Mehmet ÇAKIR
Geçmişten bugüne Türk devlet felsefesi, insanı merkeze alan bir anlayış üzerine inşa edilmiştir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu, bu anlayışın en önemli özetidir. Devletin gücü, halkının mutluluğu, refahı ve güvenliği ile doğrudan ilişkilidir. Ancak bu ilkeyi sadece tarihteki bir miras olarak görmek yerine, bugün ve gelecekte uygulanabilir bir rehber haline getirmek gereklidir. Bunun yolu da bu düsturu benimseyen yeni bir neslin yetişmesinden geçer.
—
Ataların Düsturu: İnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın
1. İnsan Merkezli Yönetim Anlayışı
Türk-İslam devletlerinde yönetimin temelinde, halkın huzur ve mutluluğunu sağlamak vardır.
Adalet ve Refah: Devlet, halkın adalet, güvenlik, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.
Toplumun Gücü: Atalarımız, bireyin mutluluğunun ve toplumsal dayanışmanın, devletin uzun ömürlü olmasının anahtarı olduğunu anlamışlardır.
2. Tarihi Örnekler
Selçuklu ve Osmanlı: Selçuklu’da Nizamülmülk’ün eserlerinde sıkça vurgulanan bu ilke, Osmanlı’da da “devlet-i ebed müddet” anlayışının temel taşlarından biri olmuştur. Halkın refahı, devletin devamlılığı olarak görülmüştür.
Kadim Türk Devletleri: Türk Kağanlıkları döneminde bile halkın mutluluğu ve korunması, liderlerin en önemli görevi olarak kabul edilmiştir.
—
Günümüzde Bu İlkeye Neden İhtiyacımız Var?
1. Toplumsal Değerlerin Canlanması
Günümüzde bireysel çıkarların ön planda olduğu, toplumsal bağların zayıfladığı bir dünyada yaşıyoruz. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı, toplumun her kesiminde dayanışmayı ve paylaşımı yeniden canlandırabilir.
2. Adaletin ve Eşitliğin Önemi
Bir toplumda adalet ve eşitlik duygusu zayıfladığında, toplumsal huzursuzluk kaçınılmaz olur. Bu düstur, tüm bireylerin hak ettiği adaleti ve eşitliği sağlamak için güçlü bir rehberdir.
3. Nesillerin Güçlü Temellere İhtiyacı
Yeni nesiller, bu anlayışla yetiştiğinde, sadece kendi çıkarlarını değil, toplumu ve devleti de düşünmeyi öğrenir. Bu, daha güçlü, daha bilinçli ve daha dayanışmacı bir gelecek inşa etmek için gereklidir.
—
Nasıl Bir Nesil Yetiştirmeliyiz?
1. Değer Temelli Eğitim
Ahlaki ve İnsani Değerler: Gençlere, insana saygı, merhamet, adalet ve dürüstlük gibi değerler kazandırılmalıdır.
Milli ve Evrensel Düşünce: Atalarımızın mirasına sahip çıkarken, evrensel değerlere açık bir nesil yetiştirilmelidir.
2. Sorumluluk Sahibi Bireyler
Topluma Katkı: Kendi çıkarını toplumun iyiliği için bir araç olarak gören bireyler yetiştirilmelidir.
Çevre Bilinci: Doğayı ve çevreyi korumanın, insanın ve dolayısıyla devletin geleceği için ne kadar önemli olduğu öğretilmelidir.
3. Adalet ve Liderlik Ruhuyla Donatılmış Gençler
Liderlik Anlayışı: Adaleti ve halkın refahını gözeten lider ruhlu bireyler, topluma öncülük etmelidir.
Özgüven ve İletişim: Kendine güvenen, güçlü iletişim kurabilen bir nesil, devletin de güçlü kalmasını sağlar.
—
İlkenin Devlete Yansıması
Bu düsturla yetişen nesiller, devleti daha güçlü ve sürdürülebilir hale getirebilir:
Adalet ve Şeffaflık: Adaletin sağlanması, devlete olan güveni artırır ve halk ile devlet arasındaki bağı güçlendirir.
Dayanışma ve Sosyal Güç: Birbirine bağlı bireylerden oluşan toplumlar, kriz dönemlerinde bile devletin yanında olur.
Eğitim ve Bilim: İnsanı yaşatmak, ona eğitim ve bilimle değer katmak demektir. Bu da devletin uzun vadeli gücünü artırır.
—
Sonuç: Geleceği İhya Etmek
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu, yalnızca geçmişten bir öğüt değil, geleceği şekillendirecek bir yol haritasıdır. Atalarımızın bu bilge anlayışını bugün yeniden canlandırmak, toplumun ve devletin ortak refahını sağlamak için bir gerekliliktir.
Yeni nesiller, bu ilkeyle eğitildiğinde, bireyler daha bilinçli, toplum daha huzurlu ve devlet daha güçlü olacaktır. Çünkü insan, devletin kalbidir; insanın mutluluğu, devletin ömrüdür.