Raziye ÇAKIR
Dünya çoğu zaman iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılmış gibi anlatılır. Masallarda prensesi kurtaran kahraman hep iyidir, ejderha ise kötüdür. Filmlerde bile işler basittir: Beyaz şapkalılar ve siyah şapkalılar. Ama gerçek hayatta bu kadar net mi? Belki de asıl soru şu: Dünyada gerçekten iyiler ve kötüler var mı, yoksa bu ayrımı biz mi yaratıyoruz?
Farklı bir açıdan bakarsak, iyilik ve kötülük aslında göreceli kavramlar. Birine göre kahraman olan bir kişi, bir başkasına göre düşman olabilir. Tarih boyunca bunu defalarca gördük. Örneğin, bir lider kendi halkı için kurtarıcı olabilirken, başka bir millet için zalim bir figür haline gelebilir. Yani, bu kadar keskin çizgiler çizmek, olayları anlamlandırma şeklimiz olabilir ama gerçeği yansıtmayabilir.
Dahası, iyilik ve kötülük birer kimlik değil, birer durum olabilir. Hiç kimse doğuştan tamamen iyi ya da kötü değildir. Hepimiz zaman zaman iyi davranışlar sergiler, bazen de hatalar yaparız. Bu, insan olmanın bir parçasıdır. Asıl mesele, sürekli iyi görünmek değil, yaptığımız hataları fark edip telafi edebilmek. Belki de hayattaki en tehlikeli insanlar, kendini “tamamen iyi” görenlerdir. Çünkü bu insanlar hatalarını fark etmez, kendilerini sorgulamazlar. Oysa insanın en büyük iyiliği, kendi eksiklerini görebilmesinde yatar.
Bir de işin başka bir boyutu var: Kötü olarak gördüğümüz insanlar gerçekten kötü mü, yoksa koşullar mı onları öyle olmaya itti? Bir hırsızın hikayesini dinlediğinizde, belki de açlık, çaresizlik ya da başka bir zorlukla karşı karşıya kaldığını öğrenirsiniz. Bu, yaptığını haklı çıkarmaz ama anlamamızı sağlar. Belki de iyilik ve kötülük, insanların yaşadıkları koşulların ve verdikleri tepkilerin bir sonucudur.
Sonuç olarak, belki de hayatın şifresi, dünyayı iyiler ve kötüler olarak ikiye ayırmaktan vazgeçmektir. İnsanları tek bir davranışa göre yargılamak yerine, onların hikayelerini dinlemek, yaşadıkları zorlukları anlamak ve empati kurmak, bize daha gerçek bir bakış açısı kazandırır. Çünkü nihayetinde hepimiz aynı denklemin parçalarıyız ve belki de iyilik, başkalarını değiştirmekten çok, onları anlamaya çalışmakla başlar.