Yazan: Nevzat ÖZTÜRK, İlahiyatçı, Eğitimci Yazar

İnsanoğlu var olduğu günden itibaren birbirleriyle rekabet, çekişme ve üstünlük kurma mücadelesi hep olagelmiştir. İlk insan, Hz. Adem (as)’ın oğulları Habil ile Kabil kıssası bunun müşahhas örneğidir. Habil ve Kabil olayı tarihte ilk kan akıtılması; çıkar ve üstünlük kurma mücadelesinin insanı kardeşinin öldürmeye kadar götürebileceğininim de göstergesidir. İnsanların birbirlerine karşı üstünlük kurma mücadelesi savaşları da beraberinde getirmiştir. Savaşlarda taraflar ne pahasına olursa olsun üstün gelmeyi gaye edindiğinden, sonuca götürecek bütün yollara başvurmuşlardır. Üstünlük mücadelesinde en önemli araç muhabere (haber alma) faaliyetleri olmuştur. Diğer anlatımla istihbarat (casusluk) faaliyetleri insanoğlu ile birlikte var olmuştur. Dolayısıyla Hz. Peygamber döneminde de istihbarat faaliyetlerinin olduğu da bir gerçektir.

İnsanoğlu yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. Birlikte yaşamak mecburiyetindedir. Sadece kendisi ile değil etrafındaki tüm canlılarla birlikte yaşamaya mecburdur, bu durum da onu etrafındaki her şeyden haberdar olmaya mecbur kılmıştır. Bir taraftan doğayı tanıma, etrafına hâkim olma ve hükmetme duygusu sürekli etrafından haberdar olmaya sevk etmiştir.

İnsanoğlu kendi arasındaki iletişimi çeşitli yollarla sağlamış, teknikler ve araçlar geliştirmiştir. Bilgi akışının sağlanması ve anlaşılma ihtiyacı çeşitli iletişim kanallarının geliştirilmesi de beraberinde getirmiştir. Bu anlamda devam eden üstünlük ve çıkar mücadelesinde rakibe karşı üstünlük sağlayabilmenin birincil yolu da karşı taraf hakkında sağlıklı habere, bilgiye sahip olunmasıdır. Bu durum, devletler açısından çok daha önem arz etmektedir. Barış durumunda olsun, savaş durumunda olsun sağlam, sağlıklı bilgi olmaksızın ayakta kalabilmek, devletin devamlılığını sağlamak imkânsızdır.

Hz. Peygamber, istihbarata büyük önem vermiştir. Yaşadığı dönemin koşullarında uygulanan istihbarat yöntemlerinden yararlanmış, geliştirerek kullanmıştır. Hz. Peygamber,  barış ve savaş halinde üstünlük sağlamak amacıyla düşmanın siyasi, askeri ve ekonomik faaliyetlerine yönelik istihbarat faaliyetlerine çalışmalarını önemsemiş, zaman zaman istihbarat çalışmalarına bizzat katılmış, savaşların hemen hepsinde öncesinden bilgi toplayacak gözcüler görevlendirmiş, düşmanın içinde bulunmalarını ve yaşamalarını öğütleyerek bilgi aktarmalarını sağlamıştır.

Cahiliye döneminde istihbarat önemli bir yere sahipti. Özellikle Daru’Nedve şehrin istişare meclisi gibi işleve sahipti. Aşireti/devleti ilgilendiren tüm meseleler görüşülerek karar bağlanırdı. Hz. Peygamberin İslam’ı tebliğ ile birlikte Müslümanların aleyhine çalışan bir merkez haline gelmiştir. Müslümanlara karşı başlatılan  “boykot” ve ölüme zorlayan “abluka”, Hz. Peygamberin öldürülmesi gibi kararlar bunun örneklerindendir. Burada alınan haberler Hz. Peygamber tarafından görevlendirilen kişilerce takip edilir, öncesinden alınan haberlerden haberdar olunurdu. Hz. Peygambere suikast yapılacağı önceden bu sayede öğrenilmişti.[1]

Bundan başka Araplar arasında “iz sürme”, “iz arayıcılık” önemli bir meslekti. Bu konuda ileri düzeyde uzmanlaşanlar vardı Öyle ki sürdüğü izden, iz sahibinin genç ve yaşlı olduğunu, kadın ve erkek olduğunu, kız ve dul olduğunu anlarlardı. Buna “kaiflik” denirdi. Hırsızlık, kaybolma (nesep tespiti) vb.olaylarda önemli bir işlev görürdü. Cahiliye ve Hz. Peygamber döneminde bütün faili meçhullerin aydınlatılması ve özellikle istihbari bilgilerin elde edilmesinde “iz sürme” konusunda uzman olan kişilerin söz sahibi oldukları, aynı zamanda en önemli istihbaratçı olarak kabul edildikleri nakledilmektedir[2].

