Dr. Nedim BİRİNCİ
38 yaşındaki Lidiya Petrova Sofya’da Cumhurbaşkanlığı ile Merkez Bankası ve Büyük Cami arasındaki meydanı dolduran şadırvanın kenarcığına uzanırken elindeki kibriti nasıl çaktığını kimse görmedi. 5 litre benzin elbiselerine ve bütün vücuduna önceden dökülmüş olduğundan çıra gibi parladı. Cumhurbaşkanı ise politik parti heyetlerinin hükümet kurma konulu olağan toplantılarından “büyük haber” bekleyen gazeteciler, kameramanlar, sivil ve üniformalı polisler ve iş güç peşinde meydanda tesadüfen bulunan vatandaşlar cayır cayır yanan kadına yardım edeceklerine ellerindeki telefonlarla olayı görüntülemeye başladılar. Geçen arabalardan biri durup, bagajdan köpük tüpünü çıkarıp alevi söndürmeye başlayana kadar Lidya % 90 yanmıştı.
Son 1 yılda Bulgaristan’da bu 12. olaydır. İnsanlar kendilerini ateşe veriyor. Bu bir trajedidir. Çok derin kökleri olan bir sosyal felakettir. Lidya işsizdi, 11 yaşındaki oğluna bakamıyordu, meslekten fotoğraftı ama iş bulamadı ve kendini yaktı.
Bulgaristan’da insanların hayat pahalılığını protesto etmek ve ümitsiz olduklarını duyurmak için 2013’ün Şubat ayı başında kendilerini sokaklarda yakmaya başladılar.
Lidya’nın çantasından şu yazı çıktı:
DİZLERİM ÜZERİNDE YAŞAMAKTANSA,
CAYIR CAYIR YANMAK İYİDİR.
BEN DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTEDİM
HÜÇ BİRŞEY DEĞİŞMİYOR, HERŞEY DAHA DA KÖTÜ OLUYOR.
Kendilerini yakanlar hep işsiz ve umutsuz genç kişilerdi. Mutluluğu bulamayacaklarına inanmışlardı. Belki de zorlanmışlar ve baskıyı kıramamışlardı. Ama bir annenin evladını öksüz bırakması akıl erdirilecek gibi değil. Çok vahim bir olaydır!
- 20 Şubat 2013’te Varna Belediyesinin önünde kendini yakan 36 yaşındaki
Olamen Goranov ödeyemediği elektrik faturalarını protesto etti. 13 gün sonra öldü.
- 26 Şubat 2014’te Radnevo Belediyesi önünde kendini yakan 53 yaşındaki
Vensislav Vasilev ve eşi 6 yıldan beri işsizdiler. 14 gün sonra öldü.
- 20 Mart 2013’te Sitovo köyü top sahasında kendini yakan Todor Yovçev 40
yaşındaydı. Onu kurtarmaya çalışan hekime ümitsiz olduğunu anlattı ve 2 gün sonra öldü.
- 1 Mayıs 2013’te Smolyan şehri “Raykovo” semtinde “Süpermarket” önünde
kendini yakan Vensislav Kozarev 47 yaşındaydı. İşsizdi. 3 gün sonra öldü.
- 11 Temmuz 2013’te Harmanlı şehrinde kendini yakan Todor Dimitrov 59
yaşındaydı. Yoksulluk içinde yaşıyordu. İşsizdi. Anında can verdi.
- 15 Eylül 2013’te Stejerevo köyünde kendini yakan Nikolay Kumanov 42
yaşındaydı.İşsizdi. 3 gün sonra can verdi.
- 9 Aralık 2013’te Varna şehir merkezinde kendini yakan Sıbin Sıbınov 21
yaşındaydı. Doktorlar kurtaramadı ve 3 gün sonra öldü.
- 15 Ocak 2014’te Glavinitsa kasabasında kendini ateşe veren Georgi İvanov
37 yaşında bir işsizdi. 2 gün sonra hastanede öldü.
13 Mart 2013’te üzerine bir kofa benzin döküp kendini ateşe veren Dimitır Dimitrov ile daha bir kişinin ise, hayatları “Pirogov” acil yardım hastanesinde kurtarıldı. Ben bunları yazarken, bugün (04 Kasım 2014) Güney Batı Bulgareşstabn’ın Sandanski şehir kabristanlığı kenarında bir başka genç de kendini yaktı, haberi geldi.
Politik çevreler ve kamuoyu sıradan insanların yoksulluk ve çaresizlik pençesinden kurtulamayıp birer ikişer çıra gibi yanması olaylarının zincirleme protesto eylemine, grup protestosuna dönüşmesinden korkuyor. Korkuyor da önlemek için bir şey yapmıyor. Toplumumuz seyirci kalmaya alıştı. Şimdiye kadar kendilerini yakanlar orta yaşta erkekti. Trajedi artık kadınlara, analara sıçradı.
