Levent RASİM
Milli çıkarlar ve Bulgaristanlı Türkler.
Yeni Bulgaristan tarihinde en önemli sorun milli çıkarlar ve milli azınlıklardır. Bu iki ilkesel sorunun çözülmesi, onlara kuşkulu bakılması veya ret edilmeleridir.
İlerlememiz ya da duraklamamız bu iki sorunun çözümüne bağlıdır.
Milli çıkar nedir?
Kaç çeşit milli çıkar vardır?
Milli çıkarlar hangi terazide tartılır?
Hangi iğne deliğinden geçer.
Milli çıkarlar neden değişir?
Bütün halkların, ulusların ve etniklerin milli çıkarı vardır.
Bir yere kadar olmak üzere, insanların milli çıkarlara olan yaklaşımı onların, kimliğini, onurunu, birlik ve beraberliğini veya parçalanmışlığını, vatan sevgisini veya hainliği belirleyendir.
Milli çıkarların tanımı olan ülkelerde, ihanet edene ölüm cezası kesilir. İdam cezaları “Halk adına!” infaz edilir.
Ben askerlik yapmadan yetişen kuşaktanım. Bulgaristanlıyım. Bizim kuşak, milli çıkarlara bağlılık yemini etmedik. Neden yemin etmedim? Çünkü yemin edecek yer bulamadım.
Hele 1984 – 1989 olaylarından ve “Büyük Göçten” sonra her şey karıştı ve burada kimsede herhangi bir değer üstüne yemin edecek yürek kalmadı.
TRT Haberden işittim. FETÖ hainleri, sınav sorunları çözümünü vermezden önce, örencilere “Feytullah Gülen için ölür müsün?” sorusu soruyormuş. “Evet” deyene cevaplar veriliyor ve hayat kapısı açılıyormuş.
Okulda bize Bulgar milli çıkarlarının kıstası Vasil Levski dendi. Bizde milli çıkarların sembolü olarak o tanıtılırdı. Çıkan son kitaplar, onu Rus yanlısı bir Bulgar Papazın ((Pop Krıstü) ele verdiğini ve tutuklanmasına, dolayısıyla yargılanmasına ve ölümüne sebep olduğunu yazdı. Bu eserler artık kitapçılarda satılıyor. Ne ki, bu yeni savlar henüz tarih kitaplarına işlenin yargı değerlerini değiştirmedi. Genelde okutulan tarih kitapları 1944’ten sonrasını ele almadığı için öğrenciler, gençler yeni dönem tarihini bilmiyorlar. Genç kuşak Bulgaristan Türkleri ise öz tarihlerini hiç bilmiyorlar. Çıkan son kitaplarda yalnız Ahmet Doğan’ın hayat öyküsü anlatılıyor. Kimilerine göre o bir hain, diğerleri ise para karşılığı haini kahraman olarak anlatıp, kafa karıştırıyorlar.
Levski, Bulgar halkının Osmanlıdan ayrılma mücadelesini örgütleyen havaridir. Bulgar milli hareketinin programını da kaleme alan komita başı bağımsız ve egemen Bulgaristan Cumhuriyeti hayalini alevlendirmiştir. Bulgaristan halkı milli davanın kutsallığına saygı duyar. Ülkenin birçok yerinde anıtı dikilen Vasil Levski her yıl devlet törenleriyle anılır.
Levski’yi ele veren Papaz Kristö ne istiyordu? O, Osmanlıdan ayrıldıktan sonra bir bağımsız ve egemen Bulgaristan Cumhuriyeti kurulmasına karşı olup Rusya Çarlığına bağlı bir Bulgar eyaleti oluşturulması davasına hizmet ediyordu. Bu iki kavram, birbirinden kökten farklı siyasi savaşım çizgisi sergiler. Birbirine bağdaşmaz zıt olan bu iki yaklaşım ve anlayış Bulgar ulusal uyanışında ve milli kurtuluş mücadelesi hedeflerinde bir şaşılık olduğuna kanıttır. Bizim Deliorman Türkçemizde “şaşa”, gözleri birbirine az uzak veya az yakın olmak üzere ayrı yönlere bakan insanlar için kullanılır. Şu bir gerçektir. Olaylar Bulgarların Osmanlıdan ayrılıp kendi devletlerini kurma davasında bir şaşılık yaşandığını içerir. Bu ikilik hainlik doğmuş, kurbanlar almıştır. Milli çıkarları farklı tanımlayan, farklı belirleyen ve farklı hedeflere yönelten ikilik birçok kavgayı sergileyen neden olmuştur. Ne yazık ki Bulgar tarihi boyunca bu belirsizlik aşılamadığı gibi iç ve dış siyaset belirleyen en önemli faktör olmuştur.
