Musa VATANSEVER
Konu: Halktan kopmuş iktidar ve eritilmiş muhalefet.
Mülk dokunulmazlığı adaletin temelidir, ilkesi uygulanmadıkça hukuksal anlamı yoktur. Son yıllarını yaşlılığını Kuzey Bulgaristan’ın binlerce benzer köyünden biri olan Topolçene’de geçirmeye çalışan M. Kovaçeva 93 yaşındadır. Baba evinde yalnız kalıyor. 160 leva (80 Euro) emekli maaşı bütün geliri. Bu hafta gece yarısı 2 bıçaklı hırsız evini bastı. Yaşlı kadının boğazına bıçak dayandı. “Altınların ve paraların yerini söylemezsen keseriz” dediler. Bıçak göğsünü deldi. Bizde gece baskınları günlük olay haline geldi. 1878’de Türkleri köylerinden kovalarken yapılan baskınları şimdi kendi kendilerine yapıyorlar. Zorları “paralar”, ”altınlar.” Kalabalık kentlerin sıkıntısından köylerine kaçan yaşlıların başı dertte, köylerde jandarma, koruyucu yok, muhtarlar dalavere peşinde, DEVLET YOK. Türkleri topraklarından, yuvalarından kovan totaliter Bulgar devleti, şimdi de Bulgar köylerinden el çekmiş. Devletin halkı korumakla yükümlü bağışıklık sistemi felç geçirmiş. Korku içinde yaşayan halkın emekli maaşına uzanan kanlı eller kanser hücreleri gibi yayılmış ve güçlenmiş.
Genel güvensizlikle tırmanan huzursuzluk her gün “Türkiye’den gelecek sığınmacı seli devletimizi çökertecek” hamuruyla mayalanıp fakir yaşlıların boş sofralarına sunuluyor.
İlgisizliğe dönüşmüş çaresizlik içindeki belediye ve muhtarlıklarda devlet otoritesi buharlaşmış. Evler, bahçeler, meyve bahçeli evler, çayırlar, işlenir arazı fiyatları dibe çakmış.
Korku kâbusunda yaşayan köylüler kefen ve defin paralarını sakladıkları kavanozların yerini bile unutmuşlar. Halktan kopmuş iktidar Rusya ile Türkiye arasında ezilmemeye çalışırken, değişik gerekçeler uydurup batı bankalarından yeni krediler çekmek derdindedir. Hal ve Özgürlük Hareketi (DPS) de aralarında parlamento muhalefeti artık kabuk ve öz olarak erimiş, ideolojisi sulanmış, bayramdan bayrama, seçimden seçime aranan seçmen kitlesi köpeksiz sürü gibi dağılmış.
Bulgaristan’da 57 bin polis ve 20 bin jandarma var. 3–4 milyon nüfuslu bu Balkan devleti kişi başına polis ve jandarma sayısı bakımından Avrupa birincisidir. Polisin de parası yetmediğinden o da dalavere peşindedir. Milyonlar harcandı Türkiye ile sınıra tel örgü gerildi ve kaçakçılık kolaylaştı. Parayı alan polis sığınmacı gruplarını kendisi getirip kendisi uğurluyor. Yabancılar böreği sofrasına ordu da davet edildi. Artık asker sınır bekleyecek.
Asker sınır bekleyecek de, aydan aya emekliliğini bekleyen şu bir buçuk milyon zavallı hasta, sakar, kör, sağır, dişsiz, bastonlu emeklileri iç haydutlardan, soygun çetelerinden, savcılığın infaz çekirdeklerinden kim koruyacak?! Bir Avrupa atasözü, “babalarını koruyamayan oğullar lanetlidir, hiç birinin geleceği olmaz!” der. Eserlerinde bunu işleyen büyük yazar Umberto Eco geçen hafta “size ömür.” Keskin kalem 1989’un 10 Kasımından önce bize davet edilmişti. “Havamı bozmak istemiyorum, ama gelirsem Türklerle görüşmek isterim,” demişti. “Kahraman adamlar” dediği Türklerle görüşmeyi hiçbir şeyi istemediği kadar istemişti Eco. 1990’da Bulgaristan’a geldiğinde Türkler harmandan kovulan kuşlar gibi uçup gitmişti. Onu da Nazım’a gösterdikleri “Dikili Taşlar” gösterildi. Üç gün sonra bir şiiri çıktı. (Yattığı yer nur olsun) “başkalarıyla yaşamayı beceremeyenler, şu Varna’nın dikili taşları gibi yalnız ve tek, gündüz bostan korkuluğu, gece de, kuzgun olur, demişti.
