Musa VATANSEVER
Bu iş de böylece bitti. Sofya’da 15 günden beri bir ileri iki geri ilerlerken hep geri giden hükümet kurma görüşmeleri nihayet noktalandı. Son görüşme Pazar gün (26 Ekim 2014) Meclis binasında 240 sandalyeli parlamentoya yalnız 84 milletvekili götürebilen ve kabine oluşturma görüşmelerinde kendine ortak bulmakta zorlanan Avrupalı Gelişim İçin Vatandaşların GERB Partisi Başkanı Boyko Borisov ile 39 vekille seçim ikincisi olan Bulgaristan Sosyalist Parti (BSP) Başkanı Mihayil Mihov arasında yapıldı. Bu görüşme iki parti liderinin kendi istekleri üzerine değil, GERB partisinin üyesi olduğu Avrupa Halk Partisi ile BSP’nin üyesi olduğu Avrupa Sosyalistler Birliği PES tarafından gelen baskı sonucu gerçekleşti.
Gerçekçi olmamız gerekirse bu iki liderin birbirine söyleyeceği bir şey yoktu.
Fakat Avrupa’da oturan ve bizim politikacıları sofra başında otururken çimdikleyen kulis ardındaki BÜYÜKLER farklı düşünüyor.
Daha önceki yazımda da BSP ile GERB partilerinin aynı kökten yani Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) den geldiğine işaret etmiştim. BKP 1990’da parçalandı. Bu esastan çıkarak, M. Mihov “Bizde talih yok, biz öbür yana düşmüşüz!” diyerek başlamış söze, yani bizim sosyal-demokrat politika izleyen bir sosyalist parti olmamızın nedeni bir tesadüf demek istese de, laflar havada kaldı.
Biraz daha mırın kırın ettikten sonra Borisov:
– Sizlere güvenim yok artık! Diyerek yerinden kalkmış.
Bu kalkış son kalkıştı, hükümet kurma temas ve görüşmeleri noktalanmıştır.
Avrupa’daki, kodamanlar ise tam tersini düşünüyordu: Bu iki lideri akran buluyor, ikisi de öğretmen ailesinde, ikisi de küçük taşra kasabasında, ikisi de aynı sosyal ortamda, aynı komünist gençlik örgütü KOMSOMOL örgütünde yetişmiş, iki ayrı üniversite de okusalar da hemen hemen aynı dersleri görmüş ve aynı başarıyı göstermişlerdi. Onların bir de aynı partinin totalitarizm yıllarında ana nüvelerinde parti kuruculuğu basamaklarını birer ikişer çıkarak yükselmişlerdi. Uzlaşma şıkları çoktu. Şu Mihov’un kafasına saplanan “Bizde talih yok, biz öbür yana düşmüşüz!” sözlerine anlam vermek de zordu.
Kuşkusuz 70’li ve 80’li yılların politikalarında Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Genel Sekreteri Leonit Brejnev ile Fransa Cumhurbaşkanı Şarl de Gol arasında yani Avrupalı sol ve sağ liderler arasında, bir örnek daha vereyim, BKP MK Genel Sekreteri Todor Jivkov’la Federal Almanha Hırıstiyan Soysan Birliği Başkanı ve Kansler Yosev Ştraus arasında çok yakın ilişkiler vardı, sık sık görüşüp anlaşıyorlardı. Mesela Straus Bulgaristan’a ava geliyordu. Fakat soğuk savaş döneminin hesapları sanki başkaydı. Günümüzün Bulgaristan’ında herkes hesabını gizli saklı yapıyor ve bazı görüntüler ya da bazı temasların sonuçları ortaya çıkınca insanlar şaşırıyor. Biz B. Borisov’un Başbakan olmak için can attığını, 2 yıl sonra da Cumhurbaşkanı olmak için her şeyi feda etmeye hazır olduğunu bilsek de, gözünün daha da yukarılarda olduğunu düşünmüyorduk. Başkası ne olabilir ki, DEĞİŞMEZ BAŞKAN OLMA hevesi olabilir mi? Olsa da ne olacak. T. Jivkov bile dayandı dayandı da 35. yılında birden çöktü. Hafta başı (20 Ekim 2014) AMAN NE YAPALIM sorusunu görüşmek ve bir karar almak için GERP partisi eski ve yeni milletvekilleri, belediye başkanları, il yöneticileri, özel yetkili militanlar ve muhtarlar Ulusal Danışma Toplantısına çağrıldılar. Sofya Ulusal Kültür Sarayı (NDK) bahçesinde birden bire 8 papaz belirdi. Dikkati çeken birinci unsur, Papazların B. Borisov’un elini öpmesi değil, Borisov’un yüzde yüz karizmatik duruşunu feda ederek iki büklüm eğilerek papazların eline sarılması oldu. Bu gönlünün çok daha yükseklerde olduğuna yeni bir işarettir. Başka bir olay da, GERRB akıl hocası güruhunun % 60 “aman, seçime gidelim” ve hepsine “İncili ters okutalım” kararında birleşmesine rağmen, B. Borisov “ortak hükümet görüşmelerinin ikinci turuna devam edecerğiz” demesi oldu. Hafta boyu pısırık pısırık hareketlerde bulunup, olası başbakan Pazar sabahı M. Mihov ile görüşmesinde “Sizlere güvenim yok artık!, demesi başlı başına çok anlam kazandı.
Gelişmenin özeti budur. İki sözle söylemek gerekirse GÜDÜK KALDILAR.
