Rafet Ulutürk
Tarih: 04 Aralık 2020
Taşlı bir yolda ilerlerken arabayı hangi taşın devireceğini önceden kestirebilmek zordur. Hele hele Bulgaristan gibi nefes almakta zorlanırken, içinden çıkılmaz bir bunalıma düşen hükümetin ne zaman düşeceğini kestirmek ise hiç de kolay değildir.
Son altı ayda sokaklarda her gün Başbakan Boyko Borisov’un istifası beklendi. Ne var ki o gün bir türlü gelmedi.
Kasasının anahtarını kaybetmiş biri gibi davranan başbakan, iç nedenler yüzünden istifa etme utancını tam atlattım, artık seçime gidiyoruz mart-2021’de derken, arabanın tekerleğine yeni bir köstek takıldı. O da Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ile ilişkiler bir anda tosladı. Bu işler nasiptir, dış siyaset yüzünden iktidardan düşmek varmış diyeceğiz, çünkü başka söz kalmadı.
Bu haberin yorumu noktalanmadan, Brüksel’den bildiren MIA – ajansı, “Bulgaristan 6 Batı Balkan ülkesinin hepsinin de Avrupa Birliği yolunu kesti” haberi yayınlandı.
Haber: “Tarihin yanlış yorumlanmasına ilişkin tüm denemelere son verilsin.” Görüşmeye katılan 26 ülke temsilcisinin hiç biri Bulgaristan’ın bu teklifini kabul etmedi.
8 Aralık tarihine kadar uzlaşmazlıklar aşılamazsa, eski Yugoslavya’nın dağılmasından ayrılan 6 devletle AB üyelik dosyaları açılmayacak.
Görüşmeler Büyük Elçiler düzeyinde yapıldı. 10-11 Aralık günleri yapılacak Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Toplantısı hazırlık toplantısı böylece yolları kesilmiş oldu ve dağıldılar.
Zirve toplantısı daha hazırlık toplantısında ipleri kopardı. Bulgaristan 2 hafta önce Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin (KMC) Avrupa Birliği üyeliği için görüşmelerin başlamasına zaten “veto” koymuştu. Böylelikle Arnavutluk’un AB üyeliği görüşülmeleri de stop etti.
Bulgar diplomasisi ilk kez bu kadar başarısızdır. Türkçemizde çam devirmek olarak geçen, uluslararası ilişkilere pot kırmak şeklinde girmiş olan, bu patavatsız davranış, iktidardaki Avrupacı GERB partisi ile ortakları olan aşırı Bulgar milliyetçilerinin sözüm ona “yurtsever cephesi” tarafından 2018’den beri izlenen devletin dış politikası toslattı.
Bu durumda en adil olan hükümetin istifa etmesi ve AB siyasetine devam edebilmek için yeni bir kabine kurulmasıdır.
Bulgaristan’ın yalnız dış politikasını değil, iç siyasetini de kazaların en büyüğüne sürükleyen VMRO, NFSB gibi Bulgaristan aşırı milliyetçi faşistlerinin hükümetten düştükten sonra parti olarak yasaklanması hatta Bulgaristan siyasetine katılmalarının kesin yasaklanması günü gelmiştir. Faşist partilerin tamamına 2021 seçimlerine katılmalarına hemen özel yasak getirilmelidir.
Bulgaristan’ın Makedonya siyaseti şovenizm yumurtlamıştır.
2018’in ilk yarısında Avrupa Konseyi Sofya Dönem Toplantılarına Bulgaristan ev sahipliği yaptı. Batı Balkanların Avrupa Birliği’ne davet edilmesi inisiyatifini başlatmıştı. Aynı yılın Temmuz ayında 28 Avrupa Birliği ülkesi Başbakanları ile Batı Balkan ülkeleri Başbakanları Sofya Kültür Sarayında Avrupa Konseyi Zirve Görüşmesine toplandı. Belirlenen ödevler arasında, ilk sırada Makedonya Cumhuriyeti ve Arnavutluk olmak üzere, aşamalı bir şekilde, Batı Balkanlardan 6 devletin Eski kıtayı da katarak genişlemesi yolunu güya açılmıştı.
142 yıllık III. Bulgar devleti tarihinde bu zirve Bulgaristan’da düzenlenen en büyük siyasi forumdu. Bu toplantıya 24 Başbakan katıldı. Başbakan Borisov ve hükümet ortakları kanatlanmış, son üç yılda sanki uçuyordu.
Görülen ön hazırlıklar.
