Neriman ERALP
“Su akarken durulur” diyenler, dün olduğu gibi, bugün de haklılar.
Şu bizim tütüncülük işleri daha 1990’ların başında karışmıştı. Kimimiz isimlerimizi geri almadan göç edince işler hepten allak bullak olmuştu. Tütün işimiz de öyle olmadı mı?
Sözde tütün işini çözmek için, önce Ahmet Doğanlar ve etrafındaki kopoylar Güney Kıbrıs’a gidip, “Philip Mor is” temsilcileriyle Larnaka gölgelerinde birkaç şişe Viski ve buzlu Coca Cola devirdiler.
“Tütünleri yeşille satmaya” karar bağladılar. Türün alım satım işlerinde dünya öncüsü Amerikan devi, paraları İsviçre Bankaları’na bloke etmiş ama serbest bırakılmasını kendi emrine bağlamıştı. Yabancı dil bilmeyen bizimkiler, işin inceliklerini anlayamadı, tabii. Aslında attıkları ilk adım iyi idi de, dengeyi pek yapamadıklarından, kantarın topuzu başlarına vurdu. 1993 Cebel tütüncü kadınlarının isyanını anımsadınız değil mi? Yolları kapattılar.
Ogün bu gün, bizim tütün işi çok defa el değiştirdi. Bir arada, sayıları 18 olan tütün fabrikaları “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tazminat olarak Sovyetler Birliği’ne verildi” dediler.
Moskova eski fabrikaları aldı almadı, istiyor istemiyor derken, üretim de 10 defa azalınca hemen hepsi kapandı. Fakat Blagoevgrat, Sofya ve Burgas gibi büyük fabrikalar ayakta kaldı. Kalsa da ne olacak, ardından tütün işi kotaya bindi, 30 bin tondan fazla olmaz dediler. Teşvikleri Yunana kaydırdılar…
Sosyalizm döneminden tütün üretip işleme, ticaret, sigara fabrikaları vs. işlerini yönetmek için “Bulgartabak” holding kurulmuştu. Totalitarizm yıllarında sosyalist mülkiyetin devlet mülkiyeti şeklinde tekelleştiği anlatılırken, devletin tekelci yapılanmasının içindeki oluşturucu kurumlardan biri “Bulgartabac” holdingdi. Geçiş dönemi yollarında bu holding parçalandı, anonim ortaklık olarak satıldı.
Birkaç defa el değiştirdi.
Son haberlere göre, “Bulgartabak”ın % 80’ni geçen hafta merkezi Avusturya’da olan, sermayesi “Billa” ticaret yapılanması bankalarında bulunan, Viyana’daki tescil unvanı “Linc”LTD olarak bilinen, Tuna ırmağının doğduğu ülkenin bir sayfiye köyünde oturan bir Bulgar tarafından satın alınmıştır. Daha sonra gelen ajans haberlerinde ise, “Linc” Ltd şirketinin ardında Hak ve Özgürlük Hareketi milletvekillerinden D. Peevski ile Varna yöresinde örgütlü “TİM” sermaye grubunun ortaklarından ve Bulgar Merkez Kooperatif Bankası (ZKB) sahiplerinden Tsvetan Vasilev olduğu açıklandı.
Bu yılın başına kadar D. Peevski ile Ts. Vasilev ülkede sigara iş dağıtımında ortaklardı.
Artık bu sayfa kapandı. Tütün ürünleri holdingin büyük ortağı oldular. Bu iki iş adamı inşaat sektöründe, bankacılıkta ve basın yayın işlerinde vs. ortak iş yapıyorlar.
“ZKB” Bulgar bankasına bilinmeyen kaynaklardan akan paraların bankanın öz sermayesinden defalarca büyük olduğu iddialarıyla savcılığın aldığı sinyaller araştırılıyor. Peevski ile Vasilev’in ülkemizdeki Rus sermayesini temsil eden iki oligarşi kodamanı olduğu da basının gündeminde bulunuyor.
Artık gizli kapaklı bir şey kalmadı. Tencere tekerlendi kapağını buldu. 25 yıldan beri Bulgaristan tütün üretimini bir bütün olarak Rusya’ya nasıl devredeyim, sıkça başkaldıran ve protestolara başlayan tütüncülerin başını iyice nasıl bağlayayım diye kara kara düşünen Ahmet Doğan’ın yüzü güldü. Dün “bunker” den çıkmış, bahçeyi dolaşırken henüz 4 aylık yavrucuk olan Kav kaz çoban köpeği “Karat”ı tasmasından salmış, biraz başını boynunu okşarken kıllar dört yanına yapışınca elbiselerini kuru temizlikçiye gönderdiğini öğrendik. “Karat”ın kılını kuru temizlikçi temizler de, şu tütün işi ciddi, bu kara katran ruhumuzu kararttı ve kimsenin elinden çıkmaz, bu oyun da tutmazsa kimse kimseyi kurtaramaz.
