Sevilcan YÜCE
“Güneş Aşka Doğdukça” şiir kitabı alın yazısı benzerliğimiz olan Kıbrıslı şaire Gülşen Şendemir’in eseridir. Kıbrıs’ta Doğup büyümüştür, Rum mezalimini ve Kıbrıs Türkünün kurtuluşunu görmüştür, bir sıra yurt dışında yaşamış yanı sıla hasretini de yoğun biçimde yaşamıştır. Şiirlerinde sıla hasretini açık bir şekilde görebilmekteyiz. Vatan kaybetmek, vatandan uzakta kalmak büyük bir acıdır. Yeri hiçbir şeyle doldurulamaz. Aşağıdaki dörtlükte onun sıla hasreti şöyle betimlenmiştir:
Ey seher neşesi, şakıyan bülbül
Bu bahar yangını, yediveren gül
Baş eğme rüzgâra, mor döken sümbül
Gülistan gül günü, turalı ülkem.
Şiir, duyguların çağlayarak akması, kelimelerin birbirine yakışması ve seslerin çağrışmalarından oluşan bir senfonidir. Gülşen Şendemir şiirlerinde sanki bizim trajedimizi yansıtıyor. Bu şiirde sanki bizim dağların, mevsimlerin, çiçeklerin kokusu var.
Eski Zaman Özlemi
Bakireliyle köyünde olmalı insan,
Doğayla baş başa, yaşamla iç içe.
Şubatta gelin tacıdır badem çiçekleri,
Bağ budamaları, sümbül koklamaları,
Mart aşk yangınlarından bir kanaviçe,
Anemon laleleri, papatya fallarında Nisan,
Henüz tatmadığı aşkı hayal etmeli,
Bahara hazırlanan dağ eteklerinden,
Köpük köpük kar buz sular gibi kar arı,
Coşarak akmalı yaşama sil baştan…
Mayısı yakalamak misklerin deminde,
Haziran gülüşleriyle zeytin çiçekleri,
Temmuz sıcağında sarı başaklar,
Orak tarlasının sıcacık sohbetleri,
Harmanda savrulan rüzgârın sesinde,
Umudun, hasadın türküsünü söylemeli,
Doğduğum köy! Özlemiyle gözümde tüter,
Meyve kokulu bahçelerinde kuşlar,
Ovalarında yavrularıyla meleşen hayvanlar,
Tepeler, bayırlar güneşle giyinirken,
Yeşile dans eden gizem dolu yokuşlar,
Zincir gibi yüklenmiş cevizler, bademler,
Ağustos ortasında mor mor üzümler,
Eylül dendi mi, bağ bozumu, paluzeler.
Ekimde güzlük ve bahar ekimleri,
Toprak sürümleri, fidan dikimleri,
Yeniden yaşamsal hazırlığın telaşı…
Sonbaharda şiir olmalı insan,
Ömrünün kışında gençliğe soyunup,
Sevda düşlerinde alları yazmalı,
Sonra kucaklamalı bir gül bahçesini.
Aşkla doldurmalı sevgi kadehini
Ne güzel bir haz, eski zaman özlemi,
Altmış yaş basamağını adımlarken,
Dünyayı fethedecek anılarla dopdolu,
Yaşam yolcusu olmak, olabilmek ne güzel…
Şaire Göç Senfonisi şiirde ise köyüne olan sevgisini şöyle dile getiriyor:
Şafak söker yeniden başlar güncel yolculuk,
Özlemiyle uzakta doğup büyüdüğüm köy,
Suyu toprağı altın, her yan bereket bolluk,
Bülbül tutkularında güle boyadığın köy,
Deprem vurmuş misali, ne gül kalmış ne güllük.
Barış türkülerinin varken güzel tınısı,
Bellek odalarında çınlar göç senfonisi…..
Kıbrıslı şaire için vatan sevgisi sonsuz bir deryadır ve kaybedilen vatanın acısı asla dinmez:
“Göç Türküsü” şiiri sanki biz Bulgaristan Türkleri için yazılmıştır. Ardımızdan varımızın yoğumuzun talan edilişi anlatılır sanki.
Acının en vahimi; toprağını bırakmak!
Yaşamayan anlamaz zorlu göç tufanını,
Şaşkınlık çamurunda belirsizliğe akmak.
Sırtındaki sancıyla, o bozgun hazanını
Tatmayan bilmez, o vurgun yangınını.
Susar köyümde yaşam, susar derenin sesi,
Okulun sesi susar, yiter yaşam neşesi,
Yılgın bir karanlıktır çöken dağların sisi,
Göremezsin ufukta sana doğan güneşi.
Eller bile dilemez, o vurgun yangınını.
Göçün hüzzamlı yanı, sersefil aç karınlar,
Solgun yüzler yaşlılar, çocuklar ve karınlar,
Denklerin yorgunluğu, güvencesiz yarınlar,
Ölüm değil, ayrılık türküsünü yorumlar!
Dirençlik de önlemez, o vurgun yangınını.
Son