Konu: Mahkeme kadıya mülk değildir.
Aydın ve esnaf, varlıklı kesimi yok edilmiş, etrafta yalnız sosyal yaşamın at katmanlarından basit insanlar dolaşıyorsa, bu kişilerle istediğin oyunu oynamak, onları aldatmak kolay olur.
Kendi tarihi olan, kendi Türk-Müslüman kimliğini oluşturmayı başarmış, uzun ve dik benlik oluşturma yolunu yürümüş olan, anadilinde kendi edebiyatını yaratabilmiş ve özgün kültürünü geliştirebilmiş olan Bulgaristanlı Türklerin aydın kesimine, sivil toplum örgütlerine ve partisine değişik yönlerden saldırılar yeni yılın ilk günlerinde de devam etti.
Cenk merkezi bu defa HÖH kalesi olan Kırcaali’de kurdu kör sofrayı. 26 yıl HÖH sofrasında 400–500 kişi yedi işti. Lütfü Mestan’ın ağaca çıkıp ormanın şu yamacı kesilecek deyebilen biri olmadığı anlatıldı. Rus mayınına basıp havalandığına işaret edildi ve siyasi geleceği içilen rakılarla buharlaşan bakışlarda kayboldu.
Mestancılar, sürüyü kaybetmiş koyunlar gibiydi. Karşı kahvelerde toplananlar sanki dünyayı umutla yemişlerdi. Kimileri bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış HÖH Mestan’a mı kalır deyip kendilerini avutmaya çalışırken, dünyayı su basmış ördeğe vız gelir, deyenler de oldu. Bu kutlama da işte böyle gelip geçti.
17 Aralık 2017’de, Bulgaristanlı Türk, Pomak ve Çingenelerin hak ve özgürlüklerini elde etmeleri sürecini 1990’da durdurabildiği ve hatta etnik ve dini azınlıkları eritme ve asimile etme yolunda büyük hizmetlerinden dolayı “mazlum halklara numune olarak” beslenen, yiyip içirilen ve sırtı sıvazlanan biri var. Yoksullaşmış halk boş çanağa kaçık sallarken Sofya’da bir sarayda bir çingenenin beslenip pohpohlanmasına akıl erdirmek zor, Bulgarin işine akıl ermez, diyenler haklı. Büyük hedef, Bulgaristan Türklerinin kimliksizleştirilmek, huyu onların huyuna uyan insanlar yetiştirmektir. Bu iş için “hain emsali” olarak oluşturulan, yetiştirilen ve vitrinde tutulan Ahmet Doğan’ın öz görevi (misyonu) budur. 5–10 milyon masraf edilip korunan ve üzerine toz düşürülmeyen bu numune, bir Bulgarlaştırma hibrid (melez) olarak bakılıyor ve bundan sonra çoğaltılacaktır. Bu iş olacak da şu kuyruk acısı olmasa…
Bu gelişmenin esası, “Boyuma göre boy buldum, huyuma göre huy bulamadım” anlayışımızın bozulmasını hedefler. Ahmet Doğan bir melez olarak Bulgarların aradığı huya uygundur. Türk düşmanlığıyla eğitilmiş, bir saçmalık olan, ilke ve yargı değeri olarak tanımlanmamış bulunan, düne kadar sosyalist yurtseverlik ve enternasyonalizm anlamını yücelten, 1990’dan sonra hayal kırıklığı bataklığına düşen, şimdi de Türk ve Müslüman düşmanlığına basarak gelişmeyi ve güç toplamayı amaçlayan bir serüvendir. Bulgaristan’da şu dönem açıktan açığa Putinci propaganda yaparken “ATAKA” çömezlerinden başka havlayan güç yok. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) kendi iç problemleriyle baş edemediği için Moskova’yı biraz unuttu gibi. Eski sosyalist Parvanov’un BSP’den kopardığı ve İktidar sofrasına oturabilen ABV partisi ise, Moskovacılığı hasıraltından su yürüterek yapıyor.
