hamiyet-cakirHamiyet ÇAKIR

Konu: Şairlerimizi tanıyalım.

 

Şairlerimizden Durhan Hasan Hatipoğulu, 25 Mayıs 1937 yılında Bulgaristan’ın Haskovo ilinin Hocaköyü’nde (Rabovo)  dünyaya geldi. Sofya’da Türk Pedagoji Okulu’nu bitirdikten sonra  (1955) Sofya Üniversitesi’nin Doğu Dil ve Tarihleri bölümünden mezun olmuştur.

Kırca ali’de öğretmenlik, tiyatro yazarlığı ve tiyatro müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. Şiir denemelerini Bulgaristan’da yaşayan Türk etnik azınlığının zengin sözlü edebiyat ve sanatından esinlenerek geliştirmiş ve sürdürmüştür.  1950 ve 60’lı yıllarda “İnsan kardeşlerim” şiir derlemesi ve birçok tiyatro oyunu yayınlandı. Türkiye’ye göçtükten sonra yaratıcının “Kanlı Horon” adlı anıları ve “Yalancının Mumu” adlı tiyatro oyunu da mevcuttur.

Şair Durhan Hatiboğlu’nun 1989’da göç etmek zorunda kaldığı anavatanda kaleme aldığı şiirlerinden üçünü sizler için seçtim.

GÜNAYDIN TÜRKİYE’M

Günaydın Türkiye’m

Anavatanım, özyurdum,

Aç kollarını, evlatlarına geliyor!

Alileri, Mehmetleri vurdular,

Kan kusturdular Fatmalara, Zeyneplere,

Dağbaşını duman aldı,

Akmaz oldu gümüş dere…

 

Sen şefkatlisin, akıllısın,

Yücesin de;

Yolumuzu hep cüceler kesti.

Kapandı el kapıları,

Evimizin eşiğinde acı rüzgârlar esti.

Dan dan vurdu çanlar zulmete,

Nazlı bebelerimizin rüyasına

Korku girdi, ölüm girdi.

Ayşe Ayşe Ayşecik,

Boncuk gözlü bebekti,

Zalim Bulgar bebeye beş el ateş etti.

Ayşe Ayşe Ayşecik

Durur şimdi,

Çürür şimdi mezarda…

 

Yaman esti karayel, yaman,

Zaman hiç akmadı, hep durdu.

Tanklar homurdandı, itler kudurdu.

Evlerimizi hep gece yarı bastılar;

Haramiler pusu kurdu geçtiğimiz yollara,

İğrenç yalanlar astılar sonra

Yeşil yeşil fenerlerle

Işıl ışıl dallara…

 

Günaydın Türkiye’m

Aç koynunu, ozanların geliyor!

Onlar ki,

Susturulmak istendi, susmadılar,

Allı pullu horozlar gibi öttüler hep

Geceye karşı;

Sokak sokak, çarşı çarşı

Gelmeden dize,

Bir bayrak oldular

Yenişmeye,

Eskimeze,

Katledilen Recep Küpçü’nün

Altın dişi, cevher düşü vardı,

Ömer Osman, Yaralı güvercin.

Rıza Molla’nın müritleriyiz biz.

Türk olmanın mutluluğuyla yandı hep

Şiirimizde iki milyon insan kardeşimiz.

 

Geldik, kavuştuk sana, çok şükür.

Efkârlıysak, ağlamaklıysak şu an,

Bizi özürlü say,

Çünkü biz,

Bir yarayız,

Özgürlüğün sinesinde yaşayan!

 

16 Haziran 1989

Kapıkule

 

ÖZGÜRLÜK ÜSTÜNE SÖYLENMİŞTİR

Edirne’den Ardahan’a kadar,

Höyük höyük, katar katar,

Güveren dal, yalaza buğday, köpüren su,

Sen, paha biçemediğimiz,

Büyük yaşatan güçlü bir ulusu,

İçimize dolan aydınlık,

Alnımızdan damla damla akan ter,

Sen ismini yazdığımız beş arşın beze,

Anafartalar, İnönüler gibi şanlı,

Mustafa Kemal’in kalbindeki hız;

Yüceliğini çağlara sığdıramadığımız

Şehitlerimizin kalbinde açan gül,

Ve dualarımız, dileklerimiz bunca;

Mutlarımızı bütünleyen dört yapraklı yonca

Evladan kurşuna kadar olan mesafe,

Büyük ölülerimizin tek parmak tetiği;

Soframızdaki nimet, gözlerimizdeki fer,

Kimsesizlere ev bark, yetimlere ana,

Şefkatinle gözettin ilelebet

İçimizdeki cihana

 

BİR AYRILIK TÜRKÜSÜ

Mendiller çürüttü gözümün yaşı,

Ah’larım eritti dağları, taşı,

Bıraktık yâd elde bacı, kardeşi…

Ayrılık, ayrılık, beter ayrılık,

Bu kadarı bize yeter ayrılık.

 

Benim orda evim barkım yerim var,

Her karış toprakta alın terim var,

Mezarında yatan bir pederim var.

Ayrılık, ayrılık, zalim ayrılık,

Gözlerimde tüten duman ayrılık.

 

Hani benim sevdiklerim nerede?

Bomboş evler, çekilmiş tüm perdeler,

Çatı çökmüş, kiremitler yerdeler…

Ayrılık, ayrılık, zalim ayrılık,

Sormazsın nicedir halim, ayrılık.

 

Eşiği aşınmış baba ocağım,

Çocukluk günlerim, erginlik çağım,

Sizleri asla unutmayacağım

Ayrılık, ayrılık onmaz ayrılık,

Sonuna bir nokta konmaz ayrılık…

 

 

Reklamlar