Ahmet TÜFEKÇİ
Tarih: 05 Kasım 2020

Sık sık Bulgaristan’daki toplumun parçalanmışlık üzerinde duruyoruz. Olayın çok yönlü olduğunu belirtiyoruz. Bu hafta “Alfa Richırs” anket ajansı, Bulgaristan Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin (KMC)  Avrupa Birliği üyeliğini (AB) desteklesin mi, yoksa engellesin mi sorusuyla bir anket düzenledi. Toplumun % 83.8’i “engellesin” dedi. Makedon kimliği ve dili tanınsın diyenlerin oranı ancak % 4.5. KMC Avrupa Birliği’ne alınmasını destekleyenlerin oranı ise % 10, 2. Devletler de  komşusunu seçemiyor işte…

Osmanlı devrinden Bulgaristan topraklarında kalan en kıymetli yargı değerlerinden biri olan “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” ve  “Komşunun kötülüğünü düşünme, başına gelir!” atasözlerimiz Bulgaristan’da buharlaşmış gibi.

Okul yıllarımda Bulgar yazar ve şairlerinden Nikola Vapsarov’u sevmiştim. “Motor Türküleri” şiirini ezberlemiştim. Bir törende şairin şu satırları okutmuştum:

“Amansızdır savaş,
 alabildiğine kıyasıya,
hani ne derler, destanlara yaraşır.
Ben düşerim. Gelir bir başkası.

Hepsi bu.
Bu yolda kişinin ne önemi var!
 Yersin kurşunu.
Sonra solucanlar, kurtlar.

Çok basit bir şey bu ve akla uygun.
 Hep senin yanında olacağız ama ey halkım,
 o gün o fırtınada…
Ne yapalım, sevmişiz seni bir kere.”  

Vapsarov, Bulgar milli şuurunu oluşturan, okul kitaplarında yer alan, Bansko şehrinde dünyaya gelmiş, Bulgar anti-faşist savaşına katıldığı için, mahkeme kararıyla Sofya’da kurşuna dizilen ünlü kahramanlardan biridir. Sonradan öğrendim Makedon’muş. Sen misin Makedon olun! Bulgar’dan iyi şiir yazan! Okul kitaplarından çıkarmışlar, eserlerini toplamışlar, doğduğu ev müzeydi, kapatmışlar.

Bulgaristan’da Bulgar’dan üstün şiir yazmak, bu ne cüret?

Bulgar’a yaranmak zor. Bulgarca yazmış, şiirini sevdirmiş, dünyaca ünlü olmuş, şu son yıllarda Makedon Kimliği, Bulgaristan’da Makedon var-yok davası alevlenince, adamın geçmişi ve geleceğinin külünü savurdular. 

Problemli dehalardan sorunlu olan bir o değil tabii.

Makedonlar Osmanlı’dan koparken, toprakları Bulgar Çarlığına katılacağını sayıklayanlarda biri olmayan Gotse Delçev’in de kemikleri sızlıyor. Osmanlı içinde bir “otonom bölge” hayal etmiş. Gotse Delçev Bulgaristan’da toprağa verilmişti. 1945’te kemikleri mezardan çıkarıldı.  Bir torbaya doldurup Makedonlara teslim ettiler. “doğduğu köyde Makedon mezarlığına defnedin” dediler. Bunu yapan Bulgar komünistleriydi.

Bugünkü Bulgar Makedon tarihçiler yuvarlak masasında Makedon bilginlerin tezi “Gotse Makedon”durda kilitlenmiştir. Bulgar tarihçilerin tezi: “Gotse Bulgar”dır. İki tarafın kabul ettiği tez ise: “Gotse Makedonya için savaşmış ve ölmüştür.” Ne ki, Bulgarlar, Gotse Delçev’in “Bulgar Makedonya’sı için mücadele ettiğini” iddia ederken, Makedonlar onun bugünkü bağımsız ve egemen, 1991’de Bulgar devleti tarafından resmen tanınan, KMC için savaştığını savunuyorlar. Anla anlaya bilirsen!

Bu didişmenin listesinde tüm Makedon liderleri yer alıyor. Makedonlarla sürekli kavgalıklı olan Bizans İmparatoru Vasiliy, 15 bin İslav askerini kör etti, tarih ona “Bulgar katili” dedi.

Ankete katılanlardan % 54, 10’u, şimdiki KMC nüfusunun daha büyük kısmının XX. yüzyılın başında kendini Bulgar kabul ettiğini ve Bulgar kimlikli olarak tanımladığını, ayrıca da 1944 yılından sonra yeni “Makedon milli kimliğinin”, Bulgaristan vatandaşlarını ve onların atalarının kimliğini kapsamadan oluşup biçimlenmeye başladığını kabullendiği halde, Bulgaristan’ın Makedon kimliğini tanıyabileceğini savunuyor.  Bu kişilerden % 29, 5’i ise Makedon kimliğinin tanınmasına kesinlikle karşı çıkıyor.

