Rafet ULUTÜRK
Avrupa arşını çifte standart
Avrupa Savaş Suçluları Mahkemesi Srebrenitsa katili Radko Mlaşoviçe 40 yıl hapis cezası kesti. Dava devam ediyor öteki insan kasapları da sıradadır. Gerekçede dikkati çeken nokta, insan öldürmek, toplum insan imha etmek, katliam yapma gibi en ağır derecelere tüm insanlığa karşı suç işlemiştir hükmü de eklendi, bu tüm suçların en ağırıdır.
Devletler hukuku Srebrenitsa halkına karşı en ağır insanlık suçu işlendiği konusunda birleşmiştir ve verilen ceza yeni duruşmalarda emsal teşkil edecektir. Binlerce mazlum Bosnalının öldürülüp toplu mezarlara gömülmesi, kadın ve çocuklara kıyılması ve bunun onlar Müslüman oldukları, egemenlik haklarını istedikleri, özgürlük için savaştıklarından ötürü yapılması 20-inci yüzyılın katliamlar tarihine püskül oldu.
Miloşeviç hükmündeki gerekçeye olağanüstü büyük ve af edilmez bir suç olarak Müslümanları toplu göçe zorlaması da eklenmiştir. Avrupa Savaş Suçluları Mahkemesi bu bakıma Nürinberg Savaş Suçluları Mahkemesinin bir devamıdır. Nürnbeg’te Nazi savaş suçluları, Hitler Generalleri, Yahudilerin yakıldığı ya da zehirli gazla öldürüldüğü toplama kampları şef ve gardiyanlarını SS katillerini yargılamıştı. İkinci Dünya Savaşından sonra büyük devletler, dünya halklarının ortak iradesi savaş suçlarına zaman aşımı olamaz konusunda birleşmişti. Bosna katliamı suçluları için de bu hüküm geçerlidir.
Ne var ki, gerçekler Bulgaristan’da Todor Jivkov terör rejimi suçlularına, “soya dönüş” yalanı ardında Türklerin, Pomakların ve Romenlerin isimlerinin, soyadlarının, milli kimliklerinin değiştirilmesine geldiğinde olaylar değişiyor, adli tahkikat yapılmıyor, savcılık uyuyor, tutuklanan yok, yargılanan ve hapse atılan olmadı. 1972’de Nevrekop belediyesine bağlı (Gotse Delçev) Kornitsa köyünde asker ve milis köyü bastığında, erkekler öldürüldü, kadınlar dövüldü, yaşlılar tartaklandı, bir çok aile sürgün edildi. Sorgulanan, tutuklanan, hapse atılan polis, ordu subayı, emir veren parti sekreteri, İç İşler Bakanlığı generali yok, hatta bu işi yapanlar daha yüksek rütbelere terfi etti, kariyer yaptılar. Bunu da 1990 dan sonra gelen tüm partiler desteklediler.
1984 Aralığından başlayarak 1989’a kadar devam eden Türklere zulüm yıllarından 42 şehidimiz var, yüzlerce erkek sakat kaldı, binlerce savaşçımız sürgün edildi, ölüm kampı “Belene”de zulüm gördü, zından’lara atıldı veya sürüldüler. Ardından 500 bin Bulgaristanlı Türk yerinden yurdundan edildi, memleketinden kovuldu, mallarına mülklerine el kondu, bir etnik halk topluluğu sözün tan anlamında her konuda ve her hususta yara aldı ve bir türlü toparlanamıyor, ama suçlu yok, tanklar insan ezdi, sanki ezmemiş, hamile kadınlarımız kurşunlandı, sanki hiç bir şey olmamış, bütün Türk köyleri boşaltılırken silahlı milisler köylerdeydi, yol boyları askerle sarılmıştı.
Bu iş için devlet öyle bir hazırlık yapmıştı ki, yüz-binlerce Türk’e 3-5 günde pasaport verildi, bugün TIR kuyrukları 50 km olan “Kapitan Andreevo” sınır kapısından yıldırım hızıyla sel gibi gelip geçtik. Memleket çöktü, ekonomi, tarımsal üretim yere serildi, hayvanlar telef oldu, Bulgarların hiç de umurunda olmadı, önemli olan bizim vatanımızdan kovulmamız oldu.
Bana bazen öyle geliyor ki, 1960’larda Roman kardeşlerimize karşı, 1072’de Pomak Müslümanlara karşı süngü takan, 1984 Aralığından sonra da Türklere karşı “Kalaşnikov”la saldıran, zırhlı araçlarla, tanklarla yolları köyleri, kavşakları saran Sofya rejimi insan haklarını tamamen çiğnerken, büyük sayıda Müslümana kıyarken, yüz-binlerce yurttaşı vatanından, toprağından kovarken insanlık suçu işlemiş ve bu büyük Katliam 20-inci yüzyılın yargılanıp lanetlenmeyen suçlarının en büyüklerinden biri olup, mutlaka yargılanmalıdır. Katliamların, insanlık suçlarının küçüğü Büyü olmaz, yerine de bakılmaz ve hepsi yargılanmalıdır. Uluslararası sözleşmelerde insan haklarını savunacağını kabul eden, ama etnik haklara geldiğinde bunu hiçbir zaman ve hiçbir yerde yerine getirmeyen, ulusal yasalarında bu bakıma değişikler yapmayı kabul etmeyen, anayasasını demokratikleştiremeyen, adalet reformu yapmaya yanaşmayan, bu bakıma AB direktiflerine de uymayan Bulgaristan hükumetine kesin sert yaptırımlar uygulanmaya başlanmalıdır.
