Resim deyince aklımıza hemen anılar gelir, anılar insanı geçmişlere sürükler.
Sevdikleri uzaklarda olmayanlar, vatanından ayrı kalmayanlar belki bu anıların öbür yüzünü tanımaz.
Hani diyor ya şair””hasret bakınca bir cana kırılırmış tüm aynalar “ diye. Bu sözün doğruluk payını hasret çekenler bilir ve şairlerin sözlerini de şöyle kalbimizin gizli köşesine yazmak gerektiğini düşünenlerdenim.
Bir resim neler neler anlatır, bazen sararken sıcacık bir yorgan gibi, bazen dondurur yaz ortasında.
Bazen kendimize bile söylemeye cesaret edemediklerimizi, bir resme bakarak dökeriz içimizi.
Saçlarımızın teliyle silerken anıların tozlarını, göz pınarlarına söz geçmez olur.Kırıp kirpiklerin prangalarını süzülü verirler yanaklarımızdan o resmin üstüne camlardan süzülen buharlar gibi.
Resimle konuşur, resimle yemek yer, ona gülümser, bağrımıza basarız.
Her resim ayrı bir hikaye anlatır, başka başka zamanlara sürükler bizi.
Kimisinde kaybolan zaman, kimisinde sonu olmayan bekleyişler.
Kimisi çocukluğumuzun çıplak ayaklı sahillerinden, kimisi ses verir geçmişin en derin izlerinden.
Resim vardır ömür boyu saklanır, bazen de bir resmin anısı bir ömre sığmaz.
…ve gün gelir, koskoca ömrün ardından sadece birkaç resim kalır.
İnsanoğlu demir kadar sağlam olsa da, aynı zamanda yumurta kadar da kırılgan olabiliyor.
Yarınlar neler verir, veya neler alabilir bizlerden bilinmez.Geçmişin zaten tekrarı yoktur.
Bunları derinden düşünebilirsek, geleceğe ve geçmişe asla gam yememek gerektiğini çözebiliriz. Ve ayağımızın altında olan mutlulukları ertelemenin hayatımızdan çalınan bir şans olduğunu da anlarız.
Ertelenen her güzellik arkasında pişmanlıklar, gözyaşları gizler.
Değer verdiklerimiz için gerekirse kendimizle bile savaş vermeyi öğrenmeliyiz aksı halde hayat at etmez bizi.
Firdevs BÜYÜKATEŞ.
KIRKLARELİ