Bulgar gazetecilerinin duayen Georgi Kuritarov konuya müdahale etti.

Avrupa Birliği’nde KMC ve Batı Balkanların AB üyeliği konusunun masaya yatırılmasına 5 gün kaldı. 10 Kasım 2020’de Brüksel’de Balkanlara genişleme toplantısı başlıyor.

Kuritarov,  “TV Avrupa” yayınında Bulgaristan’ın Makedonya politikasını “bundan 36 yıl önce başlayan,  totaliter komünist Todor Jivkov diktatörlüğü tarafından uygulanan zulüm edilerek “isim değiştirme ve soya dönüş” yalanıyla Bulgaristan Türklerini asimile etme politikasına” benzetti. Türk kimliğinin değiştirilmesi ve unutturulması için bizde yalan tarih yazıldı, dedi.

Makedonlarla ilgili “ortak tarih” kavramında ısrar eden Bulgar yetkililer, Osmanlı devrinde yaşanan tarihte “beraberlik” kavramını ret ediyorlar. Beraber yaşamakla, ortak tarihte beraberlik arasındaki kırmızı çizmek çok zor. Çünkü her gün yeni bir şeyler, yeni ama içeriksiz kavramlar piyasaya sürülüyor. Makedonların 20-30 yıl arayla nasıl kimlik değiştirdiklerini doğru dürüst anlatabilen biri ise henüz çıkmadı…

Bulgaristan Türkleri için ise, Osmanlı’dan önce Selçuklu (1037-1194) imparatorluğu zamanında Balkanlara gelişleri, bugünkü Dobruca / Deliorman’a Bizans (395-1453) devleti tarafından yerleştirişleri unutturulmaya çalışılırken, ilk Türk kafilelerin kimliği kesin ret ediliyor. Devşirilip İslam dinine katılanların Türkleştirilmiş olduklarını iddia ederek Bulgaristan Türklerinin isim ve dinlerinin değiştirilmesi, dillerini, adet ve geleneklerini, yaşam biçimini, halk kültürlerini, anadilde konuşma ve yazmalarını, temas etmeleri vs yasaklamış, okulları ve camileri kapatılırken sert baskı ve terör uygulamıştır. Türklere bunu yaparken Bulgar devleti 1945 yılından sonra Makedonların dilini, okullarını ve kültürünü de yasaklamıştı.

1944-45 yılında Makedon Milleti ilan edildi. Makedon dili ve kimliği resmen tanındı. Makedon okulları açıldı. Radyo Makedonca konuştu.  Makedonca yayınlar sürerken Güney Batı Bulgaristan’da bir anda her şey değişti. Bulgar ilan edildiler. Dilleri, kimlikleri ve kültürleri yasaklandı. Unutturulmaya çalışıldı.

 Bugün ise, artık sınır da aşıldı.  KMC’de yaşayan Makedonlar Bulgar ilan edilmekte, Makedon dili ve kimliği tanınmazken, tarihleri de ret edilmektedir. Son yıllarda 120 bin Makedon vatandaşına Bulgar vatandaşlığı tanınmış. Sözlü mülakatta hepsi pasaport alıp AB ülkelerine işe gitmek için “Biz Bulgar’ız” demiş. Bulgar pasaportu alanların birçoğu da Arnavut. Şimdi Bulgar devleti Makedonya’da 120 000 Bulgar var diyor, bir dediğini iki etmiyor, Makedonya’da Bulgar kimliği olduğunda, tanınmasında vs ısrar ediyor.

Makedon dilinin ret edilmemesi ve tarihi ile kimliğinin tanınmamasını devlet politikası haline getiren son Bulgar hükümetleri, aslında Makedonları asimile etmek istemekte ve gitgide onların topraklarına yayılmayı, Makedonya’nın ekonomik durumundan yararlanarak hatta ülkeyi ilhak etmeyi amaçlarken, “Büyük Bulgaristan” hayal etmektedirler.

Bu konuda demeç veren, Bulgar Başbakan Yardımcısı, Savunma Bakanı ve İç Makedon Devrim Hareketi VMRO Başkanı Krasemir Karakaçanov, “hiçbir dış güç, hiçbir Bulgar hükümetini Bulgaristan’ın asırlar ötesinden gelen milli çıkarlar ve hedeflerine ulaşmaktan vaz geçiremez” dedi. Öne sürülen isteklerimiz kabul edilmeden, KMC Avrupa Birliği üyeliği için Bulgaristan’dan destek alamaz, bekler, diye belirtti. Bu beklemenin 25-30 yıl olabileceğine işaret ediyorlar.

