BMT’nın 6 Şubat için ilan ettiği “Hoşgörü haftasında” Sofya’da “Hoşgörü nehri” başlıklı bir panel düzenleniyor. Hoşgörünün çağdaş boyutları ve sınavları nelerdir? Bulgaristan’da güncel durum neyi gösteriyor? Mariya Dimitrova- Pişo Yeni Bulgar Üniversitesi (NBU) Göç, Etnik ve Mülteci Araştırmalar Merkezi’nden Prof. Anna Krısteva ile konuştu:

“Küresellen dünyada, sanal alem sayesinde aramızdaki mesafeleri kısaltırken, çevremizin her yerinde bizden farklı olanlarla karşılaşıyoruz. Farklı din, değerler ve yaşam biçimi olan insanlarla beraber yaşamayı nasıl öğreneceğiz? Konu çok geniş ve kapsamlı. Laik ülke ve fanatizm, laik ülkelerin fanatizmi zaptetmek ve kontrol altına almak için neler yapılır sorusuyla bir konferans düzenlendi.

Katılımcılardan biri, Avrupa’nın Hristiyan medeniyeti topluluğu olarak düşünüleceğini ve farklı olanlarla barışın yolunu ancak Hristiyanlık değerlerinin vereceği tezini öne sürdü. Avrupa kimliğinde, diğerlerine, farklı olanlara daha açık olma ilkesi var.

Diyalog hattında, katılım ilkesinde, köprüler kurma yolunda farkılıklarla beraber yaşama anlayışına gidilir. Bu forum da bu yolları aramaktadır”. Fransa’da Charlie Hebdo dergisinde trajediden sonra, bu konu tekrar gözden geçirilmeye açıldı. “Hoşgörü nehri” de enteresan bir boyut sergiledi:

“Beraber yaşamanın nasıl olacağını, bu büyük konunun boyutlarını yeniden gündeme getirdik bu yuvarlak masa toplantısıyla. “Charlie Hebdo” olayı politik tepkileri arttırdı, siyasi söylemler arttı ve durum gerginleşti. Biz hogörünün diyalog yönünü vermeye çalıştık. Bulgaristan’ın en çok okunan yazarı Georgi Gospodinov, sevilen yazarlardan Alek Popov gibi isimleri davet ettik. Sanat daha ılımlı olabilir, sıradan insan diğerleriyle nasıl ortak yaşayabilir, kültürlerarası ve çok kültürlü yaşamın sırrı nedir gibi sorunları tartışıyoruz”.

Tarihi deneyimle farklı etnik ve dini yapıya sahip insanlarla ortak yaşamayı öğrendik. Bulgaristan Ermeni soykırımında sığınmacılara kapılarını açtı, Bulgarlar kendi Yahudilerini sınırdışı etmekten kurtardı, ki Sofya o zaman Nazi ile müttefik konumdadır. Berlin Duvarı ardında yıllar süren izolasyondan sonra, Suriye’den yeni mülteci dalgası bizi hazırlıksız yakaladı. Bulgarların geleneksel hoşgörüsü bir efsane mi oldu?

“Bulgarların daha az veya daha çok hoşgörülü olduğunu söylemek zor olur. Irkçılık ve aşırı milliyetçilik gibi uç eğilimleri seçen ve en hoşgörüsüz tavırlara giden Bulgarlar var. Aynı zamanda dayanışma, yardım ve hoşgörülü davranmayı seçen kesim de var. Mülteci akımı Bulgarların ne kadar toleranslı olduğu sorusunu yeniden gündeme getirdi. İki kutuplaşmış tavır gördük. Bölücü ve ırkçı partiler hemen bu olaya tehdit gözüyle baktı ve milli güvenlik tehlikede sonucuna vardı. Mülteciler arasında olası teröristlerin bulunduğu tezini öne sürdüler. Aynı zamanda gençler sosyal ağlarda dev destek ve dayanışma, insani yardım eylemlerinde bulundu. Adeta mülteci akımının ilk yılında devletin görevlerini üstlenmiş oldular. Bunu sadece hoşgörü namına yapmadılar, yardımlaşma, paylaşılan sorumluluk, durumun gerektiği kadar birlik ve beraberlik olma mesajları verdiler”.

Çeviri:Sevda Dükkancı

Reklamlar