Tarih: 27 Temmuz 2019
Yazan: İbrahim Soytürk
Konu:  Karadayı tamamen teslim oldu. İki eli de havada.

Her geceden doğan sabah, en büyük yalandan çıkan hep gerçektir. Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) partisi Başkanı Mustafa Karadayı’nın iç boyası yüzüne vurdu. 26 Temmuz akşamı, BNT -1 Bulgar devlet TV “Panorama” programına çıktı bizim köylü, kukla lider, aklından geçenleri kağıda baka baka, birer birer söyledi.

İlk önce, Bulgaristan’daki azınlık çocuklarının anaokullarına toplanmasını ve hepsine anadillerinin yerine, yok olmakta olan bir milliyetin dili olan, Bulgar dilinin öğretilmesini istedi. Bulgarca ile bu çocuklar yarınların Avrupa’sında ekmek parası kazanabilir mi, buna değinmedi. Kreş ve çocuk yurtlarından geçmeyen afacanlardan % 90’ının daha ilkokul yıllarında okuldan ayrıldığını itiraf ederken, bu sorunun çözülmesine çare olarak, çocukların Bulgar ücretsiz anaokullarına toplanıp Bulgar dilinin hepsi için anadil olarak öğretilmesinde ısrar etti ve parti olarak bu siyaseti destekleyeceklerini ilan etti. Kime sormuş belli değil. Köyde bile insan yakınlarına danışır.

Bulgarlar kendi çocuklarını İngiliz, Alman, Fransız ve İspanyol ücretli anaokullarına kayıt yaptırıyor. 2019-2020 ders yılı için yapılan ilkokul, ortaokul ve lise sınavlarında sınava giren aday öğrencilerin % 70’si Batı dili ve Çince, Japonca ve Arapça dil okullarını seçmişler. Bulgarlar kendileri bundan böyle alacakları Bulgarca eğitimle ekmek parası çıkaramayacaklarını her gün ispat ediyorlar.

Aynı zamanda bu açıklamasıyla Karadayı, Bulgar faşizminin ana güç kaynağı durumuna gelen ve ülkenin her geçen günle tek kişilik otoriter bir baskı rejimine doğru ilerleme yolunu açan Makedon komitalarının VKRO adlı iktidar ortağının “Romen Entegrasyonu” programını da desteklemiş oldu. Bu durumu şöyle anlaya bildik. Avrupa Komisyonu’nun “faşist “ dediği VMRO’yu – Sofya’daki Amerikan Büyükelçiliği himayesine almış, sanki “dokunulmazlık” madalyası vermiş. Amerika’ya gidip Başkan D. Trump ile kahvaltıda domuz kulağı omleti yiyen ve kiliseye girip papazın diline verdiği şaraba batırılmış ekmeği yutunca vaftiz etmiş olan M. Karadayı da kendisini yavaş yavaş başka hissetmeye başlatsa da, sanki aldanmış gibi…

Çünkü onun faşistlerle birlik olup desteklediği programda,  çocukları okuldan kaçan Romen ailelere sosyal yardımlar kesilecek. Böylece o bir saatli bombaya basmış oldu.

Karadayı, çok kültürlü yaşam isteyen tüm azınlıkların çöpe attığı “Bulgar Etnik Modeline” de yeniden destek verdi.  1969’dan beri devam eden, Türkçe gazetelerimizi, Türk tiyatrolarımızı ve Türkçe kitap yayınlamayı yasaklamakla başlayan, 1984’ten beri Türkçe konuşana ceza kesen ırkçı siyasete omuz vermiş oldu.

Bulgaristan Türklerinin Hak ve Özgürlüklerini, dil, din, geleneklerimizle yaşama, kültürel özgürlüklerimizi koruma ve geliştirme azmiyle kurduğumuz Hak ve Özgürlükler Partisinin  % 180 yön değiştirdiğine bir daha tanık olduk.  Asimilasyon politikasını anaokullarına yerleştirmeyi benimsediğini ve Türk kimliğimizi boğacak Bulgar zehrinin çocuklarımızın beynine küçük yaşta püskürtülmesini kabul ettiğini açıkça görebildik. Bu dalkavuğun HÖH başında işi olamaz. Hemen tutuklansın ve Avrupa Birliği’nin Bulgaristan’a gönderdiği Tarım Fonlarından ceplediği 10 milyon Avroyu faizleriyle birlikte ödemek için çakıl ocaklarından birini seçsin ve başlasın taş kırmaya…

Neden mi böyle düşünüyorum. Çünkü HÖH tasarlanırken, katı bir olgu olarak düşünülmemiştir. Her yolun sonu olsa da, sona giderken ne olacağı kesin olarak bilinemez. Bu işi, şöyle düşünün lütfen. Bir yumurtadan çıkacak pilicin ibik ve gagasının tam hangi hücre olduğu, önceden bilinemediği gibi, HÖH ile ne olacağı da kestirilemez. Bu memlekette her zaman Türk olacaktır. Karadayı büyük yanlış yaptı ve kendi kuyusunu kendisi kazmış oldu.