Gerçeklere bakıldığında, Türkiye’nin “CU-24” Rus askeri uçağını düşürmesi ile bir NATO üyesi olan Bulgaristan’ın milli menfaatleri arasında tezat olmaması gerekir. Ben şahsen, Rus tankları Doğu Ukrayna’ya girdiğinde Ukrayna’da yaşayan 350 bin Bulgar kökenli vatandaşın kaderinden endişelenen Bulgar ulusunun iradesine tercüman olarak Dış İşleri Bakanımızın Kiev’e uçmasından gurur duydum. Suriye sınırında bulunan Bayır Bucak Türkmenlerinin Rus bombardıman uçaklarının saldırısına maruz kalmasına karşı Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesini haklı bulmamak kardeş dayanışması, ezilenlerin yanında olma ve saldırganı cezalandırma ilkesine aykırı düşer. Rusya Suriye’de ilan edilmemiş bir savaş yürütüyor ve bu barbarlık ve kıyımın durdurulması için savaşanlar adalet ve haktan yana olanlardır. Bu, Kuzey Osetya’da, Gürcistan’da, Kırımda ve Doğu Ukrayna’da da böyleydi. Bunun için dünya barışsever güçlerinin, demokrasi dünyasının. Avrupa Birliği, Birleşik Amerika ve NATO’dan destek buldu. Bulgaristan Cumhurbaşkanı Plevneliev’ın Moskova’dan gelen siber saldırılara tepkisi, Rus savaş uçaklarının Karadeniz üzerinden gelip Bulgaristan hava sahasını ve egemenliğimizi ihlal etmesini kınaması da bu ruhtadır. Bu açıdan bakıldığında Ahmet Doğan’ın huyunu Bulgaristan’da hangi güçlere uydurduğunu anlamak güç olduğu kadar neyin kuyruk acısını çektiğini açıklayabilmek de zordur. İsterseniz, hainliğin rengi yoktur deyip, noktalayalım.
Kuyruk acısı konusunu işlerken, biraz çizgiden uzaklaşmak ve şu birkaç cümleyi özellikle vurgulamak istiyorum. Bulgar tarihini, edebiyatını, yaşam tarzını, sanat ve müziğini, mimarisini ve mutfağını Türkleri anlatmadan anlatabilmek imkânsızdır. Bulgar uyanış çağı şairi Hristo Botev Osmanlı Sultanına hitabıyla ünlü olmuştur. İvan Vazov olmamış bir şey olan Türk esaretini anlattığı eserleriyle, olmamış bir çatışma olan Şipka vuruşmasını göklere çıkmıştır. Vera Mutafova Bulgarları anlatmaya çalıştığı tüm eserlerinde başlıca Türkleri anlatmıştır. Bulgar uyanış tarihini hikâyelendiren Zahari Stoyanov Türklerle Bulgarlar arasındaki birlikte yaşayışı, hoşgörümüzü, iyi komşuluğumuzu değişik ilişkilerimizi yazmıştır.
1989’dan beri Bulgar hükümetlerinin, Büyük Halk Meclislerini, olağan meclislerin çalışmalarının merkezinde her zaman Türkler ve Müslüman etnik ve dini topluluk bulunmuştur. 1984’ten sonra sözüm ona “soya dönüş dönemi” yaşandı. 1989 sonunda isimlerimizin ve dinsel haklarımız kısmen geri verildi. Büyük Göç oldu. 1990’da Hak ve Özgürlükler Hareketi kuruldu. Partinin meclise girdi. Bulgar politikasında koltuk değneği oldu. 2014’ten sonra muhalefete itilerek belirsizleştirilmek, uyuşturulup vurdumduymaz hale getirilmek istendi. 17 Aralık 2015’ten başlayan Partiyi Türklük ve Müslümanlık kimliği çizgisinden uzaklaştırma süreci şişirildi. Propaganda yoğunlaştı. Rus sermayesinin Bulgaristan balyozu tarafından ezilmemize önem verildi. Peevski sahnede başoyuncu oluyor. Bulgar menfaatlerine köle edilip ezilmeye planlanmış olmamız hep önemli gündem oluştu. Her zaman ana haber olmayı başardık. Toplumda büyük bir korku, kuyruk acısı var.
Neden mi korkuyorlar. 1989 Mayıs Ayaklanmasının yeniden alevlenmesi tehlikesi uykularını kaçırıyor. Fakat yalnız o da değil. Bulgar kuyusunda uğultu var. Toplumun alt katlarından homurdanma geliyor. Aynı zamanda her yerde bir gevşeklik, ilgisizlik, duyarsızlık olduğu da gözden kaçmıyor. Halk kendini, biraz da hiçbir şey onun istediği gibi olmadığından, kader kurbanı, olmayacak olana mahkûm gibi hissediyor havası var. Bunun yanında, kendini hemen seferber edebilen, derlenip toparlanmayı başarabilen, korku saçan bir güç var. Bunu yine 17 Aralık 2015’ten sonra bir daha görebildik. İstihbaratın Birinci Şubesi, Savunma Bakanlığına bağlı istihbarat şubeleri, İstihbarat için kadro eğiten Kütüphanecilik Enstitüsü kadroları birden bire boynuz gösterdi. Bu, Delyan Peevsk,i’nin 10 gazetesi ve birçok TV ve radyo yayını birden harekete geçirilerek, kamuoyunu hamur gibi yoğurup, tüm eski taşları yola attılar. Bizde taşları yemek yasak kanunu yok. Sanki hadi kıtır kıtır yiyin dediler. Sanki “Kapı Kule” ye 10 TIR fes gelmiş, gümrük işlemleri yapılıyor ve nerdeyse yarın öbür gün Türkleştirme reformu yapılacak. Bayat olmak istemiyorum. Fakat devrim sosyolojisi ve liderlik üstüne ilginç fikirleri olan F. Engels “Almanya’da Köylü İsyanları” eserinde şöyle der.
