Tarih: 14 Ağustos 2018
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Eski yaralardan sonra gelişen kangren
Bulgar faşistlerinin günahtan korunma aklanma imkânı kalmadı.
2014 yılında Brüksel’le toplanan ve Bulgaristan’da halka karşı köpek gibi havlamaya başlayan VMRO (İç Makedon Devrim Hareketi), siyaset sahnesinde sol uçtan sağ ve sağ uçtan sola atlayan Moskof uşağı “Ataka” partisi ve ırkçı milliyetçiliğini sözüm ona “yurtseverlik” ardına gizleyen “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” ile ilgili“ bu partilerin üçü de FAŞİST” kararı alması unutulması imkânsız bir olaydır.
1945 yılında İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle Avrupa’nın birçok başkentinde “faşizme bir daha başkaldırma imkânı verilmeyecektir” kararı imza altına alındı. Fakat yıllar geçti, asırlar ve rejimler değişti ve birçok şey sözde kaldı, kâğıt üzerinde kalan kararlar uygulanmaz oldu.
Avrupa Konseyi’nin Bulgar faşist parti ve örgütleriyle ilgili kararları da sanki çöpe atıldı. Uygulanmadı.
Geçen hafta bizdeki faşist partilerden biri olan VMRO Başkan Yardımcısı ve 27 üye devletin ortak Brüksel parlamentosu milletvekili Angel Cambazki, “Bulgaristan Sosyalist Partisi, BSP, üyeleri hakkında hepsi kurşuna dizilmelidir!” dedi. Bu sözler, “a be, bizim faşistlerin toplam oranı % 9-10’u geçmez!” deyip iki seçim arası uzananların şekerlemesini kesti ve hepsine başkaldırttı.
Bu olay, biz Bulgaristan Türklerini ve Müslüman kardeşlerimizin hepsini olduğu gibi etnik azınlıkların da tümünü ilgilendiriyor.
Olayın ucu 72 yıl öncelere dayanıyor. 1946 Ağustosunda Bulgaristan İşçi Partisi (komünistler) Merkez Komitesi Geniş Oturumu (Plenum) Bulgaristan’ın Pirin Dağ Bölgesine Kültürel Otonomi (muhtariyet) /özerklik/ hakkı tanımıştı.
Makedon coğrafi bölgesi, Karasu (Struma) ve (Mesta) nehirleri vadilerinde ve Pirin Dağı eteklerinde, bugünkü Yukarı Cuma (Blagoevgrad) ve Köstendil illerini kapsamıştı. 1946 nüfus sayımında bu bölgede yaşayan 160 bin 541 kişi, 1956 yılında yapılan nüfus sayımında ise 178 bin 862 kişi kendilerini MAKEDON KİMLİKLİ olarak kaydettirmiştir.
Şu noktaya dikkat edelim.
1942’de Alman ve Bulgar askerileri Üsküp’e kadar Vardar Makedonya’sını ve Ege kıyılarını istila ettikten, Yahudi ve Çingene nüfusu trenlere bindirip Polonya’nın “Treplika” ölüm kampına gönderdikten sonra oluşan sert korku ortamında, Pirin Dağ Makedonları da aralarında hepsine Bulgar Çarlığı kimliği dağıtmıştır. Devlet nüfus kayıtlarında etnik Makedon nüfus yoktur.
Demek oluyor ki, Nazilerden destek alan faşist Bulgar Çar rejimi Makedonları kâğıt üzerinde Bulgarlaştırarak asimile etmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra durum 180 derece değişince, Makedonlar Makedon kimliklerini geri almış, okullarda Makedon dilinde eğitim öğretim başlamış, Makedon radyo yayınları başlamış ve Makedon dilinde gazeteler çıkmıştı.
Kendisi Makedon kökünden olan Brüksel Milletvekili An. Cambazki, Müttefikler Arası Savaştan (1913) ve Birinci Dünya Savaşından (1914-1918) sonra Ege ve Vardar boylarından gelen savaş kaçağı Hıristiyan nüfusun ve Bulgaristan’da yaşarken sözde Bulgar’lığı kabul edenlerin partisi olan VMRO adına Bulgar faşizmini savunurken, Makedonlara kültürel özerklik tanıyan Bulgar komünistliğinin devamcılarını 72 yıl sonra katletmek istiyor.
Halkımız “sonradan görmeden kork” demiştir.
Ben ise, “sonradan kudurandan” korkalım diyorum.
Bulgar Sosyalist Partisinin 2009’a kadar Başkanı olan, günümüz Avrupa Sosyalistleri PES Başkanı Sergey Stanişev’in vekil Angel Cambazki’nin Avrupa Birliği meclisinden hemen ve kayıtsız koşulsuz atılmasını istemesi gerekirken, susmaya devam ediyor.
Oysa Cambazki TV programlarında BSP ile ilgili şöyle dedi. “ Siz Bulgar toplumunun tortususunuz – terörist, cinayet suç işlemiş katillersiniz, halkına ihanet etmiş hainlersiniz. Tarih boyunca Bulgar halkının en büyük düşmanı sizdiniz. Bulgar halkına en büyük kötülüğü yapanlar siz – sosyalistler-siniz! BSP olmasaydı Makedon Ulusu olmayacaktı. Hepiniz kurşuna dizilmelisiniz!”