2017’den beri Bulgaristan dış siyasetinin düğüm noktası Makedonya sorunu oluşturdu. 1992’de Bulgaristan Makedonya devlet egemenlik ve bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden biri olsa da, diploması açısından “Makedon kimliğinizi, Makedon dilini ve Makedon tarihini” tanımıyoruz diyerek ilişkilerin derinleşmesini frenlemişti. Oysa bir devletin egemenliğini resmen tanımak, onun toprak bütünlüğünü, bayrağını, dilini, tarihini, geleneklerini ve Milli kimliğini, kültürünü tanımak anlamına gelir. Dünya diplomasisinde, bir devletin başka bir devleti “yarım” tanımasına dünyada bir örneği yoktur Bu gelişmeler derinleşirken KMC Birleşmiş Milletlere alındı, NATO üyesi oldu, eski Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyetinden ayrılan devletlerin hepsi tarafından tanındı.
Yunanistan’la ilişkilerde beliren yeni problemler ise, Makedonya Cumhuriyetinin ismi ve tarihsel kahraman Aleksandır Makedonski’nin /Büyük İskender/ “Yunan mı yoksa Makedon mu kimlikli?” şeklindeydi. “Makedonya Yunandır Yunan kalacaktır” iddiaları 27 yıl sonra görüşmelerle aşıldı. 17 Haziran 2018’de Atina Meclisi Presen’de imzalanan ikili Atina Üsküp anlaşmasını onayladı. Makedonya Cumhuriyeti “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” adını aldı. Halen Atina KMC’nin AB üyeliğine engel olmuyor, NATO üyeliğini de destekledi.
Bulgaristan, Makedonya konusunda da totalitarizm siyasetinden kopamadı.
Brüksel görüşmelerinde KMC üyeliği dosyası rafa kaldırılmaya hazırlanırken, Üsküp hükümeti ünlü avukat, eski başbakan, Vlado Buçkovski’yi özel yetkilerle Sofya’ya gönderdi. Görüşmelerine başlamazdan önce BGDNES ajansına bir demeç veren Buçkovski şöyle dedi:
“İki halk geçmişte beraber oldukları gibi gelecekte de beraber olacaklardır. Makedonların özgür yaşama ve her Avrupalı gibi gerçek bilgi sahibi olma hakkı vardır. Bizim kendimize Makedon deme, istediğimiz dilde konuşma, sürekli yalan kazanında kaynatılmaya son verme, öteki halklara karşı düşmanlık duygularıyla yetiştirilmeye son verilmesini isteme hakkımız vardır. Düşmanlık körükleyenlerin Avrupa’da yeri yoktur.”
GERB partisinin Avrupa Parlamentosu milletvekili ve görüşmelere katılan Lübomir Küçükov bu diyalogta durgunluk yaşanması sebeplerini açıklarken, “Bulgaristan Makedonya’ya bir toprak parçası olarak bakıyor, oradaki Makedon haklını görmüyor.” Dedi ve “Tarihe dönük diyalog yürütenler, geleceğe bakmak istemiyor, tarihte ve gelecekte yalnız kendilerini görüyorlar” vurgusu yaptı.
Konu, Bulgaristan’ı alabildiğine çalkalıyor. Tepkilerin Batı Balkanları baştanbaşa sarma tehlikesi büyüyor. Bulgaristan Müslüman Türklerini, soydaşlarımızı, dış ülkelerdeki kardeşlerimizi ve ülkede diğer azınlıklarla ilgileri yeni biçimde devam eden eriterek özümseme siyasetini direk olarak etkiliyor. Bunun son örneklerini, Sofya meclisinin 2017’den sonra Makedonya konusunda kabul ettiği karar ve deklarasyonlarda da görüyoruz.
24 Kasım 2020 günü Bulgar basını “Faktor.bg”.’de Çavdar Mirinov imzalı bir yazı Sofya hükümetinin “Makedonya konusunda Todor Jivkov’un baskı yaparak özümseme siyasetini” yürütüyor, yazdı. İşte bir alıntı da buradan:
“Bulgaristan Makedonların ‘Bulgarlaşmasını’ bekliyor. Bu T. Jivkov zamanında izlenen siyasetti.
“Bulgaristan Makedonya üzerinde “Yunan” tipi direk baskı uygulayarak, nasıl bir dil konuşmaları, hangi tarihe inanmaları ve kendilerinin nasıl bir kimlik taşımak zorunda oldukları dayatıyor.
“Bulgar devleti tarih üzerinde tekel kurma hakkına sahip olduğunu savunuyor.”