138 yıldan beri değişerek yol alan durum ortadadır. 6 Kasım 2016 Cumhurbaşkanı seçimleri ve halkoylaması bir NATO ve AB üyesi olan Bulgaristan’da bu ilkesel gerçeği bir daha su yüzüne çıkardığı gibi, milli çıkar anlayışındaki ikiliği, parlamaya devam eden bir yanardöner gibi dünyaya bir daha gösterdi. Bu siyasi olgunun şimdiki belirtisinde şiddetli bir Türk ve Türkiye düşmanlığı olduğu da dikkati çekiyor.
Düşündüklerimin özeti şudur: Bulgaristan Cumhuriyeti kurma davasında önder ve öncü olan V. Levski 19 Şubat 1873’te öldü. Ölümü, intiharı, onu ele veren, ona idam cezası kesen Bulgarlardan utancından kendi canına kıyması ya da bir yalan olan darağacı olayı, bir yok olma biçimi olarak önemli olduğundan fazla, egemen bağımsız Cumhuriyet ya da bir Rus eyaleti olma arasına çizgi çizmiş olmasıdır. Yıllar içinde bu çizgi bir milli kavga çizgisi olmuştur. Olay sinsilik ve hainliğe kapı açmıştır. Milli olma ölçütü olan Levski bir dava sembolüdür. Ülküsüne olan münasebet bugün de çok önemli olduğu Bulgar siyasetininde milli olanı belirleyen bir ölçü olmaya devam ediyor. Şunu hatırlayalım.
1878’de bağımsız ve egemen cumhuriyet kurma hevesiyle Osmanlı’dan kopanlar, kısa ömürlü Radomir Cumhuriyetini 1918’de ilan ettiler. Bulgaristan Halk Cumhuriyeti tâ 15 Eylül 1946’da kuruldu. 1992’de Bulgaristan Cumhuriyeti oldu. Yani Levski’ nin özlemi kısmen de olsa ancak ölümünden 45, 68 veya 119 yıl sonda gerçekleşebildi. Bugünde tam bağımsız ve egemen olmadığımızı savunanlar çok kalabalıktır. Çünkü Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Rusya’nın devamı olan Sovyetler Birliği’ne tamamen bağlıydı. Hatta az kalsın Pop Kristön’ün hayali olan Rusya eyaleti olma özlemi, 16. Sovyet Cumhuriyeti olma arzusuyla kapıdan döndü.
Demek istediğim bizde kurulan cumhuriyetler “egemen ve bağımsız” olarak kuruldu. Bizimki öyle bir bağımlılıktı ki, 1956’da Rus tanklarının Macaristan’ı işgali alkışlandı. 1968’de Çekoslovakya “baharını” birlikte ezdik. Yani 1946’da ilan edilen cumhuriyet Levki’yi ele veren ve Bulgar milli davasında ihanet eden Rusofil Popaz Krıstü’nün hayaliydi. Milli tarihimizi belirleyen ve her adımımıza kıstas olan bu gerçekler, aslında her şeye denektaşı oldu. Milli çıkarımızın bu olamayacağını savunanlar hep tutuklandı, zulüm gördü. Günümüzde ülkemizdeki bunalımın temel nedenlerinden yine bu çarpıklık olmaya devam ediyor.