Artık herkes D. Peevski’nin bütün işlerini bırakıp da neden milletvekili dokunulmazıyla Brüksel’e kaçmak istediği anladı. Şimdi artık bilmeyen yok, HÖH / DPS liste başı olarak AB parlamento seçimlerinde alay çekecek ve paçayı kurtaracakmış. Vay be..
Plana bak. Bir de vazifesi varmış. Artık tütün holding şefi olarak AB primlerini üreticiye dağıtacağım diye arttıracak ve hem kendi cebini dolduracak hem de tütünleri parasızdan ucuz kapatabilecekmiş.
Tsvetan Vasilev de kendi bankasından, işlenir toprak, bağ bahçe karşılığı tütün üreticilerine kredi verip, kimse kredi ödeyecek durumda olmadığından, herkesin taşınmaz mülkünü de eline geçirmenin yolunu açtı, diyorlar. Bulgaristan’da artık TAM KÖLELİK DEVRİNE GEÇİŞ dönemi başlamıştır. Hayırlı olsun!
Bu olup bitenleri, hele 2014 başından beri çok yakından takip eden, Bulgaristan’ın sosyalist düzenden Pazar ekonomisine geçiş programını hazırlayan iki Beyaz Saray uzmanı olan Riçard Ran ile Ronald It ikilisi, geçen hafta verdikleri demeçlerde, “Bulgaristan’ın 25 yıl önce Geçiş Dönemi’ne girdiğini ama bu gidişle bu geçişin asla bitmeyeceğini” itiraf ettiler. “ bTV” cumartesi sabah programına katılan “It” 1990’dan önce “Bulgaristan’ı partizanların idare ettiğini, o tarihten sonra da yönetimin onların torunları olan mafyanın eline geçtiğini” anlattı.
Sizin hazırladığınız “Geçiş Dönemi Planı” neden tutmadı?, sorusuna verdiği yanıtta da, “Başbakan Andrey Lukanov politikadan ayrıldıktan sonda Demokratik Güçler Birliği, kendi planlarını uyguladı ve ülkeyi talan etti.,” cevabını verdi.
Böylece Amerikalı uzmanların hazırladığı ve Bulgaristan koşullarında sonsuz bir dalavere, rüşvet, dolandırıcılık, tekelleşme, oligarşi balyozu şeklinde hayat bulan “Ran – It” planı taşı olmayan bir yel değirmeni pervanesi gibi dönmeye devam ediyor ve edecek. Önemli olan bu değirmen buğday kırmıyor ve çuvallara un dolmuyor. Bunun böyle olması bazı çevrelerin yararına olmalıdır.
Tütün işlerimiz de artık % 80 Rus sermayesinde olup bizdeki kıdemli “temsilcilerin” elebaşlarından sayılan, bir ayağı mecliste, bir eli İç İşleri Bakanlığında, kafası savcılıkla dertte, kulağı “bunker “ ağasında olan D. Peevski yani çiftlik sahibi ve köpek oynatıcısı A. Doğan’ın eline geçtiğine göre, işler yeni baştan karıştı ve iyice sarpa sardı demektir.
Ömründe hiçbir iş tutmamış olan Peevski’ye devletin bütün işleri, bütçenin tamamı ve AP fonlarının tümün istediği kişilere dağıtılmasını ve bütün halkın mağdur edilip, bir lokmaya muhtaç bırakılmasını devretsin, diyorum. Böylece bir işten, o da içindeki “benden başkasına hayat hakkı yok” hırsından kurtulmuş olur. Zaten eski tüfekler yani sözüm ona partizanların özlemi çalışmadan yaşamak, devlet kazanından kaşık dolusu yağ bal yemek ve Saraylarda sefa sürmek değimliydi?
Şimdi Peevski, gayretkeş çıktı oğlan, işleri yapsın, onlarda sefa sürsün, demek istedim!
Olmaz mı? Neden olmasın?
Son dönemde BSP Başkanı Sergey Stanişev’ in birkaç yerde birden görev alarak hiçbir iş yapmadan yönetme usulü yeni örneklerini art arda veriyor. Hem hepsi parlak mı, parlak!
Bir baktın Sofya’da Mecliste, bir paktın kürsüde nutuk atıp kafa tutuyor.