Çavdar Marinov, Kendisi Paris Sosyal Bilimler Enstitüsü Medeniyetler Tarihi bölümünde bilim doktorudur. “1944’ten Günümüze Makedon Sorunu” kitabının da yazarıdır. Brüksel – AB komisyonlarına, Balkanlarda Kimliklerin oluşması, Balkanlarda Tarihsel Kültürel ve Politik Miras ve Antik Kimliklerin Günümüze Etkileri gibi konularında raporlar da sunmuştur.
O, Bulgaristan’ın 1950 yılından bu yana değişmeyen Makedonya görüşünü, Alman basınında çıkan yazılarının birinde şöyle açıklamıştır:
“Bugün savunulan Bulgar Makedonya tezi T. Jivkov zamanında oluşmuştur. Sosyalizm yıllarında Makedon kimliği tamamen reddedilmiştir. Makedonlar konusunda bugün anlatılan masallar Jivkov rejimi tarafından düzülmüştür. Borisov hükümeti totaliter siyaseti zorla uygulamaya çalışıyor.
Bulgar tezinde sözde “tarihsel gerçek var”, güya bu “gerçek” Bulgarların tekelinde olan bir “tarihsel kanıt” ve “ya her şey ya da hiçbir şey” ilkesine göre hareket ediyorlar. MKC’ne baskı uygulanıyor.
Bu konuyu araştıran birçok Balkan, Avrupa ve Amerika bilim insanının kimlik, dil ve tarih konusunda Bulgar tezlerine inanmıyor. Avrupa üniversiteleri ve kurumları Bulgar tezlerini kabul etmiyor. Makedonlar daha gerçekçi davranıyorlar. 30 yıldan beri komşularının baskısı altında kalan Makedon kimliğinin çok duyarlı olduğuna ve tepkilerin de sertliğine işaret etmek gerekir.
1944 yılından sonra Makedon dilinin Yugoslav dilinin etkisi altında kaldığını söyleyen Dr. Ç. Marinov, Bulgar dilinin de XIX. Yüzyılın sonlarında Rus dilinin etkisiyle oluşup geliştiğini hatırlatıyor.
“Deutsche Welle” (Almanya’nın Sesi) radyosu tarafından 1942-1944 yılları arasında Bulgarların Makedonya’da beş bin Makedon’u katlettiğine ilişkin soruya araştırmacı Ç. Marinov’un cevabı şöyle veriyor:
“Makedon kimliği konusunda tarihsel yaklaşım BKP Merkez Komitesi tarafından 1967’den sonra geliştirilmiştir. Bu, Makedon tarihini reddeden bir tutumdur. Öyle oluyor ki, sanki Bulgarlar 1942’de Makedonya’yı işgal ettikten sonra kendi kendilerine eziyet etmişler. Bundan dolayı tarihsel olayların somut ve detaylı araştırılmasından rahatsız oluyorlar, yazılı evrakları yok ediyor, konuyu açanlara hor bakıyorlar, yeni tarih sayfaları açılmasına engel olmak istiyorlar.
Makedonya tarihi konusunda derinleşirken sonuç çıkarmak zor, çünkü iki halkın belleğinde aynı hikâye ve efsanelerle karşılaşıyorsunuz. Tarihin karışık olması, XIX. Yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında Makedon kimliği için verilen mücadelenin Bulgar milliyetçili ile karışmış olduğu da biliniyor. Bu davanın Yugoslavya’da da yürütülmüş olması ve Makedon dilinin Yugoslav dilinin etkisi altında zenginleşmiş olması gerçeği ise Bulgarları rahatsız ediyor.
Tito ile Stalin arasında 1948 yılında Makedon kimliği üzerine çıkan tartışmadan sonra, Bulgaristan Başbakanı Georgi Dimitrov Makedon kimliğini kesinlikle reddetmişti. Bu da tarihe karşı seçenekli yaklaşıldığını, bu yöntemin dil ve kimlik hakkında da kullanıldığını kanıtlıyor.
Bulgarlar önce kendi dillerinin XIX. Yüzyılın sonunda Rusların etkisi altında oluştuğunu kabul etmelidir.
Bulgar hükümetinin Brüksel’deki 27 devlet temsilcisine gönderdiği Memorandum belgesinde Yugoslavya komünist rejimi tarafından “Makedonya’da 100 binlerce Bulgarin öldürüldüğüne” işaret ediliyor.
