İbrahim SOYTÜRK
Tarih: 20 Mayıs 2017
Konu: Derde bak derde. Çiçekte tohum bitmez kardeşler!
Cebel anma törenlerinden ders çıkaralım.
Ölüme başı dik beraber gidenler, nasıl oldu da, Cebelde birbirine düştüler!
Bin kere yazdık, anlattık, yüzlerine bağırdık. Halkımız dost elinden hançer yemeyi hak etmemiştir. Bu hançeri kaldıran, sebebi ne olursa olsun, HAİNDİR.
Bir gün mutlaka hesap sorulacaktır.
Bu yıl Cebelin 19 Mayıs meydanında sımsıkı sıkılmış ve sağ kol boyunca göğe kalkmış bir yumruk göremedim. Bu işe yalnız ben değil, şehitleri anma törenini sabırsızlıkla bekleyen menekşeli yeşil Rodop dağları da şaşakaldı. Esen rüzgârda nasıl olsa zamanla unutulur her şey havası vardı. Rodop Dağlarını inleten büyük İsyan’dan bir destan, bir derleme, bir uzun hikaye çıkmasını başarılı engelleyen gizli ajanlar miting meydanındaydı.
Cebel mitinginde bu defa anma töreni değil adeta cenaze havası vardı. Birlik ve beraberliğimizi gömmeye gelmişlerdi. Yolları kendilerinin sanan parlak ayakkabılılar lüks otomobillerden indiler. Ceplerine para koydukları tayfa arkalarındaydı. Cebel Türklük ve Türklüğe ihanet edenlerin buluşma yerini andırıyordu. Sinekkaydı tıraşlı taş kafalar horoz dövüşü seyretmeye gelmişlerdi.
Meydan ağa gibi böbürlenen Lütfi Mestan ile Mustafa Karadayı CEBELDE 19 MAYIS 2017 ŞEHİTLERİMİZİ ANMA TÖRENİNDE KÜRSÜYE ÇIKMADILAR. DAHA DOĞRUSU ÇIKAMADILAR. Aynı kümesten iki horoz olduğunu bilenler bu işe de aldırış etmediler.
Bir karış suratla, hiç konuşmadan, birbirinin yüzüne bakmadan, bir şarjlık liderlik pilleri sönmüş, enerjileri bitmiş ortada kaldılar. Patlamış ampul gibiydiler. Ne ışık saçacak birikim, ne yol gösterecek öngörü, ne de söyleyecek birkaç sözleri vardı. Selam verseler alacak kimse yoktu. İsyan kendi evlatlarını yemiş, yerinde sap çöp takımı belirmişti.
Sellerin, çöp tenekesinin etrafından topladığı ve doludizgin akarken fessiz püskül gibi batırıp çıkarıp taşıdığı atıklar gibi “liderler” coşan insan seli içinde kayboldular. Atasözümüz “diken battığı yerden çıkar” der. Büyük İsyan Cebelde patlamıştı. Yeni bir sayfa açılmak üzere, onun da zamanı burada doldu ve kapandı. Türkçemiz için ayaklanmıştık, kürsüdeki Bulgarca ötüyordu. Davul zurna çalsın dinleyelim, sazlar çalsın mesh edelim desek, çalan kaba gaydaydı.
