Tarih: 19 Ocak 2020
Hazırlayan: Raziye ÇAKIR
Konu:  Bunalımlara Yenik Düşen Sofya Hükumeti

2017’den bu yana III. B. Borisov kabinesine 5. Gensoru yeni bir güben oluna kapı açtı. Gerekçesinde SU KRİZİ, ÇÖP KRİZİ ve ÇEVRE KRİZİ gibi sorunlar olan yeni bunalım ansızın alevlenmedi. Çok tehlikeli bir yangın gibi yerden gökten ve denizden parladı. Söndürülmeye çalışırken, 3 defa 25-er milyon ayrılırken, bir de ardından Su ve Kanal İşleri Birliği kuruldu. Bütçesinin 1 milyar olacağı açıklanırken, 2020 yılı bütçesine 1 milyar 75 milyon levalık ek masraf yüklendi.  Yılın ilk 15 günündeilk ödemelerin yapıldığı açıklandı. Bakanlar Kurulunda alında son kararlar Başbakan Boyko Borisov ve Bakanlar tarafından açıklandı. Milyar ve milyonları telaffuz ederken gözleri kırpmıyor, sanki arabaya uzaklara depolanacak (kurtulmak istedikleri) çöp yüklüyorlar.

Millet soruyor:

2020 yılı mali bütçesi geçen yılın Aralık ayında meclisten geçti. Çocukları okula gitmeyen Romen, Millet ailelerine sosyal yardımlar kesildi. Odunsuz ve kömürsüz ailelere yakıt yardımı verilmedi. Mali sıkıntılar neden gösterilerek Türkçe derslerine öğretmen atanmadı. Köylerimizdeki kütüphane sayısı 3 200’den 1100 düştü. 2020’de asgari ücret 610 leva olarak ilan edilse de kütüphanecilere ancak 320 leva ödenmeye devam ediliyor. 2017 yılından beri hiçbir Müslüman köyünde eski patlak, çatlak eternit su borusu değiştirilmezken, tek kaleme bütçe dışı 1 milyar 75 milyon leva artı aynı bütçeden 300 milyon da Ahmet Doğan “beceriksizlik uzmanına” cep parası verilmesi halkı ürpertti. Herkes bu oyuna son verilmesinde giderek birleşiyor. Yolsuzluklardan hesap sorulamayan bir ülkede huzur olmaz. Başkalarının hakkını yiyenlerin yüzü asla gülmez.

Sarhoş olunca yaptığı rezillikler görülmesin, resim edilip halka gösterilmesin diye “köşk” ve “saray” köşelerinde kapalı tutulan A. Doğan;  sözde “köy konuk evleri” için 10 milyon levayı cukkalayınca boş boş konuşmaya boş boş yalan dolan konuşmaya daha da heveslenen Mustafa Karadayı; hayatından memnun görünen milletvekillerinden Hamid Hamid ile Yordan Tsonev, Moskova adına konuşan Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in son demecinde “bataklık Bulgar kurumlarını ve toplumu içine çekiyor” sözlerinin anlamını kavramış olacaklar ki, azdan az uyandılar.  Güven oyunu destekleme kararı aldılar. Borısov hükümetinin Müslümanlara ve halkımızın menfaatlerine karşı hazırladığı her kanun önerisine “evet” oyu verseler de, azdan az başkaldırmayı seçtiler.

Uyarmak gibi olmasın, Bulgaristan’da kolektif alınan kararlar için Ceza Kanununda madde olmadığını biliyoruz. Bu kapan totalitarizmde de vardı ve işletildi. Göstermelik olsun diye Todor Jivkov’a karşı da 7 yolsuzluk davası açılmıştı ama hiç birinde bir şey çıkmadı.  Şimdiki (milyar ve milyon levalar şeklinde akan)  soygunun nereye kadar gideceğini sormak hakkımızdır. Halkımız vatanımızın altın yedeğinin Moskova’ya götürüldüğünü ve orada unutulduğunu unutmadık.

 Şunlar da var:

Paris’te mahkeme kaybedildi, birkaç sandık Rus demiri için Moskova’ya 1 milyar Avro ödeme yapıldı. Sandıklar, muhtemelen bir gün inşa edilecek  “Belene” Nükleer Enerji alanında bekletiliyor. “Güney Akım” projesini yapamadık, gelen ve döşenmeyen borular için V. Putin bizden 860 milyon Avro talep ediyor. 2019’da meclis kararıyla yine devlet bütçesi dışı olmak üzere, Amerika ile “stratejik dost” olmak için, henüz çizimleri yapılmamış 8 adet F -16 uçağına bedel olarak 1 220 000 000 (bir milyar iki yüz yirmi milyon) US Dolar ödeme yapıldı. Vatandaşlar, Boyko küp mü buldu? Ne oluyor? Bu gidişle sömürgeleştik mi ne oldu, sorusunu sormaya başladılar. Bütçe dışı harcamaların kaynağı neresi? Yılbaşının 3. Haftasındayız, diz boyu battık. Çalan çalmış, paraları kaçırmış, masraf halkın sırtına yükleniyor.

