Tarih: 13 08 2019
Yazan: Şakir Aslantaş
Konu: 3 darbe yapan ve faşist ve komünist rejime başbakan olan Bulgar.

Ukrayna, adına “turuncu” dedikleri “devrimden” beri 2 000 (iki bin) Lenin anıtı yıktı. Djerjinski, Trotski, Budyoni, Brejnev, Andropov, Marşal Jukov, Marşal Tolbuhin, Gagarin, Tereşkova vb isimler taşıyan okul ve kültür evlerinin, meydan ve sokakların, park ve çocuk oyun alanlarının adı değiştirildi.

Geçen hafta, Ukrayna Anayasa Mahkemesi’nin “Komünizmi Sökme” yasasının yürürlülük kazanması kararı yeni seçilen Rada’dan (meclisten) geçti ve yürürlüğe giriyor. Bu yasa, “komünist rejimi Nazi rejimiyle aynı görüyor.” Her iki rejimi de “ayni derecede suçlu, insanlık düşmanı ve cinayet işlemiş” olarak nitelendiriyor.

Yüksek mahkeme kararında, “komünizmin ve faşizmin birbirinin benzeri olan, baskıcı devlet siyasetini uygularken aynı yöntemleri kullanan” rejimler olduğunu duyuruyor. Ukraynalılar buna inanmışlar ki, son 2 seçimde Cumhurbaşkanını ve meclis bileşimini değiştirdi.

Bulgaristan’da 20 yıl önce 38. Halk Meclisi bir yasa onaylardı ve “komünist rejimi suçlu bir düzen” ilan etti. Bu yasada suçlu olanın yalnız rejim değil, komünizmin köklerinin de suç kaynağı olduğunu, komünistlerin birinci Bulgar anayasası olan 1879 Tırnova Anayasası’nı ayakaltına alarak, Sovyet Ordusunu ülkeyi işgale davet ederek, darbeyle göreve geldiğine işaret etmişti.

Bulgaristan’da, kendilerini sağcı parti ilan eden birkaç siyasi partiden hiç biri “faşizm ile komünizm arasından fark yoktur” diyemedi. Bizde bu 2 rejimin iç yüzünü (bağırsaklarını) çamaşır ipine seren, 1967 yılında FAŞİZM kitabını yazan, ama bir türlü bastıramayan, “sen misin bunu yazan” diye Sofya Üniversitesi ve Kültür Bakanlığından işten atılan, 11 yıl kendi köyüne sürgün edilen ve 11 yıl soğan kazan Dr. Jelü JELEV oldu. Siz okurların, Bulgaristan’ın 1989 güzüne rastlayan uyanış aylarında Bulgaristan Demokratik Güçler Birliği (CDC) hareketini kuran, 1989 sonundaki “Yuvarlak Masa” görüşmelerinde Demokratik Güçleri temsil eden ve 1990’da Türklerin de oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen ve 7 yıl bu görevde kalan D-r Jelev’i hatırlayacaksınız. O birkaç defa Türkiye’yi de ziyaret etti. FAŞİZM eseri Türk diline tercüme edildi.

Kitap basımcılığına bir kavram olarak, “İvan Denisoviç’in Yaşamında Biɾ Gün” (1962) romanının yazarı, Nobel Ödülü Sahibi Rus yazar Al. Soljenitsin eserleriyle “samizdat” kavramı Türkçemize girmişti. Ardından sevilen kalem Soner Yalçın “Samizdat” başlıklı eserini yazdı. Aynı yıllarda Bulgarlar Jelü Jelev’in “Faşizm” kitabını el yazısıyla çoğaltarak okuyorlardı. Nihayet 1982’de FAŞİZM basıldı.

Dr. Jelev çalışmasında, Alman, İtalyan ve İspanyol faşizmi arasında farkı açtı. “Stalin komünizmi Hitler faşizmine tıpa tıp benziyor” dedi. Hatta çok daha kötüsü olduğunu kanıtladı. İkinci dünya savaşı öncesi Bulgaristan’da yaşanan monarşi-faşizm adıyla bilinen, bir benzerinin ve daha da kötüsünün 1944’ten sonra yerleşen sosyalist totalitarizm olduğuna deliler getirdi.

