Tercume; Nedim AKIN
Tarih: 05 Ocak 2018
Konu: KGB planlarında Bulgaristan.
Andropov’tan Doğan’a kadar uzanan yakıp yıkan ateş çizgisi.
Yazan: Georgi Bozduganov
Bulgaristan’da sona ermeyen Geçiş Dönemi’ni bir anlatma denemesi olan bu yazımda özellikle Hak ve Özgürlük olayına ve son gelişmelere değinmek istiyorum.
1991’deki Anayasa değişikliği ve onaylanan birçok yasa ile yeni devlet modeli meşrulaştırıldı.
Şubelerin isimleri değiştiren dizli polis “DS” “reform” yaptı. İşten çıkarılan polisler, gizli polis ajanları yeni siyasi partilere, iletişim araçlarına, öz şirketlere ve bankalara yönlendirilip işe yerleştirildiler. “DS” görevlileri ve yardımcılarının denetimi altında çalışan gölgedeki eşkıya grupları uyuşturucu trafiğinden, kaçakçılık, sahte hizmetlerden ve vatandaşları değişik uydurma vesilelerle para ödemeye zorlayarak vb işlerden zengin oldular.
Yeniden yapılanma işlerde Rus modeli kullanıldı. Siyasi polis yasaklandı. “Reformların” plana uygun işleyip işlemediğini kontrol işleri sözüm ona “Kütüphaneci Enstitüsü” beyin takımına devretti. Olup biteni gözetlemek için Moskova’da Stratejik Araştırma Enstitüsü kuruldu. Bu Enstitüye, Bulgaristan’da “Reşetnikov Enstitüsü” dendi.
1997 -2001 yılları arasında bankalar bilinçli olarak iflasa zorlanırken halkın tasarruflarına el atıldı. Amerikan Dolarının fiyatı 3 000 leva oldu. Halktan çalınan paralar, daha 1980’li yıllarda ülkeden kaçırılan ve dış ülkelerde açılan şirket hesaplarında toplandı ve daha sonra özelleştirmeye akıtıldı. Özelleştirilen işletmeler için emekçi halka tazminat bonoları dağıtıldı. Sanayi işletmelerinin gerçek değerleri defalarca düşürüldü. Devletin elinden yok pahasına çıkarıldılar. Özel sektörün eline geçtiler.
Özelleştirme iki şekilde yapıldı.(Rusya’da da böyle yapılmıştı.)
Tazminat bonoları karşılığında ve parayla.
Kitlesel özelleştirme – “DS” yönetimindeki – Özelleştirme Fonları tarafından gerçekleştirildi. Hisse hakkı olan vatandaşların bonoları toplandı, hurda olarak kağıt fabrikasına götürüldü. Bu işlerin başındaki yetkili ise, , V. Putin’in yardımıyla ÜNESKO başkanı görevinde bulunan İrina Bokova’nın eşi, eski “DS” ajanı Kalin Mitrev’ti.
Parasal özelleştirme ile Balkanların en büyük petrol kimya tesisi olan “Neftohim” Burgaz, benzinci zinciri, ilk ulusal cep telefonu şebekesi vs. vs. Rus mülküne geçti. 2017 sonunda Bulgar ekonomisindeki Rusya payı artık % 30’dan fazla oldu.
Kremlin oligarşisi ile sıkı ilişki halinde olan ve “DS” tarafından yönetilen “Multigrup” şirketi bir eski Rus denizaltısını hurdaya kesti ve “ çok para kazandı” bank kurdu, gıda sanayiinde tekel durumuna geldi, inşaat ve taşımacılık işlerine el attı, turizm sektöründe vb nüfus sahibi oldu.
Sivil polis “DS” görevlilerinden hemen hemen hepsine özelleştirmeden pay verildi. Böylece toplum içten içe yeniden birbirine bağlandı.
Şu unutulmamalıdır Bulgarların yeni siyasi polis – oligarşi sınıfı, Sovyetler Birliği’ne sadakatle hizmet etmeyi kabul etmiş bir tabakadan, Rusya KGB-sinin belirli bir şubesi alından geldi.
Bulgaristan’da parti kuruculuğu önemsiz istisnalarla önceden çizilen bir plana göre gerçekleşti.