Olay şöyle anlaşılmalıdır: Her ip her iğne deliğinden geçmez. Bulgaristan milli çıkarları eğer bir iğne deliyse ve tüm vatandaşlar ipini bu delikten geçmesi şartı varsa, tarihsel durum çok karışık, karman çorman ve değişkendir olduğu ortadadır. Çinki Bulgar Anayasası’nda milli çıkarların tanımı yoktur. Milli çıkarlar tanımı olmayan şimdiki Anayasa soruna çözüm getiremez. Bu bakıma Mart 2017’de yapılacak seçimlerde olağan halk meclisi değil, Büyük Millet Meclisi seçilmesi ve kabul edilecek yeni bir Anayasa’da temel maddelerden birinin MİLLİ ÇIKARLARIN TANIMI olması önerilerini destekliyoruz. Bu Anayasa’da yer alacak çok önemli ikinci madde ise, Bulgaristan’ın tek uluslu bir devlet olduğu savını, BULGARİSTAN ÇOK ETNİKLİ BİR HALKTIR ilkesi olmalıdır. Bu değişiklik yapılmadan Bulgaristan demokrasi, adalet ve ilerleme yoluna giremez.
Olaya, bir de 17 Aralık 2015 açısından bakmalıyız. Hak ve Özgürlükler Partisi’ni (DPS) bölen bir) milli çıkarlara, iki) Bulgaristan halk bileşimine bakış açısıdır.
Görüldüğü üzere, 17 Aralık 2015 Bulgaristan iç ve dış siyasetinde, özellikle etnik azınlıklar politikasında, Türkiye Cumhuriyetine, NATO ve Rusya’ya olan yaklaşımlarda yeni bir başlangıç oldu. Her şeye yeni bir anlam kazandırdı. Yani bir bakış açısı ortaya çıktı.
Biz Bulgaristanlı Türkler, iki komşu olan Bulgaristan ve Türkiye’nin aynı askeri pakta üyeliğinden kaynaklanan ortaklığı, siyasi hedef birliği doğacağını umut etmiştik. Avrupa Birliği ortaklığında kenetleniş buluşacağımızı bekliyorduk. Oysa ne oldu, AB Genel Kurulunda 24 Kasım 2016’da Türkiye Cumhuriyeti’nin AB üyeliğinin şimdilik “dondurulması” en coşkulu alkışlayan Bulgar millettekiler oldu. T.C. Başbakanı Yılmaz’ın “bu işten siz çok zararlı çıkarsınız” sözleri kulağa küpe olmalıdır.
Ne ki, bundan tam bir yıl önce Türkiye Silahlı Kuvvetleri “CU–24” uçağını düşürdüğünde NATO içinde, Türkiye’de, müttefik Bulgaristan’da derin bir gerilim yaşandı.
NATO mato neymiş, bir Rusya’ya karşı hiç kimseyle bağlaşıklık etmeyiz havaları esti.
Çar III. Boris’in 28 Ağustos 1943’te ölümüne sebep olan “Ben Rusya’ya karşı Bulgar Ordusu gönderemem”sözleri hatırlandı. NATO hava kuvvetlerine dahil olan, Bulgar “MİG 29” savaş uçaklarıyla nöbet seferi yapan askeri pilotların, “onarılacak uçakların motorları Rusya’dan alınmazsa, uçmayız” tepkisi baş gösterirken, Hava Kuvvetleri Baş Komutanı General Radev yeni Cumhurbaşkanı seçildi.
Her şey yerli yerindeymiş gibi görünse de, bir hayal olan yön değiştirme süreci tuttu.
Avrupa sosyalistlerinin PES ortaklığından, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Başkanı Kornelya Ninova ile Bulgaristan’ın Yeni Gelişim Alternatifi Partisi ABV Başkanı Georgi Parvanov Moskova’ya gidip “Bulgaristan’daki çıkarlarınızın koruyucusuyuz” sözleşmesi imzaladılar. 2017 baharında erken seçimlerden sonra iktidar olmayı hayal ediyorlar artık ve NATO’dan çıkma vaadinde bulunduklarını da gizlemiyorlar. “Siyasette sağ sola dönenler sonunda başı döner ve yere düşerler” bir atasözüdür ve kendi başımıza gelmesini hiç istemeyiz. HÖH güruhu ve fahri liderinin KGB temsilcilerine Bulgaristan Türkleri hakkında bundan 30 yıl önce verdiği son sözün ne olduğu henüz açıklanmadı. En büyük sırlar yakın geleceğin sürprizi olursa şaşırmayalım.
