Şakir ARSLANTAŞ
Hak ve Özgürlükler politikası derin bir bunalım yaşıyor. Ahmet Doğan 19 Ocak 2013 ‘ten beri derin ruhsal çöküntü içindedir. L. Mestan’ın “Başkan turp gibi” sözleri yalan. Ahmet’in “İyileştim, 60’ındayım ama kendimi 30’unda hissediyorum” sözleri palavradır. Yenilgisi hırsa dönüşen Doğan pes etmek zorundadır. Bulgaristan Türklerini, Pomakları ve Çingeneleri sinsi hesaplaşmasına alet edemez, buna yol verilemez.
YENİ POLİTİKAYI ANLAMAK İÇİN DİKKATE ALINMASI GEREKENBİR ÖZELLİKLER:
Yeni durumun başlangıç noktası:
HÖH fahri başkanı Ahmet Doğan, 19 Ocak 2013 günü bir salon delege, bütün Bulgaristan ve dünya kamuoyunun gözü önünde HÖH / DPS 8. Olağan Kurultayında kürsüden atıldı. O gün HÖH / DPS durumunda, politikasında, gizlenen gerçeklerin ortaya çıkmasında ve partinin geleceği konusunda yebi bir tarih sayfası açıldı. O gün L. Mestan’ın Genel Başkan seçilmesi hiç mi hiç önemli değildir, önemli olan Ahmet Doğan’ın kürsüden tekerlenip gitmesidir. Bu, onun HÖH/ DPS Başkanlığından, Bulgaristan Cumhuriyeti politikasından, halkımızın bugününden ve geleceğinden silinmesi anlamına gelir. Onun için o, o gün bu gün adına Saray dedirttiği, sığınaktan çıkamıyor. Çıkamayacak da…
Tabancalı bir Bulgaristanlı bir Türk genç, Kurultay delegesi – Oktay Yenimehmedov HÖH / DPS yeni tarih sayfasını yazmaya başlayan kişidir. Yeni tarih tabancayla yazılmaya başlandı.
Ahmet Doğan’ın kürsüden yaka paça indirilmesini, pos teki gibi yere serilmesi, bir anda sıfırlanması, onun içine sığdıramadığı büyük gerçek oldu. O gün, orada, Ahmet Doğan bu denli kahraman bir hareket yapan Oktay Yenimehmedov’tan bin defa daha fazla kime kızdı biliyor musunuz:
- ONU KORUMAYI ÜSTLENEN BULGAR İSTİHBARATINA KIZDI;
- ONU YARATAN VE GÖREVLENDİREN VE SONRA DA ONU GÖZDEN ÇIKARIP BÖYLE BİR OLAYA YOL VERİP ONU SIFIRLAYAN, HİÇLEYEN BULGAR DEVLETİNE KIZDI;
- ONU KORUMAK İÇİN TIMAR TOMAR PARA ALAN BULGMAR POLİSİNE;
- ONU KORUYACAKLARINA YEMİN EDEN HÖH / DPS İÇİ GÜVENLİĞENE KIZDI VE EN FAZLA DA
- HAK VE ÖZGÜRLÜKÇÜ GEÇİNEN AMA HER BİRİNİN İÇİNDE AÇ KALMA TEHLİKESİ OLAN VE HER BİRİ İÇİNDE BİR KUDURMUŞ KÖPEK GİZLEYEN HÖH / DPS DELEGELERİNE KIZDI;
- ONA YARANMAK İÇİN OKTAY YENİMEHMEDOV’U KAN İÇİNDE BIRAKIRKEN HÖH / DPS PARTİSİNİN İNSANCIL, DEMOKRAT BİR PARTİ OLMADIĞINI TÜM DÜNYAYA GÖSTEREN ZAVALLININ ZAVALLISI SAHTE YOLDASŞLARINA KIZDI.
