Geçtiğimiz hafta Bölge Müftülüğü’nün davetlisi olarak Kırcaali’de bulunan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı olan Din Eğitimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fahri Kayadibi’nin Kırcaali Haber gazetesine verdiği mülakatı dikkatlerinize sunuyoruz. iu-ilahiyat-fak-din-egitimi-bolumu-bask-prof-dr-fahri-kayadibi

-Sayın Prof. Dr. Fahri Kayadibi, Kırcaali’yi ziyaretinizle ilgili bilgi verir misiniz?

-Üç dört günlük buraya geldim. Perşembe akşamı Momçilgrad (Mestanlı) İlahiyat Lisesi öğrencilerine ve öğretim üyelerine bir konferans verdim. Öğrencileri daha çalışkan yapmak, metotlar vermek, daha ileri bir başarı sağlayabilmek için onları motive etmeye çabaladım. Çok memnun oldular, can kulağıyla dinlediler. Cuma günü Kırcaali Camisinde cuma namazı öncesi konuşma yaptım. Cumartesi günü de bir cami açılışına katıldım, orada bir konuşma yaptım. Daha sonra Osmanlı’nın yapmış olduğu tarihi eserleri, camileri ziyaret edip, inceledim.

– Kırcaali ile ilgili duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

– Benim dedelerim Balkan Savaşlarında Türkiye’ye gitmek mecburiyetinde kaldığından dolayı buralardan, Yunanistan’dan göç etmişler. Ve atalarımın, dedelerimin toprakları olarak da burasını ziyaret etmek bana ayrıca büyük bir mutluluk veriyor. Buradaki halkın sıcaklığı, cana yakınlığı, sevgisi, saygısı beni bugün çok çok mutlu etti. Buradaki insanları çok sevdim ve eski dedelerimin günlerini hep hatırladım, hayal ettim. Bugün mutluyum.

-Sayın Hocam, kendinizden bahseder misiniz?

-1951 yılında Türkiye’de 7 imam hatip lisesi açılmıştı. 1959 yılında onlardan biri olan Maraş İmam Hatip Lisesi’ne kayıt oldum. Aşağı yukarı 45 yıldır dini görevlerde hizmet verdim. 15 yıldır İstanbul İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesiyim. Daha önce Türkiye’de Kahramanmaraş, Manisa ve Kocaeli il müftülükleri yaptım. O zaman doçent oldum. 1998 yılının sonunda İstanbul İlahiyat Fakültesi’ne doçent olarak öğretim üyesi oldum. 2001 yılında profesör oldum. 2006-2009 tarihleri arasında İstanbul İlahiyat Fakültesi Dekanı görevinde bulundum. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı merkezinde de çalıştım. Almanya ve İsviçre’deki büyükelçiliklerde din hizmetleri müşaviri görevinde bulundum. Oradaki vatandaşlarının dini, sosyal, eğitim ihtiyaçları ve onlara çözüm bulma bakımından meşgul oldum. Bu görevim sırasında da yine Almanya ve İsviçre’nin eğitim sistemleri üzerine çalışmalar yaptım. Hatta yüksek lisans tezim İsviçre Türk Eğitim Sistemi ve Türk Çocuklarının Eğitim Sorunları, yine doktora tezim de Yurt Dışı İşçi Sorunları ve Çözüm Yolları konuları üzerinedir. Yine İsviçre örmek olarak alınmıştır. Böylece biz 45 yıldır eğitici hizmetlerimizi gerek örgün eğitimde ve gerekse yaygın eğitimde yapmaya çabalıyoruz. Şu anda da bu hizmetlerimizi ömrümüz yettiği müddetçe yapmaya devam edeceğiz.

– İstanbul İlahiyat Fakültesi ile ilgili çalışmalarınızı anlatır mısınız?

