Tarih: 1 Şubat 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Şehitleri birlikte anmanın orta yolunu bulamayan bir halkın geleceği olamaz.
29 yıldan beri Bulgaristan’da Şubatın 1. gününde komünist Sovyet totaliter dönemi kurbanları anılır. Sofya’da Milli Kültür Evi (NDK) parkındaki şehit isimlerinin altın harflerle alt alta yazılmış olduğu mermer levhaya çelenkler ve çiçek demetleri konur.
Siyah giyinmiş yaşlı kadınlar ağlamaktan kurumuş gözlerini tekrar tekrar siler. Bu levhada Türk isimli kahraman yoktur. Oysa Plevneli Alı Derviş’in, Selvili Ahmet Tatarın, bu kavgada 2 bacağı ve bir kolu kesilen Karlovolu Hüseyin Arifin vb kahramanların isminin olması gerekirdi.
Yaratan bütün canları eşit yaratmıştır, kahramanlar büyük ve dev olabilir, ama kaybedilen hayattır ve hepimizin hayatı eşittir.
Bu sene de Cumhurbaşkanı Rumen Radev ve Başbakan Boyko Borisov totalitarizm kurbanlarını anma törenlerine katılmadılar.
Öldürülenler konusunda Bulgar toplumu parçalanmış durumda. Komünistler 1923-1944 yılları arasında faşistler bizden 5 bin kişi öldürdü, partizanlara yataklık edenlerden 20 bin kişi, tutuklananlardan da 10 bin kişi yargısız infaz edildi diyorlar.
100 binimiz öldürüldü iddiasında bulunan Çar III. Boris taraftarları ise “Halk Mahkemesinin 1944-1946 yılları arasında 2 600 idam cezası kestiğini, toplam 30 000 kişinin öldürüldüğünü, ülkede iç savaş yaşandığını, totaliter rejim kurbanlarını anmanın bugün de çok tehlikeli olduğunu belirtiyorlar.
Medya tarafların birbirinden af dilemesinde ısrarlı!
Fakat komünistin faşist’en ve faşist’in komünist’en af dilediği nerede görülmüş?
“Belene” Ölüm Kampında yatanlar, ciğerleri kızgın demirle dağlanan ve ya derin dondurucuda dondurulan kahramanlar da eşittir, hepsinin cesetleri domuzlara atılmış ya da “Persin” adasının Kuzey Batısında bulunan ve üzerinde bir işaret bulunmayan çukurda yatar.
Katolik papaz Kortezi, “Belene” ölüm kampını Park Müze’ye dönüştürmeye çalıştı. Hatta 2017’de “Yılın Adamı” ilan edildi. Ne var ki, ada girişine uzattığı mermer duvara bu adada kapalı tutulan bazı istatistiklere göre 1 500, diğerlerine göre 1 200, “Resmi Gazete” (Dırjaven Vestnik) yayınına göre 517 olan Müslüman kahramanlarımızın hiçbirinin Türk isimlerini altın harflerle yazdıramadı.
Bulgarlar, seçmeli kopyacı bir millettir.
Ruslardan ya da Almanlardan Anıt Kabir duvarı nasıl düzenlenir kültürü almış olsalardı, insan ayrımı yapmazlar, Bulgaristan’daki şehit ve kahramanların hepsini Gazi ilan ederler, hepsinin isimlerini siyah mermer levhalara altın harflerle yazar ve kavga biterdi.
Birinci Dünya Savaşında 6 896 şehidimiz var ama Türk asker anıtı yok. Bulgar soyunu Rus istilasından korumaya çalışan “Şipka” kahramanı Süleyman Paşa’nın da bir anıtı hala yok.
Sanki bütün olmayanların kökünde 1879 Tırnovo Anayasası yatıyor. Şu kanıdayım, o zaman Almanların Bismark Anayasını ya da ikinci Dünya Savaşından sonra Konrad Adenauer Anayasası’nı kopyalamış olsalardı, bugün bambaşka bir memlekette yaşayacaktık. Adenaur Anayasası Almanya’da faşizmin bütün sembollerini yasakladı, totaliter rejim tutunamadı. Biz bugün totalitarizm kurbanlarını, “Halk Mahkemesi” nin idam kararlarına kurban gidenleri anıyoruz. Fakat totalitarizm yıllarında Sofya Merkez Hapishanesinde kurşuna dizilen 12 Türk’ten söz etmiyoruz. Onlar hala devlet cetvellerinde “terörist” olarak geçiyor. İsim ve kimlik değiştirme kurbanlarını görmezden geliyoruz. En kötüsü totalitarizmin baş celladı Todor Jivkov’a Pravets’te dört metre yüksek, Penço Kubadinski’ye Kubadında boy anıtı vs dikiyoruz ve bunları bir gecede değil, halkın önünde güpe gündüz yıkmaya irade ve olgunluk gösteremiyoruz. İşte Bulgaristan demokrasisi bu…
Üstelik 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Bildirisini:
1975’te imzaladığımız Helsinki Senedini; Viyana Azınlık Hakları Çerçeve Antlaşmasını ve 1909’dan beri imzalanan Bulgar Türk Antlaşmalarının Bulgaristan’da Yaşayan Müslümanların Haklarına ve Özgürlüklerine İlişkin Ek Protokolleri uygulamış olsaydık, belki şu komünizm kurbanlarını anma günü bile olmayacaktı.
Hürriyet ve demokrasi, barış ve huzur davasının ortaklığını kabul edenler şehitlerin anısını saymak zorundadır. Anıların silinmesi ve her şeyin unutulması toplumu köksüz ve hepimizi geleneksiz bırakır.
21.Yüzyıl tarihi gerçekleri yazan okul kitaplarından başlamalıdır. Tarihini kabul etmeyen bir halktan etnik azınlıkların tarihine, şehitlerine, kahramanlarına saygı göstermesini beklemek yanlış olur. Lanetimiz toplumumuzu parçalayanlara, bizi bölenlere ve birbirimize düşürenleredir. Geleceğimizin yolu hepimizin kalbinden ve gönlünden geçer.
Sevgili kardeşlerim, biz kendi şehitlerimizi kendimiz anmaya devam edelim, onların papaz ayinlerinde, bizim de mevlitlerimizde, Fatiha’larımızda onlara yer yoktur. Vatan-memleket birdir. Hak ve hürriyet, adalet ve demokrasi davamızda ortağız. Ne var ki herkesin mutluğu ayrı! Bizim şehitlerimiz bizim Gazilerimizdir. Mezardan naaş çıkarmak, anıt dikip sonra yıkmak, anıt kabirleri bombalatıp havaya uçurmak bizim âdetimizden değildir. İnsan ruhunun rengi ve kokusu yoktur. Gelecek hepimizin bu topraklarında yaşayan herkesindir.
Kalın sağlıcakla, paylaşmayı da unutmayınız…