Alptekin CEVHERLİ
+++++
Bir dönem İstanbul’da internet kafe işletiyordum. 3 – 4 dükkân aşağıda da lokantacı bir dükkân komşumuz vardı. Lokantayı baba – oğul birlikte işletiyorlardı. Öğlen ve akşam yemeklerine onlara gidiyor, hem muhabbet ediyor, hem de karnımı doyuruyordum. Fiyatları öyle çok ucuz değildi ama yakın olması nedeniyle tercih ediyordum.
Gel zaman, git zaman tam karşısına bir lokanta daha açıldı. Ramazan ayıydı…
Yeni komşuya da hem hayırlı olsun diyeyim, hem de iftar edeyim diye düşündüm. İçeri girdim; Aaa, bir de ne göreyim? Bizim lokantacı baba – oğul orada… Saflık ya, herhalde onlar da hayırlı olsuna gelmişlerdir diye içimden geçirdim. Selâmlaştık, boş bir sandalyeye oturdum, iftarımı açtım. Lokantacı baba – oğula karşı kendim mahcup hissediyordum…
Ama işin doğrusu bu yeni yerin yemeklerinin tadı da hoşuma gitmişti hani…
Ertesi gün yine yeni açılan lokantaya gittim. Bir de ne göreyim, babası yoktu ama oğlu yine oradaydı. Biraz işkillendim tabii.
Ertesi gün, yine aynı, daha sonraki gün yine öyle…
Dördüncü gün dayanamadım, oturdum yanına:
– Hayırdır dostum, her gün buradasın. Baban bir şey demesin sonra, müşterilere kötü örnek oluyorsun diye?
Delikanlı başını önüne eğdi:
– Ne yapayım, bizim lokantadaki yemekleri midem almıyor ağabey(!)
* * *
Bu satırlarda daha önce de defalarca yazmıştım. Balkanlardaki Türkler hızla asimile oluyor. Türkler arasında etnik kökenini Arnavut olmaya dayandıranlar ve bunu moda haline getirenler gün geçtikçe artıyor diye.
Bilmem kaç kuşak önce bir Arnavut gelin almış ailenin torunlarına bir bakıyorsunuz, “Biz Arnavutuz, bilirsin” diyor. Eğer Mendel kanunu diye bir şey varsa, Bu arkadaşlara işlemiyor herhalde…
Geçen gün Makedonya’daydım. Kaldığım otelde Makedonya birinci kanalı MT1’i açtım. Bir film başladı.
Adı “Filip”.
1983 yapımı filimde “Barbar Türkler”, genç bir delikanlıyı askere almak için babasını gözünün önünde öldürüyorlar, ardından Annesini de tekme tokat dövüp çocuğu zorla götürüyorlar.
Çocuk devşiriliyor güya ama o tarihlerde en azından bizde(?) devşirme uygulaması yok tabii, neyse…
Filimde ilçe jandarma komutanı desen, üçkâğıtçının teki, Kaymakam ise hinoğlu hin! Dizide ne kadar Türk varsa ya aptal, ya insanlık düşmanı aşağılık mahlûk olarak canlandırılmış. Her halde filim çekilirken Makedonya’da ne kadar tipsiz herif varsa hepsini toplayıp, Türk rolünde oynatmışlar.
Seyrettiğim bölümün sonunda bu barbarca baskılara karşı isyan eden Makedon gençleri duvarlarında Sultan 2’nci Abdülhamit Han’ın posterinin olduğu bir tiyatroda Kaymakamın gözünün içine baka baka Abdülhamit Han için “Kanlı Sultan” diye bağırıyorlar. Kaymakam protokol ile birlikte dışarı çıkınca da salonda bir alkış tufanı kopuyor.
Ardından da bir tabanca ve hançer üzerine yemin ederek o Balkanlardaki milyonlarca Müslüman Türk’ün vahşice katledilmesine sebep olan Komitacı teşkilâtlarını kuruyorlar…
Daha Sovyetler Birliği ve Yugoslavya Federasyonu yıkılmadan çevrilen, neredeyse tarih olmuş bir filmin olanca eski görüntü kalitesine rağmen Makedon Komitacıların Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandığı ve bir hafta süre ile komün hayatı yaşadıkları ve elbette Osmanlı Ordusuna teslim olmak zorunda kaldıkları 2 Ağustos Bayramı’nda yayınlanması oldukça manidar tabii.
Oysa Makedon Anayasasına göre Türkler, ülkeyi oluşturan kurucu 3 unsurdan birisi. Ve dahası uygulamada pek olmasa da en azından hukuki olarak “Türkçe” Makedonya’da resmi dillerden birisi… Ama gel gör ki, Türk düşmanlığı devlet televizyonunda alenen bin bir yalan ve iftira ile sahne alıyor…
Bu psikolojik ve sosyal baskı altında yetişen ve yaşayan Türk çocukları da zamanla kendilerinden ve mensubu oldukları Türk milletinden utanır hale geliyorlar. Ve kendilerini Batı tarafından rol model olarak gösterilen başka bir Müslüman millete, yani Arnavutlara veya Bosna için de Boşnaklara yamamaya çalışıyorlar. Elbette Arnavutlar da, Boşnaklar da bizim kardeşimiz. Ama aslını inkâr etmek ve çıktığı yumurtayı beğenmemek nedir?
Burada uygulanan mantık şu: Önce Türklükten utandır, ardından Arnavutlaştır, sonra da Hristiyanlaştır. Bu nedenle de meselâ bir mürtet olan Rahibe Teresa’nın resmini ülkenin dört bir yanına asmışlar. Adını her yere vermişler…
(Rahibe Teresa: Gerçek adı Gonca Boyacı olan bir Arnavut’tur. Misyoner okulunda okurken devşirilmiş ve rahibe yapılarak Vatikan’ın reklâm yüzü olarak 50 yıldan fazla kullanılmıştır. Sonra yazdığı mektuplarda pişman olduğu ve yaptıklarını sorguladığı anlaşılsa da özellikle Hindistan ve Güneydoğu Asya’da pek çok insanın Hristiyan olmasına neden olmuştur. Bu etki elbette aynı zamanda Balkanlar’da da görülmüştür.)
Kosova’da Arnavutlara ve Bosna’da Boşnaklara karşı Sırplar katliam ve etnik arındırma uygularken onlara sahip çıkan tek devlet Türkiye idi. Sanırım bu nedenle oradaki Türklere karşı psikolojik baskı uygulanarak bunun hıncı alınıyor…
Peki olumlu şeyler yok mu? Elbette var!
TİKA bölgede adeta mucizeler yaratmış. Devletimiz ağırlığını ekonomik ve askeri olarak çok net bir şekilde hissettiriyor. Bölgede hâlâ kendine Türk diyenler ise “Biz Türkiye ve Hükümeti sayesinde varlığımızı burada devam ettiriyoruz. Yoksa bizleri bir gün yaşatmazlar” diye açıkça söylüyorlar.
Ama bütün bunların yanı sıra oradaki soydaşlarımıza sadece camileri restore ederek ya da dev Türk şirketleriyle destek olamayız. Karşı psikolojik unsurların da bir an önce devreye sokulması gereklidir.
Yoksa oradaki Türkler bir hatıra olarak kalacak…
Çünkü aslını inkâr eden bir nesilden kimseye hayır gelmez.
Reklamlar