– İstanbul İlahiyat Fakültesi Dekanı görevinde olduğum sırada binasının yapımı, eski binalardan yeni yapılan binaya geçilmesi, öğrencilerin çoğaltılması, öğretim üyelerinin çeşitli yerlerden getirilerek çoğaltılması ve canlandırılması görevlerine katkıda bulundum, yoğun bir şekilde çalışmış oldum. Aynı zamanda orada Felsefe Din Bilimleri Bölümünü kurdum, yüksek lisans, doktora açtım. Birçok yüksek lisans, doktora yapan Türkiye’den başka, Avrupa ülkelerinden, Balkanlardan, Arap ülkelerinden, Afrika, Türk devletlerinden de öğrencilerimiz var. Orada aktif bir hizmet veriyoruz. Bugün yine İlahiyat Fakültesi’nin hem örgün eğitimi, hem yaygın, uzaktan eğitimi var, yani çeşitli medya, kitaplarla, makalelerle öğrenciler eğitilmiş oluyor. İslam İlahiyat Fakültesi bugün Türkiye’de kısa zamanda en canlı ilahiyat fakültelerinden biri haline geldi. Bulgaristan’dan da öğrencilerimiz var. Sokrates Programı dahilinde öğrenci değişimi olmaktadır. Bizim fakültemizden Avrupa ülkelerine, oradan da bizim fakültemize öğrenci değişimi yapılmaktadır. Yabancı ülkelerden gelen öğrencilere Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) daha iyi imkanlar tanıyor, belli kuralların yerine getirilmesiyle üniversite sınavlarına tabi olmadan kayıtların yapıldığını öğrencilerimden biliyorum.

– Sofya İlahiyat Enstitüsü ile ilişkileriniz ne durumda?

-Sofya’daki İlahiyat Enstitüsü ile iyi ilişkiler içerisindeyiz. Bizim hocalarımızdan müdür olarak, dekan olarak, öğretim üyesi olarak buraya gelenler var. Bu şekilde bizim İstanbul İlahiyat Fakültesi, Sofya’daki İlahiyat Enstitüsü’nün gelişmesine bilimsel katkıda bulunuyor. Düzenlediğimiz sempozyum, bilimsel çalışma, kongrelere buradan katılan hocalar oluyor.
Mesela, ben iki yıl uluslararası sempozyum yaptım, dünyanın her yerinden hocalar geldi. 2008 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Din ve Dünya Barışı konulu dinlerin savaş dini değil, barış dini olduğunu vurgulamak için ve dinin barışçılığını yayabilmek için uluslararası sempozyum yaptım. Dünyayı tehdit eden bir çevre kirliliği, hava kirliliği, suların kirliliği, toprağın kirliliği var. Buna dinlerin bakışı nedir? Bu sebeple 2009 yılında Din ve Çevre konulu uluslararası sempozyum yaptım. Sempozyum bildirilerini de bastırdım. Bu çalışmalarda çevrenin kirlenmemesi, temiz kalması, sağlıklı olabilmemiz, çevreye karşı dinler ne şekilde bir davranış sergilememizi istiyor konuları incelenmiştir. Bilim alemine de bu çalışmalar kitaplar halinde hediye edilmiştir.

(Masanın üzerinde Bölge Müftülüğü’ne hediye ettiği kitapları var)

-Kitaplarınızı tanıtır mısınız?

– Burada gördüğünüz Sevgi ve Barış Dini İslam kitabım. İslam’ı şiddet dini olarak gösteriyorlar. İslam, barış dinidir. Kavga dini gösteriyorlar. Bu asla doğru değildir. İslam barışı getirmiştir. Bu kitabı onun için yazdım. İslam, sevgi dinidir, barış dinidir, bütün insanlıktan barış ister. İnsanlar aleminin barış içerisinde yaşamasını arzu eder. Hatta hayvanların, bitkilerin ve insanların da bir birlik, barış içinde yaşamasını tavsiye eder. Barış dini olduğu halde, sevgi dini olduğu halde islamofobi üretiyorlar. İslam’ı şiddet dini gibiymiş gösteriyorlar. Müslüman, terörist olamaz. Öyle kelimeler telaffuz ediyorlar. Bir Müslüman’ın terörist olması mümkün değildir. Müslüman, barış insanıdır. Hem iç dünyasıyla barışıktır, hem dış dünyası, insanlarla, çevresiyle barışıktır, hem de Yaradan Allah’ı ile barışıktır. İslam, insanlardan bunu ister, bu şekilde eğitilmesini ister. Şiddet ve terör İslam’da yoktur. İslam, sevgi, barış ve kucaklaşma dinidir. Diğer Eğitim ve Öğretime Dair Kırk Hadis kitabına bakarsak, orada 40 hadis var. İslam’ın ilk emri İkra, yani Oku’dur ve Kuran-ı Kerim’deki 750 ayet araştırmaya, okumaya, tefekkür etmeye, ibret almaya, çalışmaya, bilimsel çalışma yapmaya işaret eder. Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu, bu ayeti duydunuz mu? İslam, daima bilime teşvik etmiştir ve bilim yuvalarını cennet bahçelerine benzetmiştir. Peygamberimizin eğitim, öğretimle ilgili 40 tane hadisini toplayıp, burada yorumunu yapmış bulunuyorum.

