Tarih: 22 Ocak 2019
Yazan: İbrahim Soytürk
Konu: Avrupa Birliği’nde fikirsel ve fili çatlama derinleşiyor.
Avrupa Birliği’nin geleceği açısından yeni yılın ilk ayı çok dolu geçti. İngiltere’nin AB’ye geri dönme yolu kapandı gibi. Bu yıl yeni bir halk oylaması (referandum) yapılsa ve halkın iradesi AB’ye geri dönelim dese bile, AB yönetimine göre, artık yol açık değil. Başbakan Tereza Mey “yeni bir halk oylaması Krallığın devlet temellerini ve sosyal bütünlüğümüzü sarsar,” şeklinde konuştu. Bu durumda 29 Mayısta İngiltere’nin AB’den ayrılması kesinleşti de “Brekzit öldü“ diyenler de var. Almanya lideri Merkel, “bu ayrılık anlaşmalı olacak” diyor.
21 Ocak’ta toplanan AB parlamentosu kürsüsünden okunan AB sekreterliği kararında yer alan “İngiltere’nin genç kuşakları gelecekte eski kıtaya dönme yolunu bulacaktır” sözleri alkışlandı.
Avrupa’nın sorunları yalnız “Brekzit” konusuyla bitmiyor.
2007’de başlayan ve bir türlü içinden çıkılamayan mali ve ekonomik bunalım çözümsüz sorunların temelinde yatıyor. 2007 Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne alındığı yıldır. O zaman Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) ve İstikrar ve İlerleme Ulusal Hareketi (II. Simeon Ulusal Hareketi) iktidarda, BSP Başkanı Sergey Stanişev Başbakan, BSP eski Başkanı Georgi Pırvanov ise Cumhurbaşkanıydı.
2004’te NATO’ya katılan Bulgaristan ilk kez Batı Dünyasıyla bu kadar yakın ve bütünleşme yoluna açılmıştı.
2007 yılı için aynı zamanda Bulgaristan’ın “Geçiş Dönemi”nin bittiği yıl da diyebiliriz, çünkü ülkenin ana damarları Rusya’dan sanki koparılmış ve batıya bağlanma operasyonu da neredeyse tamamlanmış gibiydi.
Bu arada 2018’de Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine bağlanma dönemi de bitti.
Bu iş için açılan karşılıksız finans musluklarının vanaları kapandı. Bu arada mali yetersizlik yüzünden Rus yapımı eski Varşova Paktı silahlarını yenileyemeyen Bulgaristan, ulusal güvenliğini güvence altına almak amacıyla ülkeye 4 Amerikan askeri üssü kurulmasına onay verdi. Amerikan askeri güçleri hiçbir masraf yapmadan gelip Bulgaristan’da üs kurdular.
Son 2 yılda Birleşik Amerika’nın Avrupa siyasetini değiştiren Başkan Donald Trump karşısında birleşik ve güçlü bir Avrupa Birliği görmek istemediğini defalarca beyan etti. Hatta o yine mali nedenlerle ve üye devletlerden beklenen mali katkı sağlanamayınca ABD’nin NATO’dan çekilme niyetini birkaç kez duyurdu. “Brekzit” de bu arada, eski kıtadaki bölünme, parçalanma ve ayrılma süreçlerini analiz edenler, fırsat buldukça AB’nin bir politik ve askeri olmaktan fazla bir ekonomik birlik olduğunu hatırlatıyor.
Aşılamayan mali ve ekonomi sorunların üstesinden gelmek için birkaç vitesli AB projesi önerdiler. Bu öngörü, Almanya, Fransa, Avusturya ve Belçika gibi ülkelere çekirdek grup demeye başlarken, Akdeniz devletleri sepetine İspanya, İtalya ve Yunanistan’ı koydular.
Doğu Avrupa ülkelerini de üçüncü vitese taktılar.
Bu üçüncü grup kendi arasında Macaristan, Polonya, Çek ve Slovenya dörtlüsünü oluşturunca, Bulgaristan ile Romanya sanki vites dışı kaldı. Tabloda çekirdek ülkeler anakent, kenar ülkeler de sömürge çizgileri belirdi.
Bulgaristan son yıllarda AB ülkeleri arasında ekonomik olarak en geri kalmış, nüfusunun yarısı gurbetçiliği seçmiş, halkın geliri en düşük, en sefil ve bekasız ülke durumuna düşmüştür. Bu arada Sofya hükümeti Brüksel komiserleri tarafından Bulgaristan’da ikamet hakkı ve Bulgar kimliği satan bir ülke olarak sert eleştirilere hedef oldu.
Yüzbinlerce vatandaşlık, kimlik ve pasaport satıldığı artık biliniyor. AB’nin Doğu’da güvenli kara sınırı olmakla övündüğü Bulgaristan’ın son yıllarda göçmen ve kaçak yolları işlettiği de raporlara girdi.
