BGSAM
Tarih: 30 Aralık 2020
“Egemenlik isteyen, Avrupa Birliği’nden çıksın!”
Bu konu, yılsonunda gündeme getiren Almanya’nın Augsburg Üniversitesi hukuk Prof. Kristof Weder’in “Züddeutsche Zeitund” gazetesinde yayınlanan söyleşisinde yer aldı.
Başbakan Angele Merkel ülkesinde sözü geçen bu profesörün Berlin ve Brüksel siyasetçilerine hazırladığı raporlarda, “Avrupa’da Bir Devletler üstü Devlet (İmparatorluk) kurulması için milli devletlerin çözülmesini ve dağılmasını öneriyor.
Avrupa imparatorluğu kurmak hem Adolf Hitler’in hem de Napolyon Bonapard’ın özlem ve hedefiydi.
Yeni eğilim de böyle. İngilizler bu nedenle “brekzit” deyiverdiler. Bu gelişme 2020’de öyle bir sürat yaptı ki, son 30 yılda böyle bir hamle izlenmemişti. Corona virüs somunları bu amaçla sıkmak yani Avrupa Birliğini derleyip toparlamak için sanki kuvvet iğnesi oldu. Berlin ve Brüksel’deki merkez çeker güçler yıl boyu faaliyet halindeydi. TV programlarında Brüksel veya AB her cümleye girdi. O ülkelerde ne yapıldıysa gerekli gereksiz bizde de hemen uygulandı.
Kör gidişi anlayan İngiltere 1 Şubat 2020’de AB’den ayrıldı. İngilizler, Fransa ve Almanya’nın AB’yi “devletler birliği” değil de, ekonomik, ticaret ve politik düzeyde “federal bir topluluk” olmasına en büyük engeldi. Kendi ülkelerini idare edemeyenler nasıl olur da 27 ülkeyi birden yönetir fikri akıldan çıkmadı.
Yaşlılar hatırlar. İçine düştüğümüz çıkışı olmayan Geçiş Döneminden önce, Bulgaristan da sosyalist ülkeler arası Ekonomik Yardımlaşma Birliği (SİF) /1949-1989/ üyesiydi. SIF ekonomik ve mali bakımdan böyle bir işbirliği örgütüydü. Fedarati Avrupa Birliği kurulduğunda, Türkiye’de bir şey satacak olsak, Brüksel’den izin almamız gerekecek. Bu bakıma SİF içinde sanki serbestlik vardı. Örneğin Bulgaristan Japonya ile çok sıkı işbirliği geliştirebilmişti. Rusya’dan ham petrol alıp benzin ve polietilen ve polipropilen vb türevleri Türkiye’ye satabiliyorduk. Ukrayna’dan kereste alıp kabını soyup yine Türkiye’ye satabilirdik.
Brüksel’in 2021’den başlayarak oluşturmaya çalışacağı federatif yönetimde merkezden izin almadan federasyon dışı ülkelerle alış veriş yapılamayacakmış.
Aynı zamanda Yeni Avrupa Projesine karşı olan Vişigrad dörtlüsü adıyla ünlenen Macaristan, Polonya, Çek ve Slovakya gibi milli devletlerin yok edilmesi öngörülüyor. Avusturya, Danimarka, Hollanda ve İsveç gibi merkez çek kuvvetini azaltmak ve yetkisiz kılmak isteyen devletlere karşı da önlemler alınıyor. Kuzey Avrupalı bu dörtli AB paralarının Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkeleri için harcanmasını anlamsız buluyor.
Prof. Weber, Macaristan ve Polonya gibi “kararlara uymayanlar” için özel önlemler geliştirmiş ve bu 2 ülke “veto” hakkı kullanamayacak. Bütçe konusunda oy kullanma hakkından yoksun bırakılmak isteniyor. Bulgaristan gibi “hukuk üstünlüğü” ilkesini uygulamayan ama Brüksel önünde boyun eğen mafya ve derebeylik ülkesi yolsuzluklarına göz yumuluyor. Bulgaristan’daki yolsuzluk ve dolandırıcılık düzeni Brüksel’i sanki rahatsız etmiyor.