1980 yıllarında Bulgar hükümeti Makedonya ile ilgili gizlice birçok kitap yazdırmıştır, Neden? Kitapta da Makedonya Cumhuriyetinde 1990’a kadar Bulgarların sürekli öldürdüğü yazılmış.
Bu kadar insanı öldürülür de, nasıl olur da Makedonya’da kimse duymaz. 1980 yıllarında Bulgar hükümeti gizlice birçok kitap yazdırmış ve bu konuyu geniş kapsamlı işlemiş, 1990 yılından sonra da bu kitaplar basılmış ve Bulgaristan’da dağıtılmıştır. 1944 sonunda Üsküp Kalesinde binlerce Bulgar er ve subayın katledildiği ve Yugoslavya Sosyalist Makedonya Cumhuriyetinde 1990’a kadar Bulgarların sürekli öldürüldüğü iddiaları yalandır.
1945 yılının Ocak ayında Bulgar monarşi istila rejimine yardım eden subaylar idam edilmiştir. Bu olaylara da en fazla Bulgaristan’da rastlanır. Bulgar istila ordusundan subayların “yurtsever” olarak gösterilmesine halk inanmıyor. Tarihsel gerçekleri istediğin tarafa çekme hakkı kimseye tanınmamıştır.
“Deutsche Welle” Makedon halkının 30 yıldan beri komşularının değişik şiddetli baskıları altında bulunduğu bir gerçek midir sorusuna Dr. Marinov şu yanıtı veriyor:
“Evet. 1992’de “Makedon dili” ikili ilişkilere konu oldu, ardından kimlik ve tarih, kutlamalar, gelenekler, anıtlar, ders kitapları vb konuları açıldı”, fakat Bulgar siyasetçilerinden birçokları bu uydurma konuların körüklenmesi, sonunda Bulgaristan’a ters çarpar görüşüne inandılar, bugün susuyorlar, halk da Makedonya tezini doğru buluyor.”
***
Avrupa Konseyi Brüksel Başbakanlar zirvesi 10 – 11 Aralık günleri düzenlenecek. Bulgar tezlerinin AB’nin Batı Balkanlara genişlemesini gemlemesi, Bulgar gururunu ayakaltına alacağı gibi, Bulgar monarşisi ve totaliter komünizminden gelen insan düşmanı şoveniz politika balonunun da patladığı anlamına gelir. Artık herkes, bütün Avrupa Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türklerin XX. yüzyılda başına gelenleri, yaşanan zulmü, göçlerin gerçek nedenlerini görüp anlamalıdır. AB’de azınlıklar siyaseti yeniden ele alınmalı ve azınlıklar lehinde karar alınmalıdır. AB’de azınlık sorunu çözülmeden demokrasi ve adalete doğru adım atılamaz.
Bulgaristan’da Hükümet değişmeden, Krasimir Karakaçanov, Angel Cambazki vs gibi ırkçı siyasetçilerin Bulgar iç ve dış siyasetinden atılmadan, VMRO ve NDSB gibi XIX. Yüzyıl voyvodalarının kafalarını taşıyan siyasetçilerle bu işlerin yürümeyeceği artık açıkça ortadadır. GERB ve ortaklarının yalan dolan, baskı, terör ve zulüm politikasının zamanı dolmuştur. Bulgaristan’ı yönetenler bundan böyle yalanla bu 140 yıldır yürüttükleri bu gemiyi yürütemeyecekleri belli olmuştur.
Yeni Bulgar politikasında “milli doktrin”, “milli çıkarlar”, “soykırım”, “asimilasyon” vb Irkçı-milliyetçilik, Nazi-cilik, şovenizm ve faşizm devri siyasetleri gömülmelidir ve yerine çok kültürlü, halkın menfaatlerini buluşturup birleştiren, ortak devlet kurma ve birlikte var olma siyasetine geçme vakti gelmiştir. Kısaca Bulgaristan’da herkes birlikte yaşamayı öğrenmelidir, yoksa devletin tamamı uçuruma doğru gitmektedir. Bunun kurtuluşu Bulgaristan için burada yaşayan tüm vatandaşlar hepsinin de birlik olmaktan geçtiğini idrak etmiştir ve vatandaşlık hakkı herkese eşit olmasından geçer…
Konumuz devam edecektir. Azınlıklar konusunda Bulgar devlet politikasının değişmesi ve çok dilli, çok kültürlü temelinde adaletli demokrasiye ve hukuk üstünlüğüne geçmek yakın hedeflerimiz arasında başta gelir. Dünya mazlumları görmeye başladı. Hayırlı olsun.
Paylaşınız.
Teşekkür ederim.