osman bulbulOsman BÜLBÜL

Konu: Yeni Bir Başlangıca Doğru

 

1990’ın 4 Ocağında Varna’da kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH-DPS) pili bitti. Her şeyin bir başı bir de sonu vardır. Bir fener karanlıkta ışık veriyorsa, yolcu onu taşımaya devam eder, verdiği ışık kendine yetmiyorsa, yolcu onun yol kenarındaki taşın üstüne bırakır ve yoluna devam eder.  HÖH’ün öz geçmişi de buna benzedi.

HÖH partisi bir dönemece geldi. Yürünecek yol kendisi için de karanlık olduğundan, ya fenerden ya da bu yolu daha ileri yürümekten vaz geçecektir.

Dönemece bu yılın Nisan ayında partinin 9. Olağan kurultayında girileceği artık belli oldu.  Parti durdu, 17 Aralık 2015’ten sonra solumaz oldu. Herkes ürktü. Havanın sıfırın altında 15-20 derece. Her yer buz kesmiş. Kendisinin doğup büyüdüğü Dovruca engini 70 sm kar kış altında kalmışken, 26 yıl önce kendini parti lideri ilan eden ve ömürlük tutulmuş köy çobanı gibi köyde koyun kalmasa da, köylü beslemesi gibi yiyip içmeye devam eden A. Doğan “başınızı Kuzeye çevirin” dediğinde insanımız onun yeni emrini dinlemedi. Yaşanan soğukların, kasıp kavuran felaketlerin kuzeyden geldiğinden, herkesin umudu Doğuda ve Güneyde idi. İnsanımız Türkiye’ye bakmaya devam etti.

Eski Genel Başkan Lütfü Mestan ve arkadaşlarının siyasetçi olarak giyotinden geçirilip, kellerinin mahalle deresine tekerlenmesinden sonra, halk arasında konuşulan şudur:

Afrika sahrasında Aslanların yaşayışında şöyle bir özellik vardır. Bu sezon çiftleşmeyi hangi erkek yapacak kavgası sona erdikten sonra, galip gelen dişi aslanlar hareminin tek efendisi olur. Eşinden sonra, kızlarını, yengelerini, eltilerini, hala ve teyzelerini düz geçer ve ayların geçmesi ve çalılıkların arasında birçok yavru aslan birden koşuşmaya başlayınca, sahranın kralı aslan birden bire durup ve sanki düşünüp karar alır. Aslında korku içgüdüsüne göre hareket eder ve boğduğu yavruları analarına zorla yedirir.  “Ben sizi sevdimse, bir sürü yavru doğurun demedim! Doğurduğunuzu yiyin ve etrafı temizleyin!” anlamına gelen bu hareket, başka hayvan türlerinde gözlenmese de, Aslanlar için bir kader çizgisidir. Yaşam tarzı belirleyen çok önemli bir özelliktir. Sanki aslanların yavruları büyüse sahra bozkırı kalabalık sürüye dar gelecek! Sanki baba aslan avlanıp hepsini besleyemeyecek! Sanki yavru aslanlar çete kurup kart kralı devirecek.  Ormanlar kralının tek başına krallığına sanki zamanından önce son verilecek! Bu nedenlerden herhangi biri geçerli de, tam hangisi olduğunu şimdilik söyleyemem, çünkü bilmiyorum. Ana, kız, yenge ve teyzelerin toplanıp doğurdukları yavruları gözyaşı dökmeden, homurdana homurdana yemeleri de yanıt bekleyen başka bir soru ve kanıbalizmdir.