Bir baktın sosyalistlerin forumunda son zamanda sivrilen ve AB parlamentosu oylamasında sosyalist seçim oylarını parçalayan “ABV” hizbine karşı ateş püskürüyor.
Konferans toplayıp Çingene problemleri üzerinde konuşurken “Çingene sorunu ancak Bulgaristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir Çingene olursa çözülür!” tespitinde bulunan eski Başbakan Boyko Borisov’a yanıt bulmaya çalışıyor. Sofya’nın “Fakulte” mahallesinin çok çamurlu olduğundan, ayakkabısı boyasız bir milletvekilini Brüksel’e göndermemiz imkânsızdır, ön savında direnen S. Stanişev, konuyu “uygarlık düzeyimize” taşıyor ve “biz AB Parlamentosuna Çingene milletvekili adayı gösterebilecek düzeye henüz gelmedik!” demekle yetiniyor ve konuyu noktalıyor.
Bulgaristan Anayasa ve İnsan Hakları Yasaları el kitaplarına ek olarak
Şu bizim Çingeneler dinlerken düşünmediklerinden, “Peevski de kazan duvarı gibi, kömür karası, hem de 150 kili ve AB Standart’ı dışı olsa da, ona bir şey demiyorsunuz, demek akıllarına henüz gelmiyor.
Son zamanda Stanışev’in bazı konuşmaları alkış tufanı yaratmasa da, onu alkışlayan kalmadı diyemeyiz. Avrupa sosyalistleri örgütü PES’ın Aman toplantısında konuştu ve çok alkışlandı.
Ertesi gün Strazburg merkezinde dolaşırken bir telefon aldı ve bir buçuk saat bir şeyler anlattı.
Değişik dillerden farklı değimler ve jargon kelimeler kullandığından, ne demek istediği pek anlaşılmadı. İşleri karısına bırakmış ve denetliyor izlenimi bıraktı.
Peevski ise ondan genç ve evli değil. Çok da dinamik olduğuna göre, bizim yani Türklerin, Pomakların, Çingenelerin, tütüncülerin, madencilerin, işleyenlerin ve işsizlerin tümünü ve öteki bilinen ve bilinmeyen işlerini uzaktan komando sisteme göre, kendi cep telefonuyla yönetebilir.
Elini sıcak sudan çıkarıp soğuk suya sokmadan yaşayanların zamanı geldi gibi…
O yapıversin her şeyi canım! Madem heveslenmiş…
Zaten hep yerinde sayan işlerimizi bozan adam bir mi, yoksa bir bölük iş bilmez mi?
Ne önemi var! Olmasa da, pek önemli değil.
Şunu da unutmayalım, bizim Peevski’nin AB meclisinde çok önemli bir işi daha var.
Yakın temasta olduğu sağ kanat milletvekilleri, bizim “ATAKA” cılar da bu sürüde olmak üzere, AB’nin önümüzdeki 20 yıl genişlemesini durdurmayı planlamışlar.
Bunun için “Genişleme Yasak” kanun teklifini daha şimdiden hazırlamışlar.
25 Mayıs 2014 gece uçağıyla Brüksel’e uçarken beraberlerinde götüreceklermiş.
Büyük hedefleri Türkiye Cumhuriyeti’nin AB yolunu kesmek için mi?
Bu işin ödeneği için İsrail Yahudileri kaynaklı “Neo Com” la anlaşmışlar.
Yeni bir sanal mali dalavereyle tomar tomar paralar cepte hesabı yapıyorlar.
Bu yüzden yenen köftelerin ve içilen biraların hesabı olmayacak. Önemli olan “Türkiye’ye bir gol atmak!” D. Peevski seçilince, peşin anlaştıklarına göre, kimse görmeden ve kimse anlamadan, şöyle usulca “evet” oyu verebilirse, işi hal etmiş olacak, çünkü kimsenin görmemesi çok önemliymiş, hele Ukrayna ve Rusya’nın kulağına gitmeyecek.
Anlaşılan işler çok karışık. Dönüp dolaşıp, her şey hep bizim Ayşe gelinin eli katranlı kalsın, Türkiye’nin yükselişi mümkünse engellensin davasında düğümleniyor. Böyle büyük hem ulusal ve hem de uluslar arası dalaverelerde köftenin, biranın birkaç baş soğan, domates ve biberin birkaç kasa şeyin…vs. vs. hesabı mı olur. Verin yesinler içsinler ve “oy ”cazlarını HÖH’e versinler.
Biz de ne adamlarız be…
Hak ve Özgürlüğün gerçek adının “OY” olduğunu 25 sene sonra öğrenebildik mi acaba?
Şu gizli ajanlar da bir alem ha!!!