Musa VATANSEVER
Tarih: 12 Mart 2017
Konu: Bulgaristan toplumundaki yan çelişkiler, ana çelişki ve temel çelişki.
Bizdeki başkaldırı karanlık bir zihniyetin hortlamasıdır.
Dünya düşünürlerinden Karl Yaspersen, “İnsanlar arasındaki en derin çelişkiler onların özgürlüğü farklı anlayışından kaynaklanır” diye yazmıştır.
Birinci bölüm:
Bugün Bulgaristan’da en çok satan gazetelerden biri “55 Yaş Üstü” gazetesidir. 14 yıldan beri çıkıyor ve gençliğinde “soya dönüş” sürecine katılan, ensimize silah dayayan Bulgar kuşağa bir yandan değişik sağlık önerilerinde bulunurken, onlara gençlikte işlediklerinin cinayet olmadığını hatırlatıyor ve Bulgaristan’da yaşayan Türklerin “İslamlaştırılmış Hıristiyan” oldukları borazanını çalmaya devam ediyor. Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) hakkında “İslamlaştırılmış Bulgarların Anayasaya rağmen kurulmuş” bir Türkçü ve Türkiye’nin Bulgaristan ve Balkanlar siyasetini savun parti diyor. (Sayı 10 yıl 2017) Mahkeme kaydı yapılmış, 26 Mart seçimlerine katılacak DOST partisiyle ilgili ise “evlerinin avlusuna Türk asker anıtı diken” Üzeir kardeşler gibi, “Türkiye çıkarları için çalışan bir siyasi oluşum,” diye yazıyor.
Artık ilaçlarını alırken eli titreyenlere moral vermek için yazılıp basılan bu gazete son 27 yılda Bulgaristanlı “Türklerin işlediği en kötü işleri” sıralarken şunları başa alıyor. Burgas’ın Dikenli köyünde (Trınak) 1984 -89 soy kırımına karşı mücadelede şehit düşen Bulgaristan Türkleri kahramanlar çeşmesini kınıyor;
Özgürlük Tepesinde “Yeni Han Baba türbesi”nin kurulup ziyarete açılmasını hor görüyor. Razgrat ilinde “Demir Baba” geleneksel törenlerinin yapılmasını uygun bulmuyor. Bulgaristan Türklerinin Ramazan ve Kurban Bayramı geleneklerini yaşatmasına ters bakıyor.
27 yıldır dalgalanan HÖH bayrağıyla yan yana bir de DOST bayrağının dalgalanmaya başlamasını lanetliyor.
Sözde “Yurtsever” güçlerin Sofya meclisinde s.o. Osmanlı’da Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı onaylanırken HÖH milletvekillerinin salondan dışarı çıkmalarını lanetliyor.
Burada isim değiştirme ve Türk kimliğimizi yok etmeye çalışanlara günlük ferahlık suyu veren bu gazete aslında Bulgar toplumu içinde ne temel ne de ana çelişkiyi ne de günümüz Bulgar toplumunda kavgalı düğümü derinlemesine yansıtmaya gayret gösteriyor. Gazete, ömür boyu işledikleri suçların acısını çeken yaşlığı Bulgar kuşağa, “onlar bizi bağışlamıyorlar” fakat “korkmayın ipler elimizde” deyip, zulüm görenlerin “Tanrı canınızı almasın” yani çekiniz bitmesin lanetine karşı “Azrail mutlaka gelecek” umudu veriyor.
“Soya dönüş” kâbusundan kurtulamayan yaşlı kuşağın en büyük çilesi, Bulgaristan’da Bulgarların giderek tükenir derecesinde azalması ve her yıl 6 bin gencin bir daha geri dönmemek üzere İngiltere, Almanya, Amerika, Danimarka, Norveç ve Avusturya’ya okumaya gitmesi ve oralarda iş bulup kalmayı tercih etmesi oluyor. Bu noktada, Bulgaristan’da yaşlı ve genç kuşağın özgürlükleri tamamen farklı bir şekilde anladığı, gençlerin ihtiyar neslin işlediği suçların yüz karasıyla yaşamak istemediği dikkati çekiyor.