“Yeniden biçimlendirilen ” Bulgaristan Komünist Partisi’ne, yararlı olduğu sürece kadro ve para sağlanması planlanırken, muhalefet partilerine ise daha kuruldukları andan başlayarak yönetimlerine “DS” ajanları yerleştirildi. Aynı zamanda, yönetim ipleri “DS” elinde olan milliyetçi, çiftçi ve çevreci vs uydu partilerin ana partiye destek sağlaması da öngörülmüştü.
Kremlinde çizilen ana çizgiden ve devlet siyasetinden yan çizmeye, niteliksel değişikliklere neden olmaya asla izin verilmedi. Demokratik Güçler Birliği (CDC) Başbakanı Filip Dimitrov hükümeti (1991 – 1992)mafyaya savaş açtı, ülkeyi hemen NATO ve Avrupa Birliği’ne katmaya karar verdi. “DS” tarafından tuzağa düşürülerek kısa sürede DPS meclis grubu oylarıyla hemen düşürüldü. Sosyalist Başbakan Jan Videnov (1995 -1997) banalar ve devlet sanayi işletmeleri konusunda başarısız bir siyaset izlediğinden dolayı düşmedi. Doğal gaz sektörünü Rusya’ya devretmeyi kabul etmediğinden ötürü devrildi.
Başbakan İvan Kostov (1997 – 2001) daha önceki hükümetlerin talihsiz kaderinden sonuç çıkarmadı. Özelleştirmeye eline verilen listelere göre devam etti.
İşlenen suçların hiç birisi ile ilgili asla ve hiçbir zaman hesap sorulmaması modeline devam ederken, siyasi sağın kemiklerini iliklerinden ayırdı ve onu hareket edemez duruma getirdi. Bu uygulamaya gerekli olan yasaların hepsini peşin çıkardı. Aynı zamanda öğrenimli, lüks giyimli ve modern otomobillerle köy ve kasabalara uğrayan yeni oligarşi siyasetçileri, mahalle dernekleri ve kulüpler durumuna indirilen kitle örgütlerinde dünya siyasetine ilişkin nutuklar attılar.
Daha sonra işbaşına gelen hükümetler oligarşi çevrelerine zarar vermediler. Üstelik “Kamçiya” ve “Rusenets” gibi kapalı Rus kamp-köyler kurdular. Kemlin lehinde propaganda yürütmek için güçlü medya merkezleri oluşturdular.
Günümüzde Başbakan Boyko Borsov’un, Avrupa Birliği, Rusya ve Balkan devletleri arsında çıkarların dengelenmesinden çıkar sağlama çabaları, ince ip üzerinde çok tehlikeli bir sihirbaz oyunudur. Buna devam edilmesi Bulgaristan geleceğini karartabilir.
DS / KGB tarafından yönetilip yönlendirilen, iktidarda denge sağlama işlevini üslenen, Türk etnik azınlık partisi olarak ilan edilen bir partinin katılımı
Bulgar siyaset modelinde özgün bir etkendir.
Adı, Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) olan bu partinin doğuşu ve gelişimi üstüne bilgilenmek için yıllarca gerilere dönmek zorundayız. Tarihçesi şöyledir:
KGB şefi Yuriy Vladimiroviç Andropov’un 1982 Aralığında Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) MK Genel Sekreteri görevine gelmesinden sadece bir ay sonra. BKP MK Genel Sekreteri Todor Jivkov resmi bir ziyaret için Moskova’ya gitti. O, Moskova yoluna çıkarken, Andropov’un “tek tür Sovyet ulusu” konseptini, KGB’nin yakın gözetiminde Bulgaristan’da 200 000 isimleri değiştirilerek artık uyguladığını rapor etmeyi düşünüyordu. Kremlin idelerinin uygulanmasında şaşmaz devamlı tavrını bir kez daha göstermek niyetiyle Jivkov, Andropov’a “sosyalist milli homojenleşme” sürecini ülkede yaşayan etnik Türklerle devam etmeyi düşündüğünü paylaştı.
Andropov, etniklerle ilgili yapılan tüm deneylerin SSCB için yararlı olacağı görüşündeydi. (Çünkü yalnız Rusya Federasyonunda 160’tan fazla milli azınlık yaşıyordu), bu arada geleceğe ilişkin bu planla ilgili Bulgaristan’da büyük bir olasılıkla baş gösterecek bir politik gerginlikte Kremlin daha güçlü bir arabulucu rolü görecekti. Moskova ile sıkı danışma yapmadan Jivkov kendi başına adım atmak istemiyordu. (Daha önce Bulgaristan’ın SSCB ile birleşmesi için 1963 ve 1973 yılında ülkemizin Sovyetler Birliği’nin 16. Cumhuriyeti olması için 2 başarısız öneride bulunmuştu.)