- O AN, ORADA, KÜRSÜDEN SAVRULDUĞUNDA HERŞEYİN KONTROLÜNDEN ÇIKTIĞINI, BULGARİSTAN’DA YEPYENİ BİR DURUM MEYDANA GELDİĞİNİ FARK ETTİ VE OGÜN BUGÜN HIRSINI YENEMİYOR.
Bu, öyle, hap içmekle, pansuman yaptırmakla, şifalı sularla, kurşun döktürmekle, falcıya para vermekle, hocaya okutmakla savan, rahatlayan bir serencam değildir. Bu, ne tedavisi ne de dermanı olan bir ruhsal sarsıntıdır ki, ne yarası beresi vardır, ne kanı irini akar. Fakat içini yedikçe yer, gece uykunda, gündüz göz önünde, bir ejderhadan daha büyük, daha dehşetli bir görünmeyen görüntüdür ki, ne gerçeklikte ne de hayal dünyasında, ne eşi ne de benzeri olandır. Ahmet Doğan’ı büyük avucuna alan ve boğazını sıkacakmış gibi yapan CİN’i şişeden çıkaran Oktay Yenimehmedov oldu.
Bu DEV CİN’i hayata çağıran dünya halklarının en güzeli olan halkıma etmediğini bırakmayandan hesap sormaya yetkili olan İlahı Adalettir.
BEN DEVLETİN ÜSTÜNDE OLAN BİR YETKİLİYİM BALONU PATLADI!
Patlak balonu yapıştıramazsın. Bu iddianın ömrü de böyle bitti. Ahmet Doğan “Ben devletin üstünde olan bir yetkiliyim” sözleri geri yutmak zorunda kaldı. O günden sonra dünyası değişti. Daha sonra da tam böyle bir tavırla hareket etmek istedi ama sökmedi. Karşısına aşamayacağı bir duvar örüldü. Karşısındaki halktı.
Ve o Kurultayda okuduğu raporda tam “devlet benim kontrolümdedir” demek için ağzını açtığında kafasına dikilen tabancaydı. Bu an çok anlamlıdır. Tabancalı Bulgaristanlı bir Türk Gençti. Onu Türkler adam ettiler ve yine Türkler ona “Hadi yeter gevezelik ettiğin!” dedi. Gerçeğin ve adaletin dengesi Türk halkıydı.
BU GERÇEK SON 2 YILDA BÜTÜN POLİTİKAMIZIN CAN ALICI NOKTASI OLDU.
Bultürk’e bağlı Stratejik araştırma merkezi bu amaçla kuruldu.
Halkımızı en doğru bilgilendiren bir yayın merkezi oldu.
Ahmet Doğan KÜRSÜ KONUŞMASINDA BU SÖZLERİ kendi adına söylermiş gibi söylese de ardındaki oligarşi temsilcilerini “Valentin Zlatev’i; Ognyan Donev’i vs. Bulgar oligarşisini, istihbarat örgütü DANS ve Moskova’nın Balkanlar ve Bulgaristan politikasının gücünü hissediyordu. Onlar adına konuşuyordu. Güç bizde demek istiyordu. İşte bu ZİRVE NOKTASINDA, bütün Bulgaristan’a meydan okuduğu bir anda, bu gerçeği öz dilimizle söylersek tam tepenin tepesine çıkıp bakınmaya başladığında, şöyle derin bir nefes alırken, görülmeyen bir yerden karşısına dikilen bir kişi – eli tabancalı güçlü kuvvetli Genç Oktay “Defol!” deyiverdi. Demesi yetmedi, tepeden savurdu ve bir daha kalkamamak üzere dibe indirdi. İktidardan itti. Bugüne bugün sığınak saklanırken içi geçtiğinde hep düşündü ve bir türlü akıl erdiremedi, nasıl çıktı bu genç tepeye diye. Kendisi bu bayırda sürünmeden, indirilmişti tepeye, ama öyle boynuna kravat, kolalı gömlek, cilalı ayakkabıyla çıkılacak bir doruk değildi bu tepe. Nereden ve nasıl çıkmıştı! Başına gelen masal gibi bir şeydi.