Öte yandan, başta Türk düşmanlığı olmak üzere ırkçılığı temsil eden % 15 gibi bir kesim de azdıkça azıyor. Geçen hafta Bulgaristan’ın “Belene” kasabasında çok büyük bir ırkçılık patlaması ve ardından önemli gelişmeler oldu. “Sığınmacı iade programına” göre Almanya’dan Bulgaristan’a gönderilen Suriyeli bir genç ailenin merkez makam Tuna Şehri “Belene”ye yerleştirilmesini kararlaştırsana karşı bütün kasaba ayaklandı. Sığınmacı erkek inşaat mühendisi bayansa kimya mühendisi olan bu Suriyeli genç aile şehirden canlı canlı yakılma korkusundan kaçarak kurtuldu. Olay toplumu karıştırdı.
1949’da 4 800 Bulgarin ve 1984-89’da 518 Türk’ün “Belene” ölüm kampının bulunduğu Tuna adasının Belediye Merkezi olan Belene şehrindeki Katolik Kilise’nin papazı olan Pavel Kortezi ırkçılık olayını protesto etmek için şehri terk etti. Roma’ya döndü. Papaz Kortezi “Belene” Ölüm Adasında bir anıt parti yapıp kahramanların isimlerini ebedileştirme programını gerçekleştirmeye çalışan kişiydi. Olay Avrupa basınına da yansıdır. Özellikle de Elin Pelin kasabasında 2 hafta önce yine Avrupa iade programına göre Bulgaristan’a gönderilen, Bulgaristan merkez makamlarından daimi kalma hakkı evrakları alan, fakat ırkçı belediye başkanı tarafından kaydı yapılmayan bu örnek de demokratik kamuoyunu sarsmıştı. Burada yabancılara karşı hoşgörülü davranmak gerekirken, insanların temel hakkı olan “her insanın yaşama hakkı” Bulgaristan’da farklı kavranıp farklı uygulanıyor. Yani insan özgürlükleri farklı yorumlanıyor.
Başka bir örneğe de yer vermek istiyorum yazımda.
Biz artık seçim toplantılarında Türkçe konuştuğumuz için cezalandırılmaktan, hor görülmekten, yargılanmaktan bıktık usandık. Bu defa Haskovo ili “Ilıcalar” belediyesinde (Mineralşni Bani) “Dost Birliği” partisi listesinden milletvekili adayı İbrahim İbrahim kendi seçim resimlerini kendi elleriyle yapıştırırken tutuklandı, sorgulandı. Burada seçim propagandası özgürlüğünün farklı anlaşıldığına tanık oluyoruz. Bir yandan Türkçe konuşma yasaklanırken, öte yandan Türk isimli adayların boy resmi yapıştırması da saldırıya uğruyor ki, en temel insan hakkı olan “seçme ve seçilme” hakkına saldırıdır. Bizimki özgürlüklerin böylesi işte..
Özgür olmayan bir ülkede bin defa seçim yapılsa yine hiç bir şey değişmez.
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarım farklı özgürlük anlayışına ilişkindir. Hepsi Bulgar toplumundaki yan çelişkilerdir. Ama siz sayın okurum, “bu yan çelişkiler dedikleriniz bizim canımızı çok yakıyor”, bunlar temel çelişki olmalı, diyebilirsiniz, fakat değil, hepsi birden çöken ve can çekişen Bulgar toplumundaki ikinci dereceli yan çelişkilerdir. Çünkü ana ulus ile etnik halk toplulukları arasındaki çelişki demetinden olup çok önemli olmalarına rağmen sonuç belirleyen olamazlar. Ne ki, toplumun parçalanmasına, ülkenin bölünmesine ve hatta Makedonya’da olduğu gibi ulusal parasının yazı yüzüne Makedonca, tura yüzünün Arnavutça yazılması gibi sonuçlar doğurabilir, fakat ne ana ne de temel çelişkidir. Temel çelişkinin çözülmesi toplumun gelişmesi yolunu açan motordur.
İkinci bölüm:
Bulgaristan’daki ana çelişki:
Geçiş döneminde bizdeki ana çelişki de üretim araçları ve üretim ilişkileri arasında değildir. Yani topluma kalkınma motoru olamuyor. Eski makinelerin yenileri ile değiştirilmesini, eski tohumların daha kaliteli, verimli ve dayanıklı yenileriyle değiştirilmesini ön görmüyor, kara zihniyetin devlet imkanlarıyla etnik azınlıklar üzerinde baskı uygulamasını kapsıyor.
