Neriman KALYONCUOĞLU

İstanbul sabahlarını o ezan sesleriyle süsleyelim:

İstanbul’da Günaydın

Gözlerini aralar Boğaz’ın incisi,
Gümüş bir sis sarar yedi tepesi,
Martılar uyanır, vapurlar hazırlanır,
İstanbul’da günaydın, bir başka yaşanır.

Kahve kokusu karışır deniz tuzuna,
Galata’dan süzülür ışıklar Kız Kulesi’ne,
Bir simitçinin sesi yankılanır ara sokakta,
İstanbul’da günaydın, tarih fısıldar kulağına.

Adımlar dökülür taşlı caddelere,
Rüzgar savurur eski bir şarkıyı,
Minareler selam verir güneşe,
İstanbul’da günaydın, aşk gibi akar içe.

Her köşe ayrı bir hikaye saklar,
Bir göz kırpar Üsküdar’dan Kadıköy’e,
Bu şehir uyanırken sen de uyan,
Çünkü İstanbul’da günaydın,
Bir ömre bedel her sabah…

_____________________________

İstanbul’un tarihini şiirle adım adım gezelim, Kız Kulesi’nden başlayıp Avrupa yakasına uzanalım:

İstanbul’un Şiirli Tarihi

Kız Kulesi’nde başlar masal,
Denizin ortasında yalnız ama asal,
Efsaneler fısıldar dalgalar kulağına,
Bir prensese aşık, bir şehre adanmış bu ada.

Salacak sahilinde serin bir esinti,
Gözlerin dalar karşı kıyının siluetine,
Orada yükselir Topkapı’nın görkemi,
Sarayın bahçelerinde tarih saklı, asırlık bir nefes gibi.

Ayasofya selamlar seni sessizce,
Kubbesinde çağlar boyu yankılanan dualar gizlice.
Bir zamanlar kilise, sonra cami, şimdi müze,
Taşlarında gizli Roma’nın ve Osmanlı’nın izleriyle.

Bir adım ötede Sultanahmet’in mavisi,
Çinilerle süslenmiş, sabah ezanının nağmesi.
Avlularında dolaşırken zaman donar,
Minarelerinden yükselen ses, göğe ulaşır.

Kapalıçarşı’nın dar sokaklarına girersin sonra,
Renk renk halılar, baharat kokuları dolar havana.
Tarihin en eski pazarı, bir labirent gibi,
Her köşesinde bir hazine, her dükkanda bir hikaye gizli.

Süleymaniye’den bakarsın Haliç’e doğru,
Mimar Sinan’ın ellerinde yükselmiş bir ordu gibi durur,
Kubbesiyle gökyüzüne meydan okur,
Sessizce anlatır İstanbul’un ihtişam dolu yolunu.

Galata Kulesi karşılar seni bir masal kahramanı gibi,
İstanbul’u izlersin tepeden,
Dar sokaklarında yürürken Beyoğlu’nun,
Tarihle bugünün kol kola yürüdüğüne şahit olursun.

Tünel’den geçip Karaköy’e indiğinde,
Boğaz’ın kokusu tekrar sarar seni derinden.
Bir vapura atlayıp Avrupa’ya veda edersin,
Asya kıyısına dönerken bilirsin,
İstanbul’da yolculuk hiç bitmez,
Her adımda bir şiir, her köşede bir tarih gizlenir.

Bu şehir bir açık hava müzesi değil sadece,
Bir kalp gibi atar, yaşayan bir efsane.
İstanbul’da geçmiş ve gelecek,
Bir şiirin dizeleri gibi birbirine eklenir hep.

___________________________

İstanbul’un Asya yakasına geçelim ve o yakadaki güzellikleri şiirle keşfedelim. Boğaz’ın serin rüzgarıyla Kadıköy’den başlayıp, Üsküdar’dan Çamlıca’ya uzanalım.

İstanbul’da Asya Rüzgarı

Vapurun düdüğüyle başlar Asya yolculuğu,
Martılar eşlik eder, Boğaz’ın serin soluğu.
Kadıköy iskelesinde bir adım atarsın kıyıya,
Moda’ya uzanan sokaklarda hayat akar usulca.

Bahariye Caddesi’nde gençlik şarkılar söyler,
Sanatla, kahkahayla dolu kafelerde hikayeler.
Moda sahilinde denize karşı bir çay,
İstanbul’un Asya yakasında huzur başka bir ray.

Yeldeğirmeni’nde duvarlarda renkler konuşur,
Her köşede bir sanat, her sokakta tarih dokunur.
Kadim bir mahalle, modern zamanla sarmaş dolaş,
İstanbul burada geçmişle geleceği buluşturur.

Üsküdar’a vardığında,
Kız Kulesi tekrar göz kırpar karşıdan.
Mihrimah Sultan Camii’nde gün doğar,
Efsaneler fısıldar, sevdanın izini sürer zaman.

Salacak sahilinde yürürken,
Boğaz’ın tuzlu rüzgarı karışır saçlarına.
Bir çay demlemiş seni bekler,
O banklarda oturan eski bir hikaye gibi.

Fethi Paşa Korusu’nda yeşille kucaklaşırsın,
Her adımda İstanbul’un nefesini duyarsın.
İçinden geçerken tarih dolu sokakların,
Bir bakmışsın Kuzguncuk’ta,
Renkli evlerin arasında saklı dost sıcaklığın.

Çamlıca Tepesi’ne çıkarsın sonra,
İstanbul ayaklarının altında bir rüya gibi uzanır orada.
Büyük Çamlıca Camii, kubbesiyle göğe yükselir,
Dualar semaya karışır, şehir sessizce dinlenir.

İçerenköy’den Ataşehir’e uzanan yolda,
Modern binalar, eski mahallelerle kol kola.
Ama her yerde aynı İstanbul ruhu saklı,
Asya yakasında da tarih ve hayat iç içe aklı.

Bostancı sahilinden Prens Adaları’na selam çakarsın,
Bir vapur sesiyle Heybeliada’ya yol alırsın.
Burgazada, Kınalıada, Büyükada seni bekler,
Fayton sesleri, çam kokuları arasında zaman geçer.

Ve gün batarken, tekrar dönerken kıyıya,
Kadıköy iskelesinde dalarsın Boğaz’ın mavisine.
Asya yakasında gün biter ama,
İstanbul’da yolculuk hiç sona ermez aslında.

Bu şehir iki kıtanın birleştiği bir masal,
Asya’da başka bir tat, başka bir İstanbul var.
Her adımda ayrı bir anı, ayrı bir nefes,
Ve her nefeste yeniden âşık olunur bu şehre.

Reklamlar