DEĞİŞEN POLİTİKANIN PÜF NOKTASI.
Pek tabii ki, o zaman, o an, oracıkta, her şey değişti. Değişmek istemeyen yalnız ve bir tek Ahmet Doğan’dı. Nasıl olurda 25 yaşında bir genç onu yerle bir edebildi? Sorunun sorusu buydu. O an karşısına dikilen taş duvar delinecek gibi değildi, bir yıldan beri deniyor ve ne mi elde etti:
1) Bulgar kamuoyu ve yargı organları Oktay Yenimehmedov’u haklı buldu ve salıverdi. Olacak iş değildi, ama oldu.
2) İlk kez olmak üzere, Bulgar devleti ile Ahmet Doğan’ın arasının açık olduğu ortaya çıktı. Nasıl olurdu, ama oldu.
3) Ahmet Doğan’ın, bir “azınlıklar çobanı olarak” Bulgar devletinden gizlice istedikleri ve bekledikleri olduğu ortaya çıktı. Ona kimsenin hiçbir şey vermeye niyeti olmadığı ortaya çıktı. O aldatılan en ilk ne de son kişiydi. Bunu anlasa bile kabullenemedi.
4) Bulgar devleti, Ahmet Doğan’a Oktay Yenimehmedov eliyle “Bak İşine!” dedi. Bunu anlamak ise, her şeyden daha zordu. Beraber yedik içtikleri neden ona ihanet etmişlerdi. “İhanet edene, ihanet dersi verilir” gerçek olamazdı. Hem de herkesi korkutmuştu.
BAŞKA NE OLDU:
1) Ahmet Doğan hırsını yenemedi, hırçın oldu. O, 19 Şubat 2013 günü kürsüden itildikten sonra, ki bu bir bakıma BULGAR OLİGARŞİSİNİN DE BULGARİSTAN ERKİNDEN İTİLMESİ ANLAMINA GELDİĞİNDEN – vereceği hesabı veremedi.
2) 3 hafta sonra Boyko Borisov istifasını sundu. Onun politika kürsüsünden indirilmesinden tam 23 gün sonra, 12 Şubat 2013 günü, o “fahri başkan” sıfatıyla bir BİLDİRİ yayınladı. Bu belgenin özünde hırsını alamadığı Bulgar devletine şu şekilde kafa tutuldu:
“Ben istersem sizin Anti-Doğan, anti-DPS eyleminizi anti-Türk ve Anti- Müslüman bir başkaldırı hareketi kontaklarım ve size buraları dar gelir!”
Mektubun başka bir anlamı yoktu. Fakat Boyko Borisov’un devrilmesiyle Bulgaristan’da sivil toplum örgütlerinin aylarca devam eden protesto eylemleri başladı. Bu eylemleri fırsat bilen Ahmet Doğan:
Ben varım ve olacağım havasına girdi, 12 Mayıs 2013 seçimlerinde çok fazla para saçtı. Hele Kuzey Batı illerine destelerle para dağıttı. 36 milletvekili çıkardı. Daha 1878’de Tırnovo Büyük Meclisinde 40 milletvekilimiz vardı. Yazık masrafa bizim 136 sene önceki durumumuza bile erişemedi.
Ne de olsa, seçim sonuçları, onun umudunu yeniden canlandırdı. İkinci kez milletvekili seçtirdiği ve onun oligarşi ile ilişkilerinde aracı olan ve yakın hafiye olarak kullandığı Delyan Peevski’yi Haziran 2013’te bir meclis kararıyla gizli istihbarat örgütü DANS Başkanlığına atattı. Ahmet Doğan’ın biraz canlanışı ve yeni bir başkaldırısı oldu. O, “benden korkun, şimdi hepinizin imanını gevrettim” havasına girdi. Kanlı gözleri hınçlı, yüreği icrandı. Öç alma, hesaplaşma safhasına girmişti. Bulgar sivil örgütleri, demokratik kamuoyu, aydın tabaka bunu sezdi ve “Anti-Peevski” ve “Anti-Doğan” eylemi başlattı. Tepki başarılı oldu. Bulgaristan’ın en yeni tarihinde ilk kez sivil tolum örgütleri gizli polis DANS Başkanı Peevski’yi istifaya zorlayabildi.. Kuşkusuz bu yenilgi Ahmet Dopğan’a çok ağır geldi.
