon Cephesinde 10 bine yakın kurban verdik. Yanlış Bulgar politikalarında telef olan kardeşlerimizi bir toplu mezarı, bir anıtı yok, Bulgar tarih kitaplarında adları geçmiyor, hak ettiğimiz VATAN hakkımıza saygı yok, tarih dersleri ortada. Şimdi kalksak, Bulgar milliyetçileri gibi biz de, Bulgaristan’ın bir devlet ve millet olarak tanıdığı Kuzey Makedonca Cumhuriyeti hakkında, “dili, tarihi ve milleti olmayan bir devlettir” desek, saçmalık olmaz mı? Akan su kendisi durulur. KMC NATO ve AB’ne üyelik belgelerini sunmuş ve görüşme yürütüyor. Dünyanın tanıdığı bir gerçeği, Bulgar milliyetçiler tanımasa ne değişir ki?
- Soru Mümin TOPÇU
Razgrad Cami’sini, Türk kökenli vali, müzeye çevirecekmiş… Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Tarihi yapıların son akıbetinde müze ya da başka bir turistik tesis olmak vardır. Osmanlı devrinde 18 camii olan Deliorman incisi Razrad’da “Pargalı Cami” XV. Asır Yüksek İslam İnşaat, Kültür Sanat eserlerinden biridir. Bildiğim kadarıyla, devlet ve ÜNESKO kültür eserleri listesinde olup korumalı bir yapıdır. Kısmı onarımlarla ayakta durması gönül acısıdır. Bulgaristan Türkleri Baş Müftülüğü ve Razgrat İl Müftülüğü bu tarihsel dinsel yapı üzerindeki haklarını da yitirmiştir. İade etmiş olsa bile kendi tasarruflarıyla zorunlu onarımları yapabilecek mali imkânlara sahip değildir. Bu görkemli Türklük eserinin Müze olarak kullanılması hayatını uzatacaksa, ekspozeler arasında Deliorman Türklük tarihine de yer vermek şartıyla bir iyi niyet ve dostluk sembolü olmasına gönül hoşluğuyla baktığımızı bildiriyorum. Şunu unutmayın bu Dünya’da herkesin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı var. Bizler 142 yıldır bu hesabı bekliyor ve bizim nesil bunun hesabının sorulduğunu inşallah görecektir. Büyük Türkiye ile birlikte olanlar bunu yaşayacaktır. Bekleyelim hep birlikte görelim…
Devam edecek