Olaya sert tepki gösteren BSP Lideri Kornelya Ninova, Avrupa Parlamentosuna bir mektup göndererek, An. Cambazki’nin AB parlamentosundan uzaklaştırılmasını ve sözlerinin dikkate alınmamasını istedi.
Bulgar meclisinde 2. Siyasi gücün temsilcisi olan Sn. Ninova, iktidar ortaklarından biri olan VMRO Başkan Yardımcısının “Makedonya milleti olmasından sözde sorumlu oldukları için, sosyalist parti üyelerinden hepsinin kurşuna dizilmesinin istendiğine” vurgu yaptı. Ninova mektubunda, Hitler Almanya’sının karanlık yıllarında Avrupa’da ve Balkanlarda işgal halkındaki halkın unutulmaz çekilerine de işaret etti.
BSP Başkan Yardımcısı Kiril Dobrev ise TV Programına çıkarak, “Söylenenleri işittikten sonra, benim için, VMRO diye bir şey kalmamıştır! Canbazki, sen bir kölesin! Makeonculuk sizin için geçim kaynağı ve Sofya meclisinde 20 sandalyeye götüren yoldur!” dedi.
12 Ağustos günü milletvekili Ençev Bulgaristan Başsavcısına gönderdiği mektupta aynen şöyle dedi:
“Sayın Başsavcı,
Bu yılın 12 Ağustos günü, VMRO partisinden, AB meclisi milletvekili Angel Cambazki, Balkanlarda eskiden meydana gelen bazı tarihi olaylarla ilgili olarak, bir siyasi gücün üyelerinin kurşuna dizilmesini isteyerek, uygar bir toplumda hiçbir koşulda olmaması gereken bir suç işledi.
Cambazki, hükümetin bugün izlediği Balkanlar siyasetine muhalif olan herkesin de yok edilmesini istedi.
Sayın Baş Savcım,
Toplumsal düzen ve kişisel güvenliğin güvence altında bulunduğu bir hukuk devletinde yaşadığımızı dikkate alarak, Angel Cambazki’nin toplu cinayet tehdidi ihtiva eden sözlerinden dolayı ceza yasasına dayanarak sorgulama talebiyle içeri alınmasını istirham ediyorum.”
Siyasi tatil ayında toplum kaynamaya devam ediyor.
Anlamakta zorlandığımız noktalar var:
2017 Martından beri Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Başkanı Mustafa Karadayı, VMRO da aralarında, sözüm ona “Yurtsever Cephede” birleşen üçlü faşist gücün hükümetten atılmasını defalarca istedi. İstemesi güzel ama bu yönde adım atmadı. DPS Milletvekili Peevski’nin imtiyaz sahibi olduğu Bulgarca 9 gazeteden hiç biri faşist basına, “Alfa” ve “Skat” gibi Türk ve İslam düşmanı TV programlarına ateş açmadı.
HÖH partisi, aşırı milliyetçi ve faşist “Ataka” partisi kurulmasına 1 600 000 levayı ne sebeple ve kimin baskısı sonucu verdiğini hemen açıklanmalı! Açıklamadı. Ve iki, 1992 yılında HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan VMRO partisi yönetimi tarafından Pirin Dağ eteklerindeki Bansko’daki bir Dağ Evinde VMRO parti yönetimi tarafından “Altın Onur Nişanı” ile ödüllendirildi. Bu ödüllendirmenin gerekçesi nedir?
En büyük düşmanlarımızdan, ırkçılardan ödül almak ne anlama geliyor. Bu mutlaka açıklanmalıdır…
Bununla birlikte, asla unutmamamız gereken bazı başka gerçekler de var:
VMRO, 1902’de Sofya’da kurulmuş olsa da 1944’e kadar mahkemede tescil kararı yoktur. İşlediği en ağır katliamlarından bazıları şunlardır:
Bulgar Halk Çiftçi Partisi Başkanı ve Başbakan Aleksandır Stanboliyski’yi (1923) elini kolunu başını keserek vahşice öldürdüler; Başbakan Stefan Stambolov’u (1894) başını baltayla ikiye yararak öldürdüler; Bir çok bakan ve devlet görevlisini kurşunladılar. Tutuklanıp yargılanması gereken kimseler varsa onların başında VMRO katil tayfası gelmektedir.
1913’te Pirin Bölgesi Müslüman Pomaklarının Hıristiyanlaştırılmasına, Bulgarlaştırılmasına ve topraklarından kovulmasına da “VMRO soyguncu çeteleri” çok faal katıldı. Çok Müslüman katlettiler. Camileri kilise yaptılar, minare yıktılar. Katliamlar işlediler. Etnik temizlik yaptılar. Bu cinayetlerin hiç birinin hesabı verilmemiştir. Elleri hala kanlı çetecilerin hükümet yönetiminde, mecliste işi olamaz!
