Filiz SOYTURK
Bizim en güzel günlerimiz bayramlarımızdır.
Kurban Bayramı bunlardan biridir. İslam dünyasının kardeşlik bayramıdır.
Sizlere Kurban Bayramınız Kutlu olsun Aziz Müslüman Kardeşlerim derken mutluyum.
Bir iki günden sonra ben de yola çıkacağımdan dolayı yazımı önceden kaleme aldım.
Önce düşünce ve heyecanımın ifadesi bir Bayram şiiri sunuyorum:
Kurban Bayramı
Küsmek olmaz bugün herkes barışsın
Umut tarlasına sevgi fidanı dikelim
Rahat olsun bütün İslam alemi
Bugün bayramınız mübarek olsun
Aliselim kardeşler hepimiz biz bize
Nimeti bilelim gelelim kendimize
Barış bayrağını her bir yana dikelim
Atalarımızın izinden her bir yana gidelim.
Yoksulu fakiri bir ziyaret edelim
Riyadan gösterişten elimizi çekelim
Ananeye örfe sevgi saygımız olsun
Milletimiz vatanımız sağ olsun
Irk ve dil farkı aradan kalksın.
Şair Güner Kaymak’ın bu temennilerine katılmamak elde değil.
Bayram her yerde bayram, kınalı koçları kesip, dualarını edip, sofraya toplanamayanlar da var tabii. Fitreni vermeye unutma diye tembihlerdi her defasında anneannem. Perihan nineye veriyordum. Elini öpüp tatlılarından tatmak, gül sularını koklamak, kurutulmuş gül yapraklarını avucuma alıp yüzüme götürmek son derece etkileyiciydi. Bizim Kazanlık köylerinde hayat güle bağlıdır, gül kokar, gül rengindedir. Çocukluğumda Bayramları çok özel bir heyecanla beklediğimizi, biz kızların ilk kınamızı bayramda yaktığımızı, pullu yemeniyi de ilk kez Bayramda yağladığımı hatırlıyorum. Mektebimiz Bulgar Okulu da olsa Bayram Günü okula gitmez, bayram ederdik. Bulgar hocalarımızsa bize uzaktan bakardı. Onlar bizim gerçekten Türk olduğumuzu Bayram günleri fark ederdi. Tatlılarımızı tattırır, kurban sofrasından kendilerine özel servis edilir, ev ekmeklerimizden, kayık ayranımızdan tatma imkânı buluyorlardı. Belki de bizim oradaki özgün dünyamızı ayakta tutan fedakârlıklarımızdı.
Bizde kurbanın bir çeyreği köy kazanına götürülür, kurban kazanlarında kaynardı. Evde kalan kısmından nenelerime, dayılarıma amcalarıma üleştirilirdi. Kurban yemeği yendikten, taslar et dolu eve döndükten ve evde de kadın, kız çocuğu, özürlü, hasta ve çok yaşlıların özel kurban sofrası kurulduktan sonra, gelinler hemen hazırlanır ve eğer yakın yerleşim yerlerindenseler acele edip öz ana babalarının ve yaşlıların, en yakınlarının ellerini öpmeye acele ederlerdi. Bayram günü cümle alemde küslükler ve dargınlıklar kalkar, eli öpülen gönlünü yeni sevgi, dostluk ve kardeşliklere açar, tövbeler edilerek günahların da af olduğu kabul görürdü.
Bayram çök özel bir günümüzdür. El öpenin çok olsun temennisi çok sık işitilirdi.
Şimdi gidenler gidiyor, gidemeyenler, görüşme olanakları kısıtlı olanlar telefonla bayramlaşıyorlar.
Bayramlaşma dilimiz ana dilimiz Türkçemizdir.
Çocukluğumda ortak kurban alma, falan sözlerini hiç. İşitmemiştim. Şimdi burada İstanbul’da çok moda olmuş. Ortak alıp paylaşmak! Kasaphanede kestirmek. Bizim orada erkeklerin hepsi kurban keserdi, yüzerdi, parçalardı. Ben hep su taşırdım ve sanki babamın “Semizmiş!” demesini beklerdim. Bu söz bir az da bizim bütün sene verdiğimiz emeğe bir takdirdi. Kurbanlık biraz kenara alınır, az da olsa özel bakılırdı. Kurbanlığa kına sürme işine ben de katılırdım. Bizde kına uğur ve kısmet getirir inancı yaygındı.