Lidya’nın intihara zorlandığı dilleniyor. Annesi “kendini yakmaya zorlandı” diyor. Bu durumda Bulgaristan’da faizci, tefeci, dolandırıcı, rüşvetçi katmanın tırnaklarını orta kesime sapladığı ve seri halinde can aldığı, kana susamışlığı ortaya çıkıyor. Polis, savcılık, jandarma, Adalet Bakanlığı, Devlet Güvenlik Ajansı DANS susuyor. Yine Sosyalist Parti ile HÖH partisinin 2007–2008 iktidar ortaklığı döneminde iş adamlarının, cebinde birkaç paracık olan gençlerin kaçırıldığı ve Sofya çevre köylerinde tabut içinde tutularak, kulakları, parmakları kesilip ailelerinden yakınlarından fidye toplandığı yılları unutmadık. Lidya ve kendileri yakmak zorunda kalan diğer gençler baskı altında intihar etmiş olabilir mi?! Son haberlerde, Haskovo’nun “Milo Gradişte” köyünde 79 ve 83 yaşında iki yaşlı gece yarısında 3 maskeli tarafından basılmış, elleri kolları kesilmek istenmiş, evleri soyulmuştur. Olaylar birbirini izliyor. Baskı ve zülüm kol geziyor.
Kendilerini ateşe verenlere ruh hastası demek en kolay! Bu teçhizin bir de kişinin kendini yakmasından sonra konması, adeta gülünç değil mi? Bir genç annenin 11 yaşındaki oğlunu bırakıp kendini yakması ise, tamamen farklı bir olay! Kimsenin doğum kâğıdında “ruh hastasıdır,” yazmıyor. Tımarhaneye girmemiş, ilaç almamış bir kadın. Toplumun hafızasında derin izler bırakması normal. Yılın trajik olaylarının nedenleri nesnellik içinde aranmalıdır. Gençleri ölüme zorlayan sebep aranıp bulunmalı ve yok edilmelidir. Bu kişilerden % 60’şı sefillik çizgisinin altında, (yani işsiz, aldıkları 130 leva sosyal yardımla geçinebilmeleri imkânsız, elektrik, su, asansör, çöp, yol masraflarını ödeyemez duruma gelmişler); % 20’si yoksul) yani çocuklarının okul masraflarını, kışlık odun kömür masraflarını, kendilerinin ilaç ve en zaruri ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmişler); bir de normal yaşam çizgisinde geçinmeye çalışan % 10 var. (Onların işi var, giderlerini karşılayabiliyor ama para biriktiremiyor, lükse uzanamıyor, tatile giderken zorlanıyor, ek gider kapıları açmaya korkuyorlar) ve diğer %10’luk kesimse bolluk içinde, saraylarda sefa sürüyor, yatlarda yaz geçiriyor, kayak merkezlerini dolaşıyor, yediği yedik içtiği içtik. Gece gündüz hırsızlık yapıyorlar ama onları sorgulayan, kovuşturan, tutuklayan, yargılayan, zindana atan yok. İşte iki tanesinin adı ve soyadı: 1) Hristo Kovaçki ve 2) Rumen Prokopiev. Bu iki iri iş adamı (oligarh) Bulgar yerli bankalardan toplam 3 milyar leva çekmişler ve asla geri çevirmeyeceğiz diyorlar ve kimse gidip yakalarına yapışmıyor. Bulgaristan’da yaratılan neo-liberal sistemin küçük tablosu budur. Bu tablonun içinde katman, tabaka, zümre ve sınıf değiştirmek mümkün değildir. Fakir fukara iddia kazansa bile sürünerek yaşamak zorundadır.
Hükümetlerin havayı ılımlaştırmak için giriştiği etkinliklerin bazıları şunlardır:
Erken basan kışla ağırlaşan sosyal durumla karşı karşıyayız. Yaz ve güz aylarındaki seller zaten fazla sıkıntı yaratmıştı. Sellerde 40 kişinin, askeri atölye patlamalarında 38 kişinin hayatını yitirmesi büyük hüzün yaratıyor. Genel ümitsizliğin etkileyen dış etkenler de var. Avrupa Birliği’nin Rusya’ya karşı yaptırımları bizi de kapsamına aldığı için, küçük üreticiye yazık oldu. Hepsi iflas uçurumu kenarına dikildi. Rusya’ya ihracat yapmaya sebze üreticileri yerlerinde dondu. İyi ki son anda AB tarladaki üründen 3 bin tonunu yaşlı evlerine, kimsesiz çocuk yurt ve okullarına bizim hesabımıza dağıtın kararı çıkardı. Ardından 3 500 haneye yakıt yardımı yapılırken, ayrıca 2020 yılına kadar 260 bin genç ailenin sefillik grubundan çıkmasına ilişkin resmi program onaylandı. Geçici hükümet 2014 yılında emekli maaşlarına % 2.4 zam yaptı. Bunlar devede kulak denecek kadar küçük perspektifler olsa da, şafağın açmasını engelleyen kara bulutların dağılması ihtimaline işaret ediyor.