Resmi görüşlere göre
Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev ise, aynı konuda yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’nin genişlemesi ertelensin önerisinde bulundu.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı asker anıtlardan ve tarih ve edebiyat ders kitaplarından “Bulgarlar vahşi faşisttir” sizleri silinecek mi?

Bilindiği üzere 1942 yılından sonra Bulgar Çar Ordusu Alman Nazi Ordusu ile birlikte Ege Denizi kıyısına ve Vardar nehri boyunca başkent Üsküp’e kadar girmiş, genişlemiş ve Hitler bu toprakların idaresini Bulgar sivil ve askeri makamlarına bırakmıştır. İşgal edilen bu topraklarda yapılan şiddetli zulmü bugün Bulgar hükümeti tarafından inkâr edilerek, izleri silinerek ve unutturmak için her yola başvurulsa da,  demokratik kamuoyu ve etnik azınlıkları tepkisiyle karşılaşıyor. Aslında, faşist işgal Bulgarlarda “Makedonya toprakları Bulgar toprağıdır” hayalini güçlendirmiştir.

Bulgar makamların imza ve kaşeleriyle o vakit onaylanan evraklar artık arşivlerde çıkarılıp açıklanıyor. 22 Şubat 1943 tarihinde imzalanmış bir antlaşmaya göre, “yeni topraklarımız” denen Trakya ve Makedonya’daki işgal bölgelerinde 6 toplama kampı kurulması ve bunlara 20 bin Yahudi ve Romen’in kapanarak,  daha sonra nakliyat masraflarının Bulgar devleti tarafından ödenmesi şartıyla, toplananların hepsinin Almanya üzerinden işgal altında bulunan Polonya “Treplika” toplama kampına gönderilmesi  kararlaştırılmıştır. Bu anlaşma 2 Mart tarihinde Sofya hükümeti tarafından onaylanmıştır. 127 n.o.’lu hükümet emriyle bu tutukluların trenle gönderilmeye başlanması emredilmiştir. Mart 1943 tarihinde 7 bin 144 Makedon Yahudi’si, ayrıca 4 bin 058 Trakya bölgesi Yahudisi ve 185 Pirot eyaletinden Yahudi Üsküp, Yukarı Cuma, Pirot gibi tren istasyonlarında vagonlara yüklenmek üzere gruplaştırılmaya başlanmıştır. Bu operasyonları Bulgar polis ve jandarması yapmıştır.

Gazeteci Kuritarov’un ekranda gösterdiği tren biletinın paraları Bulgar makamlar tarafından ödenmiştir. Üsküp garında trene 4 ile 10 yaşı arasında 600 çocuk ile 1 795 Yahudi bindirilmiş. “Treplika” kampında bu tutukluların hepsi yakılarak öldürülmüştür. Geri dönen olmamıştır. Bu olay ne kadar gizli yapılsa ve gizli tutulmaya çalışılsa da Makedon halkının belleğinde açık bir yara olarak kalmış ve 75 yıldan beri sızlıyor. Olay edebiyata ve sanata yansımız, halk şuurunda yer almıştır.

Gazeteci Kuritarov, bu vahşeti, 1984 – 1989 yılları arasında  Bulgaristan Türklerinin başına gelenlerle mukayese etti.
Bugün Bulgaristan’da Türklere “soykırım denemesi” yapıldığını ret eden, 360 bin kişinin 1 ayda toprağından ve yuvasından sökülerek yurt dışına çıkarıldığını unutturmaya çalışanlar, Makedonya işgali yıllarını ve işlenen katliamları zorla unutturmaya çalışıyor. Unutmayı kabul etmezseniz “Avrupa Birliği’ni unutun’” diyorlar.  Bu yaralı, çarpık ve Avrupalı olmayan zihniyet, günümüzde Bulgar nüfusunun % 83’8’nin şuurunu belirliyor, gizli ve açık tavırları belirliyor.

Bulgaristan’ı Türklerden temizleme planlarını Yahudileri yok etme planlarını hazırlayan zihniyet hazırlamıştır. Bu zihniyet 1948’de Bulgaristan Yahudilerini bir gemiye bindirip Filistin’e göndermedi mi? Bu zihniyet bugün de Bulgaristan’da canlıdır. Osmanlı yıllarında kurulan VMRO asi zihniyetinin Sofya’da iktidarda olması acı bir gerçektir.

Artık katillerden hesap sorulmadığına vurgu yapılıyor.

Bu olayların karşısında önce sorgulanmamış bir tarih var. Bugün aktüel olan sorun, Makedon halkının şehitleri için diktiği mezar taşları ve anıtlara yazdığı “Bulgarlar vahşi ve faşisttir” yazılarının sökülüp silinmesi ve yerine anıtlara faşist ve vahşi olan İtalyanlar ve Almanlardır yazılması isteklerinde dile geliyor. Ne ki, burada kişisel ve toplumsal suçluluk Bulgarlarındır. Çünkü işgalci ve idareci olan onlardır. Makedon halkı saçma istekleri ret ediyor ve tarihini değiştirmek istemiyor, bildiğiyle, gördüğüyle, inandığıyla yaşamak istiyor.