Babaların oğullarını en önemli eğitim günü kurban bayramı günüydü. Kardeşimle ilk kez camiye birlikte Kurbanda gittikler bugünkü gibi aklımdadır. Camiden döndüklerinde babam biz kızlara siz benden sonra bayramlığı bir de kardeşinizden alın derken, kardeşimi sanki İslam alemine katıyordu.
Sonra kurban kesmezden önce ona köstere başında verdiği nasihatleri, kurban bıçağının keskinlenmesindeki özellikleri anlatması da çok zevkliydi. Babam kurbanı yüzmek için her sene kiraz dalına asardı. Hayat tecrübesi devredilirken yaşam biçimimiz, kültürümüz, adet ve geleneklerimiz genç kuşağa geçiyordu.
Kavurma yapılması, tava ve taslara dökülmesi, birkaç bekletilerek yağın dondurulması, sonra kırıp dökmeden çıkarılması ve bohçalara sarılıp, en serin yerimiz olan kelerdeki sandığa dizilmeleri çok zevkli bayan işiydi. Annemde bu işi kendisi seve seve yaparken bir de bize öğretme yollarını buluyordu.
Köyümüzde hanelerin hepsi kurban keser, hepimiz herkesin kurbanının helal olduğuna inanırdık, sevincimiz ortaktı.
Kuşkusuz her şeyimizin dört dörtlük olmadığı yıllar da gelip çattı.
Erkeklerin, babalarımızın, ağabeylerimizin “Belene” ve sürgün yılları, ağır zulmün her yere çökmesi, yıllarca hapislerde çürütülenlerin ortak acısı büyük eziyetti. Belirsizlik içinde beklemek zordu. Bir de ardından Büyük Göç geldi ve geleneklerimizi adetlerimizi özel sevincimizi, yalnız bizim olanımızı aldı. Buralarda soydaşlar arasında, çeyrek asır da geçse, köyümüzdeki adetlere dönmemiz olanaksız her yerin kendi usulü var. Kadın ortamlarına Bayram günü yön veren büyük ölçüde TV yayınları oluyor.
Bir de kötü günlerimizi unutmayalım diye sizin için Murat Kerim Hoca’nın “Belene” Kampında kaleme aldığı şiirini seçtim:
Belene Zindanları
Acayip karanlık olur hücreler, ilk uğrak
Vahşi canavar bekliyordu, BELENE son durak
Ne suç işlemiştik biz, masum fertler
Ne ile ödenir, o kanlı işkenceler, eziyetler.
Kırılmadı, tek bir arkadaşımın o, inançlı ruhu
Direndik, mücadeleden bıkmadık,
Bekledik doğacak güneşi
Kükredi hep kaynadı birlik duygularımız
Her birimizin başı dik, alnı ak, yıkılmadı umudumuz.
Recep arkadaşımın morarmıştı vücudu ağır dayaktan
Ama o, kolay lokma değildi ki yutulsun ayaktan
Bir gün hücrelerde alnım secdede, öğle vakti
Gardiyan şaşkın, şaşkın,
Hemen kanlı copu boynuma dayattı.
Davamız kutsal, şerefli, kimse döndüremez
Yolumuzdan
Yalanlar, iftiralar boşa gider, yok edemezler
Kimliğimizi
Ellerimize kelepçe de vursalar, ayaklarımıza elektrik
De verseler
Boynumuza ip de çekseler, Türklüğümüzden asla
Vazgeçiremezler.
Göç ettikten sonra “Belene” zindanında en sık söylenen türküyü de öğrendim:
Telli turnam selam olsun sevgilimin diyarına
Üzülmesin, ağlamasın, belki gelirim yanına
Hasret kimseye kalmasın
Sevdalılar ayrılmasın…
Sonra bu türkülerin zamanı da geçti. Kimse çekileri hatırlamak istemiyotrdu.
Hepinize Bayramınız Kutlu ve mutlu olsun dileklerimi yinelerken,
Bayramdan bayrama da olsa camiye gitmeyen, camiden alıp ailelerine, çocuklarına Bayram götürmeyen ve liderden geçinenlerin nasıl olup da kendilerine Türk ve Müslüman demeye utanmadıklarına şaşıyorum ve üzülüyorum. Türk kimliğinin yuvası Bayram safrasıdır, Bayram selamı, Bayram kucaklaşması ve temennileridir. Bayramlarımızı saymayanlar ne adil, ne özgür ne de mutlu olabilirler. Çekilen çilelere Bayramlarımızı yaşatmak, kurbanımızı kesmek, el öpmek ve özlem gidermek için katlandık.
Nasıl söyleyeyim BAYRAMLARIMIZ şakaya ve alaya gelmez. Bunu böyle bile…