VMRO, 1925 ve 1934 askeri ayaklanmalarda katliam olaylarına faal katılmıştır. Bu parti, 1944’te yasaklanmıştı. 1990’a kadar başkaldıramamıştı. 1990’dan sonra, sahte demokrasi ortamından yararlanarak, dernek ve kulüpler şeklinde yeşerip, faşist ve aşırı milliyetçilikle iktidara tırmandı.
Pomakların 1972’de ve Türklerin 1984-1989 isimlerinin değiştirilmesi, dil ve dinlerinin yasaklanması, baskı ve terör uygulanması döneminde azgın düşmanlık etkinliklerine aktif katılanlar VMRO ayrımcılık ve faşizminde buluşarak siyaset meydanına çıktılar.
26 Mart 2017’de (son erken meclis seçinde) Bulgar Türk sınırında seçmen otobüslerini durduranlar bunlardır. Yaşlı seçmen kadınları otobüsten indirip tartaklayanlar onlardır. Yine Yargılanmadılar. Angel Cambazki de aralarındaydı. Türk düşmanlığına basarak iktidara tırmanan bu 3 partinin üçünün de iktidardan hemen sökülmesi, hemen yasaklanması, TV programlarının ve gazetelerinin yasaklanması ve ofislerinin kapatılması en acil gündem sorunudur. BSP partisine şu şerefsiz saldırılardan sonra bir anti-faşist buluşma ve cephe kurulması ihtiyacı çan çalıyor.
Memleketimizin faşistler tarafından yönetilmesine tahammül edemeyiz. Kendi Makedon kimliklerini reddeden boyalı Bulgarlara harman boş bırakılamaz. Bulgar yurtseverliği ardına gizlenenler ihanetin ters yüzündeki hainlerdir. Onların hainliği ulusaldır. Ahmet Doğan ve etrafındaki Türklükten utananlar da aynı tiplerdendir.
Bu olaylar Türk kimliği davamızın ne kadar önemli, anlamlı ve yüce bir dava olduğuna yeni kanıtlar veriyor. Olaylar çığırından çıkmıştır. Cambazki gibi tımarhanelik siyasetçilere yeni seçimlerde asla oy verilmemelidir. Bulgaristan’ı onurunu beş para eden bu faşist kopeklerin (kopillerin) yeri siyaset çöplüğüdür.
Bulgaristan’ın yeni siyasetçilere, yeni liderlere ihtiyacı var.
Öteki halk ve etniklere, halk topluluklarına karşı günah yüklü bir vicdanla siyasetçi olunamaz! Bir siyasetçi, kişisel ve ortak kimliklere, insan haklarına, adalet ve hürriyetlere yumruk sallayamaz! Sallamamalıdır! Etnik Kimliği uğruna mücadele edenlere küfredemez! Etnik ve ulusal kimlikleri inkâr edemez. Yok sayamaz…
Okul kapılarına “Sen Türk’sün, sen Çingenesin bu okula kayıt yaptıramazsın!” yazısı asamaz’ Irkçılık yapamaz. Ayrım siyaseti savunamaz! Halk topluluklarına “sürü” diyemez! Bu kişilerin hukuk tahsili görmüş olsalar bile siyasette yerleri yoktur.
Bulgaristan siyasetinde huzur olması için siyaset adamlarının akıllı ve zeki olması da artık yeterli değildir. Çünkü 21. Yüzyılda akıl ve zekânın halkın emeğini soymak, hakkını çalmak ve zulüm uygulamak için kullanıldığına tanık oluyoruz.
Modern siyasetin temelinde, moral, halka bağlılık ve ahlaklı olmak yer almalıdır.
Modern ahlaksızlığın bir özelliği de etnik azınlıklardan birkaç kişiyi yemleyip besleyerek kitleye baskı ve amansız sömürü uygulanmasında izliyoruz. Bu yöntemlerin adalet ve demokrasi ile ilişkisi yoktur.
Toplumun her bakımdan güvenilebilecek temiz yürekli alnı açık öncülere ihtiyacı var. Özü sözü bir dürüst liderlerin ortaya çıkmasını bekliyoruz.
Sonuç:
Bulgaristan’ın en önemli sorunu azınlık haklarının tanınmamasından kaynaklanıyor.
Bu örnekte Makedon kardeşlerimizin asimile edilmesinden doğan sorunlara baktık. Yeni olaylar bir iç savaş açacak nitelikte, hele de Makedonya Cumhuriyetindeki kimlik mücadelesi, devlet adı, anayasa değişikliği, NATO ve AB üyeliğine zorlanma ve komşu ülkelerdeki Makedonların gelişmelere seyirci kalmak istemeyişleri çok büyük olaylara gebe izlenimi doğuruyor. Biz hepimiz Bulgaristan’da azınlık haklarını, vatandaş kimliğini, sivil toplumda adalet ve eşitlik arayanların saflarındayız.
Davamız ortaktır.
Faşistlere Bulgaristan’da ve Avrupa’da nefes aldırmak günahtır…
Okuduğunuz için teşekkür ederim.