Ruh sarsıntıları başladı. Bu durumu da kendi lehine çevirmek için Oktay Yenimehmedov’a karşı Sofya’da görülen dava duruşmalarına gelmedi. “İstersem giderim” havası yarattı. “İstediğimi yaparım” böbürlenmeye dönüştü. “Bulgaristan’a komanda eden benim havalarına” yeniden girdi. Gün geldi bu sapıklık da bitti. Şimdi Delyan Peevski’yi Avrupa Birliği Parlamentosuna göndereceğim, “isteseniz de istemeseniz de göndereceğim” safhasına geçti ki, bu işin sonu iyi görünmüyor.
SONUÇ NE OLABİLİR?
Tepkiler kararlı. Hak ve Özgürlükler Hareketi 3 yerine 2 milletvekili gönderecek. Artık bizim seçmenimizin de canına tak dedi. Gerçekleri görüyor. Eskiden olduğu gibi, 20 leva karşılığı oy toplama, imza alma mazi oldu. Bizim işlerin neden olmadığını, neden her defasında sarpa sardığını, görmeyen kalmadı.
Herkes biliyor ki, Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH / DPS) Bulgaristan Türkleri, Pomakları, Çingeneleri ve daha ne kadar Müslüman biraderimiz varsa hepsinin ortak arzusuyla ve ortak iradesiyle kurulmuştu. Bu asla inkâr edilemez. Ama şu da inkâr edilemez: HÖH partisi TEPEDEN DÜŞME, YUKARIDAN SALINMA bir parti olarak belirdi. Halk böyle bir parti için savaşmıştı, böyle bir partinin kurulmasını istiyordu, böyle bir partiyi bağrına basmaya hazırdı, ama kendisi doğurmadı. Yani halkımız böyle bir partiye hamileydi, fakat doğum esnasında EVLADIMIZ, ÖZ ÇOCUĞUMUZ, KENDİ YAVRUMUZ, partimiz değiştirildi. Yerine BULGAR İSTİHBARATININ PAKETLEDİĞİ HÖH- BEBESİ işte sizin çocuğunuz budur, diye elimize verildi.
Evet aldatıldık.
Evet, oyuna getirildik.
Eğer anlayamadınızsa, şöyle de anlatabilirim, hani biz tarlaya süt başaklık mısır tohum atarız, karık içinde bir bakmışsın kıtır yani patlamış mısır çıkmış. Ne deriz “kuş gagasından düşmüştür” ya da “hayvan gübresiyle gelmiştir.” Suç bizde değil anlamında kendimizi avuturuz. “Olsun canım, büyümüş işte, bundan böyle su istemez, çapa istemez, kalsın der geçiştiririz.. Ne var ki, HÖH meselesinde de bu böyle değil mi? Bu parti bizim değil, çünkü bizim tohumumuzdan değildir. Kuyumuzu kazmak için aramızdadır.
Bilirsiniz HERŞEYİN ÜSTÜNDE OLAN BENİM!” meselesi Bulgar’da geçmez. Geçmemesi de iyidir. Geçmesi demokrasiye aykırıdır. Hepimiz için zararlıdır. İmza toplatmış, demokrasiyi kılıfına uydurmaya çalışıyor, Peevskiyi gönderirse, onun dediği olacak ama yine de geri bir adım atacaktır. Hırsı yine de kursağında kalacaktır.