Başka bir değişle, monarşi-faşizm Bulgaristan’a 1944’ten önce dikilen bir ağaç olsa, 1944’ten sonra büyüdü, dolayısıyla dikenleri uzadı ve sivrildi, battıkça battı ve toplumu çökertti. Bu eserde, Pomakların ve Türklerin 1972-1989 döneminde yaşadıkları zulüm, baskı ve terörden, yargısız idamlardan söz edilmiyor, çünkü 1967’de yazılmıştır ve daha sonraki baskılarında yeni delillerle beslenmemiştir.

Fakat daha ilk baskısıyla bu derin araştırma birçok kişinin başını yemiştir.
1982’de “Faşizm” gün ışığı görürken kitaba önsöz yazan ve basında değerlendirme yapan Prof. Dr. Nikolay Gençev Sofya Üniversitesi Felsefe Fakültesi Dekanı görevinden, Prof. D-r Kiril Vasilev üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Ünlü mizah yazarı Radoy Ralin de BKP MK’ne “görüşmeye” davet edilmiş, “Faşizmi” Komünist Partisi Yüksek Okulunda Parti Kuruculuğu” kürsüsünde ders kitabı yapınız” önerisinde bulununca görüşme sona ermiştir.
Bulgaristan örneğinde çok özel yanlar var.

Örneğin, faşizm ile komünizm arasında aynılık, benzerlik, özdeşlik olduğunu kanıtlasa ve 1 Ağustos 1990’dan 22 Ocak 1997 tarihine kadar Cumhurbaşkanı görevinde bulunan Jelev komünist anıtlara dokunmamıştır. Yaşanan zulüm ve terör döneminden ancak Başbakan Georgi Dimitrov’un Sofya merkezindeki Anı Kabri Ağustos 1999’da, onun iktidardan inmesinden tam 2 yıl sonra, Başbakan İvan Kostov hükümeti zamanında kaldırabilmiş, Rus, Sovyet, komünist ve haydut abidelerinin hepsi yerinde kalmış, hatta asimilasyon süreci katilleri Todor Jivkov ve Penço Kubadinski heykelleri dikilmiştir.

*
İlginçtir. 3 darbe yapan ve hem monarşi hem de sosyalist Bulgaristan’da Başbakan olan Kimon Georgiev’in bir anıtı yoktur. Sofya’da kaldığı “Evlogi ve Hristo Georgievi” bul. N.o 53 giriş kapısının duvarında bir barelevin altına ismi yazılmıştır. Doğu Rumeli’nin Pazarcık (Tatar Pazarcık) şehrinde 1882’de dünyaya gelmiş, askeri eğitim almış bir subay ve politikacıdır o. Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarına katılmıştır. Çiftçi lideri Aleksandır Stanboliyski yönetimine son veren 1923’teki 9 Haziran askeri darbesinin hazırlanmasına katılmış ve gerçekleştiren Askerliği Birliğin yönetiminde bulunmuş ve daha sonra kurulan hükümetinde bakanlık yapmıştır.

Gençliği ve subaylık yılları Çar Ferdinand ve III. Boris’in Müslümanlarla ilgili politikaları Kimon Georgiev’in gözleri önünde gerçekleşmiştir. Gençliğinde onu en fazla etkileyen, Doğu Rumeli Vilayetini ilhak sürecinde, çocukluk yıllarının geçtiği ve ilk ve ortaokul okuduğu Pazarcık’ta Türklerin oranı %25’lere kadar düşmüştür. 1879 yılında Bulgar Prensliği’ndeki Türklerin genel nüfusa oranı %51iken 1887’de bu oran %19’a, 1900’de ise %14’e kadar düşmüştür. 1907 yılında ise Burgaz, Varna, Eski Zağra Sancaklarına bağlı 336 köyün Türkçe isimleri değiştirilip Bulgarca isim verilmiştir. Bu şekilde Bulgarların Türklerin nüfus bakımından sayısını azaltacak girişimleri ve Türkçe köy isimlerini değiştirme çabaları ile bölgeden Türk varlığının izlerini silme amacını taşıdıkları anlatılmıştır.