26 yıldan beri siyaset sahnesinde kıvranan, rüşvet almaya, dalaverenin her çeşidine alışan, tüm olayları, gerçekleri ters yüz göstermede ustalaşan, anadilinde okuma yazma, kültürlerini yaşatma, geleneklerine uygun yaşama, dininle var olma hakkı da dahil tüm temel insan haklarından bugün de yoksun olan Bulgaristanlı Müslümanların bu durumundan öncelikle Bulgar totalitarizm uzantısı Sofya hükumeti ve ona yağcılık yapan HÖH-DPS yönetimi ve özellikle parti fahri başkanı, hainliğiyle ünlenen Ahmet Doğan sorumludur ve mutlaka tutuklanıp yargılanmalıdır. Onun suçu Bulgaristan’da demokratikleşme ve adil bir düzen durma davasına ihanet etmekten başlayıp, Türk Müslümanların ve tüm azınlık topluluklarının haksızlıklar bataklığında boğulması yolunu açmasındadır. Yani 40 yıl sigortalı işte çalışıp da 70 Euro (140) leva emekli maaşıyla geçinmeye çalışan yaşlıların zavallı durumu yürekler acısıdır. Burada kitleyi soyma suçu da kimlik değiştirme, sürgüne zorlama suçu kadar büyük bir suçtur. Türk ve Müslüman çocuklarının okulsuz ve sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılmış durumu da bir insanlık suçudur.
Bu cümleden olmak üzere, toplumda yapılacak her reformun altından çıkacak suçlu kendileri olduğundan dolayı, tüm reformları donduran, kaskatı komünist ilkelerle perçinlenmiş anayasa ve yasalara dokundurmayan, ekonomik ilişkileri değiştirmemeye direnen, üretim araçlarını modernleştiremeyen, sakat yönetim sonucu serbest Pazar ekonomimizi AB üyesi diğer devletlerin teşvikli ürünlerine boğduran zihniyet mutlaka sahneden inmeli ve çöpe atılmalıdır. Bulgaristan halkı Banka soyguncularının, paralarını Of Shor hesaplara gizleyenlerin polis devletinde yaşamak istemiyor.
Halkımızın istemediği bir şey de, korku ortamında bundan böyle kalmak ve devamlı dehşet yaşamaya zorlanmaktır. Suriyeli sığınmacı ve savaş kaçaklarının Türk Bulgar sınırından geçmesini önlemek için milyon üstüne milyon harcayan Başbakan Borisov hükumeti, köylerde, kırsalda, ufak yerleşim yerlerinde duruma hakim değildir. Yaşlı köylüler her gece basılıyor, köylerde evleri soyuluyor, hayvanları çalınıyor ve bu anarşi sanki böyle gelmiş böyle gidiyor ve saraylarda yaşayanlar etkilenmiyor, tedbir alınmıyor, çevirdiği dalavereciler-inin açıklanmasından korkan milletvekilleri kabuklarına saklanmış, susuyor, görmezden geliyor.
Tüm bu sorunlara değinmemizin nedeni şudur.
Ana ayıyı öldürmeden yavrularından birini ikisini öldürsen de ayıdan korkanlar huzur bulmaz. Toplum sakinleşmez. Bizde de toplumun ana damarında zonklayan totalitarizm suçlularının nabzıdır, isimlerimizi değiştiren, kardeşlerimizi katleden, hepimizi memleketimizden zorla kovanların nabzıdır.
Onların adalet korkusu toplumu bitkin, yorgun, bezgin, tedirgin ruh halinde tutuyor ve korku kimseye göz açtırmıyor. Moloşeviç gibi tutuklanıp, insanlık suçundan yargılanırım korkusudur bu ve bu adalet atılımına engel olan en başta hainlerin başı olan Ahmet Doğan’dır, komünist savcı ve generallerdir. Toplu işlenmiş suçlara, kolektif katliama falan filan suçlayarak yargılanamaz iddiası, saçmalıktır.
Katiller birlikte hareket etmişlerdir, ancak bu onları asla aklamaz.
Her köyümüzde, kabristanlıklarımızda, Mestanlı merkezinde, Ezerçe’de, Kaolinovo’da, Krın’da, Borino’da, ve daha birçok köy ve şehirimizde anıtlarımız var, mahkemelerimiz dava dosyalarıyla dolu, hapishane ve “Belene” dosyaları açılmadı, devlet arşivindeki gayrı meçhul suç dosyaları, açılmadı bu unutulmamalıdır. Olaylar öyle ki, “Belene” adasında mısır kazanlar bilir, çapayı vurdukça önüne bir insan kemiği, bir kafa tası parçası, kol bacak çıkardı, bizim toplum da işte böyle arınamadı, Avrupa bu konuda biz mazlumlara yardım etmiyor, “Kim işledi Bulgaristan’da bu cinayetleri, katiller kim, tutuklayalım yargılayalım, hepsine 40 yıl zındanlar keselim demiyor halka, nedenlerini açıklamak öz davamızdır.
Ayrıca şu da var katliamları gizlemek de suçtur.
Suçluyu tutuklamamak da suçtur. Ve bunların hepsi suçların en büyü olan insanlık suçudur.
Bu arşın ne zamana kadar çifte standart ölçecek. Suçların kimilerini görürken, kimileri gizlenecek? Bu durum ne zamana kadar devam edecek.
Bulgaristan’da demokratikleşme zamanı çan çalıyor.
Hayatın istemlerine uymak zorundayız. Avrupa Birliğinde çifte standart olmamalıdır.
Suç suçtur ve cezasız kalmamalı, kalamaz!