Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü,
Maarif Müfettişi, Eğitimci Yazar
Nevzat ÖZTÜRK
İslam dininin küçüklere sevgi, şefkat ve merhamet; büyüklere de saygı gösterilmesini emreder. Ayrıca İslam dini, yaşlıları manevi olarak korumaya yönelik tavsiyelerde bulunmuştur.
Bir fıtrat dini olan İslamiyet, toplumun bütün katmanlarını rahmetle kucakladığı gibi yaşlı insanlara da ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Çocukları, kadınları ve gençleri şefkatle koruduğu gibi yaşlılara dahi manevi bir koruma kalkanı getirmiştir. Nitekim Rabbimiz, “Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster”(İsra Suresi 24.Ayet) buyuruyor. Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde, “Küçüklerimize sevgi, şefkat ve merhamet, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir” (Tirmizî, Birr, 15; Ebu Davud, Edeb, 66) diye buyurmuştur.
Yaşamdaki bütün güzelliklerin kaynağı nasıl ki iman ise, elbette şefkat ve merhametin de kaynağı imandır. İman hakikatlerinin hiç kimseyi ötekileştirmeden ve siyaset üstü bir tarz ile bütün insanlığa tebliğ edilmesi gerekiyor. Herkesin, özellikle de nüfusu tüm dünyada bir milyara yaklaşan yaşlı insanların kabrini aydınlatacak iman hakikatlerine belki de herkesten daha ziyade ihtiyaçları vardır. Bu virüs salgının, yaşlı insanların himaye edilmesine, sorunlarının gündeme gelmesine, onlara karşı duyulacak merhamet duygusunun ve duygunun arkasındaki iman nurunun keşfedilmesine vesile olmasını beklerken maalesef hoş olmayan görüntülerle karşılaşmaya başladık.
Coronavirus tedbirleri kapsamında 65 yaş ve üzeri için yapılan yanlış uygulamaları görünce insanlığımızdan utanır, imanımızdan şüphe duyar olduk.
Geleneğimizde ve kültürel kodlarımızda yaşlılara büyük bir hürmet ve tazim varken, son zamanlarda özellikle yazılı, görsel ve sosyal medyada bu hürmetin ve tazimin azaldığını görüyoruz. Bu salgın ile birlikte yaşlıları ötekileştiren, küçümseyen, asalak gibi gösteren kaba bir dil yaygınlaşmaya başladı. Yaşlıların evlerinde kalmaları için yapılan ısrarların altında; onlara duyulan bir merhamet, bedenlerinin hassasiyeti ve risk grubunda olmaları nedeniyle onları korumak amaçlı olduğu konusunda kimsenin şüphesi olmamasına rağmen onların hastalık bulaştıran ve kendilerinden uzak durulması gereken varlıklar olduklarının ima edilmeye başlanması hepimizi üzüyor artık. Özellikle dijital dünyada, yaşlılara negatif yönde bir bakış açısını besleyen bir süreci yaşıyoruz. Bu süreç rastgele, spontane gelişmiş bir süreç değildir. Bu süreç, kapitalist ve modern dünyanın pompaladığı, yetiştirmeye çalıştığı nesil ve anlayışın tezahürdür.
Salgın bir hastalığın yaşandığı şu günlerde yaşlı insanlara karşı geliştirilen dilin ötekileştirici bir karaktere sahip olduğunu ve gizli öfke unsurlarını barındırdığını düşünüyoruz. Bu tutumlar ve tavırlar, yıllardır inşa edilmeye çalışılan bir zihnin acı meyveleridir. Yaşlı insanlar inancımıza göre ilahi bir emanetken, kapitalist anlayış “onlar üretemeyen ve topluma yük olan varlıklar” olarak kabul etmektedir. Üretemeyen, belki de bakıma muhtaç olan bu yaşlı insanları toplumun bağrına basması, şefkat ve merhamet düsturları olmadan mümkün değildir.
Dikkat ederseniz son zamanlarda görsel ve sosyal medyada; cahil, dindar, okumamış, üstü başı kötü, köylü, fakir, Türkçesi bozuk ve dünyayı algılayamayan bir vatandaş ve özellikle yaşlı bir insan imajı çiziliyor. Maalesef ‘Dindarlık’ ile ‘Cehalet’ sıfatları arasında doğru orantılı bir ilişkiyi ima eden ve subliminal mesajlar içeren haberler, izleyicinin gözüne zumlanarak, veriliyor. İzlediğimiz çok sayıda haber ve videolarda bu algıyı rahatlıkla fark edebiliyoruz. Şefkatten yoksun bu tavırların bir gün dönüp bu algıyı oluşturan kimseleri vuracağı unutulmamalıdır.