Hz. Peygamber dini tebliğ etmekle görevlendirildiği andan itibaren tebliğ vazifesini meşru yollardan yerine getirebilmek için bütün yolları kullanmıştır. Tebliğe başladığı andan itibaren hem ilahi mesajı iletmek hem de İslam’ı ve Müslümanları korumak, onların can güvenliklerini sağlamak için alınması gereken tüm tedbirlerin alınması için büyük gayret sarfetmiştir. Malum olduğu üzere İslam’ın ilk yıllarında “gizli tebliğ” dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde tebliğ görevini yerine getirirken istihbarat kurallarını işletmeyi ihmal etmemiştir. Çünkü henüz yeni filizlenmeye çalışılan İslam davasının ve mensuplarının zarar görmemesi son derce önemliydi. Aksi takdirde İslam’a girenlerin ümitleri kırılacak bu da İslam’ın yayılması daha güçleştirecekti. İslam’ı açıktan tebliğ emri geldikten sonra istihbarat çalışmalarını daha sistemli ve köklü bir yapıya dönüştürerek devam ettirmiştir [3].

Allah’ın Resulü Mediye hicret eder etmez ilk iş olarak Medine’de toplumu bir araya getirerek, şehrin ortak savunmasını temin edecek, huzur ve güveni tesis edecek “Medine Site” devletini kurarak “Medine Vesikasını(Anayasayı)” ilan ederek bir ilke imza atmıştır. Böylece şehrin saldırılara ve düşmanlara karşı emniyetini sağlamıştır. Aynı zamanda Medine Site devletinin askeri teşkilatını kurarak bu askeri teşkilat sayesinde istihbarat toplamayı başarmıştır. Çünkü Hz. Peygamber düşmanlara karşı her zaman uyanık olmak zorundaydı. Çünkü Hz. Muhammed’e İslam’a düşman olanların gücü ve sayısı kabarıktı. Bu maksatla Hz. Peygamber, zaman zaman iç ve dış emniyeti sağlamak, haber toplamak (istihbarat), kervanları takip etmek…. vs. gibi görevleri yapmak üzere seriyyeler (timler) oluşturmuştur[4].

Halk arasında, istihbaratçı, hafiye, ajan ve casus denilince iyi bir çağrışım ve imaj akla gelmez.. Bu tür işlerle meşgul olanlara iyi gözle bakılmaz. Oysa insan kulak, göz ne anlam ifade ediyorsa bir devletin için de istihbarat öyledir. Yani istihbarat, devletin gözü, kulağıdır. Nasıl ki; gözsüz, kulaksız bir insan düşünülemiyorsa istihbaratsız bir devletin bekası düşünülemez.

Dinimizde istihbarat faaliyetlerinin caiz, hatta devletin devamı açısından zorunluluk olması durumunda dinen bir görev(vacip) hükmü verilmiştir. İstihbarattan elde edilen her bilginin, bu yöndeki her faaliyetin vatan, millet ve din için olduğunu bilmeliyiz. Tarihi süreç içinde görüldüğü üzere,  içerde ve dışarda çöreklenmiş olan gizli örgütler ancak istihbaratla çökertilebilmiştir. Hz. Peygamber ilahi tebliğini gerçekleştirmede önüne çıkan engelleri ancak güçlü istihbaratı sayesinde aşmış, kısa zamanda İslam’ın kıtalara ulaşmasını sağlamıştır.[5]

Hz. Peygamber ümmeti için “Numune-i timsal(model)” ‘dir. O’nun uygulamaları ümmetinin yolunu aydınlatacaktır. O’nun sünneti8açtığı) ilkeleri ortaya koymaktadır. Onun ümmeti olan biz Müslümanların bu ilkeyi uygulamak, geliştirmek ve ruhuna sadık kalmaktır. Amaca uygun hareket etmektir. Yoksa araçlar değişebilir, bir kısmı etkisiz hale gelebilir. Bu nedenle Müslümanların Hz. Peygamberi anlarken (anlamaya çalışırken), daima amaç ve araç ayrımını gözetmeleri büyük önem arz etmektedir.

Birçok devlet kuran ve pekçok devletle siyasî münasebetlerde bulunmuş olan Türkler de istihbarata büyük önem vermişlerdir. Yerleşik hayata geçen Türkler Orta Asya’da espiyonaj elemanlarına, Çaşıt (Çaşut) diyorlardı. Çaşıt, Türkler arasında “gizlemek, gizli bir şeyi söyleyen” manalarında kullanılıyordu. Hunlar’ın, Göktürkler’in, Uygurlar’ın, Karahanlılar’ın, Gazneliler’in, Selçuklular’ın, Harizmşahlar’ın, Zengîler’in, Eyyubîler’in, Memlûklar’ın, Timurlular’ın ve Osmanlılar’ın ülkenin ve halkın geleceği için askerî, ekonomik ve siyasî istihbarat faaliyetlerine ağırlık verdikleri görülmektedir[6].

Çağımızda küreselleşme ve bilişim çağı ile eski değer, norm ve kavramların hızlı dönüşüm yaşadığı bir gerçektir. Dünya adeta küçülerek avucumuzun içindeki telefona sığacak duruma gelmiştir. Bu bağlamda, ulusal politikaların etkileri de, oluşturulması da eskiye göre daha da önem kazanmıştır. Bu gerçek, istihbarat ve ulusal politikaları arasındaki ilişkiyi ve dengeyi etkilemektedir. Devletin bekası, demokratik toplumlarda politika üretme sürecinde istihbaratın profesyonelce kullanılması, topluma karşı hesap verebilir, hukuki nitelikte karar alabilmeyi temin edecektir [7].