Kuşkusuz bu gelişmeler birçok kişinin daha suskun olmasına ve daha derin düşünmesine neden olurken, Bulgar milli çıkarlarının iğne deliği değişti. Emekli subay derneklerinin, Rusofil tabakanın yıllardan beri ülkeyi NATO, Avrupa Atlantik yönelim ve Avrupa Birliği’nden koparıp çifte düğümle Rusya’ya bağlama istedikleri artık su yüzüne çıktı. Hatta “meclisteki tüm milletvekillerini ya da memleketi baştanbaşa satın alma “gibi stratejik hesaplar yapıldığı ve yüzlerce kişinin, çok önemli iletişim araçlarının yıllardan beri bu yönde çalıştığı ortaya çıktı. “Bağımsız, egemen cumhuriyet” davasının da 138 yıldan beri temel milli dava olarak biçimlenmesine rağmen, pek derin kökler salamadığı, siyasi kafanın ayçiçeği gibi güneşe bakmayı alışkanlık ettiği gözden kaçmadı.
Bu koşullarda milli çıkarlarla ilgili şöyle bir durum ortadadır
Rus okulları açıldı. Karadeniz sayfiyeleri, Varna’nın % 50 Ruslara satıldı. Kamçıya ırmağı deltasında Rus Gençlik Kampları boy attı. Rusça radyo ve TV programları yayın yapıyor. Rus gazeteleri Bulgarca çıkıyor. Tüm bunlar Bulgar milli çıkarlarına ters düşmüyor mu? Rusya’ya bağlı TİM gibi büyük ahtapot holdinglerin ülke ekonomisini boğazlaması ve ülkemize Rus çıkarlarını betonlaştırması Bulgar milli çıkarlarına uygun mu? Moskofçu olduğunu kimseden gizlemeyen, TV, radyosu ve gazetesi olan “Ataka” partisinin NATO’dan ve AB’den çıkmamızı istemesi Bulgar dış siyaset yönelimine uygun mu? Meclis kürsüsünü ele geçiren milliyetçi ırkçıların istekleri ile Bulgar milli çıkarları arasında kesişme ya da örtüşme çizgisi var mı? Olabilir mi? Milli çıkarlara uygunluğu gözeten organ hangisidir?
Şu an askeri, ekonomik ve kültürel müttefikimiz olmayan Rusya memleketimize bu kadar çöreklenebilirken, bu gelişmeler ulusal bütünlüğümüzü parçalarken, bağımsızlığımız ve egemenliğimiz gündem olurken, Türklerin ve diğer Müslümanların hak ve özgürlüklerine bu saldırılar neden? Ülkemize dolan yabancılara ve özellikle Ruslara Türklerden ve Çingenelerden daha fazla haklar tanınması milli çıkarlarımıza uygun mu? Ruslar ülkemizi ele geçirirken sığınmacılara karşı düşmanlık neden?
Milli menfaatler iplerinin farklı iğne deliklerine takılı kalması milli çıkarlarla çelişen farklı sorunlar doğuruyor ve doğuracaktır. K. Ninova ile G. Parvanov Kremlin’de “menfaatlerinizin Bulgaristan’daki savunucusuyuz” sözleşmesi milli çıkarlarımıza yüzde yüz ters değil mi? Ankara ile böyle bir sözleşmesi olmayan DOST partisinin sürekli saldırılara hedef olup lanetlenmesinin anlamı nedir! Milli menfaatlerin iki arşını olabilir mi? Yoksa Bulgar milli çıkarları daha Levski ve Papaz Kristö zamanında şaşa doğduğundan ve ömür boyu hiçbir şeyi doğru dürüst görebilme ve değerlendirme yolu bulamayacak mı?
Yoksa dünya siyaseti değiştikçe Bulgar milli çıkarları değişmeye devam mı edecek?