GERB partisi hükümeti yalnız Reformcu Blok grubuyla kuracaktır. 84 – 23 milletvekilinin 107 milletvekili yapması ve hükümet kurmak için 120 +1 milletvekiline ihtiyaç olması, bize bu işe GÜDÜK dedirtti. 2009’da GERB partisi 117 millitvekili ile ilk kabinesini kurmuş ve 4 yıl ayakta kalabilmişti. 13 Şubat 2013’te iktidardan düşmesiyle politik sahnede meydana gelen bunalım bugüne kadar derinleşerek devam etti, diyebiliriz. Birçok çevrelerin umudunda belki de Ulusal Cephe (UC) yeni faşist ve ırkçı sürüsünün de bu hükümete katılabileceği söylentileri belirmişti. Fakat bu parti yöneticilerinin hemen hemen hepsinin eski gizli servis “DC” ajanı olduğu ve dosyalarının cilt cilt oluşu NATO karargâhının ve AB merkezlerinin dikkatini çekti. Mesela Makedonya İç Devrim Teşkilatı (VMRO) lideri Krasimir Karakaçanov’un Savunma Bakanı olmasına NATO Baş Komutanlığı olmaz deyince, Tarım Bakanı olsun diyenleri de AB Konseyi hemen telefonda aradı. Şimdi yeni hükümeti dışarıdan yani hiçbir makam talebinde bulunmadan destekleyeceklermiş. Reformcu Blok ise Vatandaşların Girişimi Hareketi Başkanı Miklena Kuneva’nın Dış İşleri Bakanı ve Demokratik Güçler Birliği Başkanı Bojidar Lukarski’nin Adalet Bakanı olmasıyla yetindi.
Seçimden buyana Bulgar kamuoyunda ve basında en fazla dillenen siyasi formül şuydu:
PAYLAŞILAN SORUMLULUKLAR HÜKÜMETİ KURULSUN!
Öyle ama mırın kırın edenlerden hiçbiri hiçbir sorumluluğu paylaşmak istemiyor. Sorunlar ise şunlardır: Enerji sorunu; Adalet reformu yapılması sorunu ve Güvenlik sağlanması.
Şunu hemen ilave edelim:
- a) GERB hükümeti düşüren enerji sorunu oldu. O gün bu gün enerji sektöründeki borçlanma 3 milyar leva oldu; elektrik fiyatı % 10 yükseldi; “Belene” AES inşası yarım kalmıştı ve olduğu gibi duruyor; “Kozloduy” AES 7. reaktörü yapılacaktı, dosya açılmadı. Varna Isı Elektrik Santrali durmak üzere; “Maritsa İstok” Isı Elektrik Santralinde reaktör parladı, “Burgas” ve “Bobovdol” kömür madeni ocaklarında grev var.
- b) Adalet reformu yapılacak ama nasıl olacağı bilinmiyor. Bugün siyasi yapılanma ile savcılık iç içe girmiş durumdadır. Anayasa değişikliği yapılmadan Adalet reformu yapılamaz. Olağan bir Halk Meclisi bileşimi olan 43. meclis Anayasayı değiştiremez vs. vs. İlk önce görüşülmeye açılacak yasama konusu SEÇİM KANUNUNDA DEĞİŞİKLİKLERİ olmalıdır. Seçmen % 50 majoriter (çoğulcu), % 50 proporsiyonel (oranlı) seçim yasası istiyor. T.C.deki soydaşlarımız ve AB ülkelerindeki gurbetçilerimiz için oraklardaki il merkezlerinde seçim bölgeleri kurulması ve seçilecek adayların STÖ yardımıyla yerinde belirlenmesinden yani yeni bir düzenlemeden yana görüş savunuyor.
- Güvenlik konusu da herkesin canını sıkmaya başladı. Bir defa ülkede can
güvenliği yok. İki yasal güvenlikler sağlanamıyor. Hırsızlık almış yürümüş kimse kendini, çocuklarını, malını, mülkünü güvende hissetmiyor. Yargıda icra sisteminin hakları ve yetkileri son derece yükseltilmiş ve adeta adalet didişmesi duruşma salonlarından çıkmış ve sokaklarda yürütülüyor. Bunun dışında milliyetçi ve ırkçı kesimin taleplerinden kaynaklanan bir ötekileştirme ve azınlık haklarına genel saldırı şiddetlenmiş durumdadır. Bugün artık şehirlerde yaşayan Türklerinin çocuklarının ana dillerini bilmediğini kesin söyleyebiliriz. Dil din, yaşam tarzı, gelenek, görenek, özgün kültürel haklarımıza karşı acımasız saldırı dalgası kabardıkça kabarıyor. her şeyi her yerde ve her bakıma kısıtlayarak sınırlandırma ve unutturma politikası yerleşiyor.
Güvensizliğin bir de dış boyutu var. O da Ukrayna-Kırım, Irak-Suriye olaylarından, IŞIT terörizminden kaynaklanan güvensizliktir. Banka sisteminden, kış geliyor yakıt yetersizliğinden, fiyatların devamlı tırmanmasından, emeklilik sisteminin bunalım yaşamasından, nüfusun % 20^den fazlasının işsiz olmasından ve genel sefillikten gelen bir başka güvensizlik var.
Son dönem sosyal gelişmeler, yürütülen temas ve görüşmelerden halkın beklentileri MIRIN KIRINLA çözülemez. Herkes bir şeyler döndüğünden kuşkulanıyor. Halkın beklediği yeni ve adil yargı değerlerine dayanan, barışı, güvenliği ve istikrarı, herkes için demokrasiyi hedefleyen ilkeli bir politikaya yürütülmesinidir. Yeni hükümetin varış güvenlik, istikrar ve daha iyi yaşayış sağlama ilkelerine dayandırılması halkın ortak isteğidir. Yarın mırın kırın edenlerin değil HALKINDIR.