Gülten RAİMOĞLU

Günümüz dünyasında hepimiz bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz.
Sabah işe yetişmek, toplantılara katılmak, aileye zaman ayırmak, geleceği planlamak derken, yaşamın o eşsiz anlarını kaçırıyoruz.
Peki ya durup düşünsek? Hayat gerçekten bu kadar hızlı mı geçmeli?

Kendimize şu soruyu sormalıyız: “Ne için bu kadar koşturuyoruz?”
Hayatımızda mutluluğu bir hedef olarak koyuyor, ona ulaşınca duracağımızı sanıyoruz.
Ancak mutluluk bir hedef değil, bir yolculuktur. O yolculukta karşımıza çıkan küçük anları değerlendirmek, sevdiklerimizle daha fazla vakit geçirmek, doğanın sesine kulak vermek, kısacası “anı yaşamak” belki de en büyük başarımız olabilir.

Çoğu zaman, küçük şeylerin kıymetini bilmiyoruz. Sabah içtiğimiz kahvenin sıcaklığı, pencerenin önündeki çiçeğin tomurcuklanışı ya da bir dostun içten gülümsemesi… Oysa bu küçük anlar, yaşamı anlamlı kılan detaylar. Hayatı büyük olayların değil, bu küçük anların oluşturduğunu fark ettiğimizde, belki de tüm o koşuşturmacanın ne kadar gereksiz olduğunu anlayacağız.

Teknolojinin içinde kaybolduğumuz bu çağda, kendimize biraz alan açmalıyız. Telefonu bir kenara bırakıp, bir fincan çayı yavaşça içmenin keyfini çıkarabiliriz. Kitap okuyarak bir hayalin içinde kaybolabilir ya da sadece sessizliği dinleyebiliriz. Bunlar, hayatımıza derinlik katan ve ruhumuzu besleyen alışkanlıklardır.

Unutmayın, zaman asla geri gelmez. Her sabah, yeni bir başlangıçtır.
Gününüzü, haftanızı ya da ayınızı “keşke”lerle değil, “iyi ki”lerle doldurmak sizin elinizde.

Bu hafta kendinize bir iyilik yapın: Durun, derin bir nefes alın ve çevrenizdeki güzellikleri fark edin.
Çünkü hayat, göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor ve en güzel anlar, biz farkına vardığımızda yaşanıyor.

Hayırlı, bereketli ve mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Anı yaşamayı unutmayın.

Reklamlar