HÖH partisini kendi kişisel çıkarları için satanlar, ruhumuzu satmıştır.

Mustafa Karadayı’nın “Panorama” TV programında, HÖH partisi Başkanlığına Bulgar oligarşi müsveddesi (karalaması) Delyan Peevski’nin getirileceği doğru mu sorusuna verdiği olumlu yanıt dikkati çekti. 27 Kasımda 2019’da yapılacak belediye ve muhtarlık seçimlerinden sonra, HÖH Kongresi toplanacağını ve bu sorunun orada çözüleceğini itiraf eden M. Karadayı aslında 2 şey söyledi.

Bir, “biz Tükler zaten kaç kişi kaldık, aba gitmiş astarına mı yanalım” demek istedi. Yanıldı. Türkler bu topraklarda kalıcıdır.

İkinci olarak da, “para kimdeyse, düdüğü o çalar” dedi. Burada da yanıldı, çünkü HÖH halkımızın iradesidir ve paha biçilmez bir değerdir.  HÖH Bulgaristan Türklerinin sönmeyen ruh halidir.

Soru: HÖH partisinin paraları nerde? Her oya karşı aldığınız 11 levalar 100 milyon leva eder, hepsinin altından girip üstünden çıktınız ve paraları Ahmet Doğan ile Delyan Peevski’ye çaldırdınız mı yoksa?! Kongrede son 30 yılın hesabı verilmeli ve suçlular anında partiden atılmalıdır.

Aslında Delyan Peevski’nin suratsız, sarkmış göbekli, sürekli sırıtan, iş yapmayı ve hesap vermeyi sevmeyen, ayrıca kendi simasından korkmamak için aynaya bakmayan, çaldırırım veya düşürürüm korkusuyla cebinde para taşımayan, hiç kimsenin yüzünü görmek istemediği, kendinden iyilik ve hayır beklemeyen bir tip. Son 50 yılda DS ve KGB’nin Bulgaristan Müslümanları için biçimlendirdiği en uygun sima artık oluştu ve kıvama gelmiş gibi…

Bulgarlaristanlı Türklerin, Pomakların ve Çingenelerin başına sarmak için bu tipi özel yaratmaya çalışsalar yaratamazlar demek istesem de, doğruyu söylemediğimi biliyorum. Çünkü o özel yaratıldı. Aldığımız son haberlere göre, meclis sandalyelerine sıkıştığı için 1 sene işe gelmedi. Eski Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi 3 köşe binasının avlusuna, tuvaletleri XXXX model, koltukları da XXXXX ebatlı, bünyesi klasik ebat dışı, okumayı, müzik dinlemeyi ve danışma görüşmeleri yapmayı sevmeyen yalnız dalavere konuşulacak yuvarlak lüks koltuklu, 24 saat açık kahve, tatlıcı ve lokanta kısmı olacak YENİ MECLİS BİNASI Peevski tasarımıdır. İnsan önce kendini düşünür, o da bir insan, özel isteklerine saygı duymak gerekir…

Aslında milletvekili Peevski yenilikçi, buluşçu ve inisiyatifli orta yaşlı bir genç. Seçim öncesi getto-mahallelerin elektriğini, suyunu ve yol süpürme, çöp tenekelerinden poşet toplama borçlarını bir telefonla sildirme yöntemini geliştiren o. Bu incelikleri Blagoevgrad kentindeki Amerikan Kolejinde okurken öğrenmiş. Elektrik ve suyu kaçak hanesine çektirip borçları sildirtiyor, çöp paralarını da Romenlere gönderilen sosyal yardımlardan peşin kestiriyormuş.  Başarılı uygulanan bir patent.

Onun 8 gazetesinde elinden yazı çıkanlar, sosyal medyadaki sayfalarında söz sahibi olmaya çalışan, ısırmayan ama çokça havlayan takma dişli kadrolar hep Moskova’da okumuş, Amerikan üniversitelerinde seminer görmüş, Batı Avrupa koklamış kişiler. Peevski’nin yazılı ve elektronik yayınları havada dolaşan ama bir türlü boşanamayan sözde yağmur bulutları gibi. O umut yaşatan bir tip. Umutsa şekli olmayan bir duygu! Peevski’nin şekli ise güvensizlik uyandırıyor.