HÖH partisi içinde halktan, demokrasiden, özgürlüklerimizi elde etmeden yana düşünen ve direnenlerle hesaplaşma daha partinin kurulduğu gün Varna’da başladı. Sofya’da çalışan Rodoplu Türk-Müslüman inşaat işçilerin katılımıyla “Vitoş” Dağında 1986’da kurulan gizli, “Özgürlük” derneğinin başkanı Halim Pasajov, 04 Ocak 1990’da Varna’da HÖH Tüzüğüne “Bulgaristanlı Türk Müslümanlar Türk Milletindendir” yazılmasını istedi. Ahmet Doğan ile bu toplantıya katılan daha 12 gizli polis “DS” ajanı, güya mazlum  “Bulgaristan Türkleri Bulgar Ulusundandır” deyince, kurucu meclis parçalandı. Pasajov toplantıdan, “öyleyse mücadelemiz anlamsızdır” dedi ve HÖH’ten ayrıldı. Oysa Ahmet Doğan Pazarcık cezaevinde kitap okuyup, Smolyan Balkanındaki Sovyetler Birliği Büyük Elçiliği dağ evinde “Vodka” içip KGB adına HÖH-DPS liderliğine hazırlanırken, Halim Pasajov Rodoplar’ı, Gerlovo’yu, Deliorman ve Dobruca’yı köy köy gezerek Kurucu Meclisi hazırlamış ve toplamıştı. Onun Tüzük’ün içeriği kavgasında şehit düşmesi HÖH davasına büyük zarar verdi ve onarılamayan bir yara oldu. HÖH içinde ilk bölünme ve parçalanma daha ilk gün, ilk toplantıda en temel konuda oldu.  Böylece Ahmet Doğan sayesinde Bulgar gizli polisi HÖH davasını yanlış bir temele oturttu, hedef saptırıldı, çıkmaz sokak seçildi. O günden beri 26 yıl geçti, HÖH feneri söndükçe söndü, fitili ve gazı bitti.

Bu 26 yıl içinde 5-6 kez  “U” dönüşü yapıp Bulgaristan Türk halkının öz davasına, hakları ve hürriyetleri, doğal ve evrensel insan haklarına, anadil, din ve geleneksel yaşam tarzı, özgün kültürle ve evrensel medeniyetle yaşama davası şahlandı. Fakat hep kurban aldı. Aslan örneğinde olduğu gibi kendini HÖH kralı yerine koyan, saray bekçisi Ahmet Doğan kendisine başkaldıranların hepsini boğdu ve davamızın anası olan HÖH değirmeninde siyasi ve toplumsal kişilik olarak öğüttü. Daha 1992’de yok edilen saygın şahsiyetlerimizden biri Şumenli milletvekili Mehmet Beutulov oldu. Ardından Türkçülük bayrağı kaldıran Adem Kenan düştü. Daha sonra Kırcaali aydınlarından öğretmen-milletvekili Mehmet Hoca saf dışı edildi. Bu cümleden kurban olanların sırasını siz de biliyorsunuz. HÖH Genel Başkan Yardımcılarından Güner Tahir, Osman Oktay, Kasim Dal, parti Gençlik Örgütü Başkanı Korman İsmailov, en sonunda Genel Başkan Lütfü Mestan, milletvekili ve Bulgaristan Türkleri Milli Şura Başkanı Şabanali Ahmet, milletvekili Hüseyin Hafızov ve daha birçokları kurban edilmiştir. Hepsi,  Aslanın orman krallı davasının, sürüyü büyütmeme, gençleri öldürerek sürüyü kocatma ve yok etme, bu iş benimle başladı benimle biter davasından siyasi ve katliam halkalarıdır.  Sırada şimdi kurbanlık için seçilmiş üç yeni kınalı kuzu var.  Kocamış katil artık birle ikiyle yetinmiyor, kurbanlarını üçer beşer seçiyor. 17 Aralık 2015 gecesi de dört kurban birden aldı. Ve bu üçü de daha 4 aylık körpecik iken Nisan 2016’da kurultayda ezilecek ve üzerlerinden silindir geçecek ve hiç biri bir daha ayak üzerine kalkamayacaklardır. Etrafındakilere bir bakmaları yeterlidir. Onlardan önce kurban edenleri yok eden hep görülmeyen bir el, bir sistemdir. İntikam alacak kimse yok. Katili “sarayda” saklamışlar, koruyorlar. Bu katil ölse bile, korkusu daha nice yıl yaşar. Halk başına gelenleri unutamaz, kafasına geçirilen çorabı üç beş yılda sökemez.

Balonu patlayan Genel Başkan Lütfü Mestan’ın çok yakında düşürüleceğini, siyasetçi olarak sıfırlanacağını, çöp kofasının dibine atılacağını daha altı ay önce yazdık, çizdik, haber verdik, uyarmıştık. Türkçe bilmediğine yazdıklarımızı anlayamamış olabilir. Bizim yazdıklarımızı tercüme ettirmek için çevirmen tayin etmişti, fakat çevirmen de yeni siyasi çizgiyi anlamakta zorlanmış, örneğin “bu gidiş,  gidiş değil” değimini tercüme edememiş. “Bu eşekten düşen kalkamaz!” atasözümüz için de Bulgarcada böyle bir şey yok demiş. Yok ama adam düştü ve kalkamıyor işte!