Ordumuzu sığınmacılara SINIR KUZGUNU YAPMAK hayra alamet ola…HÖH (DPS) partisinin de üçüncü parlamenter parti olarak katıldığı muhalefet geçen hafta Bulgar Ordusu’nu bir NATO müttefiki ve AB içi hudut taşı olmayan gelecek ortaklığından olan Sakar Dağ tepelerini korumaya göndermesi kargaları bile düşündürdü. Memlekette iç huzur sağlamak için işe komşudan başlamak, arabayı öküzün önüne koymak değil de nedir? Bulgar parlamentosundan köklü değişiklikler bir yana, sıhhi değişiklikler beklemek bile yanlış olur. Çünkü bizde işler genelde öyle gelmiş öyle gider. Bu süregeliş, milletvekili Margarita Georgieva’nın kaleminden çıkan “kusursuz Bulgarcalı” Genel Başkan Mestan demeçleriyle başlamıştı. Birbirinden elektik alan Mestan-Georgieva ikilisi, artık genel kurulun son sırasında, sönünce rafa kalkmış iki gaz lambası gibi, gelen kıştan korkan çifte kumrular gibi…
Lütfi Mestan genel başkanlığı ne gerçek korkulukları ne bostan korkuluklarını ne de kuzgunları görmek istedi. Halkımız, demokrasimiz, adaletimiz, mal ve mülkümüz için en büyük tehlike haline gelen siyasi oligarşinin filo köpeği Delyan Peevski, Lütfü Mestan’ın HÖH Genel Başkanlığı döneminde tüylendi, palazlandı, kuzgunun DANS –istihbarat şefliği onaylandı. Dilimizde “ben o adamdan rahatsız oluyorum” değimi vardır. 1989’da sinen Bulgar totaliter milliyetçi başkaldırısı, bundan 11 yıl önce 17 Nisan 2005’te “ATAKA” partisinin kurulmasıyla başladı. Milliyeti partinin kurucu başkanı Volen Siderov HÖH Genel Başkanı Lütfi Mestan’la Demokratik Güçler Birliği (SDS) yıllarından çok sıkı fıkı dostu, ayrıca “ATAKA” nın kurulması için Ahmet Doğan Volen Siderov’a 1 600 000 leva (bir milyon altı yüz bin) para vermiştir. Aşırı Bulgar milliyetçi, Rusyacı, Türk ve Müslüman düşmanı ideolojiye oturan bu partinin temel hedefi Türklerle Bulgarların, Müslümanlarla Hıristiyanların arasını açmak, ayrıca da Bulgar toplumunu Rusofiller ve Rusofoblar olarak iki ayırmak ve bu ayırımı derinleştirmektir. Bu partini Sofya “Banya Başı Camii” saldırısı esnasında, Plovdiv ve Karlovo camilerine saldırılarında Lütfi Mestan HÖH milletvekili ve parlamento grubu başkanıydı ve hep sustu. Buıgün Volen Siderov ve elindeki en güçlü saldırı aracı olan “Alfa” TV yayını Moskova’nın parasıyla saldırıyor, fakat bu saldırılarda eskiden olduğu gibi şimdi de L. Mestan’ın adı geçmiyor. Sözün özü şudur “Lütfi Mestan Volen Siderov’tan rahatsız olmadığı gibi Volen Siderov da Lütfi Mestan’dan rahatsız olmuyor.” Aynı cümle Ahmet Doğan için de geçerlidir, çünkü bu köpeği avlumuza salan ve besleyen odur. Aklından olansa, insanlarımızı huzursuz etmek ve hepimize devamlı korku yaşatmaktır. Birde 2003’te L. Mestan Genel Başkanlığında HÖH partisi aşırı milliyetçi ve Moskofcu V. Siderov ile hükümet ortaklığında bir araya gelmiştir ki, bu ikisinin aynı çeşmeden su içtiğine somut kanıttır.