Yakın görünüşte Bulgaristan’daki sosyal tıkanma son derece ciddi sosyal patlamalara gebedir. Fakat Lidya örneğinde de görüldüğü gibi 2013 ve 2014 yılında bireysel tepki olaylarına daha sık rastlıyoruz. Son 1.5 yılda iktidarda olan Sosyalist Parti (BSP) ile Hak ve Özgürlükler Hareketinin (HÖH-DPS) ekonomik ve mali alanda durgunluğu fazlasıyla derinleştirirken, finans çöküş müjdeledi. Üstelik Kooperatif ve Ticaret Bankasının (BTK) 5 milyar kayıpla çökertilmesi eski politikacılara ve kurumlara olan asgari güveni tamamen buharlaştırdı. GERB partisinin kabine görüşmelerini büyük güçlüklerle noktalayabildi. 22 kişilik kabinede, Başbakan B. Borisov, 3 Başbakan Yardımcısı ve 18 Bakan üzerinde Reformcu Blokla anlaşmaya varıldı. Başbakan Yardımcısı Miglena Kuneva ile 6 Bakan Reformculardandır. Sosyalistler yeni kabineye oy vermeyeceğini açıklarken, Türklerin ve Müslümanların oylarını alan HÖH-DPS partisi ırkçı Ulusal Cephe’nin desteği dışında kalan kabineye oy vereceğini duyurdu. Ülkede durumu ılımlaştırma çabaları sezilmeye başlasa da, halkın duruşu sertleşiyor. Trajik bireysel olaylara, geçen ay Petriç ve İhtiman şehir gettolarında patlak veren Roman –Çingene mahallerindeki isyanlar genel memnuniyetsizliğin ve güvensizliğin somut ifadesidir.
Lidya’nın kendini yakmasında bir de kişisel çabalarla sefalet pençesinden kurtulma çabalarının sonuçsuz kaldığını görüyoruz. Sivil toplum örgütlerini göreve çağırma fırsatı bugün her zamankinden günceldir. Bulgaristan’da büyük sayıda aile ve kişi, kamuoyu temsilcileri “bu sıkıntısını çekmeye değer mi” sorusunu soruyor. Hayatı bir dram sahnesi gibi seyretmek yeterli olmuyor. Lidya geçen sene sivil toplum örgütlerinin protesto eylemlerine yıl boyu katılmıştı. Gölgede kalınca yaşam istencini ret etti. Her gün kendine sorduğu “Evet!” ya da “Hayır!” sorusuna “artık yaşamak istemiyorum” kararıyla cevap verdi.
Neo-liberal anlayış insanları kolay yönetmek için sefil yaşama, pestil duruma, zavallılık çilesi çekmeye zorluyor. HÖH-DPS partisinin benimseyip uyguladığı bu yaklaşım bir avuç kişiyi zengin ederken kitleyi ezdi ve ezmeye devam ediyor. Şu durumda sefalete esir düşen Bulgaristan halkına Neo-Liberal uygulama tamamen terstir. HÖH-Partisi 8. kurultayında bu teoriye bağlılığını uyguladı ve oligarşi, mafya ve dolandırıcıların pençesine düştü ve iktidardan itildi. Ekmeğini alın teriyle kazanmaya alışmış bir halka pabucunu ters giydirmek hayır işi değildir. Olan budur. Bu konuda HÖH-DPS partisi yönetiminin susması, tepkisiz kalması, kör kör bakması hor görüye neden oluyor. Hayatın her yönüne herkes yararına bakmak politikacıların temel ödevidir. HÖH bu yoldan saptı. Biz oyumuzu zenginler daha zengin olsun diye vermiyoruz.
Hıristiyanlıkta olan ve bizim dinimizde ve gelenek göreneklerimizde olmayan bir olayla, bir birikimle, bir yönelimle yüzleşiyoruz. Çok sefil duruma düşen kişilerin hayat istencine özgür olarak kendilerini alenen yakarak son vermesi bizim gelin hayat anlayışımızda ve din kültürümüzde olmayan bir şeydir. Bulgarları da çılgın eylemlerden uzak durmaya çağırıyoruz. Alevlere teslim olmak halka uyanın çağrısı olsa da, hayatta değerli bir şey yoktur. Bizim devrimci şahlanış ruhumuzun kamçısı olan ve Şeyh Bedrettinlerden, Yonuz Emrelerden, Mevlana Rumi ve Nazım Hikmetlerden beri gönlümüzde yaşayan “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!” mısralarının derin anlamı da kendi kendimize çılgın bir atılımla kıymak değildir.
Bu olaylar, üzücü düşüncelerle dolu güncel yaşamımızdan kişisel tiksinti duygularının sonucudur. Adaleti, aydınlığı daha güzel ve refahlı bir yaşamı bulma yolu intihar etmek değildir. Hayata son vermek kabul edilebilir bir eğilim değildir. Yaşam ölümün karşısında her zaman daha güçlü olmalıdır. Yaşamaya çağrılan hayat ölüme pes edemez. Bu bakıma Lidya’nın ve diğer 10 kişinin kendilerini ateşe vermesini onaylamıyoruz. Benzer davranışlar kültürümüze ve ahlakımıza, hayat anlayışımıza tamamen terstir. Biz Müslümanlar yaşama istencini yadsıyanlara katılamayız. Benzer eylemler içinde yer alamayız. Tek kişinin intiharıyla “dünyanın kötülükleri” düzelmez.