“Bir adamı soğuk havada bir odaya kapasalar, odada yalnız biraz odun, bir soba, kibrit, birkaç boru ve duvarda bir delik olsa, zavallı neyi icat edebilir? Cevap: Isınmak için boruları bağlayıp sobayı yakar.” Balon gibi şiştiğine bakmayın, Lütfü Mestan’ın Bulgaristanlı Müslümanlar lehinde üç yılda çakılmış çivisi yoktur. Yorganı üstüne çeke çeke yırttı. Ayakları yorgan dışında kaldı. O kendi kendini soğukta bıraktı. İstanbul’da kızının düşünde 300 bin levalık “Opel” arabalar falan ne oluyor yahu!!!! Millet yiyecek ekmek bulamıyor…
Başka bir soru: Bir futbolcu 3 yıl top görmese, antrenmana çıkmamış, stadyuma girmemiş olsa ve birden bire “A” takımla maça girse, ne yapabilir? Cevap: Hiçbir şey, çünkü o top ve çimenin kokusunu, stadyum havasını unutmuştur, oyuncuları duyum lamayı, kalenin bulunduğu yeri, kalecinin reflekslerini unutmuştur. Gol atamaz.
Şimdi gelelim Ahmet Doğan’a. Anlaşılan devlet yeni ve istidatlı hain bulmakta çok zorlanıyor. Hainin pasını silmeye ve onu biraz havalanmasını sağlamak için iletişim ortamı rüzgârı estirildi. Yaptığı saçma konuşmanın metni 10 gazetede birden yayınlandı. NOVA TV bir günde en az 100 kez ismini anıyor. Ondan deste deste para alan gazeteci ve yorumcular stüdyolara taşındı. Son 3 yılda kimsenin görmediği bu kışı hakkında söylenmedik övgü sözü kalmadı. Sanki sözler, değimler, kavramlar ağza dizilmiş ve baklava dilimi gibi birkaç birkaç geliyor kulaklara.
Anlaşılan, Nisanda yapılacak Kurultay önce HÖH içi bölünme çok derindir ki temizlik operasyonu yapıldı. Anlaşılan HÖH planlı olarak sarsıldı ve sil kildi, istenmeyen dallar kesildi. Anlaşılan bu dallar çok, fakat parti içi isyandan korkulduğu için, makas, bıçak ve kesme makinesi şimdilik kılıfına toplandı. Budama Mestan üzerinden yapıldı. Öyle olması en uygundu, çünkü avda, balıkta, değişik kadınlarla gargaralı gecelerde kafası iyice semeleşmiş ve duyarsızlaşmış ruhu böyle bir ameliyat için gerekli derece uyuşturulmuştu. Gerekli ve uygun olan yapıldı. O, kendini beğenmiş havalara girip iradesizlik gösterirken zeki olmadığı ortaya çıktı. Bulgarca bilmenin siyasi parti yönetmek için yeterli olmadığını anlamayan kalmadı.
Öyleyse, Müsaadenizle sormak istiyorum: Tolu geleceği havanın kokusundan sezilir. 17 Aralık 2015 “Saray” kör sofra operasyonu bilinmiyor muydu? L. Mestan basın toplantısında, değişmeceli anlamda olsa bile “çamaşır tokmağı ile dövüldüğünden” söz ediyor. Kendini sağcı siyasete çeken Avrupa-Atlantik taraftarı, Bulgaristan’da Rus etkisine, oligarşi ve kulis oyunlarına karşı savaşçı olarak tanıtıyor.
Biz şimdiye kadar Bulgaristan’da Rus yanlısı partinin “Ataka” olduğunu zannediyorduk. Mestan, basın toplantısında “Ben Hak ve Özgürlükler Hareketi Rusyacı oligarşi partisi” olmaktan kurtarmaya çalıştım derken, Delyan Peevskli’den kurtarmaya çalıştım mı demek istedi acaba! Öyleyse Peevski’yi üçüncü defa meclis neden soktu? BULGARTABAC’ı neden ona hibe ettiniz? Halkımızın ekmek teknesini devirmek yakışık aldı mı? Biz, onu son olarak “bir Avrupa-Atlantik temsilcisi olarak Rusçu-oligarşi ve mafya partisi HÖH içinde bir Truva atı olarak mı görmek zorundayız yoksa?