“Remiks Nüz” yayını da Prof. Weber’in önerilerini destekliyor. “Hukukun üstünlüğü” ilkesinin Bulgaristan gibi rüşvet bataklığından çıkamayan ülkelerde uygulanmasında ısrar edilmesi AB içinde tepki uyandırıyor.
Avrupa Federatif Devleti adı altında bir AB imparatorluğu kurulacaksa bir ideolojiye de gerek var. Şimdilik düşünülen, AB imparatorluğu bir süpermarket şeklinde olacak ve kim nasıl ideoloji isterse seçip alabilecek.
Neo-liberalizm ve globalist yaklaşım şimdilik birleştirici ideoloji olarak tanıtılıyor. Küreselcilerde değişik biçimler var. Daha sağcı vatandaşlar için “Hristiyan Demokrat” merkezcilik. Daha sol yaklaşımlılar için sosyal Liberalizm ve Avrupa gençliğin sefil ayak takımı için sol marjinallik. Faşizmin ve faşist etkinliklerin yasaklanmasından söz eden yok. Bir de azınlıkların adı geçmiyor. Avrupa bireyler üzerine bir federatif yapılanmaya giderse azınlıklar zaten eritilecektir.
İkinci Dünya Savaşından beri Avrupa’da bütünleşme eğilimini Almanya ve Fransa yönlendiriyor. Yakın zamana kadar uyumlu ve baş başa gidiyorlardı. Fransa Başkanı Em. Mackron Berlin’in lider pozisyonuna talep olunca çelişkiler belirdi. Fransa’nın bir nükleer bombalı tek AB devleti olması da Paris hükümetine ağırlık kazandırıyor.
Mackron, göreve geldiği günden beri finans sektöründe bütünleşmeden ve bağımsız devletlerin kendi ordularını dağıtarak Avrupa Ortak Silahlı Kuvvetleri kurulmasında ısrar ediyor. Bu fikir Avusturya, İsveç, Hollanda ve Danimarka’da destek buluyor.
Bu konuda Covid -19 koşullarında Avrupa Merkez Bankası 1 8500 milyar Avro yani (1.8 trilyon Avro) yardım ve kalkınma programı açıkladı. Bu, AB ülkeleri GSMH programının % 15,5’ine eşittir.
Böylece istedikleri kadar kredi çekebilen Avrupa ülkeleri, 1930 yılların tarihin en derin ekonomik çöküşü olan dünya çöküş krizini yaşamayı şimdilik önleyebildi. Fakat bu kriz şimdilik AB ülkelerini kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölmüş durumdadır. Kuzey ülkeleri örneğin şimdiki pandemi döneminde AB’nin Batı Balkanlara genişlemesine pek olumlu bakmadılar. “Sırtımıza yen, yük” dediler.
Bu önemler sayesinde özellikle Yunanistan teslim bayrağını kaldırmaktan kurtuldu. AB ve özellikle Almanya, standardını koruyan Yunanistan halkının egemenliğine el koyarak, siyasi koşulları dikte etmeye başladı. Covid yardımlarına karşı egemenlik ve bağımsızlık. Bu programa göre Bulgaristan mafyası da 60 milyar bekliyor. Fakat bu parayla kurulacak 2 fabrika planı yok. Turistik tesislerimiz de üçüncü sınıf.
Almanya dış siyasetini değiştirdi. Finans pazarlarına serbestlik tanıdı. AB “Güney” ülkeleri grubundan olan İspanya ve İtalya’ya yapılan karşılıksız yardımlar, “Kuzey” dörtlüsü tarafından “savurganlık” olarak nitelendi.
Bu arada Em. Mackron 2023 yılına kadar AB bütçesinin % 150 oranında yükseltilmesinde direniyor. Bu da çok ciddi sıkıntı yaratabilir. Tüm ülkeler darboğazda.
