Rafet ULUTÜRK

1984 Aralığının son günlerinde Türk ruhumuzu bağrımızdan söküp Türklüğümüzü hafızamız, aklımız, nefsimiz ve kalbimizle ebediyen gömüp bizi yok sayma saldırısına karşı cesaret ve irademizle aşılmaz duvar ören kahraman şehit ve canlılarımızın hepsiyle gurur duyuyoruz.

Kimliği, dini, kültürü ve vatanı için can feda edenlerin ölümsüzlüğünü onurla hatırlıyoruz.

Gorno Prahovo, Mofilyane ve Momçilgrat anma törenleri bizim her sabah düne bakarak yandığımıza, geçmişe takılıp geleceği göremediğimize değil, güç ve ibret kaynağı yıllardan esinlenerek yepyeni bir gelecek için savaşıma hazır olduğumuza gür sesimizle ve bütün varlığımızla haykırışımız-dır.

1984 Aralığında, 1989 Mayısında ve aynı yılın Ağustosunda hepimiz birdik ve bugün de birimiz hepimiz olmakla kıvanç duyuyoruz.

Bu üç tarih, Türk kimliğimizi, Bulgaristan’ın Vatanımız olduğunu ve ruhumuzun vatan toprağımıza bağlılığını, geleceğimizin ve nasibimizin bu topraklarda olduğu inancını şahlandıran en büyük ibret olaylarıdır.

1984’ün buz kesmiş bocuk günlerinde asker, polis, milis, silahlı bereliler kandırıldığımız hümanizm ideallerin özünde insan kardeşliği, adalet toplumu, hak eşitliği, her bakıma ve her yerde hür olma ülkü ve özlemi olduğunu unutan boş kafalı, ahlaksız, fırsatçı parti sekreterleri ve köle ruhlu gönüllü yardımcılar mümkün olmayanı, Türk’ten Bulgar yapmayı zulümle denediler. 100 senede yapamadıklarını 3 ayda bitirmeyi planlamışlardı. Ellerinde modern silahlar olsa da, Türk ruh setini aşamayacaklarını düşünememişlerdi. Son çarpışmada malübiyetlerinin ölümcül olacağını düşünememişlerdi.

Aslında Arkalarında Varşova Paktı, Moskova vardı.

İstanbul’u hedef alan “SS 22” füzeleri Slivne-Sliven Balkanında Mayi Kayalar ininde ateşlenmeye hazırdı.

  1. ordu tankları toprak altında çıkarılmış hareket emri bekliyordu.

Hangarlardan çıkarılan bomba yüklü savaş uçakları hazır pislerdeydi.

Bizim içinde bulunduğumuz karanlıksa zindanların zindanı olmuş, halimizden üzgün ay tutulmuş, güneş aydınlık saçan ışıklarını buralara göndermekten utandığına karalara bürünmüştü.

O günler telli duvaklı gelinlerin bile yüzünde tebessüm yoktu.

Çiçekler açmamaya, doğa yeşermemeye, buzlar çözül-memeye sanki yeminliydi.

Ve nereye gittiklerini bilmeyenler yola çıkarken alabildiklerini yanlarına almış, ahırda hayvanların iplerini çözmüş, bizden sonra dünyada aydınlık bitmesin diye en karanlık köşelere birer yanan mum dikmişler ve yürüyorlardı. Hepsi bir olmuş yürüyorlardı. Arkalarından köpekleri, kediler kocuşuyordu! Havada takla atan güvercinler sanki bu dünya sizin dönün işareti veriyorlardı.

Bu büyük kavga 5 yıl sürdü! Yılların birikimlerinden güç toplayanlar hep direndi! Gözlerindeki ateşle ayaklananlar bütün yüreklere kıvılcım saçtı. Onlar başkaldırdıkları gün mutluydu! Onlar öldürüldüler ama ölmedik! Ezilirken çelikleştik! Hor görüldükçe yüceldiler! Her zaman her yerde kazandılar ve kazanacaklar! Onlar geleceğin bütün zaferlerine talep! Beraberce, kardeşçe, hür bir dünyada mutlu yaşamak hepimizin ortak hakkıdır. Bugünün hayal ve umutları geleceğin en büyük gerçekleri olacaktır. Bu davada ben de vardım deyebilene ne mutlu! Bu davada bugün de varız dostlar! Bütün şehitler kardeşimizdir. Ruhları şad olsun!

BİR DAHA BU ÇEKİLERİ ÇEKMEMEK!

ASLA YENİLMEMEK İÇİN HEPİMİZ BİR, BİRİMİZ HEPİMİZ OLALIM!

Reklamlar