Tarih. 07 Ocak 2019
Hazırlayan: İbrahim SOYTÜRK
Konu:Bulgaristan’da Türk Azınlığa Yönelik Unutulmuş Üç Büyük Siyasî Suikast
34 yıl önce başımıza gelen isim değiştirme ve Bulgarlaştırma felaketini lanetlediğimiz ve katilleri henüz bulunamayan ve belki de kanunlar işlemediği için hiç bulunamayacak gibi olan memleketimizde anma törenlerine devam ederken, Türk azınlığına karşı suç işlemenin, Türkleri katletmenin, hiçbir katilin bulunmamasının, katil zihniyet için bir şeref meselesi olduğunu anlatmak istiyoruz.
Anlatmak istediğimiz 3 olay 1930’lu yıllardandır.
70-80 yıl önce işlenen bu cinayetlerde III. Boris faşist rejiminin Türkleri sindirerek korkutma, adalet aramalarının anlamsızlığını dayatma ve kendilerini yaşadıkları topraklardan sökülmeye psikolojik olarak hazırlama baskısını görebiliyoruz.
1984-1989 yıllarında bu baskı çök kısa bir sürede 37 kurban aldı, yüzlerce Türk yaralandı, hastanelere alınmadı, çekilerinden öldü. Yara bugün de açıktır. Bulgaristan’da 2019’da da en önemli mücadele alanı adalet sağlama ve başta azınlıkların hakları olmak üzere, uluslararası insan hakları koşulsuz uygulayarak, insanların eşitliğine ve sivil toplum düzenine dayalı bir toplumsal düzen kurmaktır.
Şimdi adaletsizliğin köklerine inelim.
Türklere karşı saldırıların yoğunlaştığı 1930’lu yıllarda çok sayıdaki suikasttan üçtanesi saldırıya uğrayanların konumları ve özellikleri itibariyle dikkat çekicidir. Ne Türk ne de Bulgar literatüründe yer almayan adeta unutulan bu cinayetler Kırcaali Koşukavak kazası “Geran Ada” nahiyesi müdürü Hacı Hüseyin oğlu Feyzi Efendi, Kırcaali kazasını Cebiroğulları nahiyesi müdürü Hasan Efendi ve dönemin Bulgar Parlamentosunda buluna Türk Mebus Hacı Galip Oğlu Hüseyin Efendi’ye karşı düzenlenmiştir. Bu cinayetlerin tamamı Türklerin Bulgarlara göre büyük bir çoğunluk oluşturduğu Kırcaali Rodoplar bölgesinde gerçekleştirilmiştir.
Cebiroğulları Nahiyesi Müdürü Hasan Efendi Cinayeti araştırmamıza konu olan ilk cinayet 25 Ocak 1930 tarihinde Kırcaali Kazası Cebiroğulları (Gledka köyü) Nahiyesi Müdürü Hasan Efendi’ye karşı işlenmiştir. Hasan Efendi 25 Ocak 1930 Cumartesi günü öğleden sonra Kırcaali Mestanlı yolu üzerinde üç meçhul Bulgar tarafından katledilmiştir. Olayın duyulması ile galeyana gelen Türk halkı katillerin bir an önce yakalanarak Trakya Komitası hakkında ayrıntılı bilgi için Trakya olarak adlandırılan coğrafi bölge günümüzde, Türkiye Trakya’sı, Bulgaristan Trakya’sı ve Yunanistan Trakya’sı olmak üzere üç farklı siyasi üniteye ayrılmıştır. Türkiye Trakya’sına Doğu Trakya, Bulgaristan Trakya’sı ve Yunanistan Trakya’sına Batı Trakya adı verilir. Bulgaristan’ın Filibe, Hasköy, Kırcaali şehirleri ve doğuda Burgaz’a kadar uzanan toprakları coğrafi olarak Trakya bölgesi içine girer.
Bu dönemde çeşitli saldırı ve baskıların yanında Keserova katliamı ve Razgrad olayları gibi çok üzücü olaylar da yaşanmıştır. Günümüzde Kırcaali ili Krumovgrad (Koşukavak) ilçesine bağlı olup 1934’te köyün adı Bulgarca Potoçnitsa olarak değiştirilmiştir.