Birinci bölümde gördüğümüz yan çelişkilerle yalnız 55 yaş üstünde olan, gençlikleri hesabı sorulmamış suç ve cinayet dolu olan kesimin sırtı sıvazlanırken, ana çelişki ideolojik ve siyasi olarak bütün toplumu kapsıyor ve daha ağır topların sesleri geliyor kulaklara.
Bulgar toplumundaki ana çelişki “Galerya” gibi 9 yıldan beri Rusya parasıyla çıkan ve Bulgar toplumundaki kültürel değerleri alabildiğine indirip bindirerek karıştıran, pireden deva yapan bir yayındır. Bu haftalık yayın Bulgaristan siyaset sahnesine Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları GERB partisiyle birlikte çıktı. Bu zihniyet her birinin kalın suç dosyası olan totalitarizm dönemi sivil ve üniformalı polisleri ile itfaiyecilerini, onların 1990 ile 2007 yılları arasında kurdukları mafya gruplarını iktidara taşıdı. GERB iktidarı kurulmasıyla Bulgaristan’da Türklere ve Müslüman azınlıklara karşı ılımlı tutum sertleşti. Hak ve Özgürlük Hareketi kanalıyla iktidar makamlarına taşınan Türk Pomak ve Çingene kadrolar birer birer söküldü ve sokağa atıldı. 2014’te kurulan İkinci GERB hükümeti Türkleri birbirlerine kışkırtarak 120 binini HÖH partisinden kopardı. Son 2 yılda kısmı alt-yapı hizmetleri sunarak ve özellikle yolları asfaltlayarak Deliorman ve Dobruca Türklüğünü kontrolü altına çekmeye çalışıyor. Bu çabaların ideolojik zihniyetini özellikle “Galerya” sayfalarında çıkan yazılarda görebiliyoruz.
Dizi halinde sunulan anlatımı kaleme alanı tanıyalım:
Lübomir Şopov. Bulgaristan devlet güvenlik polisi “DS” şefi ve 30 yıl Bulgaristan İç İşleri Bakan Birinci Yardımcısı görevinde bulunan Grigor Şopov’un oğlu. Moskova’da diplomasi okumuş meslekten bir diplomat. Bulgaristan’ın Moskova Büyükelçiliğinde uzun yıllar çalışmış. 1985-1988 yılları arasında Dış İşleri Bakanlığı Üçüncü Şubesini (Balkan Ülkeleri) yönettikten sonra 1988 Kasımından 1989 Aralığına kadar Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nde “Bulgaristan Türkleri ile Çalışmalar” Şubesini yönetmiştir. Birincisi “Üçüncü” Şube ve İkincisi de “Türk Sorunu ve Devlet Güvenliği” olmak üzere iki kitap yayınlamıştır.
Lübomir Şopov Bulgar toplumunun kanını emen ana çelişkiyi bugün şöyle tanımlıyor: (“Galerya” tarih 7-14 Mart 2017, Sayfa 6)
“Aynı topraklar üzerinde yaşayan, ortak dil dolayında birleşmiş ve bir devlette örgütlenmiş, aynı tarihe ve kültüre ait oldukları bilincinde olan insanlar topluluğu” – Bulgar ulusudur. Ve 1992 Anayasasına da girmiş, Bulgar Etnik Modeli”nde biçimlenmiş ve devlet siyaseti olarak uygulanan bu ideolojik ve siyasi anlayış, Bulgaristan’da yaşayan etnik azınlıklara etnik ve kültürel kimlik hak ve özgürlüklerini tanımadığı, dil, din ve kültürlerini yasakladığı için 21. yüzyıl Bulgaristan’ın ana çelişkisini oluşturuyor.
Şopov’un aynı yazıda itiraf etti büyük gerçeklerden biri 2017 yılı Bulgaristan’ındaki demografik durumdur ve o şu rakamlara yer vermiştir:
“Şimdiki tandansın devam etmesi durumunda 10–20 yıl sonra Bulgaristan’da 4.5 milyon (dört milyon beş yüz bin) Çingene, 1.5 milyon (bir milyon beş yüz bin) Türk ve bir milyondan az Bulgar yaşayacaktır. Demek oluyor ki, Bulgar nüfus toprak ve kimlik kaybına uğramıştır ve uğramaya devam ediyor.”