Bulgar basını Mestan hakkında hiç istisnasız “riyakâr” dedi.
“Trud” gazetesi 9 Ocak sayısında konuyla ilgili şunları yazdı:
“Anlaşıldığı üzere, solun yürekler acısı durumu kavramış biri olarak değil ama HÖH yolunun sağdan geçmesi gerektiğini duyulmamış olabilir. Fakat sol, lider Parvanov ile HÖH arasındaki stratejik birlikten ve Stanişev ile Mestan’ın meydanlarda ve kuytuluklarda kucaklaşıp öpüşmesinden dolayı bu acınası duruma düştü. Sözde stratejik bağlaşığın sırtına hançer saplayan Mestan ve HÖH, o gün bu gün Bulgaristan’da yeni samimi bir müttefik bulamadı. (Bauda Plamen Oreşarski hükümetinden HÖH desteğinin çekilmesi ve kabinenin düşmesine atıf var.) Borisov’la baklavalı kahve de içseler, “reformcu” kulaklara “liberal demokratik ve devamlı Avrupa Atlantik siyaset” nameleri de söyleseler, olmuyor. (Bu atıf ise, hükümetten çekilen milletvekili Radan Kınev ile Lütfü Mestan’ın birlikte bir parti kurma düşüncesine ilişkindir.)
“Görevinden atılacağını fark eden Mestan çok dramatik bir duruma düştü. Geçirdiği stres yalnız bir sinirsel gerginlik değildir. Dikkati çeken Mestan’ın elini en yakın çekmeceye uzanması oldu.
“En yakın “çekmecede” genelde krizi durduracak ya da sorunu çözecek tabanca bulunur. Kimileri oracıkta kurnazlıklarını, yüze gülücü tavırlarını, verecekleri ödünleri veya boyun eğme suratsızlığını gizler. Üçüncü bir grup da, oracıkta kayın peder, amca, yüksek mevkideki bir dost, şef ya da metres hatırı bulundurur. Dördüncü grubunsa, entrika, tuzak, ihbar yazıları, bilinmeyenleri saklar.
“Mestan’ın yakın çekmecesinde Türkiye Büyükelçiliği olduğu anlaşıldı. Bulgaristan’da en iyi korunan kişiydi. Parti lideri ve dokunulmazlığı olan bir milletvekiliydi. Kendisi ve ailesi için paçayı kurtaracağı yerin oracığı olduğunu hemen ele vermiş oldu.”
En çok okunan Sofya gazetesinde, Mestan’ın basın toplantısı üzerine yapılan yorumda devamla şöyle deniyor:
“Politikada kalacağım diyor. Paçayı kurtarmak için nereye sıçradığı bilindiğine göre, bu nasıl olabilir? Politik etkinliğin hangi biçimini seçerse seçsin, sonuncusu adli sistem için kaçınılmaz olmasa bile, adı hep Ankara, Erdoğan ve Türkiye gizli servisleriyle bağlanacak. Eh değelim ki, iyi derece Bulgarca bilen, dini bütün bir Avrupa-Atlantik taraftarı olarak etki yaratma işlerinde kullanılan bir ajan olmasa bile, o bu kimlikle artık kamuoyu karşısına çıkamaz. Yuhalanır. Ankara başka bir lider aramak zorundadır.”
Bunların hepsi kamuoyunu ilgilendiren ciddi saptamalar olmakla birlikte, Lütfü Mestan olayında Bulgar elektronik saytlarında 15 bin görüş ve yorum belirmesi samanın içindeki iğnenin henüz buluna madığına işaret etmiş bulunuyor. Mestan’ın T.C. Sofya Büyük Elçiliğine birkaç saat için de olsa sığınması, Bulgar Bakanlar Kurulunun askeri casusların dosyalarını internete asma kararının yayınlandığı güne rastladı. Bilindiği üzere ajan “Pavel” olarak bilinen ve dosyasında “askeri istihbarat kadrosu” olduğuna işaret eden bir yazıcık bulunan bu ajanın gizli işler dosyası internette yayınlandığında, bak sen çingene pazarında cümbüşe… Daha fazla yorumlamak istemiyorum. Her çalıdan düdük olmaz. Bu işin içinde anlaşılan KUYRUK ACISI var. Bu ajanlık meseleleri o kadar ciddi ki, insanı linç de edebilirler….