Gençliklerinde fırtına gibi esip gürleyen, önemli mevkilerde bulunan, başarılı işler yapan; türlü türlü badireler atlatıp ayakta kalmasını bilen insanların yaş kemale erince bir köşede unutulmaları, “Ayak altında dolaşma!” mesajlarıyla atıllığa yöneltilmeleri ne hazindir! Bizim geleneğimizde yaşlılara karşı sevgi, şefkat ve hürmet vardır. Bu gelenek, Anadolu’da sürdürülüyor ama medeniyet beşiği olması gereken büyük şehirlerde terk edilmiş durumdadır. Ailelerin çoğunda yaşlılar zamanla birer yük haline geliyorlar, itilip kakılıyorlar. Tahammül sınırları aştığında huzur evlerine bırakılıyorlar.
Onları bir yük olarak görmek yerine kendimizi onların yerine koysak işimiz daha kolay olurdu. Çünkü yaşlanma denilen olgu bir gün bizim de başımıza gelecektir. Yaşlılarımızın bizden tek beklentisi, biraz şefkat merhamet ve ilgidir.
Hiç şüphe yok ki bugünün gençleri yarının yaşlılarıdır. Bugün gençliği, sağlığı, gücü ve kuvveti yerinde olanların, bu özelliklilerini ömür boyu koruyamayacakları açıktır. Öyleyse yaşlılara, özellikle ana-babamıza, dedelerimize, nenelerimize saygılı davranmalı ve bu konuda çocuklarımıza ve gençlerimize örnek olmalıyız.
Ailelerde yaşlıların varlığını, zahmet veren fazlalıklar olarak hesap eden, şahsi özgürlüklerinin kısıtlanmaması ve zahmet çekmemeleri için onları ev ve aile ortamından uzaklaştıran, onları “yaşlıların evlerine” (huzur evlerine) gönderen Batı kültürünün aksine, İslam; onları aziz ve saygıdeğer insanlar olarak kabul etmekte, onların haklarına en güzel şekilde riayet etmeyi ve saygı göstermeyi emretmekte; onların tecrübe, fikir ve yılların hasılatı olan edinimlerinden yararlanmaya teşvik etmektedir.
Yaşlıların bereketli varlıklarının nimeti, yaşadıkları sürece, çok fazla olmasına rağmen pek bilinmemektedir. Onların hassas ve önemli makamları ve sorun gideren rolleri, elden çıktıkları vakit anlaşılmaktadır. Nice ailevi ihtilaflar, kırgınlıklar ve kavgalar, aile büyükleri kaybedildikten sonra ortaya çıkar ve ayrılıklara sebep olur. Hâlbuki ailenin büyüğü varken bunlar meydanda yoktu. Bununla beraber aile arasında nice ilişkiler ve gidiş gelişler kesilir veya sıcaklığını kaybeder. Şüphesiz bütün bunların sebebi, sadece, ailenin dostluk, yakınlık, ve ümit mayası olan mihverin dünyadan geçmesidir.
Coronavirus tehdit-linin olduğu bu süreçte yaşlılar ile ilgili, özellikle kimsesiz ve bakıma muhtaç olanlarının bir veri tabanında kayıtlı olmaları gerekir. Bu aciz, çaresiz insanların her türlü ihtiyacının gerek devlet, gerek sivil toplum kuruluşlarınca ihtiyaçları karşılanmalı, moralmen desteklenmeli, yaşama tutunmaları sağlanmalıdır. Onlara karşı gerçek manada şefkatle ve merhametle muamele edilmelidir. Özellikle sokağa çıkmanın sınırlandırıldığı şu günlerde onların ihtiyaçlarının kurumsal olarak yerine getirilmesi gerekir. Yetkili makamların yaşlı ve zayıf insanlara karşı bakış açımızı negatiften pozitife çevirecek tarzda üslup kullanmaları, bu konuda farkındalık oluşturmaları faydalı olacaktır.
Unutulmamalıdır ki herkes bir gün yaşlanacak ve belki de bakıma muhtaç hale gelecektir. Ama bizim yapacağımız bu işler “biz bir gün yaşlanınca başkası da bize baksın” diye yapılmamalıdır.
Bu salgında vefat edenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabırlar diliyorum.