Hatırlayan hatırladı. O zaman, o isyan, polis, milis, ajan, müzevir, şantajcı ve sahtekâr, tank top ve daha neler neler, ne varsa hepsini önüne takmış ve çöp ırmağına kakmıştı. Bizimki yerel bir depreşme değildi. Yerel bir direniş de denemez, bizimki Ulusal İsyandı. Bulgaristan’ı topyekûn sarstı. Hareket gücü halktı. Binlerce tutuklunun arkada kalan közleriydi. Şu dağları renklendiren bin yıllık kültürel geçmişin yaşam hakkı için başkaldırışıydı. 1989’da milli isyanımız büyük bir öfke birikimiyle ansızın kükredi. Gençlik atılganlığında ifade buldu. Gözünü budaktan sakınmayanların cesaretinde alevlendi. Ömrünü tamamlamış baskı ve terör rejimi halk topluluğumuzun kudretiyle tarih çöplüğüne itiliyordu. Bizim dedelerimiz, ana babalarımız, amca ve dayılarımız Avrupa kıtasında hak ve özgürlük uğruna ilk azınlık ayaklanmasını hayata geçirdiler. Özünden olmayan ama ona dayatılmak istenen ne varsa denizin deli dalgalarla sahile çıkardığı gibi biz de özümüze dönmek için isyan etmiştik. Ne yazık ki yıllar içinde gönüller yine bulandı. 19 Mayıs 2017 bu bakıma bir hesaplaşma günü oldu. Kitle iki liderin ikisini de defterden sildi.
Hiç kimsenin hak ve özgürlük davamıza ihanet etmeye hakkı yoktur!
Hiç kimsenin Bulgaristan Türklerinin siyasi onuruna gölge düşürmeye hakkı yoktur.
Hiç kimsenin halkımızın gördüğü zulmü pazarlamaya hakkı yoktur!
Hiç kimsenin hak ve özgürlük uğruna davamızı bölüp parçalamaya hakkı yoktur!
Hiçbir kimsenin şehitlerimizin aziz hatırasıyla alay etmeye hakkı yoktur!
Hiç kimsenin hiç birimizin namusunu ve şerefini satmaya hakkı yoktur!
Çiçekte tohum bitmez. Beklenen gün gelmiştir. Bulgaristan Türkleri siyasi sahneye yeni bir coşkuyla, yeni bir atılımla, yepyeni bir şahlanışla çıkacaktır. Yeni günün gereklerine uygun bir siyasi partiyle kavuşacaktır.
Hepsi ajan sürüsünden olan ve satılmış karşılaşma oynayan Ahmet Doğan, Kasım Dal, Lütfi Mestan ve Mustafa Karadayı için oyun bitmiştir. Seyirciler sahaya iniyor. Kaleciden de oyunculardan da, kaptan da hakemden de hesap sorulacaktır. Demokrasi bayrağı dalgalandırdığımız ülkemizde faşizm kapı çalmıyor, iktidar oldular. Türkleri parçaladık ve birbirine düşürdük diye bayram ediyorlar. Oysa Avrupa’da faşizm 1945’te yok edilmişti. Bizde faşist ideoloji gece gündüz zorla kafamıza sokulmak isteniyor. Memleketimizde gizli ve derin bir faşist örgütlenme olduğu konuşuluyor. 1990’dan beri Berlin’de yapılan Nazi bululma ne nümayişlerine “siyah meşin elbiseli” Bulgar gençlerin de katıldığı açıklandı. Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’un meclis kürsüsünde sağ kolunu Naziler gibi kaldırıp “Bulgaristan Her şeyin Üstünde!” çığlığı atması, unutulur gibi değildir. Bulgaristan’da bütün gençleri silâhaltına toplama planları hazırlanıyor. Bu bizim için zulmün fışkırması anlamına gelir ve vatan toprağı hepimize bir daha dar gelebilir. Bu hafta, dosyacılar grubu, daha 1946’da Bulgaristan’daki Türklerin bire kadar göçe zorlanarak kovulması planlarını açıkladı. Böyle bir ortamda 19 Mayıs Cebel anma törenlerinde kaynatılan kazanın daha iyi anlamaya çalışın lütfen!