Hadisenin Türk halkı üzerinde yarattığı tesiri anlayan Bulgar Hükümeti harekete geçerek bazı Bulgarları gözaltına almış, katillerin isim ve hüviyetlerinin tespit edildiği, tutuklandıkları Kırcaali Emniyet Müdürlüğü tarafından beyan edilmiştir. Ancak yapılan bu açıklamalar ve alınan tedbirler halkı teskîn etmemiştir. Çünkü daha önceki olaylarda olduğu gibi Trakya Komitasının nüfuz ve tesiri ile bir takım yalancı şahitlerin bulunup katillerin kurtarılacağı düşünülmekteydi. Halk arasında cinayetin adı geçen komitaya mensup kişiler tarafından işlendiğine dair kesin belirtiler ve kanaat da mevcuttu. Trakya Komitasının kararıyla ara sıra köy ve kasabalarda mevki ve nüfuz sahibi Türklere karşı gerçekleştirilen suikastlar Türk halkına korku salmakta, ayrıca katillerin yakalanıp cezalandırılmaması da halkın hükümete olan güvenini sarsmakta ve son çare olarak da Türkiye’ye bir an önce göç etme düşüncesine sebep olmaktaydı.
Gelen bilgilerden Trakya Komitasının Türklere karşı suikastlar icra etmek için gizli bir teşkilat oluşturduğu da anlaşılmaktaydı. Bu suretle, kasaba ve köylerde Türklerin ileri gelenleri katledilerek halk korku ve paniğe kapılacak, mal ve mülklerini terk ederek göç edeceklerdi. Böylece Türklerin mallarına bedelsiz bir şekilde sahip olunacaktı. Kırcaali ve çevresindeki Türklerin katledip ve tehdit suretiyle kaçırılıp bunların emlak ve arazilerine bedelsiz bir şekilde sahip olmak örgütün ana hedeflerindendi.
Hasan Efendi suikastı Mestanlı bölgesinin resmî yayın organı olan “Mestanlı Bölge Gazetesi”nde de yer bulmuştur. Gazetedeki habere göre 25 Ocak 1930 cumartesi günü öğleden sonra saat 3’te Cebiroğulları Muhtarı Hasan Hacı Mehmetoğlu Kırcaali’den köyüne doğru at ile yola çıkmış, Arda Nehri’ni geçtikten 100 metre sonra iki bilinmeyen şahıs tarafından kendisine yedi el ateş edilmiş ve bu kurşunlardan bir tanesi Hasan Efendi’nin bedenine isabet etmiştir. Ağır yaralanan Hasan Efendi o dönemdeki askerî hastaneye getirilerek gece yarısı ameliyata alınmış ancak tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak sabah saatlerinde hayatını kaybetmiştir.
Gazetede ayrıca muhtarın cenazesine çok sayıda Türk’ün katıldığı ve cenazede yapılan konuşmalarda polisin cinayeti işleyenleri bir an önce açığa çıkararak olayı aydınlatmasının talep edildiği bildirilmektedir. Olay Mestanlı’da ikamet eden Türkler ve Bulgarlar üzerinde derin tesir yaratmıştır. Mestanlı, Eğridere, Kırcaali bölgelerinden Türklerin temsilcileri ve ileri gelenleri bölge valisini ziyaret etmişler, vali kendilerine cinayetin aydınlatılacağı yönünde söz vermiştir.
Gazetenin verdiği bilgilere göre hemen ertesi gün cinayetle ilgili birkaç kişi gözaltına alınmış, polis yetkilileri de en kısa sürede cinayeti işleyenleri ve arkasındaki güçleri ortaya çıkaracaklarını beyan etmiştir. Ayrıca gazetede cinayetin bir an önce aydınlatılması gerektiği, çünkü olayın barbar ve haince bir cinayet olduğu vurgulanmıştır (Mastanliyski Okrıjen Vestnik, 1930, s. 8). Mestanlı bölgesinin resmî yayın organı olan bu gazetede yer alan bilgiler Türk konsolosluk ve elçilik makamlarının verdiği bilgilerle de örtüşmektedir. Bölgedeki Türk azınlığın çıkardığı gazetelerden biri olan Rodop Gazetesinde de olay derin bir teessürle karşılanmıştır. Aynı zamanda gazetenin sahibi olan Takanoğlu Mehmet Lütfü Bey’in yazısı buradaki Türklerin hissiyatını ve Bulgar Devleti’ne karşı nasıl bir vatandaşlık duygusu içerisinde olduklarını göstermesi bakımından dikkate şayandır.
