Gülten RAYİMOĞLU

Hiç düşündün mü, neden içimizde hep daha fazlasını isteme arzusu var?
Neden sahip olduklarımız yetmiyor da, gözümüz hep daha fazlasında?
Bir şeyi elde eder etmez, hemen bir sonrakine odaklanıyoruz.
“Hep bana, hep bana” diyoruz ama o “hep” bir türlü dolmuyor.
Doymak mümkün olmuyor. Peki, neden?

Belki de sorunun kökünde, modern dünyanın bize dayattığı değerler yatıyor.
Reklamlar, sosyal medya, çevremizdeki insanlar sürekli bize daha fazlasına sahip olmamız gerektiğini fısıldıyor. Daha güzel bir ev, daha yeni bir telefon, daha lüks bir tatil…
Sahip olduklarımızla mutlu olmamız değil, eksiklerimizle mutsuz olmamız öğretiliyor.
“Onda varsa bende de olmalı” düşüncesi, içimizi kemiren bir yarışa dönüyor.
Ama yarışın sonunda ödül yok; sadece tükenmişlik ve tatminsizlik var.

Açgözlülüğün bir diğer nedeni ise belki de içimizdeki boşluklar.
Maddi şeylerle doldurmaya çalıştığımız o görünmez boşluklar…
Sevgi eksikliği, güven eksikliği, anlam arayışı…
O boşlukları fark etmek yerine, yeni şeyler alarak geçici çözümler buluyoruz.
Oysa ne kadar çok şeye sahip olursak olalım, o içsel boşluk dolmuyor.
Çünkü ruhun ihtiyacı olan şey, market raflarında ya da online alışveriş sepetlerinde satılmıyor.

Ve belki de en büyük sorun, şükrü unutmuş olmamız.
Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek yerine, sürekli eksik yanlarımıza odaklanıyoruz.
“Şu da olsa daha mutlu olurum” diye düşünüyoruz.
Oysa mutluluk, bir hedef değil; bir haldir.
Sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrenmediğimiz sürece, hiçbir zaman gerçekten mutlu olamayacağız.

Herkes mutsuz çünkü herkes aynı yarışta.
Herkes daha fazlasını istiyor ama kimse “Yeter” demeyi bilmiyor.
Birileri daha fazlasına sahip oldukça, diğerleri kendini yetersiz hissediyor.
Bu kısır döngü, toplumsal bir mutsuzluk haline geliyor.
Oysa belki de mutluluk, daha fazlasını istemekte değil, elindekinin değerini bilmekte saklı.

Peki, bu açgözlülük nereye kadar gider? Gerçek şu ki, bir sonu yok.
Çünkü insan, sadece toprağın doyuracağı bir varlık.
Hep daha fazlasını isteriz ama o fazlalıklar bir gün bizi yorar, tüketir.
Sonunda elimizde sadece yorgun bir ruh ve boş bir kalp kalır.

Belki de durup kendimize sormalıyız: “Gerçekten neye ihtiyacım var?”
Sahip olduklarımı neden yeterli görmüyorum? Belki de cevap çok basit:
Çünkü mutluluğu dışarıda arıyoruz, oysa içimizde saklı.
Açgözlülük bizi mutlu etmiyor; tam aksine, asıl mutsuzluk kaynağımız o.
Bunu fark ettiğimizde, belki de gerçekten doymaya başlarız.

Reklamlar