Tunay ŞEN

İman ile küfrün mücadelesi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir, esasen fıtratı gereği akılla donatılmış insan dünyanın hakimi olsa da bazen çok basit bir şeyi algılamaktan ve anlamaktan çok acizdir, bazen hased bazen kibir bu algılamayı geciktirir hatta bazen de tümüyle anlamaya mani olur.

Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı üzere Nuh AS hazırlıkları bitirmiş gemisini inşa etmiştir, aldığı vahi gereği yeryüzündeki hayvanlardan çifter çifter gemiye bindirmektedir, inananları da yolculuğa hazırdır, oradan geçmekte olan oğluna son defa tebliğ eder ki ” Oğulcuğum gel sen de kurtul” der, oğlu da “merak etme baba ben yüksek bir yere çıkar kurtulurum” cevabını verir.

İşte iman ile inkar arasındaki yaman çelişki böylece ortaya çıktı, bu nasıl bir aymazlık ve kibirdir ki insan babasına dahi inanmaz, ahiretini ve dünyasını böylece karartır. Şeytan aleyhi lain nasıl bir vesvese ile Nuh AS’ın oğlunu böylesi bir inkara sürükleyebilmiştir. Mevlana ne güzel söylemiş “yürü kalk bir Allah (cc) dostu ara bul ki Allah’a (cc) sen de dost olasın”
Maalesef ki Yaratcısını anlamada insanoğluna sadece aklı her zaman yetmez,“fikir” de gereklidir. Fikir olaylar ve objeler arasında muhakeme yeteneğinin olmasıdır, akıl ve fikir birlikte olgunlaşmış olmalıdır, birinin eksikliği diğerini de zayıflatır, akıl objeleri ve özelliklerini iyi tanırsa muhakeme etmesi de isabetli olacaktır. İşte bu muhakeme yeteneğine fikir diyoruz, akıl ve fikir ilişkisini anlamak için en iyi örnek, pahalı yükler taşıyan bir kervanı gözünüzün önüne getirin birbirine bağlı tek sıra olmuş yüzlerce deve. İşte bu develere akıl dersek en önde kervanı salimen götüren yolu bulan kısa boylu merkepte fikir’dir.

Akıl ve fikir ikilisinin uyumlu çalışması ile ilim ortaya çıkar, ilim de yine tek başına yeterli değildir, yanında mutlaka olmazsa olmazı irfan gereklidir, irfansız ilim sakıttır, eksiktir, bir örnekle açıklamak gerekirse bir üniversitenin ilim erbabı üst düzey bir profesörü ahlaksızlıktan yakalanır ve görevine son verilir, ilim sahibidir ama irfan sahibi değildir. Bu batıda bilinen bir tabir ve terim değildir, onlara sorsanız İrfanı Ahlak’la açıklamak isterler, fakat Ahlak yediden yetmişe herkese gerekli olan faydalı bir kuraldır. İlim sahiplerinden beklenen erdem ve ahlaka İrfan diyoruz, son söz ; irfansız ilim hep güdük ve eksiktir. Fakirler hayatlarını idame ettirebilmek için olsa gerek fikir etme yetenekleri çok daha gelişmiştir, keza Peygamber efendimiz zamanında da fakirlerden iman edenler Efendimizin çevresinde adeta bir halka oluşturmuştur. Zengin müşrikler haber gönderip etrafındaki yoksulları dağıtırsan bizde gelir sana biat ederiz diye kibirlerini ortaya koymuşlardır, Rahmet Peygamberinin böyle bir ayrıma tevessül etmeyeceğini sonradan anlamışlardır, kibir, fikr etmenin önündeki engellerden biridir.

Peygamber Efendimizin, ölüm döşeğindeki amcası Ebu Leheb’e neden iman etmediğini sordular, çünkü artık aşikar olmuştu ki Efendimiz Muhammed Mustafa SAV hak din İslamın peygamberiydi, Ebu Leheb açık sözlüdür, cevabı “iman edeceğim ama Kureyşin kadınları Ebu Leheb korktu da iman etti diyecekler” olmuştur, burada Ebu Leheb’in muhakeme yeteneğinin zayıflığına dikkatinizi çekmek isterim, Kureyş kadınlarının ne diyecekleri uğruna ahiretini heba etmiştir. Allah (cc) cümle Ümmet-i Muhammed’in inananlarını kibirden muhafaza buyursun inşallah.Amin.

Değerli Müslümanlar bir mübarek Ramazan ayına daha hep birlikte hazırlanıyoruz, Ramazan ayının bize getirdiği güzellikleri fırsat bilip dört elle hayıra ibadete sarılmalıyız, gündüz oruçla pişen, olgunlaşan müminler gece de teravihle gönüllerini şenlendireceklerdir, bu hallerinde esasen melekuta bir yaklaşım vardır.

Kadim Hindistan’da İslamın en parlak günlerini yaşayan Nakşibendi cemaatinin mensupları Şeylerine gelerek, günlerce aç kalıp pek az şekerli suyla beslenen Hindu Yogoların keramet gösterip  havada uçtuğunu taraftar topladıklarını anlatmışlardır, Şeyh Efendi kuşlarında havada uçtuğunu bunun çok makbul olmadığını ibadet ve takvanın müslümanlar için önemine işaret etmiştir, gerçektende Osmanlı zamanında ilim ehli gidip bu Hindli Yogoları yerinde incelemiştir, bir hücreye çekilen sadece kemikleri kalmış bu zavallı insanlar, dünya zevkleri ve yemeden içmeden uzaklaştıkları oranda da doğa üstü güçlere sahip olmuşlardır, duvarı delip geçene rastlandığı bile rivayet edilir, fakat yukarıda da anlatıldığı üzere maksadımız, Rabbimize ibadet ve taat esas olduğundan yüce dinimiz bu tip işlere kıymet vermemiştir, mucizeler kıt imanlı insanların işidir de denilebilir, veya inanmaya gönlü olmayan insanların bahaneleridir.

Peygamber Efendimiz mübüvvetini ilan ettiğinde inanmak istemeyenler hemen bir mucize getirmeli değilmiydi diyerek inananlara da bir şüphe vermek istemişlerdir, esasen mucize görseler bile inanmayacaklardı, insan fıtratını en iyi bilen Yüce Rabbimiz iki gün üst üste oruç tutmayı yasaklamıştır ki inananlar ibadete kuvvet bulsun. Hatta bütün bir seneyi de oruçla geçirmek de yasaklanmıştır, efdali bir gün oruç tutmak bir gün yemektir, aşırılık dinimizce hoş görülmemiştir, Diğer dünya zevklerini de Ramazan’da terk eden müminler melekut alemine yaklaşmışlardır, Bayram da keza Ramazanın ve üç ayların tacı ve süsüdür. Hasretler giderilir, barışmaya vesile olur, bir sevinç sarar her yanı. Allah (cc) oruçlarımızı kabul buyursun, işlerimizde kolaylıklar ihsan etsin inşallah, dünyada ezilen bütün müslüman kardeşlerimiz için de dualarımızı ve çabalarımızı eksik etmeyelim inşallah. Hayırlı Ramazanlar.
Tunay Şen.  18.06.2015

Reklamlar