Bunalım derinleşerek kızışırken Sofya Meclisi Başkan Yardımcısı Doktor Nigar Cafer, ABD Mahkemelerince kaçakçılıktan ve US Doları aklamaktan aranan ve New York Mahkemesinde hakkında açılan davada 200 milyon Dolar talep edilen, DPS milletvekili Delyan Peevski’nin halkımızın beynini sıka sıka kurutma araçlarından biri olan “Kanal 3” TV programında belirdi. Boşalan barajların derdinden ve su borularının onarımı konularından etkilenmiş olacak, politik bunalım ile ilgili şöyle konuştu:

Halk Meclisi yarı yarıya dağılmış durumdadır, her an büyük bir delik açılabilir.

Meclis nitelemesine “aritmetik çoğunluk” diyen Dr. Cafer’in geçerli formüle “ver de biz yönetelim” nitelemesi getirmesi dikkati çekti. Milletvekili şöyle devam etti:

“Halk Meclisindeki çoğunluk durumu yarı yarıya dağılmak üzeredir. Dinamik bir aritmetik çoğunluktur, dağılmak üzeredir ve hiçbir hükumet bu çoğunluktan beslenemez. Sağlık sektöründeki bunalım süreğenleşti.  İki bunalımla birden yüzleştik. Sonucunda reform yapmak istemeyenler üstün geldiler.“

Halk Meclisi Başkan Yardımcısı Dr. N. Cafer, bir bakanın koltuktan kayması ya da tutuklanması, içeri atılması bunalımın derinliğine işaret etmiyor. Reform yapmaktan kaçılıyor, değişiklere sırt çevirenler kalabalık, asıl sorun budur. GERB partisi çıkmaz sokağa girince, sıkışınca ya da yolu şaşırınca halkın önünde uzlaşma ve anlaşma oyunu sahneliyor.

Şimdiki bunalımda ve bu güven oyu  ortamında ne olabilir, hükümet düşer mi sorusuna Dr. N. Caferova şu yanıtı verdi:

Her şey olabilir!”

“Reform yapmaktan, ileri adım atmaktan, halka inmekten korkan güçler iktidarda. Ortada bir sorun olduğunu reddediyorlar. Bu gidişle hiçbir yapısal sorun çözülemez.” Somutlamasına vurgu yapan Dr. Cafer toplumu ya uyanmaya iteliyor ya da toplum “alçılılaşıyor.” Dedi.

Ne ki bu acil çözüm bekleyen sorunlar şahıslarla ilgili olan bir problem olmaktan uzaktır, her biri yönetim modeli sorunudur, ülkenin yürüyeceği yol gösterilemiyor, geniş görüşlülük yok.” Saptamasıyla  defam eden Bayan Cafer, “eğitim-öğretim ve çevre sağlığı gibi konularda iktidarın uyguladığı modele” biz DPS olarak karşıyız vurgusu yaptı.

Meydana gelen yeni durumda, GERB ve faşizan ortakları güvenoyu oylamasında düşseler bile, yapılacak erken seçimlerden sonra kurulacak yeni hükumetin işi çok zor olacaktır. Tokluk hissi olmayan Bulgar oligarşisinin çöreklendiği ülkemizde halkla toplum birbirinden iyice koparken, yönetilemeyen ve kontrol de uygulanamayan çakallar ülkesinde hayat tamamen çekilmez oluyor.

Yeni durumda akla gelen ilk şey şudur. 1990’dan 1996’ya kadar hakkında davalar açılsa da, her defasında paçayı kurtaran Todor Jivkov’un günün idarecilerine ilham olduğu görülüyor. Günümüzün idarecileri Bulgaristan’da hırsızdan, talancı ve katilden hesap sorulmadığına inanmış bulunuyor. Toplumda öfke birikimi kabarmıyor. Dedeleri ve nineleri bir defa baharda bir de güzde olmak üzere, senede 2 defa yıkanan Bulgarların, şimdiki duruma yumruk sıktığı ama avucuna taş almadığı dikkat çekiyor.

Halkın hakkından harman dövenlerden hesap sorulmayacağı, gözdağı vermek için de olsa, bazılarına ceza kesilmeyeceği, anayasaya göre bir parlamenter demokrasi ülkesi olan Bulgaristan’da tek kişilik iktidar kurup hesapsız, kitapsız, sorgusuz, toplantıdan toplantıya sözlü biçip dövenlere dur deme zamanı gelmedi mi dersiniz? Kaosta yüzenlerden hesap sorulamayacağı anlamına gelebilir mi? Adaletsizlikten adaletli, keşmekeş karışıklığından düzenli demokrasiye, yasaların ve anayasanın, hukukun üstünlüğüne, sivil hukuksal toplumuna gerçekten geçme zamanı gelmedi mi? Ekim sonunda yerel seçim yapıldı ve 3 ay sonra artık bataklığa saplandık kaldık. Susuz, elektriksiz, çöp konusu içinde olur mu? AB standartları nerede? Avrupa Komiserlerinin gözleri kör mü oldu?

Öç almaya diş bilemeyen halkımızın yolsuzluklardan hesap sormayacağını düşünmek yanlış olur.

Güven oyu neticesini ilgiyle bekliyoruz.
Bizi izleyiniz.
İşiniz aklan gitsin.

Reklamlar