Rafet ULUTÜRK
Tarih: 05.03.2022
İnsan doğanın yaşadığı hayatın dışında bir hayat yaşayamaz.
İçinde bulunduğumuz büyük hayatin içinde sabit olmayan bir denge vardır ve biz insanlar bu dengenin bir parçasıyız.
Yani hayatın içinde eksi (-) ve (+), ısırgan ve lale, kurt ve kuzu gibi vs.ler vardır ve hayatın dayanakları bunlardır.
Değişken denge, hayat yarışı, rekabet, kavga hep hayatın gerekçeleridir. Yani her şey iki yanlıdır, sağ ve sol; iyi ve kötü gibi.
Değişip gelişme ise, daha önceki dengeli bütünün içinden farklı bir şeyin doğmasıdır. Buradaki konumuz halk-millet ve milletler, dünyamızdır ve bu farklı olan Bulgaristan örneğimde Osmanlı devrinde Osmanlıda yaşayan halkların topluluğu olan ÜMMETTEN millettin ya da milletlerin, toplumların çıkmasıdır.
Bu toplum-milletlerin toplam sayısı 56’dır, bunlardan birisi de Bulgar etniği, diğeri Türk milleti vs. devam eder. Bu topraklarda tüm halklar birlikte 400 yıl barış içerisinde yaşamışlardı. Son 145 yılda neler yaşandığını dökülen kan ve göz yaşlarını hepimiz biliyoruz.
Konumuz bunların Osmanlıdan koptuktan sonra kendi içlerindeki dengeyi kurup kuramamış olmasıdır.
Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Devleti dengeyi kurmuş ki büyüme yolunda başarılıdır. Bulgaristan etniklerin ahenginden güç alamadı ve gelişmesi durdu. Olayı daha anlaşılır bir şekilde açmaya çalışırken, hemen her şeyin ENERJİ olduğunu belirtmek zorundayım.
Yani yeni olanın eski olanı reddettiği, olumsuzladığı ve yerini aldığı dediğimizde, bir enerji şeklinin başka bir enerji şekline değiştiğini belirtmiş oluruz.
Bu değişim esnasında korunan ise bellek (hafıza) enerjisidir.
İşte bu nedenledir ki, Bulgar devleti soykırım denemesiyle, kitaplarımızı ve dilimizi, halk kültürümüzü ve edebiyatımızı yasaklamakla yok etmekle aslında belleğimizdeki enerjiyi boşaltmaya ve yerine kendi enerjisini doldurmaya çalışıyor.
Bizi bir millet olarak içine almakla, kendi enerjisini (belleğindekini) bize akıtmak ve bizim Türk enerjimizi zehirleyerek yok etmek istemektedir. Bunu, 1913’te Pomak Kardeşlerimize Bulgarlaştırmayı dayatmayı denemelerinde, 1930’da kanun çıkararak Çingenlerin isimlerini değiştirmesinde ve 1935 ile 1975 arasında yine Pomaklar üzerinde yeniden ve yeniden denediğini ve daha sert bir biçimde 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türkleri üzerinde uygulamaya çalıştığını, kabul etmeyenleri de vatandan atmasında göç etmekte izledik ve sırtımızda yaşadık.
Bulgaristan’da yaşayan bu insanların adları Türk, dini İslam’dı.
Bu gün bazıları özellikle Pomak kardeşlerimize siz şusunuz siz busunuz diye bir sürü yalan yayınlarla yeni ad soy arayanlara sesleniyorum. Ben burada 5 kuşak isimlerini değiştirip ve geri alınan bir kişi hala Türküm diyebiliyorsa başka hiçbir şeye gerek yok. Sadece insani olarak bakmaları yeterli olur. Bu insanların isimleri değiştirilmeye geldiklerinde TÜRK BAYRAĞI astılar meydana başka bayrak da asabilirlerdi daha ne diyelim. Bu insanların adı Türk dini Müslüman daha ne diye fitneliklerle uraşılıyor anlamıyorum. Bunların kökü de TÜRKOĞLU TÜRKTÜR. Yeter artık insanlarımıza yalan yazılarla uyutmaya çalışmayın. Bu insanlarımız feleğin Çemberinden Geçtiler, sizler bu insanlarımızı Türkiye’den koparamazsınız.
Bükülmez bir ruha sahip olsak da 1990’dan beri okullarımızın kapanması, gazete ve dergilerimizin, radyo ve TV yayınlarımızın kapanmış olması ve törelerimiz üzerinde baskının sürmesinde görüyoruz ve Bulgar devleti hala BELLEK ENERJİSİMİZİN sönmesini bekliyor.
Daha dün 2021 yılında ardı ardına yapılan genel seçimlerde Türkçe propagandanın, toplantıların, mevlitlerin vs yasaklanmış olması bu “hafıza söndürme” programından bir parçasıdır. Bulgaristan devleti azınlıkları oy verme makinesine dönüştürülmek istiyor.
145 yıllık Bulgaristan’da anayasa hep çiğnendi. Bulgaristan’da demokrasi yoktur, dolayısıyla seçimler sahtedir, oyundur, hak etmeyenlerin devlet, meclis ve hükümet yönetme yoluna geçmelerinin günahlı yoludur. Fakat parti liderleri ve hükümettekiler ruhlarını kime sattılarsa onun kölesidirler. Bulgaristan’da Bulgar devletine sahip çıkacak siyasetçi bulmak neredeyse yok gibidir. Bunlar Bulgaristan’ı (Sorosçu) Ukrayna devlet başkanı gibi felakete götürmekteler. Bu böyle biline…
Halkların ruhlarının uyanmasını istemiyorlar.
Üçüncü olarak GELİŞME DENDİĞİNDE biz her şeyden önce İNSAN ZEKÂSININ GELİŞMESİNİ anlıyoruz. (Zekâ sözünü burada uca vurma, anlık, entelekt yerine kullandım.)
Kör ve cahil insanların zekâsı gelişmez, gelişemez.
Anadili unutturulmuş bir çocuğun evladına verecek hiçbir şeyi olmaz ve olamaz, çünkü zekâ, bilgi, geçmiş bellekte, dolayısıyla ana-dilde yaşar ve ana-dilini unutan etnikler, soylar, etnikler ve milletler yok olurlar – yok olmaya mahkûmdurlar. Bunu Bulgaristan’da insanlarımıza çok ama çok iyi anlatmalıyız.
Bellek enerjisinin sönmesiyle insan hafızası kurur, dil ölür ve unutulur ve insan bir hayvandan farksız, yalnız etki ve tepkileriyle yaşamaya devam eder.
HÖH-DPS partisinin de desteklediği Bulgar devlet doktrinindeki stratejik hedef budur. (Yok, edilmek istenen sadece Türk dilimiz değil, zekâmız, şuurumuz bilincimizin, becerilerimizin tümüdür. Bizler 300 genç eğitip yetiştirsek her şeyi kökten değiştirebiliriz. Türk zekâsı olmayan bir kişinin Türk kimliği de olamaz!) Zekâ bizim neyimize gerek? Diyenlere de;
İnsanın önüne tehlike çıktığında o zekâ tehlikeyi aşma yolu bulur ve açar.
1989’da yok olma tehlikesi bizi bastığında aynı bilinç, aynı irade ile gelecek sayımızda devam edeceğiz.
Saygılarımla
Okuyanlara sağlıklı günler ve teşekkürler
Paylaşınız.