Yazımızı Cumhurbaşkanımız, dünya lideri Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) İstanbul Bölge Başkanlığı Yeni Hizmet Binası Açılış Töreninde yaptığı konuşmasının bir bölümüyle sonlandıralım[8]: “Anadolu’yu vatan hâline getirmemizde ordularımızdan önce buralara gelip hem siyasi, sosyal ve ticari dokuyu adeta hatmeden hem insani yapıyı özellikle dönüştüren Horasan Erenlerinin çok büyük katkısı vardır. Bu büyük ağ üzerinden elde edilen bilgiler ve kurulan altyapı sayesinde Sultan Alparslan’dan başlayarak ecdadın büyük komutanları Anadolu’yu kısa sürede baştanbaşa fethetmiştir. Buna karşılık tarihimizde istihbarat zafiyetinin ne büyük facialara yol açabileceğinin de pek çok acı örneği vardır. Bunların en çarpıcısı ise hiç şüphesiz Balkan Savaşları’dır. Balkanlar’daki kimi topluluklar yıllarca isyana, savaşa, saldırıya hazırlandığı hâlde, dönemin yöneticileri doğru bilgi ve idrakle bunu göremediği için tarihimizin en utanç verici yenilgilerinden birine uğradık. Hâlbuki merhum Abdülhamid Han’ın güçlü istihbarat ağı ve diplomatik dehası sayesinde ülkeyi pek çok badireden tek kurşun atmadan kurtardığı da tarih kitaplarında uzun uzun anlatılır.”

İstihbaratı olmayan bir devlet, istihbaratı olmayan bir millet yok olmaya mahkûmdur. Rakiplerimizin birkaç adım önünde olmak, gelebilecek tehditleri önceden fark etmek ve buna göre pozisyon almak, ancak sağlıklı istihbarat akışıyla mümkündür. Önümüzdeki dönemde bu vasfımızı daha da güçlendirmekte kararlıyız. Sürekli değişen ve bu değişmeyle beraber dengeleri ve yeni tehdit alanlarını analiz etme yeteneğini güçlendirmesi için teşkilatımıza her türlü desteği vermeyi sürdüreceğiz. İstihbarat sahasında ihtiyacımız olan teknolojileri millî kaynaklarımızla üretmemiz de çok önemlidir. Bu doğrultudaki faaliyetlerin kesintisiz sürdürülmesini bekliyoruz.

Türkiye’nin, en önemli millî kurumlarından olan istihbaratın ayakta kalması ve milletin yeri geldiğinde canı pahasına ortaya koyduğu mücadele sayesinde son dönemdeki imtihanlarından alnının akıyla çıkmıştır.

İstihbaratı çökertilmemiş bir ülkenin işgali ya mümkün değildir ya da fevkalade ağır maliyetlidir

 

[1] ÜSTÜNER, Hüseyin, Hz.Peygamber Devrinden İstihbarat, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Ün, Sosyal Bilimler Enst. İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Isparta, 2001, Say:9,10, Erişim Kaynağı: https://core.ac.uk/download/pdf/35314162.pdf

[2] ÜSTÜNER, Hüseyin, Hz.Peygamber Devrinden İstihbarat, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Ün, Sosyal Bilimler Enst. İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Isparta, 2001,Say:10, Erişim Kaynağı: https://core.ac.uk/download/pdf/35314162.pdf

[3] ŞİMŞİR,Mehmet, İlk Dönem İslam Tarihinde Haberleşme (Raşid Halifeler Sonuna Kadar), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Ün.Sosyal Bil.Enst. İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Konya, 2011, Say:39 erişim Kaynağı: http://acikerisimarsiv.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/2581/281000.pdf? sequence=1&isAllowed=y

[4] ÜSTÜNER, Hüseyin, Hz.Peygamber Devrinden İstihbarat, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Ün, Sosyal Bilimler Enst. İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Isparta, 2001,Say:24, Erişim Kaynağı: https://core.ac.uk/download/pdf/35314162.pdf

[5] Kallek,Cengiz”Casus mad.”, İstanbul,1993.DİA,VII,164-165, Akt: ÜSTÜNER, Hüseyin, Hz.Peygamber Devrinden İstihbarat, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Ün, Sosyal Bilimler Enst. İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Isparta, 2001,Say:11, Erişim Kaynağı: https://core.ac.uk/download/pdf/35314162.pdf

[6] https://www.mit.gov.tr/tarihce/birinci_bolum_A.html

[7] TÜRKMEN, İlhan, Ulusal Kamu Politikalarında istihbaratın Rolü ve Etkisi, Uluslararası Araştırmalar Dergisi, cilt:8, Sayı:36, Şubat 2015

[8] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/120714/-istihbarat-diplomasisi-alanindaki-basarilarimiz-sayesinde-diger-calismalarimizi-da-daha-guclu-ve-kararli-sekilde-yurutebiliyoruz-

Reklamlar