O nereden geldi, nasıl yetişti ve aramıza nasıl girdi?

Eskiden Bulgaristan’da kadro yetiştirmek için BKP-nin Sosyal Bilimler ve Yönetim Akademisi vardı. Bu akademide, yüksek öğrenim verilmiyor. Yüksek Okul, Enstitü, Akademi ve Üniversite bitirmiş olanlar bekletilerek kıvama geliyordu. Örneğin Ahmet Doğan’da Türklerle çalışmak için kıvama gelme süresi 5 sene sürmüştü. O, Şumen’den Sofya Üniversitesi Felsefe Fakültesine aktarıldığında, zekâsını kullanıp, ben bu üniversiteyi okumadan da bitiririm, sonucuna varmıştı. Sosyal Bilimler ve Yönetim Akademisi’nin lokanta tipi öğrenci kantini yemek listesinden beş sene aksatmadan öğlen-akşam “piliç çorbası” ve “patatesli 3 köfte” yedi. Kendini sıra dışı biri sayan Doğan’ın parti çadırı altında yaşamaya, ayağına ancak verilen terlikleri takmaya,  verilen kitapları okumaya, ancak marka içkileri kullanmaya alışması uzun sürdü.

Karadayı’dan önce HÖH Genel Başkanı görevinde bulunan L. Mestan “kıvama getirilme” sürecinden geçmediği için, yanlış ardına yanlış yaptı. Bir defa her gün tanesi 100 levalık puro içmesi büyük bir saçmalıktı. Onun hareketlerinde  bilgisizlik ve görgüsüzlükten gelen bir tuhaflık vardı.  Şöyle, Stalin de puro içiyordu. Sebebi, puro ve lüle dumanın yüzünün resim edilmesini engellemekti. İnsanlar Stalin’i hep sahte resimde gördü.

Lütfi Mestan ise, her gün sinekkaydı tıraş, sakalı özel biçimli, gözlüklü yüzüne puro dumanı perdesi çekmesi anlaşılır gibi değildi. Bu işte bir çelişki vardı. O, erkek ayağına verilen terliği takar atasözünün anlamını sanki bilmiyordu.  Bu güne gelinmesi nedenlerinin içinde onun kişisel karakter çizgileri büyük rol oynadı.

Peevski – lider kadrosunun yetiştirilmesi sürecine dönelim.

Stratejik planların kısa süresi 50 yıldır. Yani bir önemli kadro (azınlık lideri de olabilir) halkın kabul edeceği kıvama ancak 50 yılda getirilebilir. Bu onun geldiği koşullardan ayrılıp yepyeni şartlarda çalışarak başkalarının menfaatlerini sunmaya hazır olmasını gerektirir. Bu hazırlık ve eğitimin özünde olan kendisi ile çalışılan kişinin dünya görüşünün ve ruhunun parçalanması, kıyılması ve üflenerek yeniden biçimlendirilmesi vardır. Burada en önemli olan ruh halidir. Ruh dönüştürülerek değiştirilebilir. Gözle görülmeyen elle tutulmayan insan ruhu canlıdır ve yoğrulurken değiştirilir. Ruhu işleme ise, ancak korku ortamında olabilir. Yukarı çıkanda düşme korkusu büyür ve tırmanan durumunu koruyabilmek için, her koşulu kabul eder.

Biz şimdi A. Doğan-L. Mestan ve M. Karadayı sayfasının kapandığını ve D. Peevski sayfasının açıldığını görüyoruz. Bu haberi Karadayı kendisi verdi. Bulgar devletinin Türkleri asimile siyasetinde geçici DPS devri kapanıyor. Peebski devri açılıyor.  Peevski kıvama gelmiş bir “lider” midir?  

Peevski’nin hayat yolu.

O, politika kulesine tırmanmaya 4-5. kattan başlamıştır. 50 yıllık bir aradan sonra Moskova’nın Bulgaristan’a Başbakan atadığı II. Simeon Saks Koburgotski, devleti soymak için kurulan Doğal Afetler Bakanlığında Bakan Yardımcısı yaptı onu. Tutunamadı. Varna Liman Başkanı atandı, orada da tutunamadı, DANS – Devlet Güvenlik Ajansı başkanı atandı, oradan ise sabrı taşan halk indirdi. Sonunda  DPS partisinden milletvekili oldu.

