Raziye Çakır
Konu: Güzel şiirler zor günlerin eseridir.
Yaratan renkleri yaratırken siyahı unutmuş. Nede olsa yaratığım diğer temel renkler birbirine karışacak ve yeni bin bir değişik renk doğacak, diye düşünmüş olabilir.
Bizim oralarda ya da buralarda hangisi hangisine dolaşmış bilmem ama ihanetin rengi olarak SİYAH ortaya çıkmış. İnsanların birçokları hatta önce karayı kara diye ardından da adı güzel diye siyahı sevmişler.
Çağlar değişirken, temel renkler bir uygarlıktan ötekine yuvarlanırken siyahı da beraberinde taşımışlar. Git gide gözü aşılan insanlar karanlığın içinden ihanet çıktığını, ihanetten hezimet doğduğunu ve hezimetten de bugünkü dilimizde TAŞKAFA dediğimiz modern tipler yaratılabildiğini ve yakın tarihe kadar onlara MANKURLAR dendiğini öğrenmişler.
Öğrenmekle de kalmayıp birçok uyarı şiiri, lanet destanı ve uyandırıcı ve koruyucu öykü yazmışlar, okumuşlar ve sonunda insanın en büyük darbeyi en yakınında olandan aldığı sonucuna varabilmişler.
Türkiye tarihinde yaşanan en acı, en kanlı ve karanlık İHANET olan 15 Temmuz gecesini 16 Temmuz ufkuna bağlayan destansı facianın tekrarlanmaması dileklerimle MANKURLAT şiirini seçtim.
MANKURLAR
- Burhanettin Akbaş
Bir deri deyip geçme Colaman
Düşmanın verdiği sudan içme Colaman
Unutursun ananı atanı
Unutursun Kutlu Dağ’da yatanı
Unutursan bayrağını, vatanı
Aman Colaman, içme yanarsın
Aldanırsın, düşmanlara kanarsın
Mankurtluğun sonu vahşi esaret
Bozkırların efendisi
Bozkurt ruhuna yakışırdı hürriyet
O bozkurtlar köleliği bilmezler
Ölürler de milletini silmezler
Kölelerin ruhu toktur Colaman
Ve tarih seyreyledi, seni yazdı
Eşindeki ne kopuzdu, ne de sazdı
Başındaki yaralar günden güne azdı
Sen ölürken öldürürsün
Vatanını böldürürsün
Düşmanları güldürürsün Colaman
Seni bizden kimler aldı
Yüreğini kimler çaldı
Ak bulaklı dağların gitti
Salkım salkım bağların gitti
Ak pürçekli anan yandı narına
Ne bakarsın Kutlu Dağ’ın karına
Başta duran akıl gitti Colaman
Vatan için gerektir bozkurt yürekler
İncelmeye gelmez ki güçlü bilekler
Çağır Borkurt ruhunu, bu sesi Tanrı duysun
Türk’e bakıp “benim ordum budur” diye buyursun
Yine büyük millet olalım
Gök gitsin, kızıl çıksın düşmana
Bengü taşlar dikelim al bayraklı, gök bayraklı vatana.
Mankur kavramını dünya edebiyatına büyük Kırgız yaratıcı Çingiz Aytmatov taşımış. Çin giz Han’ın savaşlarda esir aldığı esirlerin saçını kazıtıp başına deveboynu derisi geçirerek TAŞKAFALI HAİN yaratma işini büyük bir ustalıkla anlatır.
Ne yazık ki, asırlar birbirini kovalarken develerin sayısı ve boyun derileri azaldığından olacak, yeni yeni taş kafa kişi, taş kafa ulus ve taş kafa halk yaratma yöntemleri zenginleştikçe zenginleşmiş. Günümüzün bu işlerin en büyük taşeronu Feytullah Gülen 15 Temmuz 2016 gecesi siyah cin boyasını salıverdi. 1952’lerden beri toplayan bir çıbanbaşı patladı ve akarken toplumu yok etmek istedi.
Bugün geldiğimiz noktada, tarihin hiçbir devresinde olmadığı kadar millet yapımız çözülme, kademe kademe yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirilemişti.
Çünkü Türk millet yapısı ve bunun siyasi, idari kurumu olan Türkiye Cumhuriyeti devlet kurumu, içerden ve dışarıdan, PKK, FETÖ-cu ve paralelci teröristlerden gizli ve iyi planlanmış, çok yönlü olarak kuvvetlendirilmiş, toplumun her hücresine sızmış projelerle bombardıman altına alınmıştı.
15 Temmuz gecesi tankları çıplak ellerle durduran halkımızın dünyaya verdiği örnek budur. Türk halkının yasal savunma hakkını kullanması kutsaldı.
Darbeye geçit yok!
MANKURLUĞA geçit yok anlamındaydı.
Büyüklüğümüzün bayrağı oldu.
Hepimiz gördük ki, iç ve dış düşmanlar – imamlar, kimi yüzbaşılar, olası albaylar ve bazı generaller Türkiye’yi Mankurtlaştırılmış köleler ülkesi haline getirmek amacıyla son derece modern, şeytanca, akıllıca çalışmalar yürütmüştü. Türk milli yapısını, Türk devlet kurumunu, cumhuriyetimizi koruyacak, ayakta tutacak hatta geliştirerek devam ettirecek dinamikler, kurumlar, değerler, kişi ve topluluklar gittikçe zayıflatılmış, halkın yenilmez iradesi dışında neredeyse her şey pes edilmişti.
O bakıma, Türk milleti, 79 milyonumuz omuz omuza verdi. Al bayrağımız altında toplandı.
İhanetçileri lanetliyor.
Ruhsuzlara idam cezası istiyor. Var olma mücadelesine taze kan topluyor. Bu direnişlerin içinde biz Bulgaristanlı, Balkanlı soydaşlar da varız.
Üzülerek yazıyorum, olayın özünü yeni yeni kavrayabiliyoruz. Koyulaşan karanlığı yeni yeni duyarlıyız. Göçmenliği sırtımızdan atarken birçok şeyi fark edememişiz. Oysa, Türk milli varlığını yok etme süreci daha annemiz bizi beşikte sallarken başlamış!
Derinlerden ve sessizce, hissettirilmeden, yavaş yavaş karartıldığı için dünyamız, biz soydaşlarda dahil, büyük kitle farkına varamamışız, hatta derneklerimiz ve yurtsever siyasetçilerimizden gelen ciddi uyarılarla bir yere kadar hep alaya almışız, onları küçümsemişiz, hiç bir şey olmaz diyerek ince alaya almışız.
Artık tuzakların derinliği ve karanlığın koyuluğu ortaya çıktı. Gafil avlandık. Karşımıza çıkanlar mankurt imam, mankurt aydın tipi, mankurt pilot, mankurt subaylar, mankurt savcı ve yargıçlar ordusudur. Hainler devlet tepesine tırmanırken zaman zaman soluklanabilirler, istedikleri an duraklayabilirlerdi, fakat artık yokuştan yuvarlandılar ve hiç birine durak yok ve olamaz!
Sanki her an aramızda değillerdi! Mavi gökten inip dünyamızı karanlıklarda boğmak istediler.
Ama boğmadılar.
Biz, karanlığın düşmanlarıyız ve nöbet başındayız, her akşam dimdik ayaktayız. Cumhurumuz yeter tamam diyene kadar buralardayız.