Onun subay olarak katıldığı Balkan Savaşları sırasında Müslümanlarla ilgili baskılı gelişmeleri yakından izleyen “Carnegie Vakfı” yayınladığı raporlarda bu savaşlar sırasında Müslüman Türklere karşı yapılanların “sistemli bir politika” ürünü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Raporda ayrıca, Müslümanların evlerinin yakıldığı, silahsız insanların katledildiği ve zorla Batı Rodoplar’da Hristiyanlaştırma eylemlerine girişildiğine değinilmiştir. Nitekim Balkan Savaşları sırasında Müslüman nüfusun %27’si yani 632.400 kişinin sistematik bir şekilde öldürüldüğü, 1912-1926 yılları arasında 812.270 kişinin ise Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldığı anlatılmıştır. Bu rakamları yukarıdaki rapordan aldık.

Aleksandır Stanboliyski (1919-1923) yılları arasında devlet destekli kimlik oluşturma sürecine giren ve 1929’da Sofya’da ilk Milli Kongrelerini çağıran Bulgaristan Türkleri, Gimon Georgiev tarafından yönetilen, birincisi 1923’te ve ikincisi de 1934 ‘te yapılan askeri darbeleri arasında çok ciddi saldırılara uğramış, aydınlar tutuklanıp içeri atılırken, yargısız infazlar olmuş, birçokları Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştır. Politikaya sert giren Kimon Georgiev parlamenter demokrasinin mezar kazıcısı şiddetiyle anılmaya başlanmıştır. Stanboliyski’nin Türk okullarına verdiği maddi ve malı yardımlar kesilmiştir. Bu çalışmalarla Bulgaristan Türklerinin ortak bir edebiyat dilinde birleşmelerinin engellenmesi hedeflenmiştir. Birçok gazete ve dergi kapanmıştır.

Bu yıllarda Kimon Georgiev ve emekli subaylardan bir grup 1927’de “Zveno” birliğinde (UZB) partileşti. 1949 yılına kadar Bulgar siyasetinde kalan “Zveno” uluslar arası konjonktüre göre “Rusofob” ve “Rusofil” güçler arasından gidip gelecektir. İdeolojik olarak faşizmden etkilenmiş, liberal demokrasi, çok partili sistem ve fikir özgürlüğünün ana ilkelerine karşı çıkmıştır.

1934’te hükümet darbesi örgütleyen “Zveno” başarılı olmuş ve başkanı Kimyon Georgiev (19 Mayıs 1934-22Ocak 1935) başbakan atanmıştır. Gazeteler “Zveno” hakkında “Alman partisi” demişlerdi.

Ne var ki bu partinin tek kişi diktatörlüğü kurmak istemeyişi, onu Alman faşizminden farklı kılmıştır. Parti, 1948’e kadar 3 gazete ve “Zveno” adından bir de dergi çıkarmıştır. Yayınladığı programda, toplumsal politik sistemi eleştirirken, faşist tipi örgütlenmeyi, meclis bileşimi ve komisyonları sayısının azaltılmasını, milletvekillerinin atanmasını önerirken, parti olarak halka yayılmayı seçtiklerini bildirmiştir. Aynı yıl “Zveno” kendini lağvetmiş ve partisiz yönetim ilan ederken, Tırnova anayasasını rafa kaldırılmış, meclisi dağıtmış ve parlamenter yönetime son verdikten sonra K. Georgiev hükümeti 1934’te Sovyetler Birliği ile diplomatik ilişki kurmuştur. 1935’te hükümetten indirilen “Zveno” monarşi rejiminden yana ve savaşta tarafsızlık konumlarına geçer.
1941-1944 döneminde “Zveno” birliği temsilcileri Milli Vatan Cephesi Komitelerine katılmayı seçmiştir.