Aynı zamanda, yine L. Mestan başkanlığında çevrilen dalaverelerin arasında birisi daha gün ışığına çıktı. Bulgar Politik oligarşisinin temsilcisi olan ve aynı zamanda somut devlet işlerinde “saray” kulisini yöneten Ahmet Doğan’ın emriyle 2013 yılında Başbakan Boyko Borisov hükümeti devrilmezden önce İç İşleri Bakanı görevinde bulunan Tsvetan Tsvetanov ile Baş Savcı adayı Sotir Tsarov arasında 30 görüşme yapıldı. Bu sayıda görüşme de Baş Savcı adayı ile Ahmet Doğan arasında “sarayda” yapıldı. Başsavcı koltuğuna oturmazdan önce hangi davanın nasıl sonuçlandırılacağına karar verildi. Anayasa ve kanunlar hasıraltı edilirken adaletin rafa böyle kaldırıldı. Topolçene köyünde gece gırtlağına bıçak dayanan 93 yaşındaki Mariya nine bu yüzden muhtarı çağırmıyor, polise telefon etmiyor, komşusundan bile yardım talep edemiyor, hak arayamıyor, adalet deyemiyor. Art arda beklenen seçimlere gergin, ürkütülmüş, korkutulmuş, can çekişen, devletten kopmuş ama devlet bizi bırakmaz umuduna sarılmış bir seçmen tabanıyla gitmek ve onu on an oracıkta daha da ezmek istiyorlar. 2005’te mayanan bu gelişmeler Lütfü Mestan başkanlığında şiddetlendi ve partilerle, devletle sıradan zavallı yurttaşın arası açıldı, muhtaç kalan halk yere kapandı ve susmayı tercih etti.
Bizim demokrasimiz sahtedir.
Bu adalet yalandır.
İktidar halktan tamamen kopmuştur.
Muhalefet de ezilmiş ve sindirilmiştir.
Böyle gelmiş böyle gider anlayışı sindirilen halka, L. Mestan zamanında yerleşmiştir.
Dikkatinizi çekerim! İşler o kadar cıvıkmış tır ki, artık bazı oburlara kör sofradan “kalk lan” demek zorunda kalıyorlar. Doğan’ın koynunda yetiştirdiği, MULTİGRUP döneminden beri cebine paracık koyduğu, bitirilmiş orta tahsili yokken Bakan Yardımcısı yaptığı, Varna Liman Başkanlığına atadığı, sonra da DANS Genel Başkanlığına uygun gördüğü DPS milletvekili General torunu Delyan Peevski artık Bulgaristan’ı terk ediyormuş. Çok sıkıştılar.
Ama biz bu işlerde yalnızla Doğan’ı suçlayamayız. L. Mestan bu işin içindeydi. O Genel Başkan olduktan sonra BULGARTABAC hisse senetlerinin % 80’ni Of Shor adalardaki bankalara kaçırıldı. Onun Genel Başkanlığı altında Delyan Peevski BULGARTABAC hisselerinin % 5’ine el attı.
- Mestan anasının ve babasının da ekmek teknesinin tütüncülük olduğunu bilmiyor muydu?
Neden parlamentoyu havaya kaldırmadı? Neden tütüncüleri yediden yetmişe ayaklandırmadı. Neden kuşatılmadı meclisi, meydanları, sokakları ve neden yakılmadı hırsızların arabaları ve daireleri? Çünkü bu hırsızlıktan parmağımı yalarım geçti onun aklımdan, bize de bir şeyler düşer, dedi içinden… Bilmem farkında mısınız ama L. Mestan kendine olan güveni HARAM ETTİ.
Suçun en büyü nedir bilir misiniz? Azmettirmektir. Birini hırsızlığa, suça, cinayete zorlamak veya hırsız yapanı görüp de seyirci kalmaktır.
HÖH Genel Başkanı olan L. Mestan bu gelişmelerin hep içindeydi. Her şeyden haberi vardı.
Görevde kalabilmek için sustu, görmezlikten geldi, demokratikleşmemizin yolunun hırsızlarca, rüşvetçilerle, dolandırıcılarla kesildiğini görse de, parmağını kımıldatmadı. Varsa yoksa av, şu Büyükelçilik, şu otelde şu metres…
Gerçek durum şuydu. DOST partisi demiş adına! Kardeşim sen bir defa şöyle bir dur ve etrafına bir göz at. Doğan 17 Aralık 2015 “saray kör sofrasında” 150 kişinin önünde, ağzından lokmanı aldığı gibi sözünü de kesip aldı. Kaydın gittin. Dostun falan olsa sen yere serildiğinde birisi gelir ağzına bir kaşık su damlatırdı. Yapan olmadı. Sağ olsun kızımız Şirin Hanım ki, bir bardak su istedi. Sen gitmiştin. Kime DOST diyorsun, anlayamadık. Senin dostun falan yok ve seninle kimse dost olmak istemez, DOST partisine de oy vermez. Seninle dost olmak ajan “Pavel”in koynuna gitmek olur ki, sen unut o günleri. Biz artık yırttık.