Benim İslam Dünyası Neden Geri Kaldı, Nasıl İlerler kitabına yıllarımı verdim. Osmanlı döneminde de yazılmış böyle bir kitap. Ben de cumhuriyet döneminde yazdım. İslam dini ileriydi, neden geriledi, tekrar nasıl ilerler. Bu kitapta onlar izah edilmiştir. Çok bölümlü olan bu kitapta parlak medeniyet devri de anlatılıştır. Bu kitabın alıp incelenmesini arzu ederim. Bu arada benim din eğitimi konusunda verdiğim dersler kitap halinde basılmıştır. İsviçre Eğitim Sistemi ve Türk Çocuklarının Eğitimi çalışmalarım da yine basılmıştır. Diğer yandan yaygın din eğitimi konusunda kitaplarım var. Cami ve Görevleri diye başka bir kitabım var. Ve diğer taraftan eğitimle ve çeşitli konularla ilgili 150’yi aşkın makalem var.

-Bizler, Bulgaristan Türkleri olarak gerektiği şekilde dinimizi yaşatmamız için neler yapmalıyız? Bu konuda fikirlerinizi paylaşır mısınız??

– Bu soruyu sorduğunuzdan dolayı öncelikle teşekkür ediyorum. Çok önemli bir soru sordunuz. Bir defa Bulgaristan’daki soydaşlarımız, dindaşlarımız belli zaman dilimleri içerisinde kültürleri, dinleri eğitimi bakımından ihmal edilmişlerdir, baskı da görmüşlerdir. Bunları hep biliyoruz. Ama şu anda demokratik bir hava estiğinden dolayı burada kendi dinlerini, kültürlerini öğrenme konusunda bir canlılık görüyorum. Burada birkaç gün içerisinde bu canlılığı tespit ettim. Her şeyin bir altyapısı vardır. Bir binanın temeli olduğu gibi her şeyin bir temeli vardır. Burada öğretim elemanları, öğretmenler, din görevlileri yönünden Türkiye’nin veya başka İslam ülkelerinin desteği gerektiği kanaati içerisindeyim. Ama burada Türk vatandaşlarımız, soydaşlarımız yaşadığından dolayı daha çok Türkiye’nin bu kültürel ve din eğitimi yönünden faydalı olacağı ve destek olması konusunu arzu ediyorum. Burada canlı bir kültürel faaliyet olduğunu görüyorum. Cuma namazından sonra kültür, dini, eğitim hizmetleri yapan gönüllü kuruluşların başkanlarının Bölge Müftülüğü’ne gelip gittiklerini gördüm. Onlarla tanıştım, hakikaten hepsi bir azim, gayret içerisinde buradaki Müslüman Türk toplumuna hizmet etme yarışı içerisindeler. Buna çok sevindim. Bulgar halkıyla da bizim soydaşlarımızın, Müslüman kardeşlerimizin uyum içerisinde yaşadığını görüyorum. Bu da beni memnun etti. Çünkü bizim dinimiz başka dinlerde olan insanlarla da hoş geçinmeyi getirmiştir. Çok topluluk, çok milliyet, çok din hepsi bir arada, onların hukukuna da riayet ederek, saygı göstermek, yaşama esaslarını Peygamberimiz bizzat Medine’de göstermiştir. Bu sebeple bunu da gördüm burada. Uzlaşmış, anlayışlı, uyumlu bir şekilde buradaki başka dinlerden olan insanlarla soydaşlarımızın, dindaşlarımızın yaşamış olması da beni ayrıca mutlu etti. Bu önemlidir.

-Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

-Bu mesajlara ilave olarak yine soydaşlarımızın, vatandaşlarımızın, din kardeşlerimizin kendi kültürlerini ve dinlerini iyi öğrenmeleri, çocuklarına da iyi öğretmeleri, çocuklarını mesleki yönden iyi yetiştirmeleri, dinlerinin istediği ahlaklığı, dürüst, çalışkan insanlar olmalarını, birlik, barış içerisinde yaşamalarını temenni ediyorum. Yaptığınız mülakat için teşekkür ediyorum.

– Sayın Prof. Dr. Fahri Kayadibi, gazete ve okuyucularımız adına bu mülakat için ben teşekkür ederim. Allah sizden razı olsun!

 

Kırcaali Haber

Reklamlar