2018’de Avrupa Konseyi’ne 6 ay başkanlık yapan Bulgaristan, belki de kendini Balkan ülkeleri arasında yüzölçümü bakımından en büyük gördüğünden olacak, Batı Balkan ülkelerini NATO ve AB üyeliğine kazanma için etkin çabalar harcadı. Özellikle komşusu Makedonya ile anlaşıp yakınlaşma yolu açma amacıyla 2017 Ağustosunda anlaşma imzaladı. Ne var ki, Makedon kimliği, dili ve ortak tarih gibi konularda müzakereler ilerlemedi. Geçmişte Makedonları “Bulgar” ilan eden Sofya, Üsküp istatistiklerinde Bulgar nüfus kaydı olmadığı gerçeğiyle yüzleşince irkildi ve diğer Batı Balkan ülkelerindeki Bulgar azınlık haklarının tanınması siyasetine ağırlık verdi.
Öte yandan Makedonya Yunanistan’la da bir anlaşma (2018 Prespa Anlaşması) imzaladı. Kuzey komşusunu adını değiştirip Kuzey Makedonya Cumhuriyeti adını kabul etmeye zorladı. Atina’da bu anlaşmaya karşı çıkanlar “Makedonya Yunandır” sloganlarıyla tepki gösteriyorlar. Bu konuda Bulgar hükümeti dut yemiş bülbül gibi davranıyor.
İşbu çok boyutlu çelişkiler içinde Avrupa Birliği yeni bir yol ağızına geldi.
Bu yolun devamında iki seçenek var. Birisi, BİRLEŞİK VE BÜTÜNLEŞEN AVRUPA YOLU, ikincisi de VATANLAR AVRUPASI’DIR.
2007’de Bulgaristan sol güçleri Bulgaristan’ın Avrupa Birliği kapısını aralarken, ufukta yalnız BİRLEŞİK VE BÜTÜNLEŞEN AVRUPA geleceği vardı. Herkes için geçerli bir formüldü. İnsanlar beş on yıl sonra Almanya ve Fransa’yı ermeyi ve ekonomide geri kalmışlık, kültürel çöküş ve sefillik defterini kapamayı hayal ediyordu. Fakat bugün bu çember daraldı. Köklere dönme politikası öne çekildi. İngiltere’nin çekilmesinden sonra Almanya ile Fransa savaşlarla yüklü tarihin gömüldüğü 1963 ‘te imzalanan ikili Ahen Anlaşmasına dönüyorlar. Almanya Başbakanı Konrad Adenauer ile Fransa Cumhurbaşkanı Şarl de Golle Avrupa birliğinin temellerini o anlaşmayla atmıştı, şimdi Macron ile Merkel aynı yola devam etmek istiyorlar. Ne var ki, AB içindeki Bulgaristan gibi uç beyliklerine çekirdekte yer olmadığı görülünce, onlara vatanların Avrupası formülü bir seçenek oldu.
Bu seçeneğin belirmesinin nedeni ise, mali bunalım yıllarında, Avrupa ülkelerinde siyasi güçlerin sağ kayması, yeni milliyetçi aşırı akımlar belirmesi ve Avrupa Parlamentosundaki koltuklara daha kalabalık oturmalardır. Bunların başında Fransa’da Le Pen hareketi ile Almanya’da Almanya Alternatifi (AfD) gelirken, Bulgaristan’da da “Ataka”, “VMRO”, “Volya” ve “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” gibi 4 parti sahneye çıktı. Milliyetçi akım Avrupa ülkelerinin egemenliklerini ve ulusal politikalarını, merkezden bağımsız yürütmelerinden, AB’nin sadece ticaret ve ekonomik işbirliği dallarında kaynaşmaya yönelmesinden yana olduğunu gizlemiyor. Merkezden emir almak istemiyor.
Bu fikirsel kargaşa Mart 2019 AB parlamento seçimlerinde belirleyici olacaktır.
Artık azgın milliyetçilerin arasından ilk aday gösterildi. VMRO Başkan yardımcısı Angel Cambazki 2. kez aday gösterilirken aşırı milliyetçi ve ırkçı aydınlar yuvarlak masa topladılar. Cambazki, Gırmen köyünde 2017’de Çingene evlerini yıktıran kişidir, bu ay Voyvodinivi (Plovdiv) köyünde 25 ev yıktıran.
İkinci gelişim yolu yerleşirse, biz Bulgaristan Türklerini ve ülkemizdeki tüm diğer etnik azınlıkları ağır gelecek bekliyor.
Yeni durumun anlamında, Brüksel kararlarının uygulanması üye milli devletlerde zorunlu olmayacak, ulus devletler istediklerini yapacaktır. 1985 Helsinki senedinden bu yana imzaladığı uluslararası antlaşmaları – özellikle insan hakları, azınlık hakları gibi konularda – Anayasama ters düşüyor deyip uygulamayan Bulgaristan’da iç siyasette değişiklik olmayacak, çekenler çekmeye devam edecektir.
Bulgaristan’ı AB’ye sürükleyen HÖH-DPS gibi partiler “vatanların Avrupası” gibi konularda henüz açıklamada bulunmamıştır. Mayıs 2019 seçimlerine giderken bu konularda ciddi tartışma yapılması, insan hakları, azınlıkların doğal ve kolektif hakları, çok kültürlü bir politik sistem ve uluslararası antlaşmaların Bulgaristan’da da onaylanıp uygulanması, sistem değişikliği gibi konular yeniden değerlenmelidir.
Seçime doğru dizimizi izleyiniz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Paylaşmayı unutmayınız.