Başkanlığında insanımız kan kustu. “Saray kulisi” kimi isterse işten attı, istediğini hapse tıktı, kimileri içinse mahkeme kararını bekletti, çıkmış icra kararlarını durdurdu ya da hızlandırdı, kimi isterse kaçırttı kulağını çektirdi, kimi isterse dövdürdü, kimi isterse aç bırakıp vatanı terk etmeye zorladı. Memleketimizi terk edenlerin yavruları dede nene himayesinde köy çamurluğunda kedi köpekle yetişti. İtlerin Kemaller köylerinde muhtar adayı bacılarımıza saldırdıklarında, birini beliklerinden tutup köy meydanında yerde sürüklemişlerdi… Bilir misin bilmem, fakat atalarımız bir Türk kadınının muhtar, hemşire, ebe, doktor öğretmen olması ve dünya medeniyetine renk vermesi için ömür törpülemişlerdir.
Bu kadar alçak nasıl düşebildin bilemiyorum, aklımı zorluyorum, hafızamdaki alçaklık yelpazesinin en alt derecelerine bile takılmıyor yaptıklarınız…
Başkanlığın yıllarında iri kenelerden biri düşmedi, katilerden rahatsız edilmedi.
Aldıkları rüşvetler büyük ölçekli olan siyasi oligarşiden tutuklanan, sorgulanan, hatta vergisini bile doğru dürüst ödeyen olmadı. En önemlisi ise, onlardan kimsenin kılına dokunan da olmadı. Son haftalarda 2 defa Ankara’ya çağrılan Başsavcı Tsatsarov’un susma nedenine gelince, BULGARTABAC sigara mafyasının İran – Irak üzerinden Kürt terör örgütleri PKK ve PYG beslemesidir. Orada yaşayanlar en yakın akrabalarımızıdır, parçalanmak istenen anavatanımızdır, her gün kurban veriyoruz ve senin harami çeten düşmanlarımızı besliyor. Utan be! DOST most deyip de ne yüzle Türk partisi başkanı olmak istiyorsun, anlayan varsa lütfen bildirsin. Etrafına toplayıp peşinden karanlık darboğaza sürüklediğin insanlara da acımıyor değilim.
Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi son yılar yazılarında, memleketimizde totaliter yapının sökülemediğine, hatta durumun daha da perçinleştiğine işaret ederken, yürütme (bakanlar kurulu) ile yargının (savcılık ve mahkemelerin) birbirine kenetlenmiş devlet sisteminin özgürlükçü demokrasi ve adalet yolunu kestiğini yazdı. Biz bu gerçeği defalarca vurgularken, sen L. Mestan! Adalet reformu süreci tamam hareketlenirken frenlerini patlattın.
Sayenizde kapanan Bulgar Kooperatif Ticaret Bankası (BTK) gibi bankalarda hesabı olan savcı, yargıç ve diğer adalet temsilcilerine tebessümle gülen de sen oldun. Onların hesaplarındaki milyonları biliyordun. Kızın bile, aynı bankanın görevlisi olarak, 14 bin leva maaşla bu işin içindeydi. Kazı sakalını, aç yüzünü ve gönlünü “BEN BUYUM” de deyebilirsen! Asla deyemezsin.
Bu sahtelik Bulgar kamuoyunun da canına tak dedi.
Sofya Şehit Mahkemesinde NORMAL DEVLET partisi tescile sunuldu. Kamuoyu artık ne liberal, ne demokratik, ne adaletçi ne de halkçı bir siyasi parti istiyor. İstenen Normal bir siyasi parti kurulması ve gemi aza almış zır deli atının gemlenip sakinleştirilmesidir. Bulgaristan Sosyalist Partisi’nde (BSP) yeni ayrılan Normal Devlet formasyonu, 26 yıldan beri dağılıp parçalanarak ufalan ve özü buharlaşan Bulgar devletini ekonomi, sosyal, kültür, sağlık ve eğitim gibi sektörlerde göreve çağırıyor. Bir şartları var. Sahte DOST-lar ve hainler hariç.
Yeni doğan başkan Georgi Kadiev Bulgaristan’ındaki ana çelişkinin üretim araçları ve üretim ilişkileri, dış ve iç güçler, savaş ve barış olmadığını vurgularken, bizi toplum içinde bir KUZGUN olan totalitarizmin söküp gömmeye çağırıyor.
Ona göre, temel çelişki totaliter kuzgunu yaşatmak ve gömmek isteyenler arasındadır.