Jivkov’un aldığı talimatların karakteri üstüne sonuçlarımızı olayları izlerken çıkarabiliriz. Gerçek adı, Türklerin isimlerinin değiştirilmesi ve Türk kimliklerinin yok edilmesi olan “soya dönüş süreci” nde en önemli sorgu yargıçlarından biri olan Mihail Gruev’in açıklamalarında işaret edildiğine göre, 1982 – 1984 yılları arasında işe alırken, bir işten başka bir işe değiştirirken, kimlik, pasaport ve başka kişisel evraklar çıkarılırken, nikah kıyarken vs Bulgaristan’da 50 000 (elli bin) kişinin ismi, baba adı ve soyadı kurumsal önlemlerle değiştirilmiştir. Aynı yıllarda, Bulgar baskı makamları yeni ve daha kapsamlı operasyonlara hazırlık görmüştür. Ordu, polis, jandarma, gönüllü birlikleri sayıca arttırıldı, eğitim aldılar, kargaşalıklarla mücadelede kullanmak üzere daha modern silahlar ve teknik araçlarla donatıldılar, İç İşleri Bakanlığında İç görevlerde kullanılacak askeri birlikler kuruldu vs. Bununla birlikte ülke içinde gerginliği tırmandırmak için 1986’da bombalı saldırılar yapıldı. Bu saldırıları “DS” ajanları yaptı. Tutuklananlar ağır cezalar aldı, işkence gördüler. Tutuklu Türker’den üçü kurşuna dizilerek öldürüldü. Üçü de “DS” polisinin kanıtlanmış ajanıydı.
Andropov’un varisi olan Çernenko çok yaşlı olduğundan dolayı, politik aktivitelerden ve yeni etkinliklerden yana olan biri değildi. KGB’nin yeni şefi olarak atanan Viktor Çebrikov ise, Abdropov çizgisinden yana olan biriydi. Jivkov Moskova’dan şu işlerden vazgeçin emri almadığından “soya dönüş süreci” ateşi iyice alevlendi, her hanenin bacasını sevdi. 1984 Aralık ayının son günlerinden başlayıp 1985 Ocağına taşan kavgalı, çatışmalı, gösteri ve mitine büyüyen kitle olayları, tutuklamalarla, “Belene” toplama kampına sürgüne gönderme ve barışçı kişilerin kurşunlanarak öldürülmesiyle şiddetlendi, zulüm altında 800 000 bin Türkün ismi zorla değiştirildi.
İsimleri zorla değiştirilen 72 bin Türkün cesaret bulup 1989 Mayıs Ayaklanması kanlı olaylarının örgütlenmesini rejime karşı koyma ve insan haklarını savunmaya kalkışan sivil toplum örgütlerini “Hür Avrupa”, “Bi Bi Ci” ve “Almanya’nın Sesi” radyoları destekledi. Neticede, Jivkov ve arkadaşları 360 bin Türki vatandan baskı yaparak kovdu.
Sovyetler Birliği ve sosyalist blokun dipten tepeye bütünsel dönüştürülmesini öngören genel plan doğrultusunda, KGB, güç kullanarak, zorla asimile etmeye ve isim ve kimlik değiştirmeyi kabul etmeyip direnenlerden bir kısmını ülkeden kovmaya ilişkin Bulgar etnik planının başarılı sonuçlanmayacağı ihtimalini de hesaba katmıştı.
Bu konuda farklı senaryolar da hazırlanmıştı. Bunların birinde, zorbalıkla kırılacak onur ve oluşacak korkunun Andropov modelinin uygulanmasını öngörülmüştü. Bu amaçla 80’li yıllarda Bulgar gizli polisi “DS” Türk nüfus arasında ajan ağları kurmaya yöneldi.