Brüksel’in yeni koşulu ortada. Daha fazla para isteyenler milli devletlerinden vaz geçmeliler. Milli devletsiz bir toplumsal model de henüz ancak bilgisayar programlarında yer alıyorç. Sanal bir devleten söz ediyoruz. Bugünkü Sofya’da “Bağımsızlık meydanı” nın da adı değişecek besbelli. Çünkü bağımsızlığından vaz geçen bir devletin “Bağımsızlık” meydanına ne ihtiyacı olabilir. Milli bayraklar, milli marş korunacak mı bilmiyorum. Bakanlar Kurulu Brüksel’e bağlı ofis haline getirilebilir. Cumhurbaşkanlığında ise besbelli Avrupa Federal Devleti Başkomiseri oturacak.
Halen Güney Doğu ülkelerine yapılan para yardımlarıyla ülkeleri yöneten küçük feodal, mafya, derebeyi grupları oluşturuldu. Bunlar tamamen AB parasıyla yaşıyor. Ülkede daha küçük gruplar örgütleyerek, yönetim sertleşiyor. Federatif Avrupa Devletinde seçime gerek olacak mı bilemiyorum. Belki de komiser seçimleri yapılabilir. Meclise gerek olmayacağını düşünüyorum. Belkide Baş Komiserler Danışmanlar Meclisi kurulabilir. AB fonlarından beslenen bu gruplar kendilerine bağlı ve güvenilir yeni gruplaşma sistemleri oluşturacaktır.
Brüksel, Bulgaristan’a gönderdiği paraların ancak rüşvetle nefes alan sistemler için kullanıldığını biliyor ama susuyor. Sıradan vatandaşların bu paraları koklamadığının da bilincinde ama görmezden geliyor.
Almanya’da geçen yüzyıl Nazi rejimi böyle yaratılmıştı. Yerel idarecilerin masrafları karşılanırken Brüksel denetim ağını genişletmeye devam ediyordu. Bulgaristan’da faşist güçlerin iktidara tırmanmasına yol açılması nedenlerinden biri de budur, denetim alanını genişletmek. Bu gidişe, 2020’de Macaristan ve Polonya tepki gösterdi. Bu iki ülke hem Covid virüsüyle mücadele fonlarına hem de AB’nin 2027 dönem bütçesine “veto” koyacaklarını açıkladı. Ve bu sakat durumu yok saymak amacıyla, Brüksel 27 üye devleti bir “devlet üstü devlette birleştirecek” formülü arıyor. Anlaşılan bu yeni federatif devlette veto hakkı olmayacaktı.
Daha somut olmak gerekirse, Polonya ve Macar hükümeti geleneksel aileden ve evlilik dışı birliktelik karşıtı tutum içindedir. Yahudi düşmanı, trans seksüel, hem cinslerin evliliğine ve Jenden ideolojisine karşı çıkıyor. Bu konularda Brüksel kararlarını hiçe sayıyor. Olay Avrupa’nın kendi içinde yeniden üremesi ya da yok olması savaşı şeklini aldı yürüdü, dertleşti. Kıtanın sosyal ve biyolojik deney tahtası olmasına karşı başkaldıranlar çoğaldı. Jender ideolojisinin toplumda kargaşa, karışıklık, adli suç ortamı, çocukların fiziksel yaralanmasına ortam oluşturduğu savunuldu. Macaristan’da Orban, Polonya’da Kaşinski hükümetlerinin geleneksel aileyi savunması Brüksel’i iyice hiddetlendirdi. Bulgaristan da jender anlaşmasını imzalamadı, fakat azınlıklara karşı azdan aza uygulama yolunu seçti.
Macaristan ve Polonya Avrupa fonlarından büyük paralar alıyor. İngiltere’nin ayrılmasıyla, Fransa’da Şarl de Golle siyasetinin değişmesiyle, artık Avrupa makinasının gidişini frenleyebilecek birileri olmadığını fark ediyorlar. Şu durumda AB nüfusunun % 65’ini temsil deden ülkelerin % 55’i bu 2 devletin fonlarını kesebilirdi.
Prof. Weber’in önerileriyle, artık AB paralarının kesilmesi işi “hukukun üstünlüğü” insan haklarının çiğnenmesi, azınlık siyasetinin baskılı ve şiddetle uygulanması gibi nedenlerde bağımsızlaştırıldı. Bundan böyle paraların ne amaçla harcandığı değerlendirilecek ve ona göre karar alınacak.