Rusların tekelindeki Sigara Fabrikaları ve BULGARTABAC HOLDİNG’e  el atarak Bulgar tütüncülüğünün kanını emdi.  Halen para aklama ve dalavere gibi suçlamalarla New York Mahkemesinde şirketleri hakkında 200 milyon US Dolar taleple dava açılmıştır. Onun, Bulgar mahkemelerinde ve savcılığında, banka yönetimlerinde bir oligarşi otoritesi olduğu biliniyor.

Peevski’yi anlayabilmek için, Todor Jivkov’un biz “Moskova’nın onayını almadan hiçbir şey yapmadık,” sözlerini anımsatıyorum:

1 Nisan 1972’de Sofya’da Bulgaristan İç İşleri Bakanlığı ile SSCB Bakanlar Kurulu’na bağlı KGB (Devlet Güvenlik Komitesi) arasında gizli bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. 19 Kasım 1989’da Bulgaristan’da komünizmin çöküşüne kadar, kadro yetiştirmeyle ilgili olan sözleşmelerde bu arada,  imzalanan bütün antlaşmaların temelinde olan yukarıdaki anlaşmadır. Ahmet Doğan ve 10 Haziran 1990’da Büyük Halk Meclisi’ne seçilen 6. Şube ajanı 6 Türk milletvekili bu anlaşmaya göre eğitilmiş ve aday gösterilmiştir. KGB adına anlaşmayı, yıllar sonra SBKP MK Genel Sekreteri olan Juriy Andropov imzalamıştır. KGB ile anlaşmanın Bulgaristan’da uygulanmasına ilişkin BKP MK  Politik Bürosu, “Devlet Güvenliği (DS) Emrinin Ana Maddeleri” yıl 1974, Protokol n.o.4, “B”.  1990’da “DS” dağılana kadar bu emir değişmedi. Bu ana maddeler KGB tarafından hazırlanmıştı.  Bu belge ile olarak, BKP MK “Askeri “ Şubesi Şefi Velko Palin şöyle demişti: “Bu protokolün hazırlanmasında SSCB Bakanlar Kurulu’na bağlı Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) deneyimi geniş olarak kullanılmıştır.” Aynı konuda İç İşleri Bakanı Dimitır Stoyanov, protokolün KGB ile danışıldığını ve önerileri olmadığını” bildirmiştir. Bu belgeyle bir şiddet örgütü olan “DS” kayıtsız şartsız Todor Jivkov’un emrine şöyle verilmiştir:

“Devlet Güvenlik örgütü (DS) tüm etkinliklerinde BKP MK, dolayısıyla Politik Büto ve şahsen BKP MK Birinci Sekreterinin emrine tabiidir. İç İşleri Bakanı DS  operasyonlarını direk yönetir ve BKP MK, Polirik Bürosuna  ve BKP MK Birinci Sekreterine hesap verir.

Bu Protokol,  DS’yi Bulgaristan’da sonsuz iktidar sahibi etmiştir. İşbu emir “DS” kurumuna, savcılık emri ve mahkeme kararı olmadan, “devlet işleriyle ilgili alınan ihbarları gizli, herkesten habersiz, teknik araç kullanarak ve başka yöntemlerle, değişik usuller uygulayarak vatandaşların dairelerine, mekânlarına, işletmelere, kurumlara, örgüt ofislerine gözlem, delil toplamak, arama yapmak ve istedi eşyaları almak için girebilme vb haklar tanımıştır.”

Bulgaristan Türkler cephesinde çalışan kadrolar bu yetkileri kullanan tarafından okutulmuş, eğitilmiş, atanmış, kıvama gelsinler diye bekletilmiş, görevden alınmış, çöpe atılmış, yurt dışına kovulmuş ve yerlerine yenileri atanmıştır.

Bulgaristan’da bu seçilmiş kadrolara “nomaklatür” denir ve onlardan hesap sorulmaz, onlar mahkemeye verilmez, verilseler de her davayı kazanınlar.

Bu besleme kadroların dini, dili, adı, tahsili, kültürü, ahlak ve namusu üstüne değişen bir şey olmamıştır. Ahmet, Lütfi, Mustafa ya da Delyan olmaları tamamen önemsizdir. Önemli olan Bulgar istihbaratının yani gizli devletin planları, niyetleri ve kararlarıdır.

Bize kalan umuttur: Her şeyin bir sonu var.

Okuyanlar paylaşsınlar.

Hepinize teşekkür ederim.

Reklamlar