9 Eylül 1944’te 3. Kez iktidara yükselen “Zveno” şefi Kimon Georgiev, darbe planını dış işleri bakanı Petko Staynov, Savunma Bakanı Damyan Velçev ve Eğitim Bakanı Stanço Çolakov ile birlikte dairede almıştır. 9 Eylül 1944 – 23 Kasım 1946 tarihleri arasında 3 geçici Vatan Cephesi hükümetinde Başbakan olmuştur. Dolayısıyla Bulgaristan’a 4 kez başbakan olmuştur.

Bu birkaç yıl içinde Komünist Partisinin iktidarı ele geçirmesine ortam hazırlanırken “Halk Mehkemesi” kurulmuştur. 12 yaşında olan II. Simeyon’un naiplerinin imzasıyla 25 binden fazla başbakan, bakan, politikacı, milletvekili, General, subay, iş adamı ve zengin, aydın kişi öldürülmüştür. Yeni rejimin terör strüktürünün omurgası ve beyni olan Devlet Güvenlik Komitesi (KDS) kurulmuş ve 120 bin kişilik ajan ağı kurmuştur. 1962’ye kadar açık kalacak olan, toplam 186 bin kişinin bedava çalıştırıldığı kamplar, bu arada “Belene” kampı açılmış, 25 bin kişi de deşik bölgelere sürgün edilmiştir.

Kimon Georgiev’in başbakan olduğu 1934’te Smolyan’da (Paşmaklı) “Rodina” adlı bir milliyetçi örgüt kurulmuştur. Onun zamanında, Müslüman Pomakların isimlerini, baba ve ana adlarını, soy isimlerini değiştirmeye başlanmış, Türk kimliğini oluşturan dil, din, adet, gelenek, yaşam tazı, namus, ahlak ve çocuk emzirmekten başlayarak daha ne varsa her şeyi değiştirmeyi hedef almış ve bu konuda çok şiddetli baskı uygulamıştır. Uymayanlara okuma yolu kapanmış ve iş hakkı da tanınmamıştır. 1942’de faşistler isim değiştirip zorla Bulgarlaştırmanın ilk yasasını çıkararak devlet baskısını defalarca arttırmışlardır.

 

Ukrayna’da çok kısa bir zamanda 2 bin Lenin anıtının hurdaya çıkarılıp eritildiğini bildirerek başladığım ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında faşizm ile sosyalizm arasında birbirine benzeyen çizgileri ve örtüşmeleri ilk ortaya koyan Dr Jelü Jelev’i de başarı ve başarısızlıklarıyla hatırlayarak şunu demek istedim. Birisi faşizm, ikincisi sosyalizm, 2 toplumsal rejimde, 3 darbe gerçekleştiren ve birisi darbe hükümeti, üçü de geçici hükümet olmak üzere, 4 hükümette başbakan olan bu şahıs, faşizmden liberalizme ve hatta sosyalizme kadar kayan (konum değiştiren) Kimen Georgiev adında bir Bulgar Çarı subayı, faşist örgüt ve parti başkanı ve devamlı yer değiştiren bir siyası parti liderini, Bulgar politikacıyı anlatmaya çalıştım. Bu siyaset adamının hayatında değişmeyen bir şey varsa, o da anlaşılan askeri okulda mayalanan Türk düşmanlığının giderek büyümesinden ve şiddetlenmesinden başka bir şey değildir. Onun yönetimi zamanında 500 den fazla okulumuz kapatılmış, fiz kültür örgütleri ve Turan ocakları dağıtılmış, aktif üyeleri tutuklanmıştır. Türk kültürümüz ve kimliğimiz ölümcül darbeler almıştır. Edinimlerimiz kırıp dökülmüş, bize işlenen ve arasızlıkla belirlenen soy kırım serüveninin bir denemesi zulümler gerçekleştirilmiştir. Bu olayın 1972—73 ve 1985-89 tırmanışını hepimiz yaşadık. Göçlerin nedeniz zulüm ve baskıdır.
1934 yılından başlayarak K. Georgiev’in Sovyet ajanı olduğu dikkate alındığında bu işlerin devamlı kaç kazanda birden kaynadığını da düşünmeye devam ediyorum…

Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Paylaşınız lütfen.
Tarih bilen akıllıdır.

Reklamlar