Üstelik fonların kesilmesi ancak Avrupa Mahkemesi kararıyla olacak. Yalnız bu değişiklikler de yeni bir Avrupa imparatorluğu kurulması için yeterli sayılmaz. Anayasası olmayan AB’nin genel geçerli kuralları da yok.
Şimdi “Covid – 19” yaraları sarılırken, aşılar yapılırken ve ortak AB ordusu konusu henüz görüşme aşamasındayken ilk adım olarak, AB Finansa Bakanlığı kurulması kararlaştırıldı. Giderlerin daha sıkı kontrol edilmesi öngörülüyor.
Çok toplantılar yapıldı yapılıyor. Yazıp çiziliyor fakat Avrupa imparatorluğunda yeni bir medeniyet modeli üzerinde düşünen sanki yok. Örneğin milli devletlerin yıkılmasıyla azınlık topluluklarının durumu ne olacak. Milli devletlerin yıkılmasıyla, bu devletlerin ana dayanağı olan siyasi sistem ve bu sistemin siyasi partileri ne olacak. Federatif sistemin yönetimi siyasi partiler sistemine mi dayanacak?
Biz Güney Doğu Avrupa ülkeleri imparatorluğun kenarında köşesinde kalanlar koloni statüsünde mi olacağız? Azınlıklarımız 3. dördüncü derece insan muamelesi mi görecekler? “İnsan hakları kalkacak” diyorlar. Kolektif insan haklarından sö eden zaten sok. Örgütsüz bireyler kitlesinden söz ediliyor. Fransa’daki sarı yelekliler, Sofya’daki yaz ayları gece yürüyüşlerine katılanların derneksiz partisiz yürüyüşleri gibi. Bütün siyasi partiler dağıldığında toplumun politik alt yapısı derneklere dayandığında, federatif dikey yapılanma nasıl olacak. Bu sorular yanıt bekliyor. Siyasi sistem, insanların aklı, duyguları, hırsları, öfkesi, hesaplaşma kararlılığı bilgisayar programlarına yüklenebilir mi? Bilgisayar bir zekânın sanal ürünüdür, duygu dünyasının algılayamaz. İnsan ruhu zaten bilgisayar sanallığının tamamen dışında…. Cevap bekleyen çok sorular var!
Öyleyse aile hakkı da mı kalkacak? Adam gibi adam yetiştiren toplumsal düzen olmadan, ortak değerler olmadan, toplum anlaşması olmadan, toplumun ahlak düzeni dağılır ki, ötesini ben de düşünmek istemiyorum…
Anlaşılan bugün değerli bulduğumuz, pek çok şeyin son zili çalıyor.
Din hakları ne olacak. Tanrı var veya yok XVII. Yüzyıldan beri eski kıtanın ana kavgasıdır ve henüz cevapsızdır. O ne olacak. Yanıt bulmadan gömülecek mi?
2020’de Bulgar tarihçileri artık gerçekleri yazmaya başladılar. XIX. yüzyılın Bulgar tarihinde insanların huzur içinde ve mutlu yaşadığı en iyi yüzyıl olduğu yazılıyor. Öyleyse yeni bir şeyler arama sevdasından vaz geçelim ve geçmişin en gönençli yüzyılına dönelim. O zaman ümmet sistemi vardı. Öyleyse Avrupa Federal hükümeti prtaklığın medeniyet dengelerini ümmet sistemine göre kursun. Azınlıklara da elit haklar tanınsın. Amerika da kurulurken örnek olarak Osmanlı medeniyetini seçmedi mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin de Avrupa Federasyonuna girmesi ve en kalabalık ve en büyük ülke ve devlet olarak Başkanlık Merkezi seçilse ve en büyük Avrupa şehri olarak İstanbul da Federatif Avrupa Başkenti seçilse ne güzel olur değil mi?
Su konuları 2021’de araştırıp yazmaya devam edeceğiz.
Hepinize sağlıklı ve mutlu bir yılbaşı dileriz.
En iyi günler sizin olsun.
Paylaşınız.