Mehmet Rodop Gazetesi 1929-1934 yılları arasında Bulgaristan’da yayınlanan Türkçe gazetelerdendir.
Lütfü Bey gazetedeki 2 Şubat 1930 tarihli yazısında cinayetin nasıl gerçekleştiğini ve Hasan Efendi’nin vefatını anlattıktan sonra Hasan ne için öldürülmüştü? Hasan’ın şahsi düşmanları var mıydı? Sorularına cevap aramıştır. Mehmet Lütfü Bey’e göre Hasan’ın tek kabahati aşırı derecede kanuna riayetkârlığı ve idaresi altındaki bölgede Türk ve Bulgar bütün vatandaşlara eşit muamele yapmasıdır.
Daha önceden tamamen Türklerden oluşan Cebiroğulları nahiyesine sonradan yerleştirilen Trakya Bulgarlarının Türk halkını sindirmek için yaptığı türlü türlü ceza ve işkencelere karşı “Çorbacılar patagonyada yaşamıyoruz meşruti bir hükumetin siyasası altında bulunuyoruz, benim idarem altında hiçbir zümrenin kanun aşırı hareketine meydan veremem” diyerek haksızlıklara meydan okuması ve kanunları çiğneyenleri adalete teslim etmek için ilgili makamlara ihbar etmesi Hasan Bey’in Trakya Komitasının düşmanlığını kazanmasına sebep olmuştur.
Bu nedenle de Mehmet Lütfü, Hasan Bey’in katlinin tamamen siyasî olduğunu ve her namuslu Türk’ü düşündürecek, her namuskârane hareket edenlerin akıbetlerini hatırlatacak nefret uyandıran bir zulüm olayı olduğunu da ifade etmiştir. Hasan’ın hiçbir şahsi düşmanı olmadığını ve olamayacağını, asil ve civanmert bir adam olduğunu, haksızlıklara boyun eğmeyen, adaleti seven, zulme karşı arslan gibi kükreyen, namuslu, emsalsiz bir Türk genci olduğunu belirttikten sonra herhangi namuslu bir vatandaşın, hakiki bir vatanseverin Bulgaristan’ın menfaatlerini düşünen namuslu bir elin ona kurşun sıkamayacağını, zaten bölge mutasarrıfı muhterem Gospedin Çapkınov ve kasabada yaşayan hakikî Bulgar münevverleri ve vatanseverlerinin bu hadiseden Türkler kadar elzem ve üzüntü duyduklarını ifade etmiştir.
Bu bilgilerden Bulgar halkının önemli bir kesiminin de Trakya komitacılarının eylemlerinden memnun olmadıklarını anlamaktayız.Mehmet Lütfü Bey yazısında Türkleri de sakin olmaya eski zamanlardan kalan kin ve intikam duygularından uzak durmaya davet etmiştir. Aşağıdaki ifadeleri Hem Türklerin hem de Bulgarların menfaatlerini nasıl korumaya çalıştığının çok açık bir göstergesidir: Her vatandaş iyi bilmelidir ki Bulgar vatanının ellerine ve ayaklarına vurulan ‘tamirat zinciri’ arasında birde ekalliyetler hukukû vardır. Fakat biz namuslu Türkler hiçbir vakit düşmanlarımız tarafından biz ekalliyetlere verilen hakka dayanarak bir talepte bulunmuyoruz ve bulunmayacağız; çünkü devletimizin kanunları bize lazım gelen hakk-ı hayatı bahşetmiştir.
Elhasıl Hasan Efendi’nin hâdise-i katli alelâde bir cinayet değil, siyasî bir cinayettir.
