Prof. Dr. Hayati DURMAZ
Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve Bulgarlar arasında yüzyıllardır süregelen bir karşılıklı güvensizlik ve korku var. Bu korku, geçmişin yaraları ve siyasi manipülasyonların etkisiyle bugüne kadar taşınmış durumda. Bulgarlar Türklerden korkuyor, Türkler ise Bulgarlar’dan. Peki, bu korkunun temeli nedir? Neden iki halk birbiriyle dostça yaşayamazken, hep bir kuşku ve tedirginlik içinde? Bunun kaynağı, 20. yüzyılın ortalarına, özellikle 1934 yılına kadar uzanan dönemde saklı. Devlet bu tarihten sonra dini liderleri kendi bünyesine aldı ve Türklere karşı kullanmaya başladı.
Düşmanlık Tohumları: Eğitim ve Propaganda
1960’lı yıllardan sonra Bulgaristan’da okullarda okutulan kitaplar değişmeye başladı. Tarih kitapları, ders materyalleri ve siyasi söylemler Türkleri bir düşman olarak göstermeye başladı. Yeni çıkan TV’lerde Filimler Türk düşmanlığı işlenmeye başlandı. Bu süreç, özellikle komünist rejimin etkisi altında hızlandı. Bulgaristan’daki siyasi yönetim, Türkleri bir tehdit olarak gösterdi ve Bulgar toplumuna Türkler hakkında olumsuz bir imaj aşıladı. Türkler, tarih kitaplarında işgalci, baskıcı ve Bulgar halkının düşmanı olarak anlatıldı. Bu propaganda, Türk-Bulgar ilişkilerini derinden etkiledi ve iki halk arasındaki bağı kopardı.
Rusya’nın etkisi bu sürecin en önemli unsurlarından biriydi.
Sovyetler Birliği’nin hakimiyetindeki dönemde Bulgaristan, Rusya’nın bölgesel stratejik çıkarlarına hizmet eden bir ülke haline gelmişti. Rusya, Balkanlar’daki Türk varlığını, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan bir miras olarak görüyor ve Türklerin etkisini zayıflatmayı amaçlıyordu. Bu doğrultuda, Bulgaristan’daki rejim de Türk karşıtı politikaları ve propagandaları destekledi.
Türkler ve Bulgarlar: Birbirini Tanıyamayan İki Halk
Bu dönemde eğitim ve medya aracılığıyla yayılan Türk düşmanlığı, Bulgar toplumunun zihnine işlendi. Bulgarlar, Türkleri tehlikeli ve düşman olarak görmeye başladı. Aynı şekilde, Türkler de Bulgar yönetiminin baskı politikaları nedeniyle Bulgarlardan uzak durdu ve kendi içine kapandı. Bulgaristan’da iki halk birbirine yabancılaştı, aynı coğrafyayı paylaşan iki millet, birbirinden korkar hale geldi. İki halkın tarihsel bağları, kültürel etkileşimleri unutturuldu; yerini şüphe, güvensizlik ve düşmanlık aldı. Bulgarlar Türkleri her zaman devlet yönetimlerinden uzak tuttu. Devlete aldığı kişiler kendi toplumda olan biteni kısaca muhbir olarak kullanıldı.
Bu korku günümüzde de devam ediyor
Bu korkunun günümüzde bile devam ediyor olması, bu tür propagandaların ne denli kalıcı etkiler bırakabileceğini gösteriyor. Birbirini tanıyamayan, anlamayan ve empati kuramayan iki halk, birbirlerine karşı hep mesafeli durdu. Türkler, Bulgarlar tarafından sürekli gözetlenmiş, kontrol altına alınmış bir topluluk gibi hissetti. Bulgarlar ise Türklerin bir gün yeniden güçlenip ülkede hakimiyet kuracaklarından endişe duydu. Bu karşılıklı korku, toplumun alt katmanlarına kadar nüfuz etti ve bugüne kadar geldi ve halen devam ediyor.
Bu Korku Ne Zaman Son Bulacak?
Bu korku ve güvensizlik ortamı elbette sonsuza kadar devam edemez. Ancak, bu süreci değiştirecek olan şey, geçmişin izlerini silmek ve her iki halkın da birbirini yeniden tanımasını sağlamakla mümkün olabilir. Öncelikle eğitim sisteminde reformlar yapılmalı ve iki halkın ortak tarihine, kültürel mirasına daha objektif bir şekilde bakılmalı. Kitaplarda ve medyada kullanılan düşmanlık dili terk edilmeli, barışçıl ve birliktelik mesajları verilmelidir. Yeni nesillere, geçmişteki hataların tekrarlanmaması gerektiği öğretilmeli, Türkler ve Bulgarların ortak bir geleceği paylaşabilecekleri bilinci kazandırılmalıdır.
İkinci olarak, sivil toplum kuruluşları, aydınlar ve liderler, iki halk arasındaki ilişkileri iyileştirmek adına çalışmalı. Kültürel değişim programları, ortak projeler ve diyalog mekanizmaları geliştirilmeli.
Türkler ve Bulgarlar, birbirlerini sadece tarih kitaplarından değil, günlük hayatta da tanıma fırsatı bulmalıdır. Bu tür girişimler, iki halk arasındaki önyargıları kırmak için önemli bir adım olabilir.
Son olarak, her iki toplumun liderleri de bu konuda sorumluluk almalı.
Siyasetçiler, geçmişin travmalarını sömürmek yerine, barışı ve uyumu teşvik eden politikalar geliştirmeli. Türklerin ve Bulgarların bir arada yaşayabileceği, birbirine saygı duyabileceği bir ortamın yaratılması, geleceğin en önemli anahtarıdır. Bulgaristan’da insan hakları her vatandaşa olmalıdır. Anayasada yazılanlar Bulgaristan’da Türkler için kullanılmadığını gördük görüyoruz.
Sonuç: Korkularla Geçen Bir Yüzyılın Ardından
Türkler ve Bulgarlar, aynı toprakları paylaşan, tarihin birçok döneminde bir arada yaşamış iki halk. Ancak ne yazık ki, son yüzyılda bu iki halk birbirinden koparılmış ve birbirine düşman edilmiştir. Artık bu kısır döngü sona ermeli.
Bu böyle devam edemez. Her iki halk da geçmişin korkularını geride bırakmalı ve birbirini yeniden tanımalıdır. Mevlit Kandili gibi mübarek günler, aslında bu tür yaraların sarılması için bir fırsat sunar.
BUGÜN TÜRKLER İÇİN ÖNEMLİ BİR GÜN. BUGÜN MEVLİT KANDİLİNDE DUALAR EDECEĞİZ.
Bugün, dua ederken sadece kendimiz için değil, kardeşlerimiz için de dua etmeli; bu coğrafyada barışın ve kardeşliğin egemen olması için çaba göstermeliyiz.