Tarih: 23 10 2018
Yazan: Mehmet Alev
Şu günlerde olağanüstü bir yoğunlukla Balkan Savaşları gündemimize oturdu.
Bundan tam 106 yıl önce, Bulgar askerleri, Kırcaali kasabasını Osmanlıların elinden alarak, kendi topraklarına katmışlardır.
Vatana yeni, bir karış toprak kazandırmak bile her zaman gurur vesilesi, övünç kaynağı olmuştur. Bu, yeryüzünde tüm devletler, halklar için geçerli olmuştur…
İlle, ne var ki, bu toprak kazanma, kazandırma sürecinde sivillere, masum insanlara verilen zararlar, katliamlar, ırza geçmeler dile getirilmez. Tarihçiler, ciltler dolusu kitaplarında, siyaset adamları, kürsülerden patlattıkları süslü püslü demeçlerinde de bu katliamları es geçerler.
Günlük gazeteleri aktarırken gözüme ilişiyor: Sayın Tsveta Karayançeva da, Kırcaali’deki konuşmasında savaşlar sırasında vukubulan bu tür, hiç iç açıcı olmayan konulara da gireceği yerde, şehri fetheden askerleri adeta göklere yükseltmiştir. Oysa aynı askerler, Kırcaali yöresindeki köylerde nice ağıza dahi alınmayacak kötülükler yapmışlar, yakıp yıkmışlar, çiğneyip geçmişler, günahsız insancıkları katletmişlerdir…
Bir de, bu” savaşçılar”ın cami, minare düşmanlığı vardır.Balkan savaşlarında Podkova civarındaki tarihi “Yedikızlar camii” yakılır, yıkılır.
Minare düşmanlığı sadece “Yedikızlar” mabetiyle noktalanmaz.Kitaplardan aldığımız bilgilere göre, Trakya’da bir çok yerleşim yerindeki tapınaklar aynı akıbeti paylaşırlar. Babaeski’deki Cedit Ai Paşa camii, Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa camii, Vize Gazi Süleyman Paşa camii yakılıp yıkılanların listesinde ilk sıralardadır.
Savaşlar sürüp giderken çocuklar da bilirler, amaç, kaleler, surlar ve her türden savunma sistemlerini yerle bir etmektir. Oysa, bu çatışmalarda Bulgar askerleri minareleri de hedef tahtası konumuna getirmişlerdir. Yukarıda adı geçen şehirlerde ilk darbe, minarelere indirilmiştir.
Dolayısıyla karşımıza bir soru çıkıyor: Camiler, minareler niye vuruluyor?
Ve bir de, diyelim ki, bu acı olayları bir yüz küsur yıl önce yaşamışız ve bir taş koyup geçelim. Hepsini, tarihin kucağına atıp ona mal edelim, olan olmuş, diyelim.
İşte, bu olmuyor, dostlar! Zira, olayların dahası var…
Camii, minare ve yanı başında Türklük, Müslümanlık düşmanlığı günümüzde de gırla sürüyor. Bundan birkaç yıl önce Sofya’daki Banyobaşı camii’ne güpegündüz kanlı bir saldırı düzenlenmemiş miydi?! Kısa bir süre sonra Plovdif’teki camii’mizin de pencereleri, camları tuz buz edilmişti. Stara Zagora ve Dobriç’ten de benzer acı haberler gelmiyor mu? Sadece minareler, minarelerden okunan ezanlar değil, bu, gözü dönmüş caniler mezar taşlarından bile rahatsız olmaya başladılar.
Demek ki, yıllar önceki minare düşmanı asker torunlarının elleri kolları, bugün de bağlı değil.
Ne var ki, bu koşullarda da hiç sıkınmadan hala ağız dolusu birtakım demokrasilerden söz ediyoruz…
Mehmet ALEV
22.10.2018 Ustina – Plovdiv