5 Kasım 2020 tarihinde son gelişmelerin Bulgar toplumunda şiddetli yorumlanmasının nedenler bir değil beş değil.
Bulgaristan Atlantik Konseyi’nin yayınladığı bir bildiri demokratik toplumu kökten sarstı. Herkes Atlantikçileri insan hakları, demokrat ve özgürlükçü biliyordu. İktidar değirmenine su taşıdıkları göründü.  Yayınlanan bildiride, Makedonya Bulgaristan’ın tarih, dil ve kimlik konularında ve özellikle de “Pirin Bölgesi” dediğimiz, Güney Batı Bulgaristan’ın Yukarı Cuma (Blagoevgrad) ve Köstendil eyaletlerinde Makedon kimlikli Bulgaristan vatandaşları yaşamadığı kabul edilmezse, KMC’nin AB yolunun kesilmesi istendi. Sanki dünya ters döndü. OMO*İlinden gibi örgütler tarafından temsil edilen Bulgaristan Makedon kimliği varlıklarını meşrulaştırmak davasından Strazburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden şimdiye kadar 9 karar çıkarmıştır. Bu kararlar da Bulgar birinci dereceli tescil ve kayıt organlarınca tanınmamakta ve ret edilmektedir.

Bir NATO taraftarları örgütünün dil, tarih, kültür, kimlik konularında ırkçı faşistlerin yanında, saflarında sımsıkı yer alması tepkiden öte nefret uyandırdı.

Bu olayla Bulgaristan’da şöyle bir tabloyu gün ışığına çıkardı.

Bağımsızlığı ve egemenliği Bulgar devleti tarafından tanınmış, NATO üyesi,  Kuzey Makedonya Cumhuriyetinde vatandaşlarının dilini, tarihini ve kimliğini tanımayanlar arasına katılan Bulgar Atlantik Konseyi ne demek istiyor? Bulgaristan’da yaşayan bütün azınlıkların dillerini, tarihlerini ve kimlikleriyle dinlerini yasaklayan Bulgaristan Komünist Partisi’ne. BKP ise Bulgaristan Sosyalist Partisi’ne. BSP ise Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları Partisine. GERB de Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e. Başkan da Bulgaristan Demokratlarına, Demokratik Bulgaristan’a. Demokratlarsa aşırı milliyetçi, ırkçı, faşistlere, VMRO’ya. Bulgaristan’ı kurtarmak isteyen sahte yurtseverlere, dolayısıyla toplumun % 83’8’i oluşturan güçlülere, daha doğrusu Avrupa paralarını alıp harcayanlara dayanıyor.

Bulgaristan’da sömürgeci, milliyetçi, ırkçı, faşist zihniyetli bir zümre oluşmuş ve tüm azınlıkları bu arada KMC’de yaşayan nüfusu kontrolü ve baskısı altına alıp sömürmek ve ezmek istiyor. Balkanlar kölelik çağına döndürülmek ve emperyalizmin yerli maşaları tarafından idare edilmek isteniyor.   

Faşizm yıllarında gözleri kırpmayanlar, komünizm yıllarında azınlıklardan tüm aydınları ve şuurlu yurtseverleri toplama kamplarında, sürgünde, bireysel koğuşlarda, taş ocaklarında vb tutan, kimliğini savunanların dilini, kültürünü ve sanatını, inancını ve dinini yasaklayan komünist zihniyet bugün de yaşıyor. Onlar bu gün güya Avrupa demokratı. Kölelik sevdalısı.

Karar almışlar. KMC Anayasası’nı Avrupa Birliği’ne şikâyet edip değiştirilmesini isteyeceklermiş. Bu bir devletin iç işlerine karışmak değil de nedir. Bulgaristan Türklerinin hakları tanınsın deyince ürperenler, kendilerinin komşudan anayasasını değiştirmesini isteyecek kadar yolsuz ve yüzsüz olabiliyorlar.  Çünkü KMC Anayasasının  Önsözünde Türkler, Makedonlar, Sırplar vs Devlet Kurucu Millettir yazarken, Bulgarlar hakkında bu işi “onlar da yapabilir” dememiş yani pas geçmişler. İyi de “faşist” ve “vahşi” demeleri yetmemiş mi? Besbelli yetmemiş.

Komşu işlerine burun sokanla komşuluk yapılmaz.”
Bu da bizim atalarımızdan…

Okuyanlar paylaşsınlar.
Korona virüsle mücadelemiz devam ediyor.
Kendinize iyi bakınız.
Teşekkürler.

Reklamlar