Çok ilginç bir durum! 4.5 milyon Çingene’nin kültürü var, Alfabesi yok, 1.5 milyon Türkün dini, dili, kültürü, yazısı, edebiyatı var ama bir tek okulu yok. Her iki etniğin de anadilinde konuşması yasak…
Komşumuz Makedonya’ya bakıyorum. Nüfusun % 35’i Arnavut! Arnavut dilinin ikinci ulusal dil olmasında, kendi basın yayın, kültür enstitüleri, anaokulu, ilk ve ortaokulları, lise ve üniversiteleri olmasında el ele verip kenetlenmişler.
Lübomir Şopov’un hesaplarında Bulgaristan’da yaşayan Pomaklar yok. 4.5 milyon dediği Çingenelerle 1.5 milyon dediği Türkler toplam 6 milyon ediyor. “Türk Sorunu ve Devlet Güvenliği” kitabında 2050 yılında sayıları ancak 600 000 (altı yüz bin) Bulgar kalacak dediği Bulgar etnik nüfustan tam 6 defa daha fazla, ama ana ulus Bulgarlar olmaya devam ederken, ana ve resmi dil de onların ve azınlıklar yasaklar bataklığında boğuluyor.
Yine bu cümleden olmak üzere, HÖH partisi 26 Mart 2017 seçimleri için “Bulgaristan’ı Kurtaralım!” sloganı yükseltti. Genel Başkan bu sloganın özünü açmıyor. Kimi kimden kurtarıyoruz? Bulgar azınlığını yok olmaktan mı, yoksa her gün yaklaşan ve ayak sesleri işitilen Bulgar azınlığı Bulgaristan’daki yeni çoğunluğun baskısı altında ezilmekten mi?
Üzerinde düşünülecek olan sorunlar bunlardır. Ve yeni ana çelişki budur.
Bu gerçek duruma derinliğine baktığımızda çözülmeyen ana çelişkinin geçmişimizde doğurduğu şu sonuçları görüyoruz:
Soru Bir: : Cumhurbaşkanı Rumen Radev geçen ay Alman ekonomi muhabirlerine verdiği demeçte “Bulgaristan istikrar adasıdır” dedi, bu doğru mudur?
- Şopov yanıt: Radev diyebilir, ama gerçeklikle ilişkisi yoktur.
Bulgaristan bir istikrar adası değildir. Bulgaristan üçüncü en ağır ulusal felaketini yaşıyor.
Bulgaristan’ın Balkan Savaşlarından ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçirdiği birinci ve ikinci ulusal felaketiyle karşılaştırırsak 1989 yılının başında başlayan BULGARİSTAN ÜÇÜNCÜ ULUSAL FELAKETİNDE tüyler ürperten bir tablo görürüz.
1913’te Birinci Ulusal Felakette Bulgaristan 500 000 (yarım milyon) insan kaybetmişti.
1989’da başlayan Üçüncü Ulusal Felakette Bulgaristan .3.5. milyon (üç buçuk milyon) insan kaybetti.
Ekonomik olarak. Birinci Dünya Savaşından sonra Bulgaristan 27.5 milyar (yirmi yedi buçuk milyar) leva kaybetti. Savaş tazminatı ödemek zorunda kalmıştı.
1990’dan sonra Bulgaristan bir ulusal felaket olan ekonomik talandan 100 000 000 000 US Dolar (üz milyar US Dolar) zarar uğratıldı. Ulusun beyni ve iş gücü dış ülkelere aktı.
Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne üye alınması, Rusya dolayında kordon oluşturmak ve Balkanlarda ve Kara Deniz’de gerginliği arttırmak içindi. Makedonya ile ilgili hiçbir sorunu çözemedik. Bizim “siyasetçilerimiz” kendilerini devlet adamı yapmak için ne dolaplar çevirdi, fakat Üsküp yutmadı.
Soru İki: Bizim Yunanistan’la sorunumuz var mı?