Bu bakıma Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin de uyanması kaçınılmaz ve zorunlu olmuştur. Avrupa kıtasında, azınlıkların bulundukları ülkelerde huzur içinde yaşamaları; Türk dil ve kültürünü savunan bir kanun kabul edilmesi ve farklılığımızı savunma zamanı gelmiş de geçmiştir. Farklılıkların bütününden doğan yeni bir uygarlıktan söz eden eski kıta bunları kabul etmelidir. Bu yasalar Bulgaristan’da özellikle uygulanmalı, dil, din, geleneklerimizle yaşamamız güvence altına alınmalı, özgün kültürel haklarımız meşru yaşam hakkı olmalıdır. Uluslar arası diplomasının ve Avrupa demokratik kamuoyunun 1989 Mayıs İsyanımızda bizimle olduğu gibi bugün de bizi destekleyeceğine inanmak istiyorum. Bu zorunlu durum, İnsan Boyutları Konferansı AGİT gündemine taşınmalı, Helsinki İnsan Hakları Konferansı gündeminden ise asla inmemelidir.
Cebel meydanı bir kavga meydanıdır. Bizimki büyük bir kavgadır. Kimlik kavgamız, kültür hakları kavgamız, okul kavgamız, anadil kavgamız vb aynı dev kavga ağacımızdan dallardır. Horoz güreşi seyretmeye gelenleri saflarımızdan kabul edemeyiz. 19 Mayıs’in ikindi saatlerinde o meydandakilerin gözlerinde DOST ve HÖH liderlerinin cenazeleri kalkıyordu. Matem törenlerinde kiliselerde mum yakıldığını bilenler, şunlar biraz biraz bizden olmuştur umuduyla mum yanmasını beklediler. Mum yakılmadı. Cenaze yeri kavga alanına döndü. Halkın ruhu yeniden doğarken etraf aydındı. Gözler parlaktı. Bükülmez ve yenilmez irademiz dimdikti. Güneş yeni bir doğuşu kutluyordu.
19 Mayıs, şehitleri anma, birlik ve beraberliği pekiştirme günümüzdür. Bayramların büyüklüğü sallanan bayraklarla, okunan nutuklarla ölçülmez. 1989 Mayısında bayrağımız yoktu. Kimse nutuk da çekmedi. Ama hınç patlaması yaşandı. Bulgaristan sarsıldı. O gün orada Bulgar devleti, Bulgaristan Komünist Partisi ve yerel idare ile Türk halkının, Bulgaristan Müslümanlığının arası öyle açıldı ki, 28 yıldan beri kapanmadı. Devlet ve halkın bölünmüşlüğünü bizde mayalanamayan demokrasi de kapatamadı. Düşman şimdi çareyi bizi birbirimize düşürmekte buldu. “Ayır buyur” taktiği uyguluyor. Karşımıza dikilmiş, kendini lider sayanlar da oyuna geliyor. Bu çuval silk ilmelidir.
Lütfi Mestan sinsiliğinin hesabını asla veremez. 19 Mayısta Bulgar basını, radyo ve TV programları sustu. “Cebel” sözünü aza almayı yasaklayan hükümet emri var gibiydi. Şehitler, totaliter rejim zulmü, baskı, terör, tutuklamalar, yıkılan mezar taşları, yarım milyon kardeşimizin vatan toprağımızdan kovulması, çekilen çileler, Bulgaristan tarihinde ilk muzaffer Türk isyanı, tüm demokratik dünyanın gözünde ayaklanmanın haklı oluşumuzdan çıt yok. Avrupa’nın 1990’da demokratikleşmesinde ve “Soğuk Savaşın” gömülmesinde, diktatör T. Jivkov’un devrilmesinde Bulgaristan Türklerinin oynadığı rolden söz bile edilmedi. Bulgaristan’da demokratikleşme kapısını açan kitle eyleminin Cebel’de başladığı unutturulmak istendi. İş Mastanlar Karadayılar horoz çekişmesine indirgendi.
Bu defa halkımız kararlıdır. Kürsüden ine de bir daha kürsüde yer yok. Eskiden de öyleydi, ajanlıktan atılan bir daha ajan olamaz ve sürünürdü. BKP’den atılan da bir daha komünist olamazdı, süründükçe sürünürdü. Biz de böyle bir parti kurmalıyız. Hainlere yer yok! En cesur, en yürekli, en bilinçli, Türklük uğruna can feda etmeye hazır kitleye dayanan bir kadro partisi…
Lütfen paylaşınız.