Mamâfîğ hükümet-i hâzıranın biz Türkler hakkında takîp eylediği politika ile de taban tabana zıt olduğu kanâatindedir. Binaenaleyh gerek zâbıtamızın ve gerek adliyemizin bu elim hâdise etrafında azami faâliyet ve takîbâtta bulunacağına emin olmak isteriz. Hâdisenin en ince noktalarına varıncaya kadar yapılacak takîbât ve bil netice verilecek cezâdır ki devlet ve kânûn mefhûmlarını herkese anlatacaktır. Biz şimdilik kemâl-i vakâr ve sükûn ile hükümetimizin icrââtına intizar edeceğiz. Mehmet Lütfü Bey Bulgaristan’a I. Dünya Savaşı sonucunda Neuilly Antlaşması ile dayatılan azınlıklarla ilgili hükümleri bile talep etmediklerini hatta Bulgaristan’ın düşmanlarından da “düşmanlarımız” diye bahsederek onların zorlamasıyla hiçbir talepte bulunmadıklarını ve gayet medenî, ağırbaşlı, tutum ve davranışlarına rağmen sağlıklı bir soruşturma ve kovuşturma yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Hasan Efendi cinayeti Türkiye’de de Edirne Milli gazetesinde “Bulgaristan Türklerinin Feryadı” “Mektepleri Kapatılıyor – Türkler Hayatlarından da Emin Değil – Nazarı Dikkati Celbederiz” başlığı altında yer bulmuştur. Edirne’nin coğrafi olarak bölgeye yakınlığı ve cinayetin işlendiği bölgenin Balkan Savaşlarına kadar Edirne Vilayeti’ne bağlı kaza sınırları içinde olması bölgeden gelen haberlerin Edirne’ye daha kolay ulaşmasına sebep olmaktaydı. Gazetedeki yazıda cinayet hakkında bilgi verildikten sonra Hasan Efendi ve bölge hakkında önemli bilgiler verilmiştir.
Milli Kongre’de11 Cebiroğulları nahiyesi temsilcisi olan Hasan Efendi “32 yaşlarında, yakışıklı, güçlü kuvvetli, kanuna riayetkârlığı ile tanınmış ateşli bir Türk genci idi”. İdarecisi olduğu Cebiroğulları nahiyesi dört beş sene öncesine kadar tamamen Türklerin meskûn olduğu bir yerleşim yeri iken daha sonra bölgeye Trakyalı Bulgar muhacirler yerleştirilmiş ve epeyce Türk’te Türkiye’ye göç etmişti. Buraya yerleştirilen muhacirler Türk halkını kaçırtmak için türlü işkenceler yapmakta iseler de çok milliyetperver ve cesur olan Hasan Efendi ne pahasına olursa olsun kanun kuvvetiyle fenalıkların önüne durmaktaydı. Hasan Efendi kanun perestliği yüzünden birkaç defa suikasta uğramışsa da kendisine bir zarar gelmemişti. Hatta cinayetten üç ay evvel gündüz vakti Mestanlı şosesi üzerine kendisine kurulan bir pusuya uğramış fakat o sırada başka yolcuların yetişmesi üzerine suikastçılar bir şey yapmağa muvaffak olamamışlardı. Hasan Efendi şimdiye kadar Trakya Komitacıları tarafından aleyhinde yapılan faaliyetleri vaktiyle mutasarrıflığa ve emniyete debildirmişti. Bu nedenlerden ötürü Hasan Efendinin şehadeti tam manasıyla siyasî bir olaydı.
Gazetedeki yazıya göre Hasan Efendi yakınlarda yapılacak seçimleri büyük bir farkla kazanarak tekrar nahiye müdürü olacağı bilindiği için ortadan kaldırılmıştı. Habere göre bu kahraman şehidin cenaze alayı da emsalsiz olmuş, Kırcaali’nin hassas halkı yedisinden yetmişine kadar bu muazzez şehidi ellerinin üstünde mezarına kadar taşımışlardı. Hasan Efendi’den geriye biri altı yaşında diğeri üç yaşında iki çocuk ile genç bir eş kalmıştı. Bu hadise bütün Mestanlı Müslümanlarının neşesini kaçırmıştı. Ayrıca namuslu insanların hayatları gayrikanuni teşekküllerin ellerinde taşıdıkları tabancaların tetiğine her an maruz kaldıkça ve bu gayri kanuni teşekküller ulu orta rahatça adam öldürdükçe Rodop Türkleri için Bulgaristan’da yaşamanın imkânı olmadığı da yazının sonunda vurgulanmıştır. Hasan Efendi cinayetinde gerek Türk konsolosluk raporlarında gerekse basında aynı endişelerin hâkim olduğu ve olayla ilgili benzer yorumların yapıldığı görülmektedir.
Devam edecek.