Üstüne üstelik. Bulgaristan’daki şube merkezinde gözetleyici ve akıl verici rolünü bir yana bırakarak, halkın arasında direk çalışmalara başladı. Siyasi tutuklulardan biri olan Mehmet Ayyıldız’ın gazeteci-kameraman Evgeni Mihaylov’un kamarasının önünde anlattığına göre, o direk olarak KGB ile işbirliği yapma bildirisi imzalamıştır! Ayyıldız Ahmet, Doğan ile aynı hücrede kalmıştır. O, bu “yardım etme” bildirisini imzalamakla ne olup bittiğini anlamak istemiş, bir süre sonra niyeti anlaşılınca kafatası çekiçle ezilerek öldürülmüştür.
Todor Jivkov’un devrilmesinden ve değişiklerin başlamasından hemen sonra, gizli polis “DS” nin üç şubesine birden ajanlık yapan Ahmet Doğan hapisten çıkarılarak, sivil hak ve özgürlükleri koruyacağını ilan edecek bir siyasi partinin başkanlığına atandı. Sivil polise yardım etmeyi kabul etmeyen politik mahkûmlardan çoğu içerde tutuldular. Ajanlardan kurulu olan parti yönetimi onaylandıktan ve parti Bulgaristan Büyük Halk Meclisi’ne girdikten sonra, 1990 yazında salıverildiler.
KGB / DS tarafından yapılan, yeni kurulan partinin (DPS) olağanüstü faydalı bir siyasi oluşum olduğu değerlendirmesi doğrudur. Moskova’daki KGB merkezinde, baskı, terör ve zulüm yıllarında kurban olan Türklerin yakınlarının Bulgaristan Sosyalist Partisi saflarında gizlenen ve toplanan düşmanlarına asla oy vermeyeceklerini iyi bildiklerinden, ana hedefi Bulgaristan’ı Sovyetler Birliği’nden koparıp NATO ve Avrupa Birliği’ne katma olan, Demokratik Güçler Birliği’ne (CDC) oy verebilecekleri ihtimalini dikkate aldı. Bu siyasetin başarılı olması ise, Bulgaristan’da bir oligarşi model oluşturma ve Balkanlar’da Rusya’nın ekonomik ve politik alanını oluşturmayı tehlike altına alabilirdi. Gizli polis “DS” tarafından kurulan ve yönetilen A.Doğan liderliğindeki DPS partisi üç ana etki aracı kullanarak geniş ve kalabalık bir seçmen kitlesine dayanmalıydı. Bu araçlar şunlardı:
- Seçimlerde gereken desteği alamadığında, Müslümanlar arasında yeni bir “soya dönüş süreci” korkusu yayma; “Ataka” partisi bu amaçla kurduruldu.
- İnsanların yaşayabilmek için “çok az”, ölmek için ise “bol keseden” nimet aldıkları Bulgaristan’ın karma bölgelerinde “şirketler çemberi” kurarak tam ekonomik egemenlik sağlama;
- Türk vatandaşların akraba ve kültür bağları olan Türkiye C. İle dış siyasi ilişkileri bozma.
Ne var ki, zamanın geçmesiyle bir “Saray” şirketine dönüşen partinin (DPS) yönetimi büyük bir titizlikle KGB-Oligarşi yönetim şemasının korunması için çalıştığı ortaya çıktı.
Doğan partisine yöneltilen her eleştiri etnik barış ve ülkenin ulusal güvenliği için tehlike olarak saptandı. Saray tarafından işe koşulan politika uzmanları “Bosna” veya “Kosova” senaryosunu taban alarak sindirme propagandasına başladılar.
Yoğun ve geniş kapsamlı propaganda yapılmasına rağmen “saray şirketine” beslenen güvende azalma ve kayma gözlendi. Geçen yılın Mart ayında yapılan son erken seçimlerde DPS büyük oy kaybına uğradı. Sonuçta Sosyalist Parti ile yeni bir ortak yönetim kurma planları şimdilik suya düştü. 200 bin oy kaybına uğradılar. Bu oyların 130 bini DOST partisi aldı. 70 bin seçmen de GERB partisine ve diğer siyasi partilere oy verdiler.
2017 Mart seçimlerindeki başarısızlık Kremlin’de endişe uyandırdı. Batı Balkanları birleştirilmesi süreci ve bu devletçiklerin NATO ve AB’ye alınma perspektifleri sonucu Rusya yörüngesinden tamamen koparılmaları Kremlin’deki endişeleri kat kat arttırırken panik yarattı.