- Şopov yanıt: Politik alanda “Pomak” milleti oluşturulmasına çalışılıyor. Bu etkinlikler Bulgaristan topraklarında “Pomak” partisi çalışmalarında ifade buluyor. Bulgar tarihi kökleri sökülüp atılıyor. Pomaklar yüzde yüz Bulgar’dır. İslam’ı kabul etmiş olmaları bunu değiştirmez. Bulgarlar küresel siyasetle uğraşırken HÖH partisi onları Türkleştiriyor.
İşte bu anlamda Bulgar devletinin ve milletinin çözemediği an çelişki büyüklük tümörüdür. Bu bir çözülmez düğümdür. 1912’de Büyük Bulgaristan kurmak için Türkiye’ye saldıran Çar Ferdinand, ardından Yunanistan’a, Makedonya’ya saldırırken ezilmiş ve ulusal felaket yaşatmıştır. 1942’de Bulgar Çarı III. Boris aynı hırsla Makedonya ve Yunanistan’a Almanlarla birlikte girmiş, yine yenilmiş ve ezilmiştir.
1989’da Bulgaristan tarihinin 27 yıldan beri aşılamayan üçüncü felaketini başlatan Mayıs 1989 Türk Ayaklanmasıdır. Bu İsyan Bulgaristan’ın ana çelişkisi olan etnik problemi çözmek ve azınlık haklarını elde etmek için gerçekleşmiştir. Sorun çözülmemiş, 500 000 (beş yüz bin) Türkün sınır dışı edilmesiyle de çözülemeyen problem, devleti çökertmiştir. Bu ana çelişkinin çözüm formülü çök etnikli, çok kültürlü, çoğulcu siyasetli insan haklarına saygılı bir demokratik Bulgaristan devleti kurulmasında gizlidir ve başka çözümü yoktur ve olamaz. Bu çözümü başlatan Türklerdir ve son çözüm sırrını da ellerinde gizli tutuyorlar. Ana çelişkinin çözümüyle Bulgaristan’da yeni ufuk açılacaktır.
Üçüncü bölüm:
Bulgaristan’daki temel çelişki:
Yan ve ana çelişkiden farklı olarak temel çelişki tamamen siyasidir ve siyasi ilişkilerle birlikte ekonomik ve sosyal ilişkileri ve tüm anayasal düzeni de kapsar. Gerekli olan, yapılamayan sistem değişikliğidir. Bulgaristan’da 1990’dan beri totaliter komünist düzen ancak kâğıt üzerinde kozmetik değişikler görmüştür. Sosyalist üretim ilişkileri yok edilmiş, üretim araçları da hurdaya çıkarılıp ya da paylaşılıp devlet mülkünden özel ellere geçmiş, satılmış, talan edilmiş fakat yerine 4. teknolojik devrime açılan kapı açılamamıştır. Böylece üretim, eğitim, sağlık ve sosyal olarak toplum tökezlemiş ve 27 yıldan beri yerinde saymaktadır. Üretimin çökmesi ve bir daha dirilememesi Bulgaristan’ı AB içinde en fakir, yoksul, sefil, cahil, sağlıksız ülke haline getirmiştir. İnsanlık en sefillerin yarattığı bir uygarlık gibe bir şey tanımıyor. Maddi sefillik ruhsal bünyeyi sarmış ve yeni neslin % 53’ü Bulgar dilinde okumak istemiyor, kör cahil kalmayı tercih ediyor. 3. milli felaketin en derin ve en fazla kanayan çizgisi de işte budur.
Toplumun en kalabalık kesimini oluşturmakta olan Romen (Çingene) nüfusu şimdiye kadar GETTOLARDA kapalı yaşatma perdesi kapanıyor. Birkaç çember oluşturmaya çalışan Avrupa Birliği’nin en kenarında kalacağı belli olan Bulgaristan’ın en yavaş devinen bir vitese takılacağı biçimlenmeye başlayınca Getto değimi bir Fransızca kavram olan Anklav ile değiştiriliyor. Anklav, sınırları başka egemen devletler tarafından çevrilmiş bir toprak parçası demektir. Ve Bulgaristan toprak bütünlüğünü bir AB ülkesi olarak koruyabilse bile giderek çelişkiler düğümünden bir kavga düğümüne dönüşen bir topluluğu andırmaya başlıyor. Tüm sorunları ancak ve yalnız kendi lehinde çözmek isteyen ve dayatan Bulgarlar, zamanını doldurmuş eski çorabı sökecek ipi bulmak zorundadır.