Ana çelişkinin renk nüansları da var:
Onursuz ve onurlular; Sorumlu ve sorumsuzlar; Rüşvet vermek istemeyenler ve rüşvet almadan iş yapmayanlar; Adaletle adaletsizlik. Yasallara uyanlar ve yasa dışı yaşayanlar. Vergi verenler ve vermeyenler. Yolu, suyu ve elektriği olmayan, tavanı da akan kulübelerde oturanlar ve saraycılar. Sefiller ve zenginler. Yoksullar ve birkaç oligarşi kodamanı. Haktan kopmuş iktidar ve Avrupa’nın en yoksul tabakası. Kimliksizleştirilip erimiş muhalefet ve oy verdiğine kahrolan seçmenler vb. tezat nüansları renklerini berraklaştırıyor.
DOST partisi evraklarını mahkemeye sunan L. Mestan bu kavganın neresindedir.
O, totaliter modelin, Bulgar etnik modelinin, bir buçuk milyon insanı sefillik çıtasının altında ezen modelin sökülmesini gündeme getirebilir mi? Bu uğurda mücadeleye katılır mı? Bu iş gizli ihbar yazmaya benzemez ha!
Bir işçik bari yapaydın be kardeşim.
23 yıldan beri Bulgaristan’da Türkçe dersleri için kitap basılmıyor.
Devlet okullarında anadilimizin zorunlu ders olarak okutulmasını yasaklayalı 50 yıl (yarım asır) oldu. Bir konuşmanda değinseydin, bir dilekçecik yazsaydın, bir okula girip de durumu gözlerinle görseydin. Hayatın adı generallerle avlanmak ya da kaçak balık avlamak değildir!
Türkçe derslerine ancak 6 bin öğrenci giriyor. Defter yok, kitap yok, kütüphanede anadilimizde bir tek kitap, sözlük, konuşma rehberi yok. 21 Şubat 2016’da Sofya’da “Ramada” Otelinde göstermelik “ANADİL ŞÖLENİ” YAPILMIŞ. Giriş davetiyeli. Devletin en koyu totaliter uygulaması kopyalanmış, anadil şölenine davetiyesi olmayan katılamıyor. Bu gelenek de senden geldi Lürfi Mestan. İstediğime anadilinde konuşma hakkı tanırım, istemediğine tanımam. Bu MEMLEKETTE TÜRKÇE BİR BEN KONUŞURUM! Havalarına girdin çıktın. Boş kafalılıkta eşin yok. Bulgar makamları sana az ceza kesti. Mankafalılığınla halkıma ettiğin kötülüklerin bedeli henüz ödenmemiştir. Sana kesilen ceza hem hak, hem de azdır, çünkü çektiklerimiz unutulacak gibi değil.
2014’te yapılan son erken seçimden ders alamadın.
Bulgaristanlı Türk Müslümanlardan 120 bin kişi L. Mestan yönetimindeki partiye oy vermediler. Bu bir sökülme ve çözülmenin başlangıcı oldu. 600 yıllık beraberliğimizde hep canca kanca birlikteydik. İlk kez bilinçli olarak, DPS tepesine ders vermek için bölündük. Mestan ile kötülüklerin başı Doğan ders almadılar. Kendilerini dalavereye kaptırmışlardı.
Ardından yerel seçimler geldi. Deliorman ve Rodoplar tepki gösterdi. Bulgar partilerine de yüz çevirip bağımsızlık bayrağı yükselttik. İsperih, Dulovo, Kubrat, Vırbitsa ve Todor İkonomovo belediyesi, muhtarlıklar, Kara Su (Mesta) boyu değişti. Çok sevdiğimiz barış sembolü olan zeytin dallı HÖH bayrağını yürek acısıyla indirdik.
Bir defa şimdiye kadar 6 kez parçalanan HÖH (DPS) partisi 2016 başında 5 milletvekili ile birlikte parti genel başkanının da partiden kovulmasıyla yeni bir aşamaya girdi. Parti ufalanıyor ve siniyor. Partiden aforoz edilenlerin tohumu tutmuyor.
Yüne bu gidişin bir sonucu olarak, halen mecliste olan 30 milletvekilinin ve Parti Yürütme Kurulunun daha Nisan ayında toplanacak olan 9. kurultaya kadar bir daha parçalanması ve “troyka” yerine güçlü bir başkan seçilmesi kavgasının başlaması bekleniyor.
İstediğimiz değişiklikler olmazsa seçeneğimiz DOST partisi olmayacak. Çünkü o da bizim için bir kuzgundur.