Moskova’daki kukla yöneticileri, Nazi-faşistlerini andıran “yurtseverler” birliği kanalıyla sibrit eylemler, muhalefetin ve Rusofil örgütlerin protesto eylemleri paralelinde konumlarını korumuş olsalar da iktidarla ortaklık planlarında başarılı olamadı.
Göçmen krizinin başarıyla aşılması ve sözde “yurtsever” liderlerin aptalca demeçleri Moskofcu birliğin nüfusunu düşürürken ve DPS de konum yitirirken önümüzdeki seçimlerde sağ veya sol olması pek önemli değil, küçük aşırı bir oluşuma dönüşmesi söz konusudur.
Rusya ve Türkiye yöneticileri arasındaki ilişkilerin gözle görülür bir şekilde iyileşmesi neticesinde lider Putin, Bulgaristan’daki etki alanının paylaşılmasını önerdi. Bunun her iki devlet için de yararlı olacağı görüşü ağır bastı. Bu önerinin özünde DOST (Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük için Demokratlar) ve HHDP (Halkın Hürriyet ve Demokratlar Partisi) ile HÖH (Hak ve Özgürlükler Hareketi) partisi ile birleşerek “saray partisini” güçlendirmek olduğu ortaya çıktı. Hedefte, “saray şirketinin” öteki 2 Türk partisini yutması fikri ortadadır.
Sofya meclisinin bir sonraki bileşiminde 40-45 işbirlikçi milletvekili bulundurma beklentisiyle oligarşi modelin dokunulmazlığı böylece Kremlin tarafından sigorta edilmesi niyeti gün gibi ortadadır. Bu plan yerel seçimler için de geçerlidir. Bu yönde çalışmalar başlamış ve taraflara öneriler sunulmuştur.
Bulgaristan’daki üç Türk partisinin birleşmesinden Ankara şu gibi kazanç elde edebilir:
- Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi çabalarında bir aracı ve düzenleyici rolü üstlenecek hükümetin üzerinde güçlü bir siyasi oluşum tarafından devamlı baskı uygulama olanakları yaratma;
- İkinci etken ise, çok daha önemlidir. 2019’da yapılacak olan Türkiye Başkanlık seçimlerinde, Türkiye’deki Bulgaristan Türklerinin Recep Tayyip Erdoğan lehinde oy kullanmalarını sağlamak amacıyla Bulgaristan’daki etnik siyasi partilerin soydaşların seçime katılma ve oy kullanma tercihleri üzerinde etkide bulunmak: Son halk oylaması yönetimde bulunan AK Parti tarafından kıl payı kazanıldı. Başkan Erdoğan’ın yaklaşan seçimlerde muhtemel rakibi olan İyi Parti’nin kurucu lideri Meral Akşener’in Rumeli göçmenleri ve AK Parti kadroları arasındaki nüfusu giderek artıyor. T.C. seçimlerine soydaşlar üzerine Bulgar müdahalesi başka bir sorundur. Ankara’da böyle hesaplar yapıldığı dikkat çekiyor. Ankara’nın bir Balkan sorunları uzmanı olarak bilinen Aziz Pabuşçu’nun HÖH merkezine art arda yaptığı ziyaretlerin birleştirme hedefli olduğu iyi biliniyor.“Saray” masası altında DOST ve HHDP siyasi liderlerine çok büyük olanaklar teklif edilmeye devam etse de, iki partinin yönetimi ayrı ayrı, törenli bir ortamda intihar etmeyi asla kabul etmeyerek, Moskova’da düşünülen “Türk gambiti” bu defa tutmadı. İki partinin lideri kurban olmayı kabul etmedi.
Başbakan Boyko Borisov ne gibi plan yaparsa yapsın “Vitoş Dağı” eteklerinden “saray” ile bağlaşıklığın her zaman ölümcül zehirli olduğunu unutmamalıdır. Pratik, kullanılan zehrin panzehrinin henüz bulunamadığını kanıtlıyor. Bulgaristan’ın başarısı ülkenin tamamen demokratikleşmesi ve oligarşi modelin yok edilmesinden geçtiği unutulmamalıdır.
Yeni komplolar beklemeliyiz. Onlar bu işlerde 100 yıl deneyimlidir.
***
Yayınladığımız özet, 2 bölüm halinde Sliven’de çıkan “Dün, Bugün ve
Yarın” gazetesinde ve “Faktor.bg” de yayınlanmıştır.