Yeni üçlü Başkan grubu da yazımızı bir uyarı olarak algılayabilir. Ne ki, paçayı kurtarmak için onların ne ideolojik, ne politik, ne örgütsel, ne de şahsen yapabilecekleri hiç bir şey yok. Bu şahıslar Ahmet Doğan beslemesidir ve onun tarafından kurban edilecektir. Ahmet Doğan’ın nezdinde hiç biri bir köy çobanı bile değildir. Kapıdan köpek gibi kovuldukları an kuyruklarını toplayıp saklanacak yer aramak zorunda kalacaklardır. Bu üç Başkanın hiç birinin kökü soyu yoktur.  Yaptığı ve yapabileceği bir şey de yoktur. Çünkü onlar ağıcın içinde olan kurt olmayıp, olayların dışında kalmışlardır. Uzaktan havlayan köpekten korkmaya gerek yok. Bir düşünsek, Ahmet Emin “saray” kurduydu,  kendi kendini öldürdü yani intihar etti, dediler. Olay öyle ki “saray” içinde insanı çıldırtan, intihara teşvik eden Rus psikolojik baskı sistemi var ki, sonuçları da ortadadır. Biz yalnız Ahmet Emin olayını biliyoruz. Çünkü iki çocuk babası, tabutu  “saraydan” çıktı, Unutulmuyor.

Şu Ayselin gelin olayı unutuldu mu? Hani yine şu Sofya sağunun her yeri dondurduğu kış günlerinden birinde, bir karanlık ve sert kış gecesi gelinimiz saray kapısından bahçeye çıplak atılıştı. Bekçiler tarafından bir battaniyeye sarılıp, baba evine götürülmüş ve buz gibi donmuş evin kapısı önüne bırakılmıştı. Bu unutulabilir mi? Ne çeki be. Halkımız “gâvur çekisinden kötü” derken bunu kastetmiştir.

Anlatmaya çalıştıklarımız aydınlığı aramak için çıktığımız uzun yoldaki karanlık çeki duraklarımız oldu. Aldatıldığımızı çeke çeke öğrendik. Uyanmak için gözümüzü açtığımızda hep yeni bir başlangıç hayal ettik. 24 Ocak’ta yapılan başarılı Baş Müftülük Kurultayından sonra, Nisan 2016’da yapılacak HÖH 9. Kurultayı bir silkinme, lider bozuntularından kurtulma, parti için diktatörlüğü yıkma ve kendi hak ve özgürlüklerimizi elde etmeye açılan yolu seçmek istiyoruz. Sloganımız “Ahmet Doğansız HÖH Partisi!” olmalıdır.

HÖH partisi karanlığın en zindanına giren dönemece geldi. Fenerin gazı ve fitili bitmiştir. Deşiormanda ve Rodoplarda partinin kaleleri yıkılmış, insanların gönlü tamamen dönmüştür. Bu yol el yordamına yürünemez. Rus yıldızı bizi ısıtmaz. Partiye oy verenlerin emekli maaşı 154 levadır, bir ton odun 100 leva. HÖH yönetimi halka enerji verecek, halkı yüreklendirip yönetebilecek durumda değildir. Memleketimizin çöküşünden ve halkın sefaletinden sorumludur.  Bir zenginler grubu, oligarşi tekel temsilcisi olarak biçimlenmiş ve halktan kopmuştur. Bu gidişle Türkiye’den oy almaları ihtimali de sıfırdır. Çünkü T.C.deki 1 milyona yakın soydaşımızın hemen hemen hepsinin çifte vatandaşlığı olsa da, büyük kısmı vizesiz ve kaçak yollardan geldiği için, iki ülke arasında kaçakların sosyal sigorta primlerinin emeklilik, sağlık hizmetleri vb için yaptıkları ödemelerin tanınması gibi konularda sözleşmeye varılamadığından soydaş HÖH’ten soğumuştur.

26 yılda yaşları emeklilik kapısı çalan bu soydaş kardeşlerimizin geleceği, geçimi ve var oluşu söz konusu olduğundan büyük bir tepki yükseliyor. HÖH ‘e yönetimine karşı “beceriksizler”, “oyumuzu aldılar bir iş becermediler” homurdanması git gide yükseliyor ki, Nisan Kurultayına ve Bulgar erken seçimlerine bu tepkinin damga vurması bekleniyor. HÖH-DPS partisinin halkımıza verebileceği bir şey kalmamıştır. Yeni